2 Kültürlü bir insanın faaliyeti da- ima torakki halindedir. O derece ki, zamanımız âlimlerinden birisi doğru olarak şöyle diyoı öğrenmiş, vs bir de kültü miş insanlar yoktur. Belki ir.” Bu sözün manası, kül bulunduğu noktadan da gitmek, elde ettiği netic ie daha iyi m almak hususund. iradesiyle tarif demektir. Azize linden olan, yani kültür olmıyan diğer kâşif sanatı şudur ki, bu bilgi ne kadar taaccübe şayan, ne kadar ince ve bazı ihtiyaçlara ne ka dar uyğun lursa olsun, bunun ser- best araştırmadan zuhur etmemiş ol- ması, düşünülerek yapılmış bir şeyi tazammın etmesi, ve kendisinin de sı ra kendine gelince başka bir şeyi kur tarmağa âlet olmamasıdır. Bu bilgi hariçten emrolunan bir kaideye müna attan ibarettir, bir & âlimler o böcekle azize, ferdin ö “kovan ruhe” ve yahut “karımcalık ruhu” is vermişlerdir. Bazıları da “ırk dehast” diyorlar. Bu ruh ferde ekseriya öyle bir iş emre- der ki, onun hayatına mal olur, fakat buna fedakâr'ıkk ismi verilemez. Çün- kü fert onu işlerken © vereceği yakın ve, k neticeleri teferrüs etmez. İptidai insan da böyledir. Onun üze- rinde bir sürü harici kuvvetler, müb- rem âdetler hâkimdir. O bu âdetler meşru mudur, değil midir? Hiç hatırı a setirmez. ancak onun doğduğu günden son nefesine kadar | hare- kotler'n! “mula ik Am o van rehunaksvan zihniyetine” i'aste na sl mecber da “ka bile ruhuna” saretten kurtaracak kültürdür. Tenkit melekesi ( İçtimai bilgiler | l Kültür nedir ? san, içtimai mecburiyetlerin hepsini ilga edemez, fakat © onları muhakeme &d.r, hangilirine riayet kararlaştırır, mevcut an- fena mı kendisi muva ve İâzrmsa kabul eder, tenkit o melekesini lan bilginin ilk sıfatları dır. Ancak bu bilginin Tüzumundan olmaması icap eder. Meselâ büyük bir mağazada çalı- san bir memur farzediniz ki, her do laptaki eşyanm birer birer fiatini bi- iyor, her dolaptan ne satılmışsa hep sini biliyor, ve yahut bir ihracat ko- misyoncusu farzediniz ki, bütün mem leketlerin gömrük tarifeleri ezberin- dedir, yahut bir koilekâiyoncu farzedi niz ki, elindeki pertevsizle muaye- ne etüği binlerce kel.b:k veya posta pulunu unutmamış, fakat bu meziyet kültürlü wülü dağıtmamalı, tefal hus hasletini o söndürmemeli, zih ninde uyuşukluk husule getirmemeli, bi kis bürriyetimizin emrine âmâde yeni bir kuvvet olmalıdır. bilgiye ki, her şeye cevabı ve eğer ara,lırma hailetini öldür mişse, © biçim bilgileri olan bilgiçten, her şeyi öğrenmek için çırpınan cahil daha iyidir. Kültür, hiç bir cevaptan daimi bir surette hoşnut olmıyan bir zihinde bir çok sualler uyandırır. İnsanın başlıca tetkik mevzuu yi- pe insanın kendisidir. Fakat bu kada rını söylemek kâfi değildir. Hiç bir dar bilginin kültür olmadığını söyle- miştim. Ancak bu tenbihin elzem bir mütemmimini de ona ilâve etmek lâ zamdır: Yani eğer bir bilgi insanın de teşmil edilmemişse dar addedilmelidir. Herkesin Yazık o gözü” ittiği, elinin bunların, u- sulüne tatbikan, tetkiklerinden ceğim, hayretle yüzüme baktı. ica ne demek kızım. Söyle bakalım ne derdin var? Onun bu baba halleri çok sıkılacağım. Tabiatini bildiğim için hemen iriştim: — Beyefendi. Sizin ahbabınız Şefik Bey bugün bana bir mektup göndermiş. Garip bir teklifte bu- lunuyor. Mektup işte.. Beni bir ev- İât gibi koruduğunuz için size da- nışmadan bir harekette bulunmıya» cağım. Ve mektubu uzattım. Reşit Bey koltuğa yaslandı. A- ğır ağır okudu, gözleri satırlarda dolaşırken yüzünü tetkik ediyor- dum, Çünkü dikkat etmiştim. Ö ka dar asabi bir adamdı ki ne okusa kararmı yüzü ifade ediyordu. Şim-| di bazan dudakları geriliyor, ba'i- | zan gözleri parlıyor, bazan kaşları , Rs: olmasa ler doğmuştur. İkinci âlem, şuurumu- zun eriştiği ihtisaslar ve fikirler âlı midir, Bu âlemi bilmek demek insa- nın etini, kemi, irlerini bilmek demek değildir. Düşünen insanı ya- hut daha geniş bir tabir ile acı duyan, sevinen, istiyen, heyecanlanan, idrak eden; anlayan, muhakeme eden, hâ- diselerin sebep ve hikmetini tayin ey liyen, keşfeden, ken. t ve ahlâk düsturları veren, ideler kabul eden, âkıbeti ne düşünen adamı bilmektir. Batını hayatımızın o bu bilişini, âlimler | «diplere, ahlâkçılara, feylesoflara © birakmış Halk ta bu bilişi m faydası olmı- yan bir şey sayıyor. Yahut romancı- İarım yahut dram möelliflerinin tahay- yül ettikleri yalanlaimı ha'cik Ş zer olduklarını ispata yarayan bir şey addediyorlar, Onların nazarında bu bi- liş zinet kabilinden olduğu için isvat çı bir zihin onu ihmal ederse haklı- lr. Vakıa bu ilim uzun müddet ib- mal edilmiş. ve dikkat ve tecessüs na zarları insanın batıni o hayatı üzerine gevrilmezden evvel hep harici âlem yani görünen dünya üzerine atılmıştı. Eski Yunanistanm ilk mütefekkirle- ri, hep maddi eşyanın aali unsuru ne- dir, ataş midir, hava mıdır, su mudur, yoksa halânın birbirinden ayırdığı zer- reler midir? Diye araştırıp o durm lardı. Vakıa onlar haikım anlıyabile- ceği dereceden yüksek meseleleri de “düşünmüşlerdi. Fakat bunlar görünen ve maddi âleme ait şeylerdi. İnsanların bu merhaleyi aşması için çok zaman geçmiştir. — Bunun sebebi, insan için hâdiselerin ve eşyanın se- bep ve hikmetlerini araştırmazdan evvel karınlarını doyurmak lâzımdı. Zamanımızda felsefe - tarihiyle ehem- miyetli bir surette meşğul olan Höff- ding şöyle diyor: “Bizim tabii ve im- mediat yani ilk hayatımız hissi idrak ve tahayyül içinde geçer, teemmül i- çinde geçmez. Bunun sebebi insanın spiculatif yani akli nazariyeler ile iştigalden evvel pratigue yani ameli der, çünkü iyiliği ve fenalığı buna ta bidir. İnsanın kesi varlığını kurtar- in giriştiği mücadelenin ilk saf | ğer insanların hayatımı? nebatların ve meyvelerin şekil ve heyetini, gökteki yıldızların yürüyüşlerini tetkik eyle- ” düsturu. ile Sk abe) debilmek için kültürün yüksek bir dere» cesi lazımdı. İnsanım her şeyden ev- vel yine insanı tetkik etmesini birin- ci defa olarık feylefoslura tavsiye ©- den Sokrate olmuştu. Arcak o tavsiyeden maksadı şimdiki ameli bir menfaat var- dı, zira kendini bilen bir adam hangi işi başarabilir, hangisini başaramaz, onu kestirebilir, bunun gibi kendini tanıyan bir adam başkalarmı da ta- nır, hiç olmazsa onların kendi yanar müşterek olan hallerini bi- lir. Sekrate'nin - zamanında “Sofist” ismiyle maruf bir takım feylesoflar vardı ki, bunlar talebeye nutuk söyle mek sanatini öğretiyorladı. Bu sanat sayesinde halka güzel nutuklar söy- lemek, teveccühlerini ve muhabetleri ni kazanmal:, ve nihayet intihap za- manında kendilerini iktidar mevkiine intihap ettirmek maksadı takip olu- nuyordu. İktidar mevkiine de memle- kete hizmet için değil hasis emelleri- ni tatmin etmek için arzu ediyorlardı. Sokratın maksadı ise insanın efaline sebep ve saik olan gayeleri araştır. mak ve nihayet doğruyu bulmaktı. Bu sebeple Sofistlerin bileisine secien- ce sans conssince yani vizdansız ilim demişti ki, “Rablaio"nun pek haklı bir ihtarı veçhile bu ilim ruhu tahrip etmekten başka bir şey değildi. Mehmet Ali AYNİ İÇEĞİ BURHAN CAHİT: Bir daha okudu. Yüzüme baktı: -— Sen ne düşündün. — Hiç bir şey! — Şefik Bey çok zengin, hovar- İ le bi da bir adamdır. Seyahat meselesi bildiğin gibi doğrudur. Teklifinde- | ki on bin lira meselesi de kuru bir | vaat olamaz. Çünkü hem zengindir hem böyle şeyler yapmasını sever, böyle bir Avrupa seyahati yapmak- ister misin? — Maksadı anlayamadım efen- dim. Ben Reşit Beyin nesi olarak beraber seyahat edeceğim. Reşit B. bu sözüme epey güldü.. İöve ettim: — Bir yıl beraber (geziyoruz. Sonra ne olacağımıza karar veri- | yoruz. Zannederim teklifte bir yan işlik olacak. Kararı verdikten son- ra seyahat edilecek. Pek iyi anla- yamadım. Her halde Şefik Beyin mektubunda söylediğinin aksine.. hir lere dail El fal “© | Karısı iki sene evvel vefat eden Aziz Nadir Bey bir sene evvel (o kocasından boşanan Naciye Hanımla ikinci defa 0- larak evlenmişti, | Böyle ikinci defa izdivaçların bir mah- zuru vardır. Her iki taraf ta, müşterek hayata “eski rejim,, den © kalan bir çok | yeni münasebetler daha getirirler. Aziz Nadir Bey ekseriya eve dönüş- lerinde salonlarında tanımadığı bir kadın ve erkek veya iki kadın görür, ka- rısı Naciye Hanım da bunları kocasına takdim ederdi: — Eski ahbaplarımızdan filân hanım ve falan Bey.. Yahutr — Mekteptenberi arkadaşım Halime Rıza Hanim. Aziz Nadir Bey hürmetle başını eğer, misafirlerin ve yeni tanışıklı ellerini sıkardı. Bu muaşeret kaidelerini tatbi- kınde zahiren memnun ve sevimli görü- nürdü amma, hakikatte bütün bu yaban- &ı insanların karısını kendisinden evvel tanımış olmalarını kıskanırdı, Sonra bu | eski tanıdıklar hakikatten o çoktu, her gün yenisi geliyordu, Aziz. Nadir Bej yin asıl garibine giden nokta, karısının misafirleri varken salona girdiği zaman- lar sıkılıyormuş gibi bir hal alması idi. Her halde kendisinden bir şey. saklanı- yordu. Fakat ne? Tesadüf, bir gün bü sırrın anahtarını onun eline verdi. Karısı evde. yokken, kapı çalındı, tanımadığı bir kadın içeri- ye gi Naciye Hanımı sordut — Bana söz vermişti, (o bekliyecekti, dedi, Evde olmadığına göre, acaba ben daha mı erken geldim? Nadir B. yeni misafiri ( salona adlı ve yalnız bırakmamak daha kibarca bir hareket olacağını düşündü. Bir şey söylemiş olmak için sordu: Naciye Hanımın sınız efendim? Kadın; — Evet, dedi, daha doğrusu Naciye Hanımın tanıdıklarından oMelâhat Ha, dan mi nımın komşusuyum. Zten beni de Me- lâhat Hanım Naciye Hanıma tavsiye et- mişli, Beni kabul edeceğini haber vermiş. Memnun oldum. Çünkü o kadar iyi ba- kar ki. Ariş Nadir Bey şaşırdı. malta barikalidu bir kevveli var. Nani, bunu bilmiyor musunuz? Bir çok ele ba- nlar onun payesine yetişemez- Eğer Naciye Hanım ellerine baktı bir servet sahibi olurdu. Aziz Nadir Bey hakikati bu öğrendi. Demek ki karısı kinin ellerine bakarak istikballerini oku- yordu. Tuhaf şey ki, Aziz £ Nadir Bey bundan hiç boşlanmazdı. Hurafelere be iyen inanmaz, faleılara gidenlerle ederdi, Hall ki işe beke İri düpe, falcılık ediyordu. Demek ki karısı ele bakmağı kendine bir zevk edinmiş. Gene muaşeret ile esinin çonberi içinde, daha rmedikleri ksa erik müllderi içinde karısma ağır bir a bulun- mak istemedi, Epeyce di le karısma açmağı muvafık sam Naciye Hanım: — Tebrik ederim, siz istikbali keşfe. dermişsiniz de benim haberim yok. Naciye Hanım biraz mahcubane ce- vap verdi: — Ben sizin bunu bildiğinizi zannsdi- yordum. Yoksa hozunuza gitmiyor mu? Evet, hiç te hoşuna g imiyordu, fakat yeni evli oldukları için bunu katiyetle ifade edemedi: « — Yok. Hayır.. Şoy-. Dedi, nasıl söy- liyeyim? Bu da işte ötekiler gibi bir eğ- Naciye Hanım birden ciddileşti: — Yook, dedi, bu eğlence değil, Ben birisinin eline baktığım zaman, hakikati | bulup söylemekle, kendisine hizmet etti- gim kanaatindeyim. Aziz Nadir Bey bir kahakaha salıver- I — Allah, Allah.. el çizgilerinden ha | kikat öğrenilir mi? | Bu öz kâhinlik izzetinefsine dokun- duğu için, Naciye Hanım kocası da ik- na etmeğe çalıştı. & Muvafinkiyetlerini | birer birer saydı; — Refik Beyin haremi Dilâra Hanr- ur tarirem. Ona altı ay içizda kocasın- di: Reşit Bey mektubu ağır ağır zar-! fma koyarken mühim kararlar ver- i zmaanki gibi başını önüne eğ- di. — Kızım, dedi. İnsanları anl mak pek güçtür. Eniyi Okalpli; bile zevki için fenalık eder. Hattâ iylik yapıyorum diye yapar, Sana daha pansiyona çıkacağın zaman söylemiştim ya. Senin gibi genç, kimsesiz ve güzel bir. kızın bu â- lemde endişesiz kalmasına imkân nayıp gidersin. Yahut; tesadüfün binde bir lütfünü (beklemek için temkinli, ihtiyatlı yaşarsın, Şefik Beyin teklifine © gelince. Ben bu işte Şefik Beyi görmüyorum. Kendi rım. Böyle maceraları pek çoktur. Bu da'onlara ilâve edilecek tatlı bir macera., Fakat bilinmez.. Bel- ki de ona vereceğin zevk fikrini değiştirip te (seyahat sonunda, hattâ daha ilk günlerde senin hak kında kat'i karar verebilir. Senin anlamak istediğin nokta şu olsa gerek, Şefik Bey bu seya- hatte senin yanmda ne sıfatla bu- İunacak.. Bunun © mânâsını anla- nak pek güç değildir. Şefik Bey zengin bir adam. Gezer, eğlenir, Melik amala el, samimi e ia tekinin beri- | WAY (Eski Glorya) sinemasında Ankaraya gidecek olan LİLİ GYENES Macar Çıgan Orkestrasının vedaı münasebetile büyük müsa- mere pek mütenevvi program Fiyatlar: 50-75 “1304 kur ş 384) dan ayrılacağını söylemiş'im. Dediğim çıktı. Mediha Hanıma sapasağlam amca- sınm öleceğini haber vermiştim. Dedi- ğim çıktı. Celile Hatıma şirketteki his- tenbih » etmiştim. Çok etli, Yoksa hisseler Celile Hantinm elinde kalıp o gidecekti. Nimet Hanıma bir piyango bileti alırsa çıkacağını söylemiş, çıktı. Aziz Nadir Bey, nakledilen bütün bu kehanetlerdeki isabete rağmen, müte- madiyen kahkalar basarak gülüyordu. Nihayet bu da can sıkıcı bir şeydi. Naci- ye Hanım kızdı: — İnanmıyorsun değil mi? Ver bana elini? — Ne olacak? — Fahına bakacağım. Belki şimdi de- Gilse bile, dediklerim çıktığı zaman ina- beklemeden, rürsim. kocasının cevabını — Mükemmel. Dedi. Bir defn hayat hattı uzun ve Ömrün cak. Şu iki ç yor musun, bir a ye toplanacak, »« r tayin edeceklerdir. Şu çizgiyi de & yor musun? Bu tali çizgisidir. Doğrusu Aziz Nadir Bey karısının hoşuna git- sn diyez — Elbette.. Dedi, Hanımla buluşup evlendim. — Alay etme. Parmaklarını şöyle ar- kaya doğru ger. Şimdi biraz da “'cebal,, lere bakalım. Cünkü iki parmak arasın» daki farka dikkat — Aman, fena bir şey olmasin. iyi.. Yani. girişeciğin ve neşe içinde çizgileri tetkik ederken, birdenbire durakladı, yüzü değişli, kaş- ları çatıldız — Sallanma le Durda iyice baka- yım... Aman Allahır Naciye Hanımın Dualı endişeli bir tarzda ağzından dökülmüştü. Aziz Nadir Bey: — Bu sefer galiba fena bir şey van li Fakat Naciye Hanım kendisini topla maştaz — Hayır, bir şey yok.. Ehemmiyetsiz. sey.. Dedi, — O halde neden “Aman Allahım, dedin? — Hiç kocacığım. Seni temin ederim ki ehemmiyetsiz şey.. Sende mes'ut bir ty Eklemi Fakat karısının hakiki | düşüncesini sakladığına kani olmuştu. ! Lâkin kendisine emniyet vermek için: — Canım; karıcığım, . bunlara inan- mak budalalık.. Dedi. Fakat o dakikadan beynine saplanmıştı: — Acaba karısı itibaren bir sual inde ne (o gördüde, si kaim e ee pilin ğa başladı. Ertesi gün ve hayatında ilk defa ola- rak, Beyoğlunda ele bıkmakta mehareti olduğunu işittiği bir Rus kadınına gitti. SEM yahatte kendisine bir eğlence bu- Tur. Kalbi doymamış ve meceraya idman etmiş bir adam. Bu seyaha- tinde de genç, toy ve güzel bir kız- la vakit geçirecek, Reşit Bey biraz . durdu, düşün. dü, sonra bir şey hatırlamış gibi tekrar söze başladı: — Zaten ilk gördüğü zaman ba- kışından seni gözü tuttuğunu anla- mıştım, Hattâ yakm vakitlerde sa- na bir de isim takmıştı Şaşaladım: — Ne gibi efendim? — İsmini öğrendikten sonra sa- na (Kır çiçeği) diyordu. Şefik Bey bunu belki de iyi bir fikirle söylemişti, fakat sinirime dokundu. Reşit Bey devam ediyordu: — Onun fikrinde samimi olma- yışı şundan anlaşılıyor ki bu bir yıl sonunda kendi kararından bah- setmiyor. Âdeta kendisi (o seninle evlenmeye hazır, fakat senin bir yıl sonra vereceğin kararı bekle- mek mecburiyetinde imiş rengini veriyor. Şimdi onun bu ince siyase- tine karşı senin de yapacağın bir teklif olabilir. Meselâ dersin ki, se- yahat sonunda verilecek kararla- rın yola çıkmazdan evvel verilme- RR e e ein ğin 9 madem ki Naciye | Yarın kia ARTİS e di K Sineması Bütün dünyada tanınmış ve mükemmel şarkıları, revüsünün büyük muvaffakiyeti; AŞK TANGOSU (6 war sim sin Muzikus.) filmini büyük gala müsameresi olarak takdim ediyor. Oynıyanlar: ERNST VEREBES..: Daima ş57 görünecektir. TRUDE BERLİNER... Seyircileri teshir edecektir. SZOKE SZAKALL... Uzun kah- krhalar saçacaktır. VİCTORDE KOWA... En güzel şarkıları ta-anni edecektir. Yerlerin evvelden temin edilmesi rica olunur. Tel. 42851 gay (10381) Yarın akşam- dan itibaren Türkçesi Mesut bir evlenme İstanbul Kız lisesi riyaziye mualli- mi Osman Nuri Beyin kerimeleri İlhan Hanımla, defterdarlıktan o mütekait Feyzi Beyin mahtumları ve ( ) ir ailesinden Reşat Feyzi Bey şımızm dün, Beşiktaş belediye dairesi nikâh memurluğunda ekitleri icra kılınmıştır. Tarafeyne £ sandetler temenni ederiz. Ai Şükrü tarafından (Çocuk an koruma) hakkında konferanı. 19 Orkestra. Madam Reine tarafından ta- gani. 20 Eftalya Sadi H., ve Kemani Sadi Bey ve arkadaşları. 21,3 Gramofon. 22 Anadalu Ajansı, Boran haberi, Saat ayarı, ANKARA - 13301 Gramefen. 18 - 1845: Or- Thomas Osyerture Raymond, Bizet daisin Garmee, Millocher Valse Carbetto. BUDA 2'E şi ZEN ya otelinden: Dans ders, 19,30: Piyans refnkatiyle Vi- Zanmböki). 20,5: Haberler 71.50: Tagan.ni refakatiyle Org kon- seri. (Konservatuvar'nn). 23.35: Haya rapo- m. » Şamor Bura Sizan takımı, (Metropol m e. : Konser, (Maria D. Spitamiller; Wilhelm - Müller; Cahrleş Cer me). 19,063 e 19,201 İktisadi den Son babirler. 20 Lehar salonundan aklen akyam kanseri. BÜKREŞ 3m 13: Haberli Haberler. - Pal 184 Karak kantar. ler. 19.20: Kom- serin deva ö 2020: Plik. 20451 Kk onleranı. 2105: Me ya Pos ri. ÇHaym, . Senfonik Konferans. 2215: Senfonik konserin devamı. Merkezi idaresi : Tel. Beyoğlu bil teklifte bulunursun eğer niyeti temizse kabul eder. Sen de endişe- den kurtulursun. Yalnız bir | şey var, Hayatta vakia parasız saadet olmaz, bu muhakkak. (oFakather zaman da para umulan saadeti ge- tirmez.Hattâ bazan mevcut saadeti | yıkar. Şefik Beyin kabul ettiğini farzetsek onunla mes'ut olacağını tahmin eder misin, Bazı (mühim dakikalarda insan fikrile değil si- nirile neler yapıyor. Şefik Bey şimdiye kadar gördü- ğüm hallerile beni âdeta (o ürküt- müştü: Onun maceralı hayatı, her gördüğü güzel kadını elde etmek hevesi, birinden ( yüz bulamadığı zaman ona başkalarile (o nümayiş yapması, en sonra beni âdeta para ile satın alır gibi böyle muhayyel bir izdivaç bahanesile (seyahate çıkarmağa kalkışması zaten hiç bir samimi alâka duymadığım bu adamdan beni müthiş surette ür- kütmüştü. Balo dönüşü Reşit Beyi apartımana kadar getirmek ii ne kadar çalışmıştım. Onunla bir seyahate değil, Taksimden tune- le kadar otomobille gitmeğe bile cesaretim yok.. Hayatta çok emni- yetsizlik gördüm. Artık herkesten şüpheleniyorum. Şefik Bey gibi a- İstanbul'da “TROPİCAL - EArRe55, teşkil etmiş olan İstanbul Sinemacılık Âleminde Görülmemiş Bir Hadise İpekfilm Studyosunda Tamamen Türkçe Sözlü - Şarkılı Olarak Hazırlanan CİCİ BERBER Şehr mizin üç büyük sinemasında birden gösterilecektir. Tamamen Rumca Nüshası MELEK sinemalarında En neşeli, en zevkli mevzu - nefis şarkılar gi) (10380) “099 ittihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleri» Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. yorum. dama insan Güya nasıl bağlar, l İpek ve Elhamra Davetler Ehli hayvan sergisinin küşat resmi Istanbul vilâyeti ve Belediye riyase tinden : 30 T. Sani perşembe gümü saat 14,5 ta Dolmabahçede eski has ahırlarda a- gılacak olan ehli hayvan sergisine ; 1s- tanbulda bulunan muhterem meb ve şehir meclisi azasınn teşrifleri rica lunur efendim. *.. İstanbul Müddeiumumiliğinden £ 30 lira maaşlı İstanbul ie memur luğuna tayin kılınan sabık asliye birin- ci hukuk mahkemesi zabit kâtiplerinden Mustafa Salâhattin Beyin acilen memu riyelimize müracaatı. Yeni naşriyat On yılın romanı Etem İzzet Beyin “On yılın romart adlı bir romanı Maarif Vekâleti tara- fından neşrolunmuştur. Eser, Türki“ yenin kuruluşunu ve (on yılın bütün safhalarını tahlil etmektedir. Baro ajandası 1 anbul barosu münhasıran kendi ırı için tertip etti aro ajandı sını bu sene de neşretmiştir. Ajanda" da baro levhası ayren münderiçtir ve alfabe sırasile tertip edilmiştir. Ajam- da ayrıca milli ve dini bayram ve ta til günlerini göstermekte, eski ve ye" ni senelerin karşılıklı cetvelini de ih- tiva etmektedir. Resimli baro levhası da pek yakım» da intişar edecektir. co 2 NX? Milliyet Asrın umdesi “ MİLLİYET ” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için E LK. 4557. o 8065 dim leri endişeli görünüyordu. — Hayır Beyefendi, dedim, Ben fakir bir kızım. Fakat satılık de ğilim. Reşit Bey bir müddet düşündü. Sonra başmı kaldırdı: — Seni çok takdir ettim, dedi. Yerinde başka biri olsaydı bu tek- lifi bir piyango gibi telâkki eder hem bir yıl mükemmel bir Avrupa seyahati yapar, hem sonunda ce- bine on bin lira Okoyup keyfine bakardı. Bu verdiğin karar © çok yüksek bir kalbin olduğunu ispat ediyor. Sesim kısılmış gibiydi: — Ben çok acı çektim Beyefen- di artık mes'ut olmak © istiyorum. Elinde peynir ekmem sepetlerile ve iyi kalpli insanların yardımla- rile vatanmı arayup bulan bir genç kız için biraz gönül rahatı çok gö- rülmez zannederim. Benim gözüm- de ne yüksek kibar hayatı, ne mü- kemmel Avrupa seyahatleri var, Allah beni mes'ut edecekse guru- rumu, şerefimi kırmıyacaktır. Reşit Beyin âdeta gözleri dol- muştu: — Gönlüne göre mes'ut olacağı na şüphe etme, sen de bu yüksek düşünce varken mes'ut olmamana yi KY