Tl "bahisler Sanayide yeni bir inkılâba doğru Sun'i Petrol meselesi Makinenin, nakliyatm ve bilhassa otomobil ve tayyaronin şayanı hayret © bir surette inkişafından dolayı petro- la olan ihi m günden yüne art- « makta olduğu malümdur. Amerikalr- lara göre, vcut — petrol > bugünki ik olmi. .yan bir istikbalde tükenecektir. O za 'man ne yapacağız? Diğer taraftan, 4, bu kıymetli mayii her memle- kete bahşetmemiştir. Dünyanın ekşer memleketleri, bu yüzden mahdut bir © kaç memlekete haraç vermek, tica- ret muvazenelerine — yüksek rakamlar yüklemek mecburiyetinde kalmakta dırlar. Ne yapmalı ki, bu memleket- ler petrol hususunda, bir kaç memle- 'ketin esaretinden kurtulsun? Bu düğtinceler, esans sarfiyatı çok olan büyük sanayi memleketlerini bir “milli mahrukat” siyasetine doğ- ru götürmüştür. malirükat siyaseti, ilk önce isp'rto ile başlamıştır. Sai ispirto, hububat, patates, melas (melass) gi- bi maddelerden istihsal edilir, Ve bu takdirde, fiati oldukça ucuzlar. Bu maddeler, az çok her memlekette bu | lunabildiği için tabinte karşı esaret binnisbe dan azdır. Nitekim, Fran- 42, harpten sonra, istihsal etiği fazla İspi tyu be-sine ve esansa karıştır. mak suretiyle, hariçten gelen esans- lara olan ihtiyacını azaltmağa çalış- mıştı. Bu keyfiyet, bugün bizde de düşünülmektedir. Fakat, srai ipine esansa naza- ran ol maddedir. Diğer t sans verine bir dereceye kadar kaim olablir:e de, makine yağı yer'ne ka- im olamamaktadır. Binaen aleyh, bu işin kolayını başka yollarda aramak lâzm geliyor. İşte fen, daha Umumi harpten ev- vel başladığı araştırmalar sayesinde, bugün daha cezri bir yola girmekte- dir. Bu da maden kömüründen esans ve yağ istihsali yoludur. Maden kömürü de gerçi dabi mahduttur; fakat onun tükenmesi zun zamana mütevakkıftır. Petroldan esans ve yağ istihsali ya doğrudan doğruya, veya kömür müş- m olan katran vasıtasiyle 9- lar, kiş katrandan başlıyalım: Maden kömürü, takdir neticesin- de, hava Bazı, kok ve katran verir. «Bu ameliye gazhanelerde, 1200 dere- eci hararette yapılır. Elde edilen kat ran #miktarı yüzde 4 - 6 derecesinde- dir. 1200 derece yerine harareti indi rerek, ameliyeyi 400 - 500 derece a- Tanmda yapmakla, hâsıl olecak kat ranın miktarı artacağı sabit olmuş- tur. İşte bu katranı tekrar taktire ta bi.tutmak suretile, petrola benziyen, bir yağ elde edilmektedir. Bu suret- İe, bir ton maden kömüründen 8 kilo #sans, ve 4 kilo maden yağı çıkar va kabil olmaktadır. 'nket bundan daha iyisi vardır: EE kömürü, bazı ameliyelerle, doğrudan doğruya, petrola pek ben- #iyen maddeler vermektedir. Bu ama liyelerin esası, “Hidrojenleşirme" Yy: istinat eder. İşte Alman Bergius'un tatbik etti- ği weül de buna müstenittir. Bir miktar katranl, toz halinde maden 200 kg. tazyikte hidrojen sevkedilir. Hararet 450 derecedir. Bu sayede, verilen malümata göre, kömürün yüz de 80 i petrola benziyen bir yağ hali ne gelmekte, ve bundanda birton kömür başına 150 kilo esans, ve 350 kilo ağır yağ alınmaktadır. Fakat bütün bu ameliyeler kârlı bir netice verebilir mi? henüz kati bir hüküm vermek zama mı gelmemiştir. Yalnız işin iktisatlı olacağına dair şahadetler vardır Bergius usulünü sanayie ithal etmek- te büyük bir âmil olan Dr. Spilker, 1927 de “Madeni yağların ve Linyit: lerin tetkiki” şirketine verdiği rapor- da, o zamanki yerai sans ve yağ istihemli Milliyet'in edebi tefrikası: 36 lacağını tahmin etmekte idi; Alman- yada her sene 50 - 100 bin ton sun'i #sans yapıldığına göre, bu fikrin doğ ruluğuna hükmetmek lâzım gelir. İngilizler de son senelerde mese- ehemmiyetle tetkike başlamışlar dır. Çünkü bu-iş İngiltere için de ha- yati bir ehemmiyeti haizdir. 1931 de, | bu memleketin esans ithalâtı 13 mil yon sterling idi. İngilizlere göre de kömürden esans istihsali usulleri git #kçe terakki etmektedir: Verim, 1932 de yüzde 35 olduğu halde, bu. gün yüzde 63 Hattâ İngilterede bu bapta teşebbüse geçebilmek için tesisat vücuda getirmek | faydalı adde- dilmiş, ve senede 200 bi istihsal edebilecek bir fal jeleri hazırlanmıştır. Şurasmı da kaydedelim ki, körmü- Tün esans istihsali için bu wsullerden başkaları da keşfedi nindan yüzde 5 miktarmda elde edilmektedir; tasiyle 16 - 20 kile aile altında, ve 460 derecede hidrojenleştirilirse; ve “dekalin” i ni miktarda benzol tırmak sayesinde, en sanslarından daha kuvvetli bir esans elde edilmiştir. r bir usul. de doğrudan doğ- an “karbon monok gazma istinat eder. (Kömür çarp malarında, hava gazı ile zehirlenme lerde başlıca âmil olan bu cisimdir.) İşte bu gaz; bir katalizör vantasile, ve tazyik ile £ hidrojenleş “synthin” ismi verilen bir ma; edilir. Ameliye, âdi tazyikte, ve baş- ka katalizörlerle yapılırsa, “gazel” isminde başka bir esans çıkar. Synthin ve gazil, şimdiki halde si- mai bir surette istihsal edilemiyor. Fakat ayni ameliyeler başka tür- lü yapılmak suretiyle, sınai bir diğer usul bulunmuştur: 400 - 420 derecei hararette, 150 - 250 kilo tazyik altında, çinko oksiti katalizör olarak kullanılmak şartile, karbon monoksitin hidrojenleştiril. mesi sayesinde, bir esans değil, fakat odun ruhu dediğimiz “metil alkolu"” elde edilmektedir. lâkin dünyada kömürü olmıyan de vardır; sun'i esans bu * ne ya e” mücad pacak? Meseleyi zirai usullerle | hallet- mek imkânmı hazırlamak suretiyle, fan, bunlar için de, çare aramakta; Nebati yağlar da, yukarda işaret ettiğimiz usullerle, yani hararet, ka- talizör ve hidrojenleştirilme sa de, bir dereceye kadar sun'i verebiliyor; hattâ, bu yolla, tamamen Amerika petrollarma benziyen sun'i petrol da elde edilmiştir. Yalnız bu usuller henüz sanayi sahasma girme- mek yolu vardır. Motörlerde küçük İ stadilât vücuda getirmek şartile, alkol yakmak ldir. akine yı İk heci öle eri ia : Şimali Afrikada, Fransızlar, zeytinyağının motörlerde ( kullanıla- bileceğini tecrübe etmişlerdir. Bu zirai usullere, maden kömürü i, zirai madde lerden osans istihsalinden daha çok iktwadidir. Fakat, gerek petrol; ge- rek kömür tabiatte mahduttur. Bun- larm bir gün tükeneceği şüphesiz- dir. Onun için, sun'i mahrıkatın ve sun'i yağların uzak istikbalini, made ni sahadan ziyade zirai sahada ara- mak icap eder. Fakat o zamana kadar acaba bu- na ihtiyaç kalacak mr? a Haldun NÜZHET Fakültesi Doçentlerinden Fen KANLI SIR <Mart4 — Halim Siret, yüzü sap sarı, eli ayağı titrer, perişan bir halde köş- ke geldi. Bu, perişan helde gelişin ze türlü kii imkân var İiüğonda dolaşıyordum; tren- den inerken gördüm. Evvelâ, beni görmemezliğe geldi, sonra şaşala- dı, ayakları dolaştı, yarım selim verdi. Doğru yürümek istedi, lâkin bunu da yapamadı, bana yaklaştı, elimi sıktı ve mânâsız, anlaşılmaz kelimeler mırıldandı ve tekrar se- lâm vererek uzaklaştı. Mesture, ne yapacak? K. ozuru, çocuğunun selâmeti ni bir fedakârlığı mı göze alacak? RE fedekirbiklar. obun've| Nöğdenik itkbaldeki Biz ve ye) lâmetlerini tehdit etmiyor mu? Bu — fedakârlıkların sonu (ne olacak? Hem. ne icin? Acaba bu sefer, Mes- Yazan: Mahmut YESARİ ture, cevabi dayatacak mı? Halim Siret, Mesturenin yakası- nı güç bırakır... İstanbula inmeği düşünüyordum, vazgeçtim, hemep köşke döndüm. Merak Ne olacak? Halbuki Mestüre, ne sakin, ner. hat yaşıyordu? Elimden gelse, Ha- lim Siret'i boğacağım.. Bir kadına , bu kadar eza edilmez! Bir kadın ki, ondan para istemiyor! v Bir kadın ki, onun bütün ihmallerine, kayıtsızlık- larına göz yumuyor.. Üstelik para veriyor, kumar borçlarını ödüyor.. Lâkin o,bu vaziyetten utanacağı- ha, eksikleneceğine, bilâkis azıtı- yor, doymak İmiyen bir hirsla, karısının servetini didiklemek, ku- marda yemek istiyor.. Mesture, gene mi isyan etmiye- cek? Fakat isyan etmesi lâzım. Zira, bunun bir yarını, hattâ bir çok 3 yarınları var... Elde kalanmallar satılacak olursa, Mesturenin, Neşi- denin halleri neye varır? DAYAK Saz benizli bir delikanlıydı. Mektebi ilk bitirdiği zaman ona arkadaşları Donjuvan diyorlardı. Bu kötü, acı bir telm'h idi. Çünkü Cahit, hem güzel değildi. Hem de kadın omuvaffakıyeti o hususnda pek biçare idi. Amma neden ona arkadaşları Donjuvan diyorlar?. Acı ve kötü br telmih, Neyse Donjuvanımız hayata a- tıldığının ilk senelerinde hakika - ten uslu, tertemiz, ve sessiz b'r ha yat geçirdi. Akbıyıkta, annesinin evinde, temiz, sakız gibi beyaz ör- tülü minderlere yaslanarak müs - takbel hayatının tatlı hülyalarile vakit geçirdi durdu. onra yavaş ya vaş Cahidi Beyoğluna, Beyoğlu - nun gecede koskoca bir serveti bir hamlede yutan barlarına götürdü- ler. Cahit orada hayatın ters tara- fını da gördü. Öğrendi, ezberledi . Buralarda tedris olunan dersler |: "i kolay bellenir. Cazbandın hende - sesi, şarabın coğrafyası, dansın no tası burada kolay ve çabuk öğ Vr. Cahit te bunları çarçabuk ta - lim etti ve hattâ üstadı oldu. Her akşam barlardan dışarı çıkmıyor. Köşede bir mara, hem genişçe bir masa, zira gece yarısı geçti mi? Ca hidin masası birden bire kalaba - lıklaşır. Sefahat arkadasları onu seviyor lar.. Nasıl sevmesinler ki , onların masraflarını o tediye ediyor. “Na- sıl mı?” diyeceksiniz. gayet basit. Elinde avucunda biraz baba yadi- gârı üç beş parça eşya, bir dükkân filân var, Onları. da Cahit elden çıkarmış, vur (patlasın yapıp duruyor. Onun masasını gece ya - rısından sonra şenlendirenler de bu küçük servetten çimleniyorlar. Cahit, lâtifeyi burada tanıdı. Lâ tife, Karpuz ının en güzel kızı. Cahit onu birkaç defa masasına çağırdı. Şarap filân içtiler. Sarhoş olup bir gece de Lâtifenin odasın- da sabaha kadar uykusuz bir gece geç'rdiler, Bir bar kızından umul- mıyacak derece bir hassasiyet gös- teren Lâtifeyi Cahit şıppadan sevi Cahidim Lâtifeyi sevmesi ta i, Fakat Lâtife gibi kaşerlen- miş, iğnenin deliğinden Hindisi nr seyreden, feleğin çemberinden geçmiş bir kadın Cahidi sever mi, sevebilir mi?. dersiniz. Umulmaz- ama. Bana inanmız, Lâtife Cahi - di çok, hem pek çok. sevdi. Cah t, hiç te o mektepteki » uysal çocuk değildir. Hırçın, asabi, yakan, yı - kan, deviren br yırtıcıdır. Lâtife çok defa onun tokatını yedi. Ve to puklarınm. altında inledi. Tuhaf şey. Lâtife gibi bir kadın nasıl olu yor da Cahit gibi bir serseriyi, *e- vebiliyor. Herkes buna hayret edi- yor. Herkes buna şaşıyor. Bir ak - şam gene Cahit Lâtfenin belini tekmeliyordu. Saçlarından yakala- mış başını karyolanın demirine vu ruyordu. Lâtifenin sessizce yere yu vârlandığını gördü. Dudakları ka namıştı, Cahit ürktü. Şaşkınlıkla neye karar vereceğni bilemedi. O- dadan fırladı Lâtife ölmüş müy - dü? Cahit doğru karakola gide - rek bir kadını öldürmekle suçlu ol duğunu itiraf ederek kendini poli se teslim etti, Memurlarla beraber odaya girdikleri zaman oLâtifeyi yerde yorgun ve miecruh buldular, Fakat ölmemişti.; Lâtife memurlara yalvarıyor - du. — Cahidimi bana bırakınız. On- dan şikâyetim yok. O beni tokatla, tekmeyle besliyor. Benim buna ih Onlara, yoksul, aki hallerinde, , Halim Siret mi bakar? Hayır! Mes- tureyi yalnız bırakmamalı... Kendi- ni tevekküle vermekten menetmeli... Doktor Süleyman Nüzhete koş- tum. Heyecanım, onu da telâşa dü- şürdü — Bu derecesi * fazla.. Yalnız, biz, ne hakla vene suretle müda- bale edebiliriz? Hanımın kulağını — Artık, muvaffak olduğumuz kâdar.. — 18 Mart — Gene Halim Siret, bizden kuv- vetli çıktı... Meğer hakikat, tahminden daha müthişmiş! Halim Siret'in borcunu bir dükkân hissesi kapatamıyor., Teşvikiyedeki konak satılacak. Mesture, itiraf etmiyor; fakat de sahte senet, sahte bono gibi kirli şeyler de var, Yoksa, bu ağır fedakârlığa, bütün tevekkülü. ne rağmen, pek kolay razı olmaz- 1! Mesture, Istanbula inmek isteme- diği için eve husus gelecek, takrir ek Bugünkü program İSTANBUL » va 1015 Mesut Cemil B 190 Türk neşriyatı, (Eftalya Sadi H. Sadi B. Refik B:) 21 Ruşen Ferit B. tarafından kon ferans, 21,30 Cemal Reşit Yakup B. Keman Mesut Cemil B, vilyolon- piyano, Necip V A, aMlB m. tarafından tagan: konseri, 18,50: Müsakabe, 198: > Car plâkları, 20: Muhttlif müsahabeler. 21,05: Rişard Wagnerin eserler rinden mürekkep k 23: Dans musikisi, yı Konfaranı. 23: Senfonik konserin devamı 27,45; Muhtelif lisanlarda haberler, BUPAPESL E.E» (Bach, LE 50labe Sahibinin habe, 22,1 ye li pen (Viz na operasından naklen.) 23: Son haberler 23,15 Eski Alman bestelerinden konser. BRESLAY MG Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti- yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro- muza müracaat etmelidirler. İşçi aranıyor Seri yazar bir daktiloya ihtiyaç var. | dar, İkametgâhr Osküdar. o mmtakasma | yakın olanı tercih olunacaktır. Üsküdar Paşakapısı parkı civarındaki “3, numa ralı yazıhane sahibi sabık müstantik Os man Zeki Beye müracaat edilmesi İş aranıyor Türkçe ve Fransızca muhasebede tec <rübeli, piraye ve başka suretle de dük- ir bür genç iş arıyor. 20 liraya günde İ ve- sebe de yapar. Muhase- be rumuğile Milliyet gazetesine müra- cant, 5 Bir fransız Madamı prâtik ve mükâ- leme usulile fransız dersler veriyor, La Turguie gazetesi No, 3. M. C, rumuzun na müracaatı İrtihal Merhum Bahriye Nazırı esbakı Ha- san Hüssü'Paşa kerimesi Hamide Ha, nrmefendi müptelâ olduğu rahatsızlık. tan şifayap olsmıyarak vefat eylemiştir . Cenazesi bugün Beyoğlundaki ikamet- gâhından saat onda kaldırılarak Sultan camiinde namazı kılındıktan sonra E- yüp Sultan kabristanma defnedilecektir. Büyük elem icinde bulunan ailesine Ce- nabı Hak sabır ihsan buyursun. YENİ NEŞRİYAT © Varlık Bu kiymetli edebiyat ve filtir mecmu- asm (18) nei nüshası mütenevvi mün- derecatı muhtevi olarak çıkmıştır. Üni- versite ıslahat müşaviri Prof. M. Malche m bütün maarif hayatımızı alâkadar ©- den bir müsahabesi, Yakup Kadri Beyin tefrikası, İbrahim Necmi, Yaşar Nabi Beylerin makaleleri, daha birçok tanın- mış imzaların makale, hikâye ve şiirleri bu nüshayı tezyin &ylemektedir. o Tav- siye ederiz. tiyacım var. diye ordu. Memurlardan birj ötekine mırıl- dandı: “Kadn gölge gibidir. Kaçtıkça takip eder, takip ettikçe kaçar.,, Öbürü sadece: — Hasta dedi. Mükemmel bir sadlisit, SEM — Nisan — Mesturenin, gayz, kin, nefret ifa de etmeyen, o daimi kayıtsız sesile anlattıkları beynimin içinde uğul- da; imezsin, Hüsrev.. Ruh, ah- lâk düşüklüğü kadar bir in feci bir şey yok.. Halimi gördükçe tüylerim diken diken oluyor.. Eski-| den, bu kadar iğrenmezdim! Ah, rabbi! Evvelâ, bir ço lerimi öptü.. Ayaklarıma kapandı.. ' İntihar teh. rine kadar vardı. Birine inanmadım, birine kanma- dım. Lâkin bir insanm, bir erkeğin bu derece alçalması, beni insanlı- ğından tiksindirdi. İntihar edecek- miş! Lâkin çocuğunu düşünüyor. muş! Herkes bu ii ânâ verirmiş? Kızının istikbali mahvo- lurmuş.. Beyefendi, kızımı düşünü- yor !..Neye evvelce düşünmedimdi? ızlar, ne soğuk yapmacık. lar), Onu, dinliyor görünüyordum; Halbuki sahnede bir oyun seyreder gibi onu, en küçük © hareketlerine kadar dikkat ederek seyrediyor: dum. Hiç aldırmayacaktım. Yalnız bu sefer, bir tek noktada sahte, yap macık değildi.. Bir tehlike geçir e olduğu muhakkaktı; bu te- a SUMER SİNEMA (Eski Artistik) Yum akşam: ÇIGAN DANSLARI ve MUSİKİNİN filmi olan Dağların Kızı İlk defa gösterecek Oynıyanların başında: Dilber esmer NANCY BROVN güzel ve muhrik. sesi ile en gözel melodileri tazanni ediyor ve ,Çelik Adam, tabir edilen HARRY WELCHMANN ve BETTY STOCKFELD vardır. gi) (15322) Önümüzdeki 6 Nisan Cuma akşamı saat 21 de Fransız Tiyatrosunda meşhur tenor MİGUEL FLETA tarafı dan yeğâne bir konser verilecektir. Bi let tedariki için Uyaire gişesine mi cant, 14 ve 16 Nisan tarihlerinde Fransız Tiyatrosunda meşhur piyanist ARTHUR RUBINS- | 'TEİN tarafından iki konser verilecektir. ANADOLU ANONİM Türk Siorta Şirketinden : 25 Mart 19M tarihinde Ankarada Türkiye İş Bankasında alelâde inikat eden hissedaran heyeti umumiye- sinde şirketimiz hisselerinin 9 numerolu kuponu mukabilinde kazanç vergisi bit. tenzil hisse başma 150 kuruş itası takar. İ tür etmiş olduğundan 1 Nisan 1934 ta- rihinden itibaren Türkiye — İş Bankası Ankara idarei merkeziyesi ile İzmir ve Bursa şubelerinde ve Istanbul'da Dör- düncü Vakıf hanında Şirketimizin mua | melât merkezinde ve ayni zamanda Ga- İ lata'da Unyon Hanında Şirketin umumi acentalığında tediyata başlandığı hisse- darlarımızın nazarı ittilâfına arz olunur. (15303) Sultanahmet birin- ci sulh hukuk Hakimliğinden: Hasmer Yahya elendi ( veresesi vekili (o AvukatM. OMünir o Beyin Sirkecide Ankara caddesinde Aradolu otelinde 13 No. da Mukim Yühüsefen- di aleyhine kira bedelini müddeti zar. fında vermediğinden dolayi icra ve iflâs kanununun 263 uncu maddesi mucibince | Tahliye emrinin itası davasının 2-4.934 tarihinde mahkemeye gelmesine dair gön derilen celpname mümaileyhin ikamet- gâhunin meçhul olduğu mübaşir târafın- dan şerh verilmesine nazaran mümaileyh haklemda ilâneü tebliğat ifasma karar vö- rilmiş ve dava basit o usulü muhakeme- ye tabi olduğundan yevmi muhakeme ©. larak tayin edilen 18-4-934 saat 10,30 da mahkemeye gelmediğiniz veya vekil göndermediğiniz takdirde H.U. M.K. nun 509 ncu maddesi mucibince gıyabı- nızda karar verileceği ilânen tebliğ olu- nur. (15300) olarak | SARAY Sineması 5 Nisan perşembe saat 18,30da| Konservatuar konser heyefi IYaylı sazlar orkestrası) BİRİNCİ KONSERİ Şef Dorksir Cemal Raşit Bey| Solist-FERDİ Bey VON ŞTAT- Zer. Şimdiden biletler satılmak» tadır. Fiyatlar: 50 - 100 - 150) kuruş. (15320) Hünir Nurettin B. VE ARNADAŞLARININ PEK Sinemasından mevsimin 801 KONSERİ 4 Nisan çarşamba akşamı verilecektir. Programda: dügâhkâr. Allı ye- meni ve salre gibi güzel eserler vardır. Milli Reasürans TURK ANONİM EKLİ DEN Şirketimiz hisse senetlerinin 5 m rolu kupon bedellerinin Türkiye İş B | kası şubeleri gişesinde | 10 Nisan 19İ tarihinden itibaren tesviye edileceği olunur. (15305) l Darüşşafakalıla Cemiyeti Reisliğinde Cemiyetimizin senelik kon rası Nisanın 6 mcı cuma i'saat 14,30 da İstanbifl Halkevi salonunda top! caktır. (1475) Dülliyeti ABONE ÜCRETLERİ | geçe matbaaya sit işler için müdiriyete mü cant edilir. Gazetemiz ilâaların mes'uli tini kabul etmez. - ei a . “ya İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanmda | Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmalıtadır. 9 yacağına emindim. Çocuğunu dü- #siediğine emindim. Hiç aldırma yacaktım, bu yeni fedakârlığa kat- İanmıyacaktım, Eskiden olsaydı, adam sende! Gi ses Lâkin bugün kızımı, Neşideyi düşü mecburiyetindeyim. Onun istikba- lini korumak, benim için en mu- kaddes bir vazifedir. Halim, gün- lerce ağladı, sızladı, tehditler sa- vurdu; ben de günlerce düşündüm ve hep Neşideyi düşündüm. Neşide yi düşündüğüm içindir ki bu feda- kârlığa razı oldum. Çünkü bu işin sonunda bir rezalet çıkacağını mu- “hakkak görüyordum. Hem öyle bir rezalet ki kızımın istikbalini, fakr- den, sefaletten ziyade tehdit edi- yor. Fakirlik, elbette namussuz- luğa müreccahtır. Namussuz, ye kâr bir babanın kızı fakir bir kız olmak şüphesiz daha. yidir. Halim Siret, kuvveti kendin- de bulabilir, körameti'kendinde bi- lebilir. Ben, vicdanen müsterihim. İ ki beni zafımla, pısırıklık- la itham edenler de vardır. Hattâ doktorun dargın bakışlarından bu- nu sezmekteyim. Ne beis var? Gü- nün birinde, hakikati öğrenirse ben bugün için Neşideyi kurtardım. Baş ka bir şey düşünmiyorum. Mestureye BOTA ELİE am Tel. Beyoğlu : 4887. “481829. — O zaman, cesaret edeme; yatlı davranır! Mesture, neye güveniyor? Siret'ten vait mi almış? Eğer sözüne aldanıyor, vadine gü yorsa, gülerim! 7 Mayıs? Kırkkiliseden, dayımdan t« aldım: “Hastayım, derhal gel , — yın Sabri,, Bu akılda olmayan seyahat, ” tureyi çok mahzun etti. Gö; — Pek yalnız kalacağım, * rey! Vaziyet hakkında kat'i b bilmemekle beraber, onu te: çalışıyorum: — Birkaç gün için, Mestur€ — Daymm hastalığı uzun se? — Yengem var.. Hastays © ben bakamam ya! — Peki, seni niçin çağırıyor” tileri içindir! in — Ama çabuk geleceksin df mi? / — Şüphesiz, yavrum. Send zun zaman uzak kalabilir » i