MİLLİYET Oylar ve kişiler Şile yolları Epeyce oluyor, hazan rüzgâr - ları'nı okurken “Bülbülün dört mısraı üzerinde durup kalmıştım: “Bahar! Ah o hain, o serin bahar! — Ne çabuk erdin bir yaz gece - sine? sülüm! — Bu olgun, durgun 8. ar, — ilham vermez oldu artık sesine. lik okuduğum gündenberi yıl- lar geçmiş olmasına rağmen bu parça hafızamda, tazeliğini kay- betmeden kalmıştır; her anışım « da yeni bir tad duyarım. Br. Şüküfe Nihal Başar'ın ya- zılarımda bu güzellikte parçalar çoktur; bugünkü kadın şairleri - miz arasında onun en ön sırada bir yeri vardır. Bu yıl çıkardığı Şile yolları(1) adlı kitabındaki parçaların ancak birkaçı yenidir; ötekilerini bun - dan önceki kitaplarında da oku - muştuk. Bilmem bunlar en sevdi- ği yazıları mıdır? Öyle ise haksız- lık ettiğini söyliyebiliriz; çünkü Br, Şüküfe Nihal Başar'ın bunlar- la beraber daha bir çok şiirlerinin günler, yıllar seline dayanacağını umarız. Kitabı açan ve ona ismini ve - ren “Şile yolları,, — sonunda. ki tarihe bakılı şairin en ye- ni yazılarındandır. Bunun en iyi yazılarından da biri olduğunu sa- nıyorum: “Dertleri yoldan yola ekliyen arabalar...,, Belki yepyeni değil, fakat insanım gönlünde her vakit acısını bırakacak bir “ima- ge, En yeni manzumesi en güzel e- seri... Böyle günden güne daba gü- zel yazmak bir şair için en büyük bahtiyarlık değil midir? Hep Atena Biçimini değiştirip . yeniden çıkmağa başlıyan İz cöngünde o- kunmağa, beğenilmeğe değer ya- zılar arasında Şevket Hıfzı'nın da “Sanat eseri hakkında,, adlı bir yazısı var. Bir ay kadar oluyor, “Apollo ve Hekate,, başlığı altında ondan, onun A. Hamdi Tanpınar üzerine düşündüklerinden söz aç- mıştım; bu gez Şevket Hıfzı be - nim sözlerimde eksik bulduğu bir yeri göstermek istiyor. Ben aşağı yukarı şunu söyle - miştim: Ozanın gönlüne ,güven- mesi doğru değildir; tığı her büyük iş gi de ustan doğar demiştim. Şevket Hıfzı usun yetmiyeceğini, kişide sungu bulunması da gerektiği- ni söylüyor. Sanat eserinin ustan doğduğu- nu söylemek, sungunun gerekliği- ni bilmemek, bilmezlikten gelmek değildir. Sungunun ne olduğunu iyice bilmiyoruz. Niçin bir kimse sanat sungusu ile doğuyor da baş- ka birinde bundan bir iz olsun bu- lunmuyor? Ne kadar kişi biliyo - ruz ki çok okuyup çalışıyorlar da yine güzel bir şey yazmağa ere - miyorlar? Şimdilik bu, buyanm (buyan - tabiat) © anlaşılamamış bir gizidir. (giz). Onun üzerinde, onun ne olduğu anlaşılmış gibi fi- kir yürütmeğe kalkmak doğru ola- maz. Kaldı ki herkes kendinde bu sungunun var olduğunu sanır; ol- madığını söylerseniz inanmaz. Bunun için sungu işini bir yana bırakmamız gerektir; onu işin i - çine karıştırmak bilinmiyeni yine bir bilinmiyenle aydınlatmağa 31 tefrika: 87 — İkinci Fahrünnisa... — diye mırıldandı — Mutlaka... mutlaka... Aaah... Korktuğum başıma geldi. Bedbaht Abidin? fakat Abidin bey ne halde? Nerede? Rüstem ondan yarım ağızla bahsediyor... Düşüncesine daha fazla devam e- demedi. Koca göbekli iki kadmı, bekleme mahalline soktuktan son- ra, glindeki maroken çantayı salla- ya sallaya gar lokantasına girmiş- ti Kendisine lâkayit bir tavır verir ümidile bir sigara yaktı. Ve bir da- kika sonra o da gar İokantasının büyük sobasına yakın kırmızı be- yaz şatranclı bir örtünün başma geçmişti. Birdenbire Rüstem bey- le göz göze gelmemek için eline li teyi aldı. O anda başı ucunda biri belirmisti; — Garson. — dedi — ke bana bir Bir çocuk sineması gerek Okul çocuklarına (gösterilecek filmlerin, seçiminde çok titiz dav- ranılması gerekli olduğuna yazıla- rımda sık sık parmak Geçen günkü gazeteler, çocukla- ra okullarda gösterilecek filmlerin öğretici filmler olmasının gözönün- de tutulması Kü uygun görüldüğü, okullara bildirildiğini yazdılar. A- tılan bu ilk adımı sevinçle karşıla- rız. Çocuk besisi bakımından film- lerin değimi çoktur. Çocuk, kendisi için yararlığı olan filmleri, yararlı olmayanlardan a- yırt edemez. Önüne gelen... sinemaya giderek, her türlü #lmleri görür. Beyaz per- de üstünde, geçen yalancı sevişme- lerin; taze beyinlerde bıraktığı boz- guncu izlerle okul çocuklarını genç çağda, başıboşluğa — alıştırdığına kimse inanmamazlık edemez. İstanbul gibi topluluğu bir mil- yona yaklaşan kentlerimizde bile henüz bir çocuk sinemasının bulun- maması; büyük bir boşluktur. Çocuklara yarar filmlerin, bü. tün sinemalarda ayrı birer seans o- larak okullulara gösterilmesi yerin- de olurdu diye düşünüyoruz. pg GÜNGÖR fab rilişii TEPEBAŞINDA ŞehirTiyatrosu yı Ek m Bn Saat (20) 4 de Insanlık Komedisi 4 Perde Y 3 “ aliniz Fransız Tiyatrosunda Bu alışam saat 20 de DELİ DOLU Yazan : Ekrem Reşit. Besteleyen: Cemal Reşit. 6 kalkmak olur. Hem ben bir salt vs güçü ile yi sanat eserinin irileceğini i- ozanın, her - adamının mesleği üzerinde düşünmesi gerektiğini söylemedim. Yar alıcılıkta temel belki salt sungudur, gönüldür; an- cak onun da usa uyması gerektir, yoksa o sungu, kumandansız kal - mış asker gibi yersiz, hiçbir sonuc Oz Türkçe ile | Öz dilimizle | vermiyecek işler görür. Gönül diye iş görmek, kör gü- ce inanmaktır. Hayır, kişi oğl ter Apollo'nun ışıklı. güzelliğ ister Hekate'nin korkunç ve ka - bulduktan sonra Atena'nın kapısı- na varıp o kız tanrının buyrukla- rına boyun eğmelidir. Yoksa ka- valımı gelişi güzel öttüren Marsias gibi bir vakit gönülleri avlasa da, kalıcı bir iş göremez. Şevket Hıfzı bütün gençler gi- bi “güzel,, yani süslü cümlelerle yazıyor. Gün geçtikçe bundan kur- tulacağını ve düşüncelerini süsle- meden ortaya çıkaracağını uma- rım. lü cümle dayanıksızdır; ken, e beraber içindeki fikri de öldürür. Nurullah ATAÇ (1) Resimli Ay matbaası, 30 kuruş. Müellifi: Nazmi ri Buna şakrak bir kahkaha cevap oldu. Ve dili ağzımda güçlükle dö- nen bir insanm sesi; — Oh beyim oh!..— dedi — ar- tık burnundan düşen bin parça olu- yor. Yahu biz garson muyuz? Nazmi bu sözlerin bir başkasına söylendiklerini zannetmişti. Fakat başını kaldırınca Galiple göz göze , geldi. Ağzı burnuna karışmış, zü kıpkırmızı kesilmişti. Körkütük sarhoş olduğu her halinden belliy- di. İstemiye istemiye; 00.. Sen misin azizim... dedi — — Benim ya... — Otursan a.. . — Luh! oturmayacağım. Arka- daşlarım yer. Nasılsın bakalım -h- lâk heci — Ortalıkta pek göründüğün yok ta.. : E Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını ya erin öz türkçe mukabillerini zin boş hanelerine | yerleşi iliyet Bilmece memurluğuna, 'emizi ğı edeni embe günü akşama beddir Bilmecemiz 1234567891011 SOLDAN SAĞA : 1 — Bayat değil, genç 4, Bir ev boyvam 4, aynı batendan 4, Ekmek ile be» vabar yenan gay 5 YUKARDAN AŞAĞI & 1 — Mülliyarin yeni adı 3, Baç 4, 2 — Cen 3, Bir kümeli hayvanı 3, işki 4, Çek arcak değil 4, en 2, Valide 3, Rabet edatı 2 Bugünkü program ISTANBUL; 18 Fransızca üs Setri Tarcan, 19 18.30 Jimnastik © Selimi Hace Radye erkmeten, 22 Radyo, Tane v9 arkesirası, 21,15 Son haberler, 21,80 Ri 223 Ke. VARŞOVA 3MM8 vaz sözler, 28 21 Orkestra, emerlerinden 0, 2240 yare İzlar. İZ Keklimlar, 2418 Dame Sözler, 2405 das spor, LEİPZİG 49 mu r 18 Piyano konseri, 18,30 sözler, 19 Radyo Solistler orkestrası, 1925 Konferuna, 145 345 Kbx. BUDAPEŞTE 559 Şarkılar, ge yane de 656 Kİ 20 Reklâm, 20,10 Piâk, 20,15 Haberler, ulu- sal neşriyat, 21 Jübliyanadan sakil, 73,20 Har 2020 Plâk. 841 Khz, BERLİN 357 m. 2840 Spor haberim, 10A8 Beş ima , 20,20 Mi 20 Viyana - Berlin adlı radyo dans orkest- kabare, 21 Haberler, 71,15 Ulumal mes- Muhtelif, 23 Haberler, 23.20 Spor 23,38 Şarkılı karışık neşriyat, 24 Dans 1 Gece munikisi. Yarınkı program ISTANBUL: canlı 20,0 Stltyo sigan 2115 Son haberler. orkestrası. 22 Stütye T. ları Nazmi cevap (verdi. Bu sırada garson gelmişti. Ve Galibi kolun- dan çekerek, kulağına ( bir şeyler söyledi. Bu İâubalilik gencin tuha- fına gitti. Maamafih üzerinde fazla durmadı. Garsona; — Bir bira... — dedi —ama, çok çabuk gelecek! ” Bu sözleri garsonlara emretme- sini bilen bir adam gibi söylemişti. Garson gayet kaba bir tavırla ve | hiç hürmet ifade etmeyen bir ses- | le cevap verdi: — Peki peki, Nazmi yarı sinirli, yarı hiddetli arkasından baka kalmıştı. & Sonra başını “Allaha ısmarladık,, deme- den uzaklaşan Galibe doğru çevir- di. O, masaların, iskemlelerin ara- sından, kendini ayakta güç tutarak geçti ve bazan halinden iyi bi: yakkabı olmadığı anlaşılan bir ka- dına, bazan çatal tutuşundan terbi- yesi kıt bir harp o zengini olduğu yüzde yüz belli bir adama gülerek veya işaret ederek doğru Rüstem beyin masasına ulaştı. Gençle Rüstem bey biran gözgö- ze geldiler. Fakat ne o, ne öteki se- lâm vermeğe lüzum görmemişti. — Beni tanımadı mı? yoksa ta- İrfan Nuri sabahleyin yatağının ılk tatlılığından bir türlü ayrıl mak istemiyor, dışarıdaki pis ha- va, yağmur ve çamur hatırına gel- dikçe büsbütün yorganm içine sarı- lıyordu. Gözleri yarı kapalı bir hal- de kendine göre beğendiği hayalle- re dalmıştı, O gün dairede işi ol. madığına içi pek-memnundu. — Allah verse de Okimse gelip beni rahatsız etmese! diye düşün- dü, fakat bu eşdost denilen mah- lükler da yok mu, ne halden anla- maz insanlardır. Çat kapı gelirler, rahatınızı bozarlar, koğamazsınız, bir şey söyleyemezsiniz.Galiba ge- ce anahtarı da apartımanın kapı sında unuttum. Hani biri gelirse, kalkıp boğacağım geliyor. Tekrar gözlerini kapayıp hayal- lerine dalmıştı ki, odasının kapısı. na hafifçe vuruldu. İrfan Nuri he- men doğruldu: — Eyvah, hayvanın biri geldi. Köpeği al, taşı ele al. Dışardan bir ses duyuldu : — Girebilir miyim efendim? Hangi teklifsiz acaba? Dışardan kapıya tekrar vuruk du: — Girebilir miyim efendim? İrfan Nuri çarü naçar: — Girin, girin, dedi İçinden de: “seni billahi bura- dan sağlam çıkarmam, menhus he- rif!,, diye düşünüyordu. Dışardaki adam kapıyı açtı ve içeriye girerek sordu: — Sadık yok mu? — Hayır yok, fakat bekleyebi- lirsiniz . Meçhül adam içeriye girdi, kapı- Bekârlık yı tekrar kapattı: — Bilseniz, dışarıda ne pis ha- va var, dedi, akirma geldi de şu be- nim Sadığı bir ziyaret edeyim de- im. — İsabet ettiniz efendim, buyu- runuz oturunuz, yatakta olduğum işin kusura bakmazsınız zannede- rim, Eğer üşüyorsanız, bakmız,kö- şede odun sepeti var. Çıra da var. Kibrit te masanın üstünde. zah- met olmazsa sobayı yakıverin efen-. dim. Meçhül adam, sanki bunu bekli. | yormuş gibi hemen odunlara sarıl I dı. Üstadane bir devşirimle sobayı güzelce yaktı. Odunlar çıtır çıtır aldıktan sonra, tekrar oturmağa ha- zırlanırken ,köşede fena bir tarzda konmuş bir saksıya kolu dokundu. Saksı düştü ve kırıldı: — Zarar yok efendim, komodi- nin üstünde fırça var, Eğer panta- Ionunuz kirlendi ise fırçalayınız. | Gelen adam güzelce fırçalandı. — İsterseniz, sobaya birkaç ©- | dun daha atınız. — Yok, yok, bu kadarı kâfi! Ben — Evet ama, ben üşürüm, sıcak yataktan başka türlü kalkılır mı? — Haa, siz istiyorsanız, o ayrı... Gelen adam sobaya birkaç odun da ha attı. İrfan Nuri dedi ki: — Bey kardeşim, zahmet olacak ama, şu pencereyi açsanız da, Hi- ranuşu çağırsanız.. Hiranuş bilirsi- niz ya, benim kapıcımdır, kopuk düğmesini diksin diye yeleğimi ver- miştim, hâlâ getirmedi, nerde kaldı acaba? kendi kendine bu suali sordu. Galibin garsonlarla bu kadar sen li benli olması bir hayli tuhaf.. A- caba dördü birden buradâ buluş- mak için sözleşmişler miydi? İkinci bira kadehini bitirirken b hatırına gelen açmaz bu oldu. e bu sırada bir o kampana sesi ie Rüstemle Galip acele acele lokantadan çıktılar. Önünden geçerlerken selâm ver- meğe lüzum görmemişlerdi. Naz- mi boş bardağı masaya vurarak ba- ğır — Garson! * — Garson! — Heey... garson! Beyaz ceketli üç garson büfeye dirseklerini dayamışlar duruyorlar- dı. Nihayet içlerinden — bir tenbel tenbel yanına geldi. Nazmi diğer masaların en ufak bir davetine kö- peklerden dört ayak almış gibi ko- şarak giden bu garsonların kendisi- ne karşı gösterdikleri lâkayitliğe gene kızmadı. Cebindeki son bank- notu uzatarak; * — İki bira. .— dedi — fakat üs- tünü çabuk getir, gideceğim. nımak mı istemedi? İlk bira kadehi biterken Nazmi Evet.. gidecekti. Rüstemle, Ga- m Harik Hayat Viple, Ca'ibe ile, onların gittikleri # i Gelen adam © yerinden kalktı, pencereyi açtı ve bağırdı: — Hiranuş, Hiranuş! Aşağıdan ses sada gelmi; ordu. Gelen adam bu sefer kend ya kadar indi ve elinde düğmesi di- kilmiş yelekle tekrar geldi. İrfan Nuri : — Affedersiniz, sizi yordum, de- di, her ne kadar zahmetse şu san- dalyenin üstündeki - pantalonumu lütfen verir misiniz? Teşekkür e- derim... — Bey kardeşim, sizi rahatsız et- tim ama, acaba Sadık bey ne za- man gelir dersiniz. — Vallahi bilmiyorum. Siz ken- e burada randevu vermediniz di mi — Bir şey demedi. Acaba siz da- ha çok geç kalır mı dersiniz? — Bilmem ki efendim, hiç bah- setmedi. Doğrusunu isterseniz, ben daha kendisini henüz görmüş a- dam değilim. — Peki, Sadık bey bu apartman da oturmayor mu? — Zannederim, alt katta oturu- yor, burası ikinci kat. — Öyleyse affedersiniz, sizi bil miyerek çok rahatsız ettim. — Bilâkis, bilâkis efendim, hiç te rahatsız etmediniz, mademki aşa ğı iniyorsunuz, lütfetseniz de, şu kapıcıyı çağırsanız gelse.. — Hay hay oemredersiniz. Bir Le daha affımı rica ederim efen- im. — İstağfurullah efendim bilâkis müşerref olduk. Hattâ ara sira sa- bahları böyle oğrasanız, memnun olurum. — SEM — Matbuat balosü Istanbul Basm Kurumunun balosu yarınki perşembe akşamı salonlarında verilecektir. Matbuat sunun senenin en güzel balosu 9 b izaha lüzum yoktur. Basın kurumü re heyeti gösterilen veccühü karşılamak üzere her tül sırlıkları yapmağa çalışmıştır. Bu meyanda Maksim salonlari korasyonile gazete karikatüris! samları meşgul oldukları gibi rın mükemmeliyeti için de mütend yetler çalışmışlar ve baloya ii her kesi memnun edecek çok hediyeler tedarik edilmiştir. başka şehrimizdeki artistler en güzel mumaralar yapılacaktır Balo gazetesile hemen hemen bulun belli başlı mizah o muhari meşgul” olmaktadır. Basm kurumu balosunun bu bu rağbet veli “ vi daha güzel olacağı temin edilebilir. Knl ÇAGIRIŞLAR © “——— tanbul Halkevinde Birliğin senelik k* rası yapılacağından bütün diplormali “İİ lokdaşların gelmeleri rica olunur. Doktor HORHORUNİ | Eminönü Valde kıraathanesi Tel: 24131 Yaallıyet ki Asrm umdesi “ MİLLİYET” ©£ ABONE ÜCRETLERİ #İ” Türkiye için Hariç LK. LK 3 aylığı 1— 5— # ” 1 “— 12. M— 2 Tiyetini kabul etmez. > Bu akşam MEL E K Sineması Halkımızın en çok sevdiği FREDERİ tarafından gepsalsiz bir K MARCH surette yaratılan ÖLDÜREN AŞK En büyük aşk ve heyecan filmi, Fransızca sözlü Paramount filmi takdim edilecektir. İlâveten: Yeni keşfedilen Metal tayyare, Paramount dünya haberleri 7 gün evvel Amerika'da batan büyük vapur. Sarre Bruek, plebisitten sonra muhacırlar vesaire." Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca, BERLITZ'de İspanyolca, İtalyanca lisanları için $ Yeni kurslar açılıyor Hususi ve Umumi dersler Memurin, Muallim ve itana mahsus hususi tarife vardır. Kayır açılmıştır. Meccani bir tecrübe dersi alınız.. Ankara: Galatada Kaza Konya caddesi — İstanbul: 373 İsfikiâl caddesi ve Otomobil Ünyon Hanında Kâin Sigortularmızı UNYON SIGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. 8 Telefon : Saü gidec e A enmayı hak İetmeğe karar vermişti. Ayağa kalktı. Aynalardan biri- nin önünde kılığını kıyafetini süz- dü. — Pek leğil ama... Pek te fe- na da değil... — diye mırıldandı — Bu sırada o kampanabir daha vurmuştu. Garson hâlâ paranın üs- tünü getirmemişti. Büfeye doğru bakınca onun diğer (o arkadaşları ile konuşmakta olduğunu gördü. Ani bir hiddetle yanlarına koştu: — Beni eşek yerine mi koyuyor- sunuz be? — dedi — hani paranın üstü? — Sus! Acelesi ne? Sizin olduğunuzu bilmiyor muyuz? Küçücük bir masa başında, ko- caman bir deftere bir lm ya zan bir adam, genizden konuşan bir Boşnak veya bir Arnavut sesi- le bu cevabı verdikten sonra tekrar işine devam etmişti. Buna gülmek mi mak mı? Eğer eski hali olsaydı, paranın üstünü beklemeden çekip gideceği muhakkaktı. Fakat bu iki buçuk li. ra... kim lâzımdı; kız- Senin çok işin var gali lükilir 8. Bant 4.4888, elli... on da bahşış altmış. Bes radan yüz dokson kuruş alıyo Yaz deftere... Ve masanın üstünde duran if ra dolu bir kaba elini uzattı. FAHf bu eli uzatmasile geri çekmesi b, oldu. Herif gözlüklerini naltınâ ona şöyle bir bakmış, sonra, biri di veya köpek kovar gibi elinin sile göğsünden iterek bağırn — Kır boynunu! Defol bura! Tellâllıktan sonra efeliğe başi” caksın? Bereket versin müşterileri Ye men hepsi trene gittikleri içi” kantada kalabalık yoktu, fakat 2 de olsa bu hakarete tahammü lemezdi. Biran garsonların lâ sile, onların şefi olduğu ao bu herifin bu hiddetine sebep labileceğini düşünür gibi oldu: kat her tarafını saran hiddet bU şünceye devam etmesine âsi ği du. Bir adım geriledi, sonra dana sığınıp herifin yumruk indirdi. Bu rada teen son düdüğünüğğÜ İryordu. Yüksek bir iskemle: ran herif bu düdüğün bastıran Ö acı bir feryat ile sırtrüstü yere varlandı ki; etraftan telâşlı tular. Fakat kimsenin müdal ne meydan bırakmadan genç de işim acele, iki bira yirmi beşten — Bitmedi — © suratıns 1 e, EE ZE EE De hen - EZE İK SEP EMİ a N 243 ki Eu a RE a DE — Lİ