ve | Oylar ve &işi.er e sez : Et: - bitiğlerin Kötülüğü — Özdülle — Gazetelerde Gustave Lanson'un öldüğü duyumunu acı ile okuduk. Çok çalışmış, bilgisini öğretmeğe uğraşmış, işini kendisinden son- ra ileri götürecek adamlar yetiştir. miş değerli bir bilimmendi. Bizde de oldukça tanınmıştı; Fransız saverdeminin geçmiş çağ- larını öğrenmek istiyenler onun bitiğine başvururlardı. Onun adı, her sorağın özünü anlatmağa yeter bir söz gibi ortaya atılırdı: “Gus tave Lanson diyor ki...,, Gustave Lanson'un oyu ileri sürülünce ar- tık kimse ağzını açamazdı; kim- se... sözün konusu olan Fransız yazarı, bitiği bile, “G. Lanson Ver- İaine'i, Mallarmö'yi anlamamış; Hugo'yu da pek kavramamış. — Onlar da Lanson'un anlamıyacağı gibi yazmasalardı.” Demek istiyorum ki o çalışkan, değerli Lanson'un, kendi duyumu olmadan, bize kötülüğü dokundu. Diyeceksiniz ki biz doğrunun yolu birdir diyip ayak diredikçe bize herkesin kötülüğü dokunur. Orası da öyle... Hem ben Lanson'dan değil, bizim içimizde olan bir kurttan söz açmak istiyorum. Batı elleri oylarının, bitiğlerinin ötkü ve romanlarının bizimkiler - den başka olmakla kalmayıp on- lardan üstün olduğuna da inandı. ğımız gün onları bilmek istedik. Bunun içi Yüzler. taigne'i de, o Voltaire'i de, Rous- seau'yu, Racine, Moliöre, Hugo, Balzac'ı da bildiğimizi iyebi- lirdik; çünkü Lanson'un bitiğinde onlar ne oldukları . kisaca yazıl mıştır. Hani şurada burada görür- çocukla» sünüz: birtakım anneler rına yedirecekleri simidi kendileri giğnedikten sonra onların ağzına korlar. Bununla beslenen çocuklar da sararıp solar, kötüler, Bizim ço- ğumuz da Batı büyük ürgüdleri- ni, kendimiz çiğnemeden, başkala- rının ağzından alıp öğrenmek iste- riz. Fransız saverdemini de Gus- tave Lanson'un ağzından öğren - meğe kalktık. Öyle ki onun bitiği- nin dilimize çevrilmesini yıllarca istedik; buna çalışanlar da oldu. Niçin böyledir? Yalnız üşendi- ğimizden, çarçabuk bilgi edinmek isteviğimizden mi?... Hayır, yalnız bu değildir, olamaz da. Biz bilgi- yi hocadan öğrenmeğe alışmışız; her işte bir tek doğru yol olduğu- nu inanırız, onu da bilenlere sorup öğreniriz. Artık başka türlü de o- labileceğini, (o düşünülebileceğini söyliyenleri deli sayar, dinlemek bile istemeyiz. Oysaki saverdem işleri, kişiye göre az çok değişir. Gustave Lan- #on sözünü ettiği büyük yazarları okur, anlar, bilir; (oancak onlar Lanson'un anlayışından geçince artık salt MOM lan sonlaşmış olurlar. Onları Lanson- un bitiğinden öğrenenler'de orla- rı değil, olsa olsa Lanson'u öğre- Birler. Öyle ise Lanson'unki gibi bitiğ- er assısız mıdır? oOKim demiş? Çok assılıdır, onlar (oadama yol gösterir, Demek istiyorum ki Fran- Öz dilimizle Yalın kılıç bir ulusla başa çıkılamaz! İtalyanlar, Habeş topraklaşında ilerliyor. İtalyan uçakları, Habeş ülkesi üstünde korkunç vızıltılar kopararak dolaşıyor. Sınırlarda, hava öyle bozuk ki, apansız bir ka- sırga kopabilir. Peki ama, hani ya, hiç (kimse, başkasına saldıramayacaktı? Ulus- lar toplantısının, bütün acunda ba- rışıklığı ülkü edinen antlaşmaları ne oldu? Habeş diplomatları Ce- nevre asılmış haykırı- yorlar: — Yetişin, İtalyanlar bizi boğaz 1. liyacaklar!... Fakat bu kapının ardındaki tek gözlüklü o diplomatlarda tıs yok. Yarın, korkulan bu büyük savaş, başlasa bile, gene hiç biri ses çi Uzağa neden ( gidelim? Geçen yıl, Japonya, Çinin bir başından gi- rip öfeki bapınlan çıktı da, hangi. si ağzını açabildi? Bu yıl da, var- sın Habeş toprakları çiğnensin... Kimin nesine gerek... Yeryüzü kuralalıdan bugüne ka- dar, böyle gelmiş, böyle gidecek. “Büyük balık, küçük balığı yutar, sözünü, yirminci yüz yıl da yalana e. Büyük balık, küçük balığı yutar- ken, kılçığı boğazında kalır, o ay- rt iş. Şimdilik dişlerini iyi bileyen, savaşı kazanıyor. Habeşliler, bunu bilmiyorlar diyemeyiz. Afrikanın en gözü yılmaz uluslarından biri o- lan bu karaderili ak gönüllü insan- lar, bir yandan, Cenevreye baş vu- rarken, bir yandan da karmılarını parlatıp, kalkanların: yağlamağı unmtmer, h Değil miki, altta kalanın canı çı- kacak. Vay altta kalanlara... Habeş toprakları kolay ele geçi- rilebilen topraklardan mıdır? İtal. yoşlara sorarsanız, “öyledir,, der- ler. Yalnız; umulmadık taşın baş yaracağı da unutulmasın. Yalın kılıç, bir ulusla kolay ba- şa çıkılamıyacağı tarihin her yap- rağında yazar. — Tarih ise, yalan söylemez! * M. Salâhaddin GÜNGÖR Matbuat Balosu (Basım Kurumu) Basım Kurumunun balosu bu sene 3İ ikincikânunda Maksim sa- lonlarında verilecektir. Matbuat balosunun ne derece mükem- mel olduğunu söylemeğe lüzum yoktur. Birçok kimseler yalnız beklemektedirler. Ha- zırlıklara başlanılmı ,ur. Balo yal- nız cemiyet ezalarile davetlileri- ne mahsustur. dır; ancak onlardaki sözleri, bitiğ- lerin kendileri ile karşılaştırmağı da unutmamalıdır. Türkçeye Fran- sız saverdeminin büyük ürgüdleri çevirildikten sonra Lanson'un bi- | tiğini çevirmek de iyi olur. Ondan önce ancak kötülüğü dokunur. Liselerimizde saverdem öğretim leri programı ( değiştiriliyormuş. Çok sevindik. o Ancak Batı oy a- kımlarını o böyle el - bitiğlerden (manuel) öğretmek oranı (usül) onaylanırsa yine bir kazanç ol - | maz; çünkü yine bilimi hoca ağ- | zından öğrenmek kafası kalmış o- KUMA HEMEN EE di AP su Oğlum... Bir tiryaki anlattı: “ — Şehir tiyatrosundan çıkmış- tım. Cebime el attım ki, bir tane sigaram kalmamış. Başta tiryaki- lik var. Aç (o duralur da sigarasız urulmaz. Tramvay yolunda, sağa baktım, sola baktım, bir tütüncü dükkân yok. Mecbur oldum, Galatasaraya kadar yürümeğe. Bir saat var ki sigara içmemiştim. Tütün dumanı burnumda mis gibi tütüyordu. İlk rast geldiğim tütüncüye koşar a- dım yaklaşıp, yirmi beşliği fırlat- tım: — Oğlum, bana bir yenice ver! Oğlum dediğim adama bakınca, ne göreyim. Herif, doksanlık bir ihtiyar, değil mi imiş. Ne yalan söyleyeyim, utandım, biraz da galiba kızarmışım. Adam- cağızdan sigarayı alırken: — Kusura bakma, dedim, karan- lıkta farkedemedim. Sana oğlum demişim... İhtiyar, gevrek gevrek güldü: — Zarar yok... zarar yok... Bu yaştan sonra, biz de çocuktan sayı- Mırız? Bugünkü program ISTANBUL 1730: Üniversiteden nakil; inkılâp dersleri, Sayım Profesör o Mahmut Esat Bozkurt 19: | FAZIL AHMET | Güzide edibimizin senelerce | ağızda gezen hicivleri, hezel- leri, şüirleri.... ve yeni yazdıkları 272 sahife — 80 kuruş ap Bugün çıktı AKŞAM KITAPHANESİ Narallah ATAÇ Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını yandığım keli » melerin öz türkçe mukabillerini şeklimizin bor Kinelerine yerleştirerek kesip “Milliyet” Bi? mece memurluğuna” gönderiniz. Doğru halle- denler arasmda kuru çekiyorüz ve kazananlar ra hediyeler veriyoruz. ” Müddet: Bugün akşama kadardır. Bilmecemiz 1234567891011 Tm im; Lami Li mm 5 5 imi a İ | SOLDAN SAGA 1 — Dün sergisi açılan bir resim teşekkü 18 (6), Dünya (4). 3 — Mabeyn (3), Kirli (3), 3 — Başıma bir (9) getiri ver (3), mare (3). 4 — Demir eksi (3) Nota (2). 5 — Miller (4). 8 — Yaradan akan beyaz sw (4), Sart “ANAN ifham (2), Sarmmağın arkadaşı (5). 8 — Asyada bir millet (3). Felek (5). Beyaz (2). Trabzonlu (3). Gevşek değil (4), Afrikada bir sem 3). YUKARDAN AŞAĞI « 4 — Geniş değil (3), Umumi (8). 2 — Güneşin batışı (4). o Âsmektan © mir (2). 3 — Mikrece (4). Cep bıçağı (4). 4 — Te len yer (5). 5 — Hatifkam (2). Çok uzum (6). Af eabutası (2). Bir Banka ismi (2). Fransa e Alman laki mesele (3). Asmaktan amir (2). Ap (2) Yat (2). Duman lekesi (2), Köramizi bir meye ik (2). şartedniz (2). Sonuna bir alar (2) gikâr, Flu değil (3) Mindistanda (0. TEPEBAŞINDA ŞEHİR :* TİYATROSU Hagimimatina 14,30 da iebur Beliğ Bu akşam ŞehirTiyafrosu , > 30t (20) de HAMLET TI 5 perde Yazan W ŞEKSPER Tercüme eden: Ertuğrul Muhsin 9778 KN Eski .-ransız Tiyatrosunda Şehir Tiyatrosu Öperet kısmı Bugün matine 14,30 da 12-12-934 tarihte çarşamba günü ale. ll ül An orum, ül < gin saat 14,30 da DELİ DOLU Operet 3 perde Yanma Elin Reji, besleyen Co seal Raşit 10104 güilliyet | C ABONE ÜCRETLERİ: (l ÇARDAŞ MARTHA Her yer tatil mi? ————— Hayır | bütün İstanbul, yıllarca lezzet vermiş alemşumul filme koşuyor, İstanbul'da İki sinemada JALEMDAR| birden Şehzadebaşında FÜRSTİN Hem oynıyan kim biliyor musunuz? EGGERT Yarın ak'am'an itibaren başlıyor. Yerlerinizi tutunuz Fs İttihadı Mili Türk Sigorta Şirketi i || Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. | Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir ni | Merkezi idaresi : Galatada Unyon Hanında . Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. f Telefon : Gİ ii NEW GİLLETTE BLADE 5 dakikada 5 yaş daha genç Muvafık bir pudranın istimeli ile yüzde büyük tahavvül daha küçük gö- rünmeğe ve genç kızların arzuladıkları yumuşak bir ten elde etmeğe muvaffak olursunuz. Bu besit tedbirin bizzat tecrübesini ya- penrz. Yüzünüzün yalnız yarısı. nı meşhur krem köpüklü Te- kalon pudrait ile pudralaymız. Sonra, aynaya bakımız ve yü- zünüzün her iki kısmı arasın daki bariz ve calibi dikkat far- kı yukarıdaki resimde olduğu gibi görerek hayran olunuz. Tekalon pudrası; (Hususi bir usul dairesinde) krem köpüğü ile karıştırılmış yegâne pudra- dır. Tokalon pudrasna bir genç kızın güzelliğini ve şayanı hayret tazeliğimi vermeğe mü- sait kılan bu unsurdur, Bun bel Ve 4.4887 g6 Evvelk ilerinden daha ağızları daha keskin olan Y! GİLLETTE turaş bıçakları ile #* kalınızı mükemmel bir * rette tıraş etmiş ve zamanda bir bıçakla çok defalar tıraş ol" olursunuz. OZAN OPERETİ (Eski Süreyya) - Muhlis Sbs” ef Şehzadeb” | şe Ferah tiyatre” sunda Fahri Gök dürür, İsmail Dö” Muhlisin Melek Tayfur Ayşe öperetinde AYI oynıyacaktır. Ayşenin son gecesidir. . Dr. Hafız Cem Dahiliye mütehassısı (2,30 dan 6 ya) kadar İsti Divanyolu No. 118. Muayenehane ve ev telefonü 22318, Kışlık telefonu 22518. (0. Göz Hekimi — Bir fark ya e be- nim lehimedir. Ben otuz a şırabiliyorsam, onlar üç dört bin a- şırıyorlar. Sonra asabi asabi çakısmı kav- rayarak kutuya saldırdı. Dişlerini gıcırdatan bir hırsla; © Senin baban sana bakıyor — diye homurdandı — Avuç dolusu para geçiyor eline... Benim gibi za- man zaman aç kal da göreyim s6- ni.. Hem elmasım... ni bi; fark yok, ayni yaştayız. Ayni şartlar içindeyiz. Zevk, si. » benim de halkım değil midir? Bun ları bana da tattırmalı... Tattırmaz. larsa tatmak için her reye baş vurmamdan daha tabii ne olabilir? Hilmi, bir iki tabak ve büyücek bir çinko sahanla odaya dönünce, Ö- merof bir sofra düzmeğe koyuldu: * Zaten o Nazmionun son “. “ wwamamıştı. Arka- Mü.ifi: Nazmi Şehap daşının vesika ticareti hakkıdaki fikirleri onu biraz düşündürmüştü. Ömerof vesika dalaveresini ekmek hırsızlığından daha aşağı sayıyor- du. Bunda haklı mıydı? Bir karar vermeğe imkân bulamadı. Çünkü bu sirada odaya, uzun siyah sakal. lı, uzun boylu, geniş omuzlu ve gü- cü kuvveti yerinde bir adam gir- mişti. Hilmi onu göstererek; — Mahmut Tilibeliyef... — de- di — hemşerimiz. Nazmi doğrulmağa çalışarak; — Tanıştığıma memnun oldum efendim... Diye mırıldanırken; Ömerof ye. ni geleni eteğinden çekti; — Otur bakalımıgospodin... ğ Gospodin.... bu da kim oluyor. bu Elleri kemikli | kemikli ve par- maklarının ucları nasırlı. idi. Üçü birden Ömerofun getirdiği yiyecek. lere öyle şiddetli bir iştiha ile sal- dırdılar ki... Nazmi âdeta ürkerek bir kenara çekildi. Bir müddet odada ağız şapırtısın dan başka bir şey * işitilmedi. Ma- amafih bu uzun sürmedi. Çünkü üç arslan ortada ne varsa göz açıp kapatıncaya kadar silip süpürüver- Ni alkalen vk il açmışsınız be cuklar... — dedi — fakat ki olsun bulamadınız mı? Halbuki... — Söyleyordunuz ki ... —ı11. — Medreseden, Üçürsbirden; — Han... — dediler — Ve Ömerof tamamladı: — Iki gündür bekçi bir de yar- dımcı peydahladı. Nöbetleşe nö- betleşe camide oturuyorlar... — Gördün mü? işi çaktılar de- mek?.. O zaman kapı ardında duran sü- pürgeden kopardığı bir çöple kir- İi dişlerini karıştırmağa başlayan Gospodin söze karıştır — Zannetmem... —dedi — bu bir tesadüf olacak herhalde... Ama va e erir Askermiş, i- zinli gelmiş, bir iki güne kadar gi- decek, ği X Şimdi herkes Nazminin önünde açık duran sigara paketine el uzat- mağa başlamıştı. Nazmi Hilmiye kibritini uzatırken sormaleistedi: — Demek o gider gitmez... Gospodin lep demeden leblebiyi anlamış gibi sözünü tamamlaması- na meydan bırakmadan; — Tabit.., —dedi — derhal... Ve Ömerofun arkasını okşaya- rak ilâve etti; — Bizim arslan bemen iş başı- na geçer... değil mi Ömer zadem? Ömerof güldü. Fakat âdeta ku- manda ei gibi in ve ni lı, yaşı bir nasihat vermesini ee Ma genci hırsız- lığa teşvik eden bu adam... bu Gos podin kimdi? Bunu öğrenmeği pek merak et- mişti, sormağa ırlanırken ka ra sakallı; 1 — Haydi çocukları. — dedi — bizim odaya geçelim. Yemekten evvel bir sofra na kadar aranılır bir şeyse, yemekten sonra da o de- rece can sıkıcı olur. Haydi bizim o daya gidelim. Ve azminin koluna geçti, onlar önden Hilmi ile Ömerof arkadan sigaraları tüttürerek karşıda açık duran bir kapıdan çok büyük bir o- daya daldılar. dada bir bacağı kırık bir masa ile ötesinden berisinden o pamukları fırlamış harap bir koltuk vardı ve bir köşede, gelişigüzel üstüste a- tılmiş kitaplar bir ehram kurmuş- lardı. Koltuğu herhalde yüksek bir ibti ram eseri olarak kendisine ettikleri zaman Nazmi biran süra- tını buruşturdu. Fakat © oturacak başka bir şey bulamadığı için ister istemez ilişiverdi Ömerofla Hilmi de kitap yığı- nından ellerine birer ikişer cilt çe- kip oturdukları zaman kara sakallı ayakta bir hatip tavrı takınarak; — Gene karnımız doydu... — dedi — en güzel hayat, yarını dü- şünmeden geçirilen hayattır. Bir serseri okadar dünyada cesur kim © vardır?. yarm (meçhul lerle doludur. Öbürgün Oge- ne meçhüllerle doludur. Her meç- hâl bir veya birkaç hâdiseye gebe- dir. Her hâdisenin mahrum adamlar leceğini düşünürsek bunları ne za- man, nereden nasl gelebilecekle- rini sezmeğe lüzum görmeden bir. denbire karşılayan, göğüsleyebilen serserinin kudretini anlayabiliriz... Sefalet burada da olanca şiddeti |. . . . » . le büküm sürüyordu. Yalnız bu o mr e Myik ai duğu gibi almalıdır. Yarın ne 9” ceğim? Bunu öpün Üstünüzde fazla bir şey vars* bulabilirseniz giyersiniz.. Bal dınız, yahut kâfi gelmiyorlar, Ka geçirebilirseniz, hiç düşünmeY' di alınız... giyiniz! Mademki on8 yacınız vardır. O, sizindir! d Nazmi onun söylediklerini *# yordu. Fakat kulaklarına inat” yordu. Bu herif neler neler *ö” yordu? Arkadaşları gözlerini 9 ağzma dikmişler; konuşan bi” ( gambermiş gibi ne bir evet, 79 hayır demeden dinliyorlardı. Karna sakallı adam, güzel v9“. gün konuşuyordu. İfadelerind şeyler bilen, © inceleşmiş bir yu mm kıvrak zekâsı apaçık duler yordu. Fakat bu adam, arkadrfiğa! nt düpedüz hırsızlığa, uğur! vin teğvik ediyordu. Canı sıkılmıştı. Sigarasını lemek isterken tabakasını uzattı. O, edi — Teşekkür ederim. — di ben bu sigaralardan bir ş€Y, mam, Deminkini de zaten ”.£. nız için içmiştim. Haydi 5 İn bakalım. 3