“Beyaz geceler,, bi Bu yıl cürüm ve ceza'nım tiyatro- | da gördüğü rağbet Valâ Nurettin'i o romanın bir gazete koleksiyo- nunda uyuya duran tercümesini | bastırmağa bilmem razı edecek mi? O önayak olursa belki Budala” İ Karamazof kardeşler'i de dilimize çevirmeğe heves edecekler bulu- nur. Şimdilik Dostoyevski'nin hiç | bir büyük romanını türkçe olarak okuyamadığımızı düşündükçe içi- miz kanıyor...B. Haydar Rifat'in Ölüler evinin hatıraları'nı çevirmiş olduğunu unutmuyorum; o roman da güzeldir, ancak yukarda saydık- larım gibi değil, Tanınmış, usta sayılan bir mu- harririn ikinci derecede, hattâ e- hemmiyetsiz eserlerini de tanımak, | tanıtmak lâzımgeldiğini inkâr et- miyeceğim. Ancak işe büyükleri ile başlamak doğru olur; çünkü orta- da yalnız öbürleri bulunursa oku- yanlar: “Göklere çıkardığınız bü- yük ıomancı bu muydu?,, diyebi- lirler.Bununla da kalsa ne ise! Unut mayalım ki dilimize çevrilen her ki tap, gençlerimize örnek olacaktır. Bir Türk çeviricinin, hele büyük birad taşıyan bir kitabı bi. ze tanıttığı zaman, romanı yal | nız oyalanmak. için okuyanları düşünmekle kalması doğru olmaz. Unutmamalıdır ki o, yabancı dil bilmiyen, bunun için de asıl güzel eserleri pek iyi tanımıyan genç, Türk yazıcılarına: “Alm! kültürü- nüzü bunula kuracaksınız; zevki- niz bunları okumakla düzelecektir,, | diyor savlır. İşte bunun için değer- | ce küçük eserleri, bele büyük mu- | harrirlerin küçük eserlerini dilimi. ze çevirmeğe pek üzenmemeliyiz. B. Ruşen Eşref diği Beyaz gecele düm, O hi nunla birlikte buluni Dost dilimize çevir- okurken bunu e de, kitapta | a Namuslu hır sız da elbette iş'e inden dı yük romanları okuyup — ta Dosto- vski âlemine girmiş olanlarca an | Jaşılır. Beyaz geceler'in Natınka'cı da, Namuslu hırsız'ın Emelyan İliç'i de | dir. Nastinka” in de ne olduk- âleminin asıl ha- Zaten Dostoyevski” sil yülüelliğini rna hirraidal. duran ve hepsi de hafızamıza işle- mızda, hattâ içimizde yaşı- “type,, lerde aramak pek doğ- ru olmaz. Karamazof baba ile üç oğlu, Prens Mışkin, Raskohnikof, Porfiri, Sonya, Aglaya İvanovna, Katerina İvanovna, Lebedef, Mar- meladof, bütün bunlar gerçekteki- lerden daha gerçek adamlardır. An cak Dostoyevski bunların hepsin- den ehemmiyetlidir ve kitapların. da bizi asıl çeken, o “type, ler | değil, kendisidir. Zaten, bir sanat. | kârın kendi içinde olandan başka hiç bir şey yaratmıyacağı iddiası her romancıdan ziyade Dostoyevs- ki için doğrudur; bütün bahsettiği | şahıslar az çok kendisidir. Onda Dostoyevski'nin kendisini sezme- | dio yalnız keşiş Zossina, Alyoşa, Mış- kin tarafı değil, Fyodor, Pavloviç Karamazof, Lebedef, Smerdia- kof, hattâ o beyaz yüzlere bu kara | “ Mile tefrika: : 30 'dıvanyolunu geçti, dar bir sokak- tan Cağaloğluna çıktı. Babrâli yo- kuşunu bir rüzgâr gibi inerek, pos-| tahanenin ve yeni yapılan Vakıf hanımın önünden köprüye ulaştı. Bu işin de ötesi olduğu anlaşılı- yordu. Böyle müthiş bir süratle gi- derken bisikletini tek elle idare e- diyor, öbür elile de durmadan dol. maları atıştırıyordu. E Köprüde | biraz yayin Hava dolma daha çıl raköye vardı. “ yüzlenden de daha uzak olen İvan Karamazof, Raskolnikof tarafı da vardır. Yalnız bütün bunlar biribir. lerini aydınlatır ve böylelikle bizi ğe götürür. Dostoyevski'nin benli. ğini sezmekle, anlamakla ne kaza- nırız? onda bizi çeken nedir? Her- hangi bir cinsin en mükemmel fer cinsin her türlü vasıf- kendinde £ toplamış lanı sayıldığına göre Dosto- yevski şimdiye kadar görül müş insanların belki en mükemme- lidir. İsa belki iyiliğin, insanda tan- rılığa yaklaşan vasıfların remzidir; Dostoyevski ise en yukari, hem aşa- ğı doğru olan vasıflarımızı ken- dinde toplamıştır. Onda her insan kendini bulabilir. Bu: içindir ki | | Dostoyevski, şöyle pü z bir 70 - man kurmasını bilmiyen, bazan ço- cükça acemiliklere düşen, gülünç bile olan Dostoyevski dünyaya gel- | miş romancıların belki en büyüğü- dür. (Onda yalnız “haz, Bin bir | gece tarafının eksik olduğu söyle- nebilir.) Böyle olduğu için Dostoyevski | meleklerle ifritlerin çarpıştığı bir ruhtur ve ancak (kendisi gibi bir kargaşalık hissi veren kitapların. dan anlaşılabilir; Beyaz geceler, Namuslu hırsız gibi küçük hikâ- yelerinden değil... Beyaz geceler' ğenmek haylı buna türl yor. Bir ilci ö larmı ola- tercümesini be- üç bir iştir. Bir kere emeğe dilimiz varmı- nek alayım: Garip bir adam! Ne biçim garip bir adam! Fakat siz çok eğlenceli bir adamsınız! Bakın, işte bir pey- ke; oturalım; yoldan hiç kimse geç» hiç kimse işitmez. anlatmağa başlayın. Zi. | ra demin siz beni aldatıyordunuz, Ser- ergüzeştiniz var! Önce İ bir garip adam ne demektir? (30) “.. Na? Na! Na! Asla! Söyleyin, artık bir kelime bile fısılda mam (36). ve Nastinka, bütün bu seyler ânsız şeyler; bütün çek- aşkına beni affedin, (84) bu kiracı kim? (100) | ini kadının bir karar | alamadığını... (101),, Bunlar tercüme türkçesi; Beyaz geceler'de hülyaseverin sergüzeş- t nlattığı sayıfalar bizim sözle- rimizle yazılmış ama hiç şüphesiz başka bir dil... Bütün bunlara bir yığın da “hattâ... bile, , “nihayet sonra,, gibi şeyler de katm,kitabın | nasıl tercüme edildiği hakkında bir fikir edinirsiniz. Edebiyatı - cedideciler fransızca. | dan “oh!,, almışlardı, Beyaz gece- ler'de o da bol bol var; mütercim bu yetmiyor gibi o dilden “Bah! nidasmı da almış. Ne mutlu bize! Narallah ATAÇ (*) Kanaat kütüphanesi, 1 cilt, 75 kuruş. Eklenti, — Saverdem — edebi. yak, (sav - kelam; erdem - san'at); saverdemel - edebi. “ Tenkit,, için türkçe söz bulama dığımdan her yerde kullanılan “Kitik,, aldım. — N.A, Müsilifi: Nazmi Şehap tramvay makascısmın gözünden uy ku damlıyordu. Fakat gene nokta- daki memura balta olmuş dırdır söyleniyordu. Herhalde çenesi dü- şük birisi olacaktır. Az ötedetek (o kepengi açık bir muhallebicinin önünde durdu . So- uk bir İmonata iğıt p rek güya temizledikte rar yola düzüldü, Galatadan taşa kadar hi Ve iç durmadı an'pedal çe- inde kalmıştı. Krsa | la a verdi. Akibinde gene bir n süratile harel eden bu ancak, gi VW. yosun'u taşlara lame bir saklaldağ yalnayak adam fırladı; | Sandala atladım, gidiyordum. Yazı dili- konuşma dili Yazı dilile konuşma dilinin biri: birini tutmayacağından korkanlar. var.Şimdiye kadar,bizde konuşul- duğu gibi yazılmadığı içindir ki, osmanlıca adını taşıyan türedi bir dil ortaya çıktı. Bu dili yazanlar, kendileri için yazdılar. Okuyabilenler, eyice kav-| rayamadılar. Kavrayıp şöyle böyle anlayabilenler, başkalarına anlata. madılar. Bu yüzden (dilimiz, üç beş yüz İstnbul efendisi (arasında, dönüp dolaşan kısır, anlatışsız, ağdalı bir dil olup kaldı. Bir kaç yüz yıldan. Beri ne yapıldıysa dil birliğini ku- ramadık. Bu işte benliğimize ere- medik. Şimdiki ülkümüz (ideal) yalnız dili kurtarmak değil konuşma ve yazı dilleri arasına düşen aykırılı. | ğr, ikiliği kaldırmaktır. Kastamonu dan gelen bir Türk, Istanbul efen- disinin söylediklerinden o kadar a- zını anlardı ki, “bu dil, benim mi?,, diye kuşku (şüphe) ya düşerdi. Biz, o eski batak yolun yolculu ğunu yapacak kimseler deği Ya- zı dilimiz ne ise, konuşma dilimiz de o olacak. Yazarken de, konuşur. ken de bir tek dil kullanacağız. Bu | özden gelip öze doğru gidiş arasın. da eski türe (usül, âdet, nizam) ye dönüşlere yer verilemez. İRTİHAL Merhum Amiral Bedrinin refikası am Fatma dünkü cuma günü irtihal 1 m 934 cumartesi gümü adıköyünde Osmanağa mahallesi Çukadarağa ğmda Arif Bey apartımanından kaldı. rlarak namazı Osmanağa camiinde eda Deniz yolları İŞLETMESİ Acenteleri : Karaköy Köprübaşı Tel. 42362 — Sirkeci Mühürdarzade Kaman Kia. Tel. 22740. amam MERSİN YOLU ANAFARTA vapuru 2 Birin- ci Kânun PAZAR gi saat 10 da Mersin'e kadar. (8165) 9608 KARADENİZ YOLU KONYA vapuru 1 Birinci Kâ- »un CUMARTESİ günü saat 18 de Hopa'ya kadar. (8166) 9609 AYVALIK YOLU MERSİN vapuru 1 Birinci Kâ- nun CUMARTESİ günü saat 18 de İzmir'e kadar. (8167) 10 Merkezi idaresi : Sn gece, Gen kalin bay. — Geç mi? — Geç yan... Geceyarısı oldu. Ben artık bizim bey gelmez dedim. — Tut şu bisikleti! — Gidecek misiniz? — Ne zannettin? Buraya kadar geldikten sonra boş dönülür mü? — Siz bilirsiniz... Bisikleti yedeyerek sahile yaklaş tı; sandala binmesine yardım etti ve Nazmi küreklere sarılırken; —İskarmozları adam akıllı yağ- ladım... —dedi — kaçta dönece- bilsem de bari uykusuz kal- masam, Sandal epey açılmış. Bu gencin ayakları pedalın ne kadar ustası ise elleri de küreklere o derece alışkın dı. Yağ gibi kayıyor, U uçuyordu. Aradan yarım saat geçmeden o ka- nıştı ki sandalcr onun; ıyım... sabahç ığını güçlükle ğinizi işitebil. Bir iki motör, üç beş kotra ve bir muş sularm sathma zamkla yapıs- gibi duruyorlardı. Hiç sal- lanmıyorlardı; ve deniz sanki don- muştu, Fener şamandırasının yanından kayarak geçerken arkasına baktı. ZEYNEP | Esmer, yuvarlak butlu, ksa boylu bir kadındı. Bir gözü mavi, bir gözü sa- ma gibi idi. Kasabada omü hiç uğur say- muyorlardı, (Küçükten beri köpederi sevdiği ve yanında, evinde hattâ yattığı | odasında köpek yavrusu bulundurduğu için ona (Köpekli Zeynep) derlerdi. Kö- pek gibi pis bir hayvanı yanında barm- dardığı için bazıları bu lâübalilikten ki. | saye olarak onu (Köpek Zeynep) diye çağırırlardı. | Onun her yerde, her şeyde muhakkak parmağı olurdu. Kırk yaşına geldiği hal de henüz evlenmermişti. Fakat memuru ile, hocası ile, genci ile, ihtiyarile, kasa- balı ve köylüsü ile herkerle sıkıfıkı ko muşur, açık açık yarenlikler ederdi. Ge- rek kasabada gerek köylerde bir cinm- yet, bir kız kaçırma vakası, bir kadın 0y- natmak şenliği oldu mu idi Zeynebin bu işte eli olmaması mümkün değildi. Han- gi taş kaldırılsa altından bu gâvurun kı- | m çıkardı. Zeynep delikanlılara pek düşkündü. Morukları (kartlanmış öküzler) diyerek hiç sevmezdi. Ihtiyar takımı da her giz- Ni işteki alâkasını bildikileri için ona, | (Kalp kızı), (Gâvur Zeynep) diye » | marlardı | Göçkin kız son zamanlarda Sıvastan | gelen genç bir memurla alâkalaşmış, ©- | mu benimsemişti. Alttan alta kalbindeki | muhabbet ateşile körüklemeğe başla - maaşa. Malmüdürü Tahsin Bey yirmi seki - sinde, ehlidil, hoşsohbet bir sattı. Altı senedir kazalarda memurluk ediyordu. Bu kasabaya gelince bütün garip ve be- | kâr memurlar gibi o da etrafıma kulak kabarttı. Ve ilk evvel Zeynep'in namme | duydu. Bu kadınla konuşmak, te bu hücra kasabadaki yalmızlık merhem ve teselli olurdu. Bir sabi arkadaşile yola çıktılar. Sonbaharı lu ve serince bir daire zamanından evvel bir uş eller gibi sararmıştı. Irmaklar, sleri nemli leyerek çakılt Ve biraz ilerde li pe valı bir evin kapı — veriyom ağa.» Zeyncp'te bu sabah bir halâvet vardı. Başına pembe bir yazma dolanmış, ayağı- mavi bir şalvar giyinmişti, Misafirle- re buyur etti, İli delilemnir dar, ir gibi kokusu başdöndüren bir odaya loş ve girdiler, Kahvelerini içerlerken Taheim | Bey dilekat etti: Hakikaten dedikleri gibi Zeynebin göz- leri başka başka renkderdeydi. Yuvarlak butları iştihayı celbediyor, yazmanın al- tından görünen beşibirlikler parıldayan dolgun göğsü sevdayı hatırlatıyordu. Genç memur içini çekti: — Abla, dedi. Bak şunun şurasmda sayende arasıra çöplenmek (istiyoruz. İ Artık bal piliç eni olur, yokon mahalle tn vuğu mu olur... | içtünn HANIM EFENDİLERİ mi TÜRKUAZ müdürünün tahtı idaresindeki bulunan MAKSİM e BU AKŞAM YAPILACAK Canlı Kuklalar Müsabakasıni geliniz. Fiyatlarda hiç bir zammiyat yoktur. NANA Filmine BİR GÜNLÜK KİBAR KADIN Fransızca sözlü 10 Yu iw bir filmde... Pek yek xa SÜREYYA OPERETİ Komik Eay Fahri. az . iyadi tiyatrosunda KARIM NAMUSLUDUR Zeynep kendisine doğ nunda mavi boncuklar şıkırdayan karalı beyazlı ufak bir köpeği kucağına aldı: — Karabaş... sabahtan sen södünü » dedi. Sonra memurun teldifini enühimsemi- yormuş gibi ilâve etti: — Asman Tahsin Bey... lere de merak mı ola ii... keldüğü gefeste bil... Tahsinin geniş onmuzları, pembe be yaz rengi, iri ve kuvvetli vücudu, siyah kork bıyıkları, iri elâ gözleri Zeynebin ? Güvurun enüğü, Böyle şey- Istedüğün İ deli, divane olmasına yetti. Bu tanışmadan sonra artık ber gece â- iemler tertip edildi, Rakı, su gibi içili- yor, kasabadan ve köylerden celbedile- €n güzel avratlar sabahlara kader karşı larda oynuyorlardı. İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. 562 Bu zevk ile ve raki mahmsurluğu ile uykusuz geçen geceler, kafalarında mu- badbet Ülerini ziyadeleştiriyor, gönülle rindeki sevdayı azıştırıyordu. — Artık Tahsin de Zeynebin kendisini sevdiğini anlamıştı. Kadının bu fedakârliidarı yap- asma başkan türlü sebeilabilir mi idi? Gün oldu ki kerk sekiz saatlık yoldan av- rat getirildi, gece oldu ki ili kuzu bir. den kesildi. Bu vurpatlasın, çal oyanam derneği nelere maloluyordu. Varidat kâ- tbi Bekirle Malmüdürü Tahsin gündüz- leri de kirişli kafularla gezmeğe başla - Suare elbisesi Bugünkü progrâ 223 Khz, VARŞOVA, 1345 m. 15: Vilandan nakil, 18,50; Musahsf Çift piyano konseri, 19,45: Musahabt me Kore küser Bi, Piyano relakatile 217 TüREi meniki 1105 Kbx FRANFURT 251 m. 18,30: Plâk. 19: Musahaba, IM Ahetünlire. 21,08 Sanr ) 1s dı Gece konseri haberler. 21:10 Hambargtan mak Musikili program arast. Böl 523 Kh. BÜKRES, 284 m - 15 gündür plâk neşriyatı, 18: D* “Reguieminden parçalar. İspanyol bestekirlarının e: i kep konser. 23: Haberler. 23,20: Bir dan sekil va NAPOLİ - BARI 1 ewusiki — Muhtelik 98 1 Duchino,, isimli opar Kkitemındarıni”. | Himayeietfalin Ankari vereceği balo B. M. M. başkanı Kâzmm yüksek himayeleri altında, Türk İ mayoietfal cemiyeti menfaatine 6) porşanibo günü akşamı Ankarada karapalas salonlarında verilecek a lusal kostümlü balonun lenceli olması için büyük bir 2 galışılmaketadar. Balo gecesi zengin bir de piri Yerli mallar pazarı, Anki , Rehbeni ticaret mağazasiş kitapevi, İş, Zirnat, Osmanlı ve M Bankalarında satimaktadar Bilet fiatları: Bir bay di Be çön 6 Hira, bir 0 bir bayan ia ra, yalnız 3 lirada. smeşlardı. Daireye pek uğramayorl!"» yüzüstü kalıyordu. ispirto, kafalar! ki şuurun cevherini erötemiş gibi öd gece yüzlerce lira harcanıyor, ciğesi| para etmez yaban avratlarına b | onluk kâğutlar yapıştırılyordu. Olan oldu; nihayet İzasadam ps dılar, Bu, ilk evvel zimmete para mek şeklinde oldu. Sorma ürtilise 9 rildi, Ve bunu kapatmak için talırifat yaptılar. Bir gece kınlarından biri Tabein Beyi ayaği yaralanmıştı ki tahlsiket noticosind? kirle malmüdürümün gemi azıya rı, baştan kara, orta boca güttkiei venildi. Kaymakamlık işe vazıyet li ayyaş arkadaşın etelderi tat tu. Tahsin, bir skifte kadın uğ celenmiş arması mış şerefini yeniden yapmak için düşündü, Ve arkadaşile istişare bir fikir buldular, ... Bir sabah şafak vaktı hükümet ö si nlevler içerisinde o yanmağa Gerçi tahrifat yapılmış defterler 49 muştı. Fakat Tahsinle Belsirin marmusımu üç ey sonra hükümet © ip temizlemiştil — O. N. bir ER denize bol bir za fışlarıyordu. — diye mı- — Onlar bu kadar erken dağılmazlar. Ve daha büyük bir kuvvetle kü. reklere asıldı. İki üç dakika sonra biri büyük biri i rasında ve büyüğünden birkaç mis- li büyük bir yalmm rıhtımına ya- maşmış bulunyordu. Kancasmı bir taşa takıp hızla çekince; (o denize inen mermer merdivenin tam önü- ne geldi. Ağzı açık bir timsahı alt çenesini andıran bu merdiveni bir zıplayışta çıktı, sandalı bir çen- gele bağladı, ağaçsız, fakat çiçeği bol bir bahçeyi koşarak geçti. Ne garip! Genç zile (o başmağa hazırlanırken bu yalınm kapısı da Binbirdirekteki evin ( kapısı gibi kendiliğinden açılıvermişti... Ve samyeli gibi ılık bir soluk çarptı yüzüne. — Buyurunuz efendim... nasıl efer sizi bekletmedim ya? teşekkür ederim Jale. paspası kaldırdı. e Eline geçen bir anahtarı pantalonunun arka cebine sokarak sofadaki ayna- ya yaklaştı. Kılığma & kıyafetine baktı. Lâcivert elbisesini çıkarmış'beli pılmış, gri bir spor kostümü giymiş- ti. Mumu üfledi. | Kunduralarmı giydi, paçalarını kıvırdı, bisikleti alıp sokağa çıktı. Kapıyı kapamasi- le pedalları çevirmeğe başlaması bir olmuştu. Bir yıldırım süratile İçeri girince göz gözü göremz bir karanlık içinde kalmıştı. Bir iki a- dım ilerleyince; — Peki ama yavrum... — dedi — neye ışık yok burada? elektrik mi bozuldu? Fakat bir cevap alamadı. Çünkü o anda iki ılık kol boynuna dolan- mış ve nane şekeri kokan bir ağzm ağzına yaklaştığını hisset, herhalde cevap beklediği ağız ol caktı. Süpriz hoşuna gitmedi. kinerek geriledi; derhal bir kibrit Kulaklarmı çekmemi mi istiyorsun? yak baka- yım şu lâmbayı! Kibritin bir damla ışığı çok ir taşlığın ortasında, proste! srnm dantelâlarını asabi asabi tır. naklayam genç irisi bir kızın yüzü. ne vurdu. Yarı açık dudaklarında korkunç bir iştiha, gözlerinde sitemli bir u- tanganlık vardı. Bir şey söyleme- den gitti, elektiriği açtı. Sonra Naz Bebek kıyılarılarına dizi kemerli, kalınca bir kumaştan ya- minin yüzüne bir daha bakamadı, koştu, bir kapıdan (içeriye © Bu sırada iki taraflı bir merd sahanlığında bir başka kıs Hİ mişti, Elini uzatarak bağırdı — 0000... monşerl Her böyle gecikecek misin sen? İ bekletmekten zevk alıyorsun bakkak... Nazmi basamakları üçer dö atlayarak ona yanaştı ve u” duran elini kavrayarak hızla dine çekti. Dudaklarını s29' dokundurmak istedi. Kız nazlandı: — Vallahi bırakmamı. J8 cilveleş, sonra bana saldır. — Gecel! — Olmaz dedim a... hem b bekliyor seni... — Gecel! Gelmem... — Gelmez misin? Öyle ili! bir ğ sin. Şimdi söyle bakayim. K var yukarda? — Çoook... herkes var Fİ âşılan gözü görmez dedikleri Tu imiş meğer, i —Bitm AMA