a | F'KİR l Bugünkü Edebiyatımız Türk edebiyatının bugünkü vaziyeti | halkında son zamanlarda ortaya atılan fikirler o kdar biribirine zıt ve o kadar biribirini nakzeder mahiyettedir ki bu fi- kir anarşisi içinde odebiyatımızm ne hal. de bulunduğunu anlamak bir okuyucu çin âdela inrkânsız olmuştur. Edebi; mızın mrüthiş bir surette geri | gittiğini söyleyenler arasından, ortaya, esasen bir edebiyatımız olmadığı şeklinde iddialar atacak kadar cürctkârlar çıkarken diğer taraftan yeni edebiyatımızın eskisile kı- yas edilçmeyecek kadar ilerde olduğunu | ve hattâ ancak şimdi bir edebiyata sahip olmakla iftihar edebileceğimizi ileri sü venler de bulunuyor. Hakikat şudur ki bir edebiyatın vazi- yeti hakkında uzaktan alınan müphem intibalarla, şahsi tesirlerle hüküm verme- ğe kalkışmak kadar yanlış bir şey ola - maz. Bir edebiyatın ilerleme veya geri- Edebiyat tek cepbeli bir sanat dı dir. Edebiyat denilince şiir, roman, hikâ- | 20 sene, 15 sene ve 10 sene öncenin şir verimlerile kıyas edecek olursak torazi- Bin bugünün lehine kuvvetli bir meyil gösterdiğini görürüz. Dünü yapayalnız temsil eden Ahmet Haşim, Yahya Kemal grupuna karşı bugün Necip Fazıl - Na- zan Hikmet - Kemalettin Kâmi - Faruk Nafiz - Ahmet Kutsi - Cevdet Kudret grupunu marvafakayetle karşılaştırabli — riz, Bu isimlere Ziya Osman, Sabri E - sat, Cahit Setkr, Ahmet Muhip... v. 8. gi- bi daha birçoklarımı ilâve edebileceğimi de söylemeden geçmemeliyim. Muhtelif devirlerin şiir ve hikâye ba- kınından mükayesesi için mecmualar en yısı birkaç misli olan ve kalitesi bu iti - barla daha düşük olmak lâzmmgelen mer #mualarmı mukayese ödersek umumi şiir seviyesinin düne nazaran çok daha ilerde olduğunu görürüz. Dünün üstat geçin- | | Öz dilimizle | Söz oyunlarına yer yok Osmanlıca yazılarında gürül tülü birtakım söz oyunlarına dü kün olanlar, işler türkçe yazıya dö külünce kekelemeğe başladılar, Bu kekgleyiş ve bu duraklayış, uzun söze türkçenin özünde yer bulunmayışından ileri geliyor. Araplar: — Sözün uğurlusu, az, fakat an latışlı olanıdır, derler. Biz de bundan sonra, karışık söz yığınlarını bir yana bırakıp düşüncelerimizi birkaç güçlü sö - Zzün içinde toplamak yolunu tula - cağız. Dilimiz, umduğumuz zenginli « ğine yeniden varıp ta bütün bilgi - ler için her aradığımız karşılığı bu İacağımız güne kadar aza kanmak tan başka çıkar yolumuz yoktur. Türkler, yer yüzünde boy gös- terdikleri gündenberi kimseye e - ğülmediler, Şimdi, birkaç eğreti söz uğuru- na yabancılara baş vurmak doğru olur mu? Bulabildiğimiz kadarını kullanmak ve ilerisi için de geceli gündüzlü çalışıp verimimizi arttır- mak! İşte öz dile doğru gidişte a- macımız (hedef) ba olmalıdır. M. Salâhaddin GUNGOR | yeni bir şöhret tanımadık. Pek çok kuv- vetli şairler yetiştiren genç nesil ayni kuvvette romancılar çıkaramadı. Bu iti- İ barla roman seviyemiz düne nazaran i- Şerletmiştir, denilemez Çalıkuşu, Ateşten gömlek, Nurbaba gibi intişarları hâdise olmuş yeni eserler bilmiyoruz. Her yeni roman süküt denilen ejderin yemi ol - maktan kurtulamıyor. Yeni bir roman hâ disesi ancak genç bir kalemden beklene- bilir. Onu henüz bekliyoruz. Tiyatro edebiyatımızda da bir ilerleme gir dar yemiyeceğiz. Darülbedayiin te- gere karşı gösterdiği büyük iâker- ALA kişafına en büyük mâni olmuştur. Reşat Nuri ve Mahmut Yesari sahne ile alika- larını kesmiş görünüyorlar, Vedat Ne - dim eski muvaffakıyetlerini aratmayacak yeni bir ever veremedi. Cevdet Kudret kafasında yaşattığı şaheserini benüz ver miş değildir. Müship zade de en güzel komedilerini dört beş sene önce Yazdı. Şu haldo bugün temaşa edebiyatımızda bir durgunluk görülmektedir. Bu edebi- yat büyük ileri hamlesini yapmak için &— yatronun devletleşmesini bekleyecektir. Şiir, roman ve tiyatrodan geriye kalan — tenkit, tetkik, hâtıra v, s, — diğer &- debiyat nevilerinin hepsini bir şube ola- rak mütalea edersek bu sahada (o Falih Rafı v6 Nurullah Ata gibi iki şahsiyetin en mütekâmil devrelerine erişmiş olduk- dJarmı görürüz. Bu vadide ilk yazılarını gördüğümüz Ağaoğlu Samet'in de yarın Mek ğini o diri Bütün bu ayrı edebiyat nevilerinin leh- te ve aleyhte olarak tesbit ettiğimiz va- ziyetlerini hep bir arada mülalea edince edebiyatımızın bugün düne nazaran iler- lemiş veya gerilemiş olduğu beldanda biz hüküm vermenin güçlüğü kondiliğin- den tezahür eder. Her halde şunu söyle yebiliriz ki dünle bugün arasında büriz ve büyük bir fark yoktur. Gerek okuyucu ve gerek yazıcıların umumi kültür seviye hissedilir yükseliş itibarile va- te müm — Olmaz olur muyum? Hepini ze ayrı ayrı teşekkür ederim. Can. dan arkadaşlarsmız. Köpoğlular!.. Hele o kel kafalı hergele yok mu? mel'un! Milyonlar bahşediyormuş gibi bir tavır takmışı hâlâ gözümün önündedi ir. — O bizim Caferin hissesine düş müştü. Adam akıllı, . evire çevire ii Sopayı indirirken Allah — Candan arkadaştır doğrusu... Erkekliğine hiç diyecek yoktur, — diye Nazmiyi tasdik etti Ömerof — Bu sırada garson, kocaman bar- daklarla sifonlu şarapları getirmiş” ti. Hilmi bunlardan birine dudak- larmı dokundururken; — Manzarayı bir türlü unutamı- yorum... Tepebaşımdan tramvaya binecek, evine gidecekti. Bonmar- şeden geçireyim demişti Nere- den de hatırıma geldi beğendi ü terdi. Eğer bir eze, göstersey- di... Şarabından bir kaç yudum içti; — Münasip bir vakitte bunu sa- na alırım, der geçerdim. Ama Naz- mi... Öyle tapon bir şey o seçti ki, teklif etmemek artık ayıp olacaktı. İçimden de “oh! —dedim — tam fırsat! beğendiği bir şeyi kendisi: ne hediye etmiş . sayılacağım. Bir eyyam masraftan kurtuluruz., iz senize yahu... neye içmiyorsunuz? Haydi hep beraber şerefe! Rei miz Nazminin şerefine! Bardağımı tepesinden üç karış yukarıya kaldıran Nazmi; Hayır! — diye bağırdı — genç- ER ölümü Bu anlatacağım hikâye öyle uydu- rulniuş şey değil. Sahiden olmuş, #* miş bir vakadır. Çünkü bizzat Be manıyım. Harp içindeydi. Babam öl- dü. Babamın ölümü bilir misiniz yal- hız'benim için değil sizin için de ehem- miyetlidir. Çünkü aşağı yukarı yrmi sene sonra sizi de alâkadar ediyör ve hikâyemin mevzuunu teşkil © ediyor. Her insan gibi, her öksüz gibi ben de babamın cenazesi arkasında bir hayir gözyaşı döktüm. dım, dövündüm. Zaman hafızamızm üstünden bir silin- dir gibi geçti ve bi o tesirleri, temleri ezdi, eritti. Bitti. Bir kaç sene sür#n matemden sonra ben de gülen eğlenen insan kafilesine kârıştım. Şar- kılar söyledim, oyunlar oynadım, “Oh mesudum,, dediğim dakikalar geçir dim. Birisi bana gelse de deseydi ki — Yahu, senin baban var mı? Hayır öldü. | bu kadar şen, bu kadar mesut görünüyorsun? Dese ona cevap vermek için biraz şaşalarız. Bu muhakkak. Zira her in- sanın boş tane, on tane evlâdı. olabi- lir. gezi ii tek (o babası ve bir tek anası Am, reiki ki hiç bir insan 4- nasile babasile kaim değildir. Nasıl doğmak mukadder olduğu gibi ölmek te mukadderdir. Her doğan insan ölüme mahküm- dur. Hattâ Ebülulânm mezarmda şu cümle yazılıdır. “Bu babamın cinaye- tidir, Ben bu cinayeti | irtikâp etme- 'dim.,, Evet bir çocuk dünyaya getir- mekle bir adam öldürmek arasında fark yoktur, zira mademki doğdu, ma- demki ölecektir ve mademki doğına- saydı iyecekti. Şu hale göre o a- damı doğurmakla ayni zamanda öldür. müş te oluyoruz. Babam benim dünyaya gelmeme ve- sile oldu. Şu halde benim ölümüme de vesile oldu demektir .Şu halde be- ni öldürecek olan adam babam mr dırd.. öyle mi? Felsefeyi bırakalım. Babam benden evvel öldü ve bu ölüm gerçi aşağı yu- karı benim ölümüm demek kadar beni saratı ve öl jirdü ama şu satırları ya- zan ben size anlatacağım hikâyeyi tek kelimesine len söyleyece- ğim. Eyüpsultana onu gömdükten sonra döndük. Köprüye çıkınca mesele bitti. İnsan kaynağın £ arasına katıldık. İşte bu katılış her şeyi ututturmağa kâfidir. İnsan ne tuhaf mahlâk. Fakat... fakatı var. Zira biz üç kar- 'deştik. Gerçi ben en küçükleri idim - ma İstanbulda bulunan evlâdı sadece bendim. Öteki kardeşlerim askerdi- ler ve cephede düşmanla çarpışıyor. lardı, Onlara babamın ölümünü hasıl haber verebilirdim ki kurşun yağmu- ru altımda bir ülkenin bekç panlar'a beraberdiler, onlar: — “Babanız öldü, demek manevi kuvvetlerini sarsmak olurdu. Bunu ya- pamadım. Peki ne olacak? Onlar cep- hede çarpışırlarken buradaki babala- rından mektup bekliyorlardı. Ben kale mi elime aldım ve babamm yazısını ve imzasını taklit ederek onlara mek- tup yazdım. Onlardan cevaplar aldım. Tam iki sene bubalarının namına ben onlara babalık ettim. En küçük kardeş leri olduğum halde onları idare ettim. Maneviyatlarını sağlamlatmağa çalış- tım. Çünkü babam askerdi, kuman- li babanın teşci edici nasihatlerile onların maneviyat- larmı takviye ettim. Gerek yazısının imzasınm taklidinde, gerek ifadesinin nasihatlerinin tıpkısı yapabilmekte o kadar muvaffak oluyordum, Bu vazi- feyi o kadar iyi yapabiliyorum ki ba- bam mezarından kalksaydı kendi mek- tuplarile benimkilerimi bizzat ayırt & demezdi. Günler geçti. Harp bitti. On- lar evvelâ sonra da ötekisi İstanbula döndüler. Harpten dönen bu liğin Ve gençliğin | şerefine dikilen e ımca Hilmi devam kk e müşteri kokusunu almış başımın ucunda, formada... e dan çikar m e “ar mz zn eline tutuştur- Uusta köpoğlu! gel sen de bu akil iliki “paazrlık uymadı,, de ve iade'et! Bana bir sigara ver Nazmi... Ka- nım gere tepeme fırladı zira... — Yoo... rica ederim bu kan ar- tık bir müddet yerinde dursun... Al bakalım... Gen; sigara paketini ortaya sü- rünce üçü de birer tane tellendir- diler. O zaman Korbo; a — Bundan ötesini biliyorsunuz. — dedi — bir hesap ettim. Cebim- de nihayet nihayet üç buçuk lira yar. Herif dört lira da dört lira di- ye lutturmaz mı? Razı oldum, ku- lağma eğildim, “bir lirasmı sonra veririm...., diyecek oldum. Habis! Kızın elinden madalyonu alıp der- hal yerine koymaz mı? Yalnız bu kadarlıkla kalsa gene iyi... o aralık arkasını çevirip “bu mal size göre değil, gibilerden bir başka müşte- riye dil dökmeğe başlaması yok mu? Ne hale (geldiğimi siz düşü- , paral beni bulacaklardı. Önce gelen büyük kardeşim, trende rastgeldi daşmdan bu ölüm haberini öğrenmiş- | ötekisi eve gelmiş, evde (o başka kira - cılar var. “Nereye taşmdılar,, kiracı. | lar ne bilsin. Bilge bilse köşedeki bak- kal bilecek. Bakkal da öyle patavatsız bir adammış ki derhal: — Babanız öldükten sonra (onlar Küçükayasofyaya taşındılar, demiş. Ağabeyimin vaziyetini idrak ediyor- ? inde hmç- kıra hunçkıra geldi. Gerek anmemin ge- rek benim gerekse kendisinden evvel dönmüş büyük kı ağladı. Hep birlikte saatlerce ağlaş- tık. Bu darbe müthişti. Harpten dönen ıp ta ölmeyen insanm birden bu felâketi haber alışmı düşününüz Dele Müthiş şey. 26 fakat buraya kadar işte bir terke delik yok. Elim'acı şey. Fakat alelâdı Yalnız alelâde olmayan tarafı ba- balarmın ölümünden iki sene sonra berdar oluşları ve yirmi gün evvelisi ne kadar kendisinden mektup almakta devam etmiş olmalarıdır. İşte size anlatmak istediğim nokta burasıdır. Bakmız aradan ne kadar zaman geçti. Ben ve hadisat onlara ba- balarınm iki sene evvel ölmüş olduk- larını isbat ve izah edemedi. Onlar hâl bu harikaya inanma- mışlardır ve my mek da. Bir gün ortanca kardeşim bana: Babamm ölümüne inanmıyorum mu © kadar ciddiyetle söyledi ine uzun bir seyahate çıkma- rebileceğimi vadettim. Kader buya. Birader İzmire gitti ve ben mektuplara başladım. Arada bir babasından meletuplar © yollıyo- rum. Ne bahtiyar insandır ki o ben ö- Tünceye kadar babasından mektup a- lacak. Acaba hakikaten inanıyor mu 7 dersiniz bu garip teselliye inanmıyacak- sınız belki, Fakat bu hikâye öyle uydurulmuş sey değil; Aynen olmuş bir vakadır. Çünkü bizzat kahramanıyım. Hoş|... her teselli de aşağı yukarı buna benzemez mi sanki... Makbule ADNAN Şark Demiryolları EDİRNE İÇİN UCUZ SEYYAHAT 25 İkinci Teşrin 1934 tarihinde Edir- menin Kurtuluş bayramı mi ünasebetile yapılacak olan büyük merasime, İstanbul ve civar halkın da iştirik edebilmele- rini kolaylaştırmak maksadile, Şark De- miryolları İdaresi tarafından Edirneye 24 İkinci Teşrin tarihinde | (evkalâde tenzilâtle bir seyyabat tertip edilmiştir. 24-11-1934 tarih cumartesi I tanbuldan saat 8,45 de hareket edecek olan 106 No, trene ilâve edilecek husu- si yolcu arabalarile bu seyyahat te min edilecek ve o gün Edirneye | gide cek yolculara gidiş ve geliş olarak aşei- ğıda gösterilen fevkalâde tenzilâtlı bi- İetler verilecektir. İstanbul ve mevakifi mrütecaviresi d8- hil istasiyonlarla Ispartakule, Hadımköy, Çatalca, Kabakça ve Sinekliden Edirne içim gidiş ve çeliş İ inci mevki © 8,— Lira 6 Kırklareli, Kavaklı, Taşağil, Babaeski, Alpullu, Pehlivanköy ve Uzunköprüden diş nün... Birer tane daha içelim mi? Nazmi, — Hay hay! — dedi — yalnız sr aliyim Ve yeleğinin üst cebinden iki tane beşer liralık çıkardı. e Birini Hilmiye birini Ömerofa uzattı: — Ne mi oldu? olanlar bana ol- du. Görmüyor musunuz be? saate baksanı za... Altı buçuğu beş geçi- yor... Mari küplere binmiştir. Garsonun getirdiği yeni bardağa sarılırken şakrak bir kahkaha atan Hilmi; : — Yala e var? — diye söylen. i — Kadıköylüyü unutuyorsun! Maamafih daha vaktin var, gene gidebilirsin. Ne olur? İşim geciktim dersin, biter gider. Yahut gitmeyiverirsin. Nazminin fena halde canı sıkıl- mıştı. Elindeki sigarayı hiddetle ag re fırlattı, Yakası yırlılmamış bir kaç küfürle karışık; — Hay Allah belasını versin! — N GL Bugün TÜRK sinemasında 4255 Herkesi KADIN Fransızca Heyecan, aşk v mera: Konulan çelenk — Harbiy ea Bugünkü program | 12,30: Plâk neşriyatı. 18: Tokatliyan otelin den nakil çay santi, 19: santi. Hikâye- ler. Radyo orİeertrası, 221 Radyo ear ve tango or -aa1, (Hava müsait oldalçn grap mermle- katlari seşriyak, programamesa üre edilecek. tr.) 545 Kl. BUDAPEŞTE, 550 m. 18; Salon musikisi. 19: Spor. 19,15: Amele neşriyatı. 1950: Şarkılı konser. 20,30: Konfe- rans. 22,101 Haberler. 21,054 Tibor Polgar ida- resinde opera orkestrası. 22,30; Dane musikisi. 23,10: Haberler. 23,40 Çingene orkestrası 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. 18530: Senfonik koncar, — Murakabe, 22: Malı telif dillerde neşriyat, 832 Khz. MOSÜOVA, “Stalin, 361 m. karışık rasiki, 223 ei VARŞOVA, e m. ii k vân senfonik konser. 23,30: ler, 23,40: Musahabe, 24,05: Halil dans parçaları, Khz. LEİPİG, 382 m. 17: Haberler. — Muhtelif, 19,15: Hafif mu- peret musikisi, 20,50: Siyasi kr- Zi; Haberler. Z1,13: “Totentanız, siki ve 20 :Neyeli havalur. 950 Kir. BRESLAU, 316 m. Ballatlar “tagannili, — Muhtelif bal ya dansları ve çarkları, 2045: 1215; Erkek © şarkıları, 23: Müsahabe, 23481 Gece musikisi. Khz. LÜKSEMBURG, 1304 me. 21,20: Kabara neşriyatı; 73,10; Şarkilar, 234 > Se 2,8 hover “Tünatanzy “Radyo orkestra: Akçam musikisi, 24: 1031 Khz, KONİ BERG, 291 m. — Muhtelif. 19,30: Piyano isimli #keç, 22,15: “Reguim, ra alma, 20: Haberler: Zi: HAF musiki evdans havaları, 592 Khz. VIYANA 507 m. 18,20 Çift piyano konseri, 18,50 Spor haberleri, 19 Seyyah 'neşriyatı, İktisadi neşriyat. 19,25 Personalite | etüdleri, 19,50 Haberler, 20 Franz Schubertin Oktet-Fdur konseri, 20,55 Memleket neşriyatı, 23 Radyo orkestrası, 23.20 Haberler, 23,50 Konserin devamı, 24,50 Fiil, ei al ———- leri ihtiva etmekte olup tam bilete tabi yaşta olanlara tatbik edilecektir. 4 üaşından 10 yaşına kadar olan ço cuklara 106-107 ve reisi trenlere sa- tılan alelâde tenzilâtlı çocuk biletleri verilecektir. Bu tenzilâtkı biletler azimette, 24 1- inci Teşrin 934 tarihinde 106 ve 322 ye muteberdir. Avdette 25 Ikinci 'eşrin tarihinden 30 İkinci Teşrin da- vi il tarihine kadar Semplon Sür'at tre- ni hariç umum trenlerde . muteberdir. Biletlerin avdet kısımlarının Edirneden hareketten evvel yolcuların gişeye ibraz ederek, kayıt ettirmeleri menfastleri ik- tizasındadır. Tenzilâtk biletler 22 Ikinci Teşrin ta« rihinden itibaren tasiyonlarının Istanbul, 15 Ikinci Teşrin 1934 MUDIRIYET diye haykırdı — İyi ki hatırıma ge- tirdin. Güya bu akşam ona da bir mektup hazırlamış güldükleri adam ben değilim! — diye bağırdı — kızdırma beni ! Söylerim ha! Maamafih, gene o anda bu hid- det kendiliğinden söndi — Hakkın var Hilmi di — Gitmeyiveririm. Hem sabah- leyin söylediğin gibi bu Mari artık pek şımardı. Sonra birdenbire tekrar Ömero- fa saldırdı: — Kuzum nedir genesenpis bir koku sürünmüşsün... ! tanmıyor bunu sürünmeye? — ane ğine ne? her şeye ka- rışıyorsun artık Nazmi... — Dik konuşma bir kere... E- fendi efendi dinle... külâhları de- ğişmeyelim. Bir lâvanta kullanan adâm başkalarmın da zevkine hür- mete mecburdur. Lâvanta mendil gibi, iç gömleği gibi bir şey değil görmesi icap eden ems James Cagney — Margaret Lindsay — Mae Clarke Tiâveten : HARBİYE MEKTEBININ i. Türk film stüdyosu tarafından çevrilen 2 kısımlık film. Bey: yapılan İstanbul'un Kurtuluş merasimi — Resmi geçit — Taksim abidesin8! Bugün saat 11 de tenzilâllı matine ei IPE MEM tarafından siz bir filan; AVCISI sözlü e ihtiras filmi ş teessüsünün 100. ncü yıldönümü tıs e mektebindeki nutuklar. Bugün: her halde K SİNEMASINDA Clark Gable — Helen Haye John Barrymore — Myrna tarafından bir sureti fevkalâde temsil edilen GECE UÇUŞU, büyük ve ihtiraslı Fransızca sözlü görünüz. Bugün İl de matine EŞHUT BLANCHE MONTEL, HENRİ GARAT tarafından OTOMBİLDE İZDİVAÇ. ANNABELLA ve JEAN MURA' 2s Bugün göreceğiniz fılm MELEK Sinemasmd& JEANETTE MAC DONALD ve RAMON NOVARRO tarafmdan yaratılan “ KEDİ ve KEM MAN N Fransızca sözlü ve Bugün İl de matine ee TİYATROSU o © DRAM ve PİYES KISMI Bugün matine 14,30 da gn» LE) yn Eski Fransız Tüy şekili TİYATROSU ÖPERET Bugün matine 14,30 da Bu akşam saat 20 de BU BIR RUYA Operet 3 perde Yazan: Selma Muhtaz H. Ferdi, ri Hanım, ... s9 SÜREYYA OPERETİ. Bugün matine 15 de Beyoğlu Mulenrujda KADINLARDAN BIK Operet 3 perde yazan Yusuf Bu akşam 20,30 da USKUDAR HALE TIYATR KADINLARDAN BIK Tiğ Satılık yorsunuz, ta diliniz tutuluyor. jf Sonra bu een i ğa çal meyhanenin karanlık köye” raktı, sokağa fırladı. « On dakika sonra köprüde", gf çen ikinci mevki bir tramv: ka sahanlığından halici li i- ie Selimin yaptırdığı e kN üleymaniyenin tepesin: kızıldı. Kazara kılıfı yi gelin şiltesir den fırlamış lar kadar ak bulutlar nm üstünde yavaş yava$ i yordu. Kalafat yerinin i