Insull giderken.. Times muhabirinin Berlin kong- | resindeki gazetecilik muvaffakı- lâsını bildirmemiş mış, gitsin de memleketinin kanu » nu huzurunda hesaplarını versin. Bazıları ise: — Yazık, diyorla; dı, burada kalsaydı belki milyo: İarmdan bizi de istifade ettirirdi.. Ben de düşünüyordum: Bu a- dam, iyi veya fena, her ne olursa olsun, meşhur bir adam, günlerce | burada durdu. Denizde kaldı, mah- köme karşısına çıktı, otelde otur- du, tevkifhanede yattı. Nasıl ol- duda, İstanbul gazetecileri, yerli- leri olsun, o yabancıları olsun, bir yerde sıkıştırarak, rahat rahat doya doya uzun boylu bir müli kat yapamadılar? İstanbul gazetelerinde anket ve mülâkat usulünün bu kadar revaç bulduğu bu zamanda, şüphesiz, her gazeteci bu adamla mülâkat yap- mak isterdi. Hiç biri muvaffak olamadise, demek ki yenilemiye- cek kadar güçlük vardı. Gazeteci lik mesleği için elbette can sika- cak bir şey. Gazete'erde mülâkat usulünü i- cat eden ve büyük, belki en büyük, gazeteci De Blorvitz şimdi sağ ve İstanbulda olsaydı, bu işe en ziya- de onun canı sıkılırdı. Acaba o sağ olsaydı, güçlüğü yener ve İnsull'le örü miydi? k gazeteciyi bilirsiniz: İngilizce Times gazetesinin meş- | hur Paris muhabiri! İ Bir aralık, galiba 1878 de, İs- | tanbula, Sultan Hamitle görüşme- / ğe gelmiş. O vakit Mısır mesele- sinden dolayı İngiltere sefarethane sinin Padişahla arası şeker rengin- de, tavassut edemezler. Gazeteci Sadrazam Küçük Sait Paşayı gö ir. O da kendi gölgesinden çeki- vi adam. Gazeteciyi atlatır, Şeyh Ebulhüda Efendiyi bulmasını, fa. kat onun tavassutu ucuza olamıya- cağını söylerler. Büyük gazetecinin öyle âdeti yok. O, her çareye ken - di dehası ile buluyor Bunları an- lattığı kitabında; — Ne demek? diyor, ben Rusya Çarı ile, Papa ile mülâkat olayım da Padişahla gö yim? Bu kabil değil. . O zaman Padişah cuma namazı için Sinanpaşa camisine gidermiş. Gazeteci alayın geçtiği yol üzeri de boş bir ev bulur ve kiralar: Pa- dişah geçeceği vakit, elinde içi boş fotoğraf makinesile, ayaklarmı dı- şarıya sarkıtarak, bir pencerenin ü | zerinde oturur. . Böyle acaip bir halde görülen yabancıyı tabii, çalyaka, saraya gö- türürler, Orada kim olduğunu, ne için İstanbula geldiğini anlatınca , huzura çağrılır. Mabeyinci Ragıp Beyin (sonra paşa) olan) tercü- manlıği'e Padişahtan uzun boylu bir mülâkat alır. Hattâ Abdülh: midi akıllı bir adam bulur. Çünkü, İngilizlerin Mısıra yalnız girmeleri sizin kabahatinizdir, diye Padişa- hın yüzüne karşı yanlışlığını lediği vakit, Sultan Hamit hiç ce - vap vermemiş. Gazeteci: — Abdülhamit budala bir adam olsaydı, kendini temize çıkarmak için, bir bahane bulur ve bana ce- vap verirdi. . Diyor. Padişahın huzurundan çıkınca, siyah elbisesinin üzerine bir de ko- caman nişan takarlar, gazeteci bu- | nun için de: li — Kutunun içinde fotoğraf ma- | kinesi hakikaten bulunsaydı, bu kı- yafette resmi almacak olan asıl bendim.. Diyor. yeti de çok büyük bir ustalıktır. Daha kongre başlamadan, mu- rahhas heyetlerden birinin kâtibi ile ahbap olu. Kâtip her gün kon- grede görüşülen şeyleri ince bir kâ- ğıda yazarak, silindir şapkasınm içine, meşin ile ipek arası- na yeşleşti Akşamları ga - zeteci de değişir. Böylece kongre- nin sonuna kadar bütün malümatı hattâ protokol henüz imza edilme- den, onun müsveddesini de kâtibi alır. Fakat protokolu telgrafla gön- dermek mümkün değil, Almanya bükümeti bırakmıyacak.. Bismarck a gider, protokolun suretini ister, Başvekil: — İmzadan sonra bütün gazete- cilere verilecek. Siz de o vakit a- lırsımız, der ve: — O zaman da Times onu yaz- mağa lüzum görmez! Cevabını alır. Ve güya Başvekile öfkelenerek selâm vermeden yanından çıkar. Kendisi İngiltereye — doğru gitse Bismarck hilesini anlayacak. Onun için protokol suretini kâtibinin el. bisesi ile astarı arasına diktirir. Onu acele Belçkaya gönderir. Ken disi de Londradan daha uzaklaş- tığını anlatmak üzere, Rusyaya gi- der, Fakat kâtibin Belçikadan tel- grafla gazetesine verdiği protokol suretini Times, daha imzadan ön- ce, yazar ve dağıtır.. Bu büyük gazetecinin her şeysi acaip: Polonyadan Amerikaya mı hacir giderken piposu kırıldığı i- çin Fransada İngilizce bilmeden bir lisede İri; sı oluyor, Times gazetesi: nü görmeden, onun O muhabirile kahvehanede tanıştığı için, gazete- ye muhabir vekili oluyor, sıkışmca kendi odasından telgraf teline bir tel atarak kendi makinesile telgraf veriyor, Telgraf (o hattını tutmak maksadile, İncilin her kelimesi için para vererek, İncil sayfalarını — rada basılıp dağılmcaya kadar — telgrafla yazdırıyor. Mülâkat etmek istediği, kendi tabirile yapmak istediği, hiç kim- 3e onun elinden kurtulamıyor. Onun için, öyle sanırım ki, şim- di sağ olup ta İstanbulda bulun- saydı, İnsull'de yakalanır ve ona > mülâkat vermeğe mecbur olurdu. Galip ATA Konser Konservatuvar muallimlerin « den Seyfettin Asaf bey 20-4-934 il at 16 da Fransız ti- nci senfonik konse - rini verecektir. Konserde Haydar, Meozart ve Beethoven'den bazı parça çala - caktır, Konserin büyük bir alâka uyandıracağına eminiz. ( geilliyet Asrın umdesi “ MİLLİYET” tr. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç için LK, 3 aylığı, ey ei cant edilir. Garetemir ilünlarin tini kabul etmez Milliyet'in edebt tefrikası: 49 KANLISIR gördün, bugünün poker ve yahut | ni temin ettin.Haydi | Yazan: Mahmut YESARİ Onun mes'ut olmaması için se- bep yok.:. Gülmeğe, rieşelenme- İ ğe hepimizden fazla hakkı var... t, neşeli bir kahkaha allahi Hüsrev, ö- n de bir şey ki Nasıl da keşfedersin. . . Elimi cikarken göz kırptı: Ben, Neşide'ye görünmeden gideceğim. Sen, avukat Şerif Ba- ki'ye gittiğimi söylersin! Merak etme... — Mersi, cann — Rir sey değil, vazifem! Eğer Halim Siret, geri dönüp te tekrar teşekkür veya iltifatta bu Tansaydı, muhakkak tokatlardım! Ellerim o kadar nefretle, hiddet- e, asabiyetle titriyordu ki Halim Siret'in yüzünde şiddetli iki tokat şaklatmamak için kendimi güç tut- mauatum. ii Belki de Halim Siret, hepimiz- Acaba, ona karşı duyduğum nef - rette, hiddette, biraz da gıpta, ha- set karışık mr? —ıu— — Neşide, sen, günün birinde ev. | lenecek olursan? Neşide, ağır bir uykudan uyan - mış gibi gözlerini kırparak bakı - yor: — Neler söylüyorsun, Amca? — Eh, olmaz şey 'mi, olmıyacak şey mi, kızım? Genç kız, kırık kırık gülüyor: — Bugün gâliba keyfin yeri de, Hüsrev Amca; alay etmek isti- yorsun, — Hayır, yavrüm. Alay etmiyo- rum, çok ciddi söylüyorum. Neşide'nin de yüzü ciddileşti: eki, bu, şimdi neden icap Hüsrev | arada verdiği mühim haber Lond- | MİLLİYET PAZARTESİ 16 NİSAN 1934 Kunax ölü MI Del PAZI Farelere kapanlar Yahudi, elindeki teneke kapan- ları şakırdatarak geçiyordu: — Aydı.. Siçanlara kapanlar.. “Aydi farelere kapanlar.. Yaşlı bir yolcu, satıcının sesini duyunca başını çevirdi? — Nedir onlar? — Kapan.. Henda; ne kapan!.. Farenin Rolursunu, on metre uzak- tan alıyor.. Tırıng.. epsi içrde!.. Alâkadar oldu: — Yem, ne koymalı?.. — Bir parça pastırma koy. A- zacık ekmek koy. Bir kırıntı pey- nir koy.. Fare, yörecek yavaş yavaş yelecek.. Yeme pençe attı mı iş bit- til, Yahudi bu izahatı verdikten son ra kapanı, yolcunun eline tutuştur- a: — Nah. Şu çengeli kaldıraçak- sın! Buraya yemi koyacaksın. Sı çan odada dolaşırken, merak ede- cek. Bu icat, ne icattır o deyecek. Başlıyacak kapana doğru yelmeğe.. Aman, sen hiç aldırmayacaksı Sadem bekilyeceksin. Ne vakitki çat diye bir yürültü oldu. Koşacak sın. Bakacaksın ki, sıçan içerden bağırıyor. : itimatsızlıkla dinledikten'sonra başını salladı: Senin dediğin fareler, eski fa- relerdi? Yirminci asır fareleri, ka- pana girmiyorlar! Lİ Bugünkü program 18,15 Plâk neşriyatı, 18,45 Fransız- <a ders, 19,15 Ajans ve muhtelif neşri- yat, 19,30 Türk musiki neşriyatı. (Ek- rem B, Ruşen B. Cevdet B. Tahsin B. Şeref B. Saim B. Vecihe H. Belma H. Nedime H.) 21,20 Ajans ve borsa haber leri, 21,0 Necip Yakup Bey orkestra- a. VARŞOV V 22303 musiki kor 23: Dans musikisi. BUKREŞ Sim 13: Borsa haberleri, — Plâk, — Haherler tras, 22,451 Haberler. Ha BUDAPEŞTE, 18 j ından viyolaasel kon 3,10: Salon kuarteti : Ahıatinca 20,15: antari parçalar, 12,05: Tiyatro kritikleri, — Mürahabe. atli havalardan mürekkep kom İz. Müeah İRTİHAL Memleketimizin tanınmış ve büyük lo- kantacısı Abdullah Efendi son zamanda düçar olduğu hastalık neticesinde vefat etmiştir. Türk mutbahında şerefli yollar açan ve bu san'atta bir tarih teşkil edecek o- lan merhum ahlâk ve terbiye itibarile de sayanı takdir idi, Cenazesi bugün saat10 da Şişli yonundaki evinden kaldırılarak © saat 1045 Beşiktaş iskelesinden hareket ede- vapurla Sarryere ailesi makperesine defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. Ke derdie ailesi ve sevgili oğlu Beyoğlu Ab- dullah Efendi mahtumu Lokantası sahibi Hikmet Beye sabırlar versin. dım imdi değil, günlerden beri düşünüyorum. — Neden? — Artık maşallah © büyüdün.. Çok uzak değil, yakında gelin ole. caksın, Neşide, dudaklarını büktü: , — Beni, başımızdan atmak mı is- tiyorsunuz? Kahkahalarla gülüyorum: — Seni, başımızdan atmak isti- | yoruz, öyle mi? O balde sen, ken- dinin ne kadar sevildi yorsun, çocuğum? İnsan, elile koparıp atar mı? — Peki, niçin böyle şeyler düşü- nüyorsunuz? Derin derin içimi çektim: — Er geç, olacak... — Yani zorla mı? — Zorla değil, yavrum. Bu, ha- yatın kanunu, Neşide, geldi, yanıma oturdu, el- İerimi tuttu: — Sahi, Hüsrev Amca, şimdi bu, nerden aklına geldi? — İnsanlar, her hangi durup dururken; mana, yokken düşünmezler; onları vaka- lar, hadiseler, vaziyetler düşündü- Rekabet Ali Rıza ile Şadan “Sanat evi,, tiyatrosunun en kıymetli iki aktö- rü idiler, Ayrı ayrı kıymetleri olan bu iki güzide artist ekseriya bir a- rada ayni piyste daima rakip rol- lerde oynarlardı. Onların sahnede- ki bu mütemadi, fakat zevkli r kabetini gören halk, onları hususi hayatlarında biribirlerinin düşma- nı biamanı zannederlerdi. Halbuki öyle değildi. Ali Rıza ile Şadan ar- kadaşlıkları çok eski ve samimi idi. Anca beraber, kanca beraber idi- İer. Bir şubat gecesi tiyatrodan çık- tılar, Her akşam temsilden sonra Kuruyan gırtlaklarını ıslatmak için Ğaima beraber bir yere giderlerdi. Nedense o gece mutad: — Nereye gidelim? Suali sorul- madı. Ali Rıza telâşlı telâşlı: — Aman Şadan, bu akşam beni affet. Fena halde başım ağrıyor, e ve döneceğim, dedi. Şadan da: — Tuhaf değil mi? Bu akşam bende de yorgunluk var, dedi. —öÖyle ise Allah rahatlık versin. — Sana da azizim. ilk defa olarak iki arkadaş biri- birlerine yalan ( söyliyorlardı. Ne Ali Rızanın başı ağrıyordu, ne de Şadanın yorgunluğu vardr. Her iki- si de gep genç, (o güp güzel, şirin bir kızcağıza gönül vermişler, bir parçada bu hallerinden utanarak meseleyi biribirlerinden gizlemiş- lerdi. Dünya hali buya (ikisi de aynı kızı, İstanbul pastahanesi sahibinin kızı Melek Hanımı seviyorlardı. İkisi de bu masum aşklarını o ge- ceye kadar içlerinde tutmuşlar ve o gece artık o dayanamıyarak yö- nüllerini sevdiklerine açmağa ka- rar vermişlerdi. Vaziyet böyle olunca ikisinin nbul,, pastahanesinde kar- aları mubakkaktı. Nitekim Evvelâ ikisi de kızardılar, vazi- yeti tevile çalıştılar. Fakatbiribirle- rini kandırmağa alışmadıkları için Ali Riza dedi ki: — Affet beni Şadan, ilk defa sana yalan söyledim, benim bu ak- şam başım falan ağrımıyor. | Azizim, sen de beni affet, ben de yalan söyledim, ne yorgun- | luğum var, ne birşey.. — Biliyor musun, ben Meleği se- viyorum... — AAAA! — Ne oldun ? Yahu, ben de onu ( seviyorum. Artık ikisi de biribirlerinin yüzü ne bakmağa cesaret edemiyorlar- dı. Uzun müddet öylece oturdular. Nihayet Şadan: — Bir kız için bozuşacak değiliz ya, ben vaz geçtim, dedi, İkisi de yiğitliği paylaşamıyor- lardı. Nihayet — Bu mesele bizim kadar Mele- ği de alâkadar eder. O hangimizi tercih ederse... Neticesine vardı Buna rağmen uzun zaman il de sevgililerine kendilerini beğen- dirmeğe çalıştılar, Burada da sah- nedeki gibi galebe Ali Rizada kal- dı. O akşam senenin son piyes oyna | nıyordu. Piyes vatani bir piyesti. Son perdede Şadanın hain rolün- deki Ali Rızayı öldürmesi lâzımdı. Bu rolden sonra tiyatrodan mu- tattan erken kurtulacağını hesap- oldu? —B k bir kız oldu! yarın, bu, mukadder bir akıbet... Evleneceksin. . . — Yani sizler, beni evlendire - ceksiniz! : — Bu, ekseriya, kendiliğinden oluverir. — Affet, Hüsrev Amca, bugün sözlerinden bir şey anlamıyorum. — Yarın, anlarsın. . . — O halde, bugün konuşmıya hacet yok. Yarın, konuşuruz. Ne - den şimdiden düşünüyorsun? — Çünkü şimdiden içimi kurtlar | or! — Neden? Seni kaybetmek ihtimali, teh- likesi, daha şimdiden kalbimi iğ- neliyor. Naşide, ellerimi bıraktı; gözleri- nin en saf, en masum tebessümile yüzüme bakıyor: — Niçin beni kaybediyorsunuz? Omuzlarım düşmüştü: — Artık o zaman sen, bizlere u- zak sayılırsın. — Zennetmiyorum, — O vakit konuşuruz, kızım! İ mantığın hükmü geçmiyor: YENI NEŞRİYAT Varlık Bu kıymetli fikir ve edebiyat mecmuasının 19 uncu nüshası Halkevleri reisi Necip Ali Beyin mühim bir müsahabesi, üniversi- temizin yeni profesörlerinden M. | Spiçerin türkçe hakkmda kıymet- | li bir etüdü, Abdülhak Şinasi, Ke- mâlettin Kâmi, Yaşar Nabi Bey- lerin ve daha bir çok tanınmış mu: | harrirlerin © makale ve şiirlerini miuhtevi olarak çıkmıtır. Bu nüs- hada yeni bir imza taşıyan küçük hikâyesini ve bütün yazılarını bil- hassa güzel bulduğumuz (Varlık) memlekette çıkan mecmualar ara- sındaki mümtaz & mevkiini dama muhafaza ediyor. Hararetle tav - siye ederiz. Holivut Holyvut sinema mecmuasının sene 4, sayı 16, adet 120 inci nüshasr-inti- şar etmiştir. Foto Süreyya Foto Süreyyanm 32 inci nüshası Ba- lo vekayi, spor, sinema ve manzara re simlerile müzeyyen olarak çıkmıştır. Fotoğraf meraklılarının da müşkül. lerini halleden bu sevimli salon mecmu- sını karilerimize hararetle tavsiye ede- mn Bu Çarşamba, Akşamı ge | SARAY (Eski Glory sineması sahnesinde EDUARDO BİANCO idaresindeki mer ARJANTİN RÖ heyeti icrayı lübiyata başlıyf caktır. 25 artistten mürel ve nevinde yekta olan bu #€ yette, şarkı, viyolon, ban ncon, piyano, kitara ve Gi m'atkârları vardır. lara zamm'yat yoktuf” İkinci balkon 60, bütün P terler 40 ve lüks balkon © kuruştur, ( 15761 ) 18 Nisan ba akşamı saat Zİ FRANSIZ TIYATROSUNDA Ispanyol Caruso'su namile meşhur tenor MIGUEL FLETA | müstesna bir programla YALNIZ BİR KONSER verecektir. 21 Nisan Cumartesi akşamı saat ve 23 Nisan Pazartesi gür sani 18'de i FRANSIZ TİYATROSUNDA meşhur piyanist ARTHUR RUBINSTEN tarafından iki konser veri | Davet Tat, müddejumumiliğinden: Istanbulda bulunan Izmir Asliy€” hâgimlerinden Yümnü Beyin met Tiz, 1 250.000 liralık bir mesi lâzımdır. (1630) Ayrıca: mükâfat tır. na gelmeleri. Iryan Ali Rıza Melekten aldığı ran | devuya gideceği için memnundu. | Temsile başlamadan evvel Şadana sataşlı; Oh, dedi, bu akşam ben Me- lekle yan yana.. Sen burada daha bir saat gırtlak yırtacaksın. r Son perde oynıyordu. Şadan Ali- Kalbimde, müphem bir endişe ile ürperdim: -- Neden, yavrum? z — Ben, evlenmek fikrinde deği- im. — Neye istinaden bu kararı ver- din? neler düşündün de böyle söy- lüyorsun? Genç kız, kollarını açmıştı: — Ben, hayatımdan memnu - mum! Niçin bu bahsi açtım? devam et. mek doğru mu? Sussam daha mı hayırlı olacak? oFakat kalbime, - Ya, günün birinde sevecek olursan? 'Neşide, gözlerini açtı, beni hay- ret ve taaccüple süzdü: — Neyi sevecek olursam? — Bi sevecek olursan. ., — Kimi? — Ben, ne bileyim? — Hüsrev Amca, bugün, benim. le alay etmeyi kurmuş! — Neden? sen, sevemez mi: Yahut, bir genç, seni sevemez mi? Neşide, cevap vermedi. o Onün sükütu, kalbimi ezdi, ezdi. — Niçin susuyorsun? — Artık Hüsrev Amcaya cevap ? Neşide, birden ayağa kalkmıştı: — Yüreğini ferah tut, cici azı £ Hiç keyfin kaçmasın, kame vermiyeceğim. ici ii Istanbul Emniyet Müdürlüğü Ankarada yapılacak polis ve Jandarma mektebi bil sının inşası kapalı zarf usulile 10 Nisan 934 tarihinden baren yirmi gün müddetle münakasaya konmuştur. Münakasaya dahilolabilmek için taliplerin la'i bina yapmış olması şarttır. j 2 — Bu baptaki şartname ve proje dahiliye Vekâl de müteşekkil ihale komisyonundan almacaktır. 3 — Teminatı muvakkate akçesi 45,000 liradır. 4 — Kat'i ihale 30 Nisan 934 Pazartesi günü te dahiliye Vekâletinde müteşekkil ihale komisyonunda | Jacaktır. 5 — Teklifnamelerin muayyen olan günde ni saat 14 de kadar makbuz mukabilinde komisyona tevdi timize müracaatı, “van d i Biyik Tayyare Piyangosli 17'inci tertip İ inci keşide 11 Mayıs 1934 tadir. ! Büyük ikramiye 20.009 liradi 8.000, 4.000, 3.000 liralıl “ikramiye”ve 720.000 liralık bir vardır. Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı Istanbul Satınalma Komisyonundan: 1 — Gümrüklerde yaptırılacak Elektrik tadilât tesisöf nın pazarlığı 22/4/934 pazar günü saat on dörtte yapıl 2 — Şartname, proje her gün komisyonda görülebilif 3 — İsteklilerin yüzde yedi buçuğu olan 61 liralık vf makbuzu veya teminat mektuplarile belli zamanda Kom (1732) Piyon ie ranlar cesedi kaldırmağa ri zaman * munei ibret olsu tulüat yapıverdi. Ali Rıaznm artık hiç KE" madığı söylemeğe lüzunt ği... im. — O balde, şimdi de b miyorum. di — Neden? Neşide'nin, Sf casını sevdiğini bilmiyor # Doktorcuğunu sevdi il musun? Neşide'yi sanıyorsun? Neşide, cici amcası sever. Doktore ver, dadısını sever, arkadifji sever, Hattâ babacığmı d8 — Hattâ mı? Neşide, boynunu oç mahçup mahçup başını — Pardon, dilim sürç! ca! Neşide'nin açık kalplili ran kalmıştım: 4 — Peki yavrum... Bült söylediklerinde haklısın. bu sevgiler, bir kalbi do" sevgiler değildir. pi — Hangi sevgiler, kalb'& rur? , Devam etmekten vaz&gi his, tehlikeli bir şekil ald£ kız kalbine, kığılcım doğru değil, ,. Onun |