Asrın umdesi «MİLLİYE 18 T.EVVEL1932 İyfarehane: Ankara caddesi, 100 No Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Hariç için LK Ne u— — Türkiye için LK 4 7s 4— 3 aylığı 6 2 Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen müshalar 10 ku- vuştur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların me “uliyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy makeri rasat merke- sinden verilen habere göre bu- gün hava kısmen bulutlu olacak ve rüzgâr mütehavvil olarak esscekitir. 17.10-932 tarihinde hava taz- yili 769 milimetre, on fazla sı- caklık 28, onar 14 santigrat Üsküdarda Elektrik, su, Tramvay.. Diyecekler ki, işimi gücümü © bıraktım, Üsküdardaki elektrik le tramvaya çatıyorum... Anla- tayım da eğer haksız isem siz de bu sözlere iştirak edin. Üsküdar İstanbulun denizaşı ri en büyük kısmıdır. 70,000 nüfusu vardır. Ankaranm nü. fusu kadar... Fakat oldum ola- sı mühmeldir.. Kimse bakmaz.. Bakımsızlıktan ve bikeslikten hergün biraz daha çöker. O ka dar ki artık Üsküdara bir ma- mure ismini veremeyiz... Vaktile bir şirkete Üsküdar ve Kadıköy için su imtiyazı ver mişler.. Halbuki Üsküdarın Bağlarbaşı denilen semtinden © yukarısında suyu yoktur... Ora > lari yazın çayır çayır yal Halbuki buralar ( sayfiyedi Demek ki; Üsküdarın suyu yı rımadır.. Üsküdarda rahmetli Hayri Efandinin Evkaf mezaretinde bir tramvay hattı yapıldı idi. Belediye bu hattı satın aldı. Ben de bu hatın satın alınması © na taraftar olanlardandım, Lâ- kin bu hat daha işlemeye başla wsdan ortaya bir Haydarpaşa © hattı çıkarıldı. Bu yüzden binlerce masrafa girili Hat bu masrafı du. Buna mukabil asıl işleyen | Kısıklı hattını ihmal etmeye mecburiyet hâsıl oldu.. Bu şir- ketin neşrettiği bilinçoya naza çıkaramaz ol- | | ran dört senede ceman 200,000 İ lira ziyan etmiş... Dehşet! Ne- den böyle oluyor.. e Çünkü bu şirketin prensibi şu: Masrafı azaltmak için, servisleri azalt- Itmca tabii yol Bugün ne hal- yor musunuz?. Üsküdar iskelesile Kısıklı arasında en iş lek saatlerde 16 dakikada bir araba hareket ediyor Sorunca: - Evet efendim! Üsküdar tramvayı işliyor.. demek için ise, bir sabah. bir öğle, bir ak- şam araba kaldırılan daha ucuz olur ve gene “tramvay işliyor” diyebiliriz... Güya tramvaya müşteri gel- sin diye otobüsleri kanın hilâfı yasak ettik.. Hattâ bu şirketin bilüncosunda otobüsler hakkın da “gayrimeşru rekabet” sözü | ları yasak etmek i | ye müraca: i tesirile otobüsleri yasak ettir. diğimi senelik raporunda ale- nen yazıyor. Bu samimiyete hayran oldum. Halbuki, otobüs ler ortadan kalkıp. tramvay da onların yerini tutamayınca Üs küdarda uzak yerlerde otur mak bir belâ oldu... Bir çeyrek, yarım saat sokaklarda tramvay beklemedense yayan yürümeyi tercih edenler ve nihayet bu $e- rait dahilinde Üsküdara gelme meyi düşünenler çoğaldı. Ben tramvayı Üsküdar için bir ni- met olacak sanıyordum. Maale sef aksi netice hâsıl oldu. Şim- di Üsküdarda iskele ile Kısıklı arasnda yirmi dakikada bir kalkan bir araba işlesin diye halkı 10 kur istediği yere çabucak götüren ve daima hu- lunabilen otobüsler de yok edil- di, Ben bu şirketin yerinde ol- sam senede 50,000 liralık ziya nı iki sene için peşin sarfeder, 100,000 liraya otobüsler satın alıp bütün Üsküdar ve Kadı. köy servisini yaparım.. Ve an. cak bü suretle Üsküdar harap | olmaktan, Üsküdarlılar yaya | yürümekten ve tramvay şirketi ziyan etmekten kurtulur. Elektriğe gelince; o başka | bir hikâyedir.. gelsin diye bekledik... Seneler- ce gelmedi... Sebebi şirketle hükümet arasında t yüzün- den on para mı, yirmi para mı fark varmış.. Ne ise bu uzun in tizardan sonra (elektrik geldi. Geldi amma, iskeleden bir kol kol da Tekke kapısından Se lâmsıza ve Çingene mahallesi- ne çıktı... Üsküdar asıl imarı İâzim gelen, asıl hali vakti ye- rinde ailelerinin oturağı olan mahallelerine gelmedi.. Kimse de: — Yahu! neden elektrik şe- | bekesi buralara temdit edili yor?. diye sormuyor.. Arama sorsalar da ben biliyorum, şir- ket bir şey öğrenmiş: — Efendim! Yapacağız am ma, kontenjan var. Malzeme gelmiyor. Diyor ve geçiyor. Ve böylece İstanbulun 70,000 nüfuslu koca bir kazası yarı su İ suz, vasitai nakliyesiz ve yarı e İlektriksiz sönüyor, porsuyor ve Senelerce Üsküdara elektrik çarşıya ve Karacaahmede: bir | ( Sıhhi bahisler | ÇİY YEŞİ “Çiy yemedim ki harman | e en ayım; kavuasız | l (Atalar sözü) | alırsın kimsenin kusur | bulmayacağı, kınamayacığı bir a- laşkanhık.... Diyorlar ki çiy yeşi diri olarak vitamin ve çok olarak bulunurmuş.. İ Bunun dedisini, kodusunu yapı yacağız. Elverir ki bir yaprak ye- fırtrmesı kopma; durdukça çiy İ we dokumur; ille barsakların ten- İ belliğine karşı birebirdir. İnce İ doğranmış bir, iki kaşık patates, "| yahut biraz keter yarık tohumu mideyi İşini eksik gören barsakların işini düzeltir. Sofrada çerez olarak bulundu- rulur: o Yeşil o salata, hindiba gibi. Atalarımız çiy yeşilli? lerle, ta ze yemişleri çok yerlerdi. Yaşin) lere taze otlar derlerdi. Eski he- kimlerimiz kitaplarında bunları yazmışlardır. Ve Fatih bimarista- nı, başhekimi (Zeynelâbidin) E- | fendi kitabında hindibayı çok ö- | #üyor ve Peygamberin bir sözü- | nü yazıyor: “Hindibayı yiyiniz ve suyunu sıkmız. Zira her gün üne cennet damlalarından bir | damla düşer.” Bu damlalar (Vi. | taminler olan gerek. Biraz önce vitaminlerin lâfı| geçmişi a terazizini düz tutmak mon dayanır. Çün eli de bulunuyorlar. Bunda dır ki vitamini korumak nee bir su içinde kaynat Giy yeyililer, hayat özünden yoksul olmadıkları için baasaları- | nı kaybetmezler. Bu bakıma göre | taze patates, sarmısak, soğan, ku zukulağı başkalarının yetişemiye- | ceği yüksek bir yer tutarlar, Bu yeşilliklerden | bazılarının kuvvet vermek, kansere karşı koy | mak hassaları var mi7 İ Gori Lahavski adlı bir hekim İ anlatıyor: Siberya ormanlarında | ak sarmısak be sözlerine Görüp varebiladik lerinden eminim.. | A.H. isi İ sahibi bulundu Kooperatif mecmuasında A. H. imzasile yazı yazan ve fakat | bir türlü hüviyeti meydana çık mayan zatın şehrimiz mücsse-.| selerinden birinde Ahmet Halil isminde bir odacı olduğu anla. şılmıştır. Bu zat vaki olan su le cevaben o makaleyi ken: yazdığını söylemiş ve sözü isbat için makaleyi ezber o | kumaya başlamıştır. Bunun ü- zerine akar sular durmuştur. İ Binsensleyh bügünkü susuz luğun sebebi Terkostan değil, bundandır. | Karilerimizden Necati Bf.ye Haklı o mektubunuzu slâka- “np “unpsapugğ efepeyre rep metler, FELEK İk | sirlmesi ve çir soğan yenilme | kolaylaştırır. Peklik kanserin LLİKLER adıma Çeremira iş inde İrmeeli ihtiyarlar ve | ber türlü hastalıktan yeni kalkan lar ormanlara dökülür ve bu ya-| bani sarmısağı yerlermiş. Hafta- larla ormanlarda kalırlar, sarmı- sak yerler ve hastalıkları yeyin- lermiş, gençleşmiş, iyileşmiş ola- rak dönerlermi Yine bu zat anlatıyor: Rusya- da ve Lehistandadaki yahudiler arasmda çok yoksul ve mutans- bir güruh halk varmış. Bun- 2 ekinek ve bol tuz soğanla karınlarını için ibadetlerine aralık | Bunların — arasında eyormuş ve yüz ya- şma kadar yaşayanlar çok bulu. nuyormuş. İ Sofyalı"profesör Gstoyanof'a | göre, bol tuz ve biber ekerek yi yen Bulgar köylüleri arasında başka memleketlere bakınca kan- serden ölenler yüzde on iki eksik imiş., Ve çok Yaşamak hususun- da Rusyadaki ve Lehistandaki Ya hadileri geçiyorlarmış. Bunlar an cak yüz yaşını bulurken Bulgar- la rarasında yüz yirmiyi bulanlar | istisna teşkil elmeyormuş. Bu şaşılacak uzun ömür, köylü lerin yoğurt ve ekşimik yemeleri- iyor. Bu doğru değildir. Kafkasya ve Rusyanm yalıboyu halkı yoğurt yemekle beraber çok genç ölürler. Yalnız Bulgarlar gi- bi her gün tuz, biber ekilmiş 60- ğan yemeyorlâr. Bol buzlu biberli soğan ile be- raber zeytinyağlı patates salata- si, yoğurt ve taze kaymak güzel tedavi silâbi oluyo, x faslında bildiğimizi a- eyelim, Kanser, tufeyli bir ter. Bugüne kadar bil miyen bir Virüs'e bağlı bir hasta - O Virüs'ü bugün elimizde bu biliyor. bir sehap! rimizde bir sıyrınlı oluyor, Virüs | orada evini, barkını kuruyor. Ol. duğu, yerde Üremeğe haşlayor. Soğanın hassaları bu Virğs'ün köklenip mesine bulundu- yıkmasma karşı ge- nr ve soğunm kansere kar larını bırakalım da çiy ye şilliklere geçelim. Pişirmenin fena & ğu hayvanlar irleri oldu- Üzerinde yapılan miştir. “Pas- tör enistitüsünde sıçanlar üzerin- de denemeler yapmıştır. Bir kü- me sıçanın yarısı, pişmiş yiye ceklerle beslenmiş, kaynamış su verilmiş. Öbür yarısına çiy olarak pancar, yeşil salata yodirilmiş ve kaynamamış su içirilmiş. Pişmiş aşla beslenen ve kaynamış su rilen sıçanların hepsi bir. ha içinde ölmüşler. Ötekiler sağ kal muşlar. Bu deneeelerden şu meti- ce çıkar: Yiyeceklerdeki hayati cevherler pişirilmekle harap olu- kanserin artması bu ted- rin artması suçu et ker yemeğe £ yükletiliyardu; bu- gün bundan dolayı yemeklerin ak gösteriliyor. Bu gi akıllıca iş görmek de- deneyip | sınama- dan acele etmemektir. Ayışıklığı unutmamalı; bir düşünceye kapı- ıp bir yemeği hemen sofradan kaldırmamalıdar. Çiy şeyler ba: si suçlu ol kların işleri, yoldaşıdır. Sertleşmiş kazuratın barsaklardan kolayca geçemiye- | İ Samuel de memnundu, İ damadı da. rdk içlerinde bulunan kötü şeyle | ri bulundukları yerlere çökmel; rine meydan bırakmamalıdır. Bol soğan yemeğe verilen kıymet bel- ki bundandır. Yüzde çıkan küçük kanser çi banları köylerde daha çoktur. Ğy le görünüyor ki kanser tokumu- nu tırnaklar taşıyor. Kirli sularla sulanan ve yerlerde sürünen ye ise faydalı olabilirler. Hekimlik tuhaftır. Bir sorgu sorarsınız: “Bokrat evet, der; Ça- Binos hayır!” bu bahiste de, bakı sınm doğruluğuna göre her he- kim bir başka düşüncededir. Bu düşünceler, biribirine göre aykırı ve açık düşer. Böyle olmakla be- raber hepsinde de (gerçeğin) bir kırıntısı vardır; her ne kadar hiç birinde gerçeğin bütünü yoksa Diyecek yok. Çiy yı di ki Unutmayalım ümması, desa taria, kolers bulaşık sularla kir: lenmiş taze yeşilliklerle yayılmak tadır. Atalarımızın: Çiy yemedim ki karam ağrı- sn sözü, bu bakışa göre de doğ: ru, Dr. Rusçuklu HAKKI 90 — Hikâye yo Düğün Sofrasında Samuel kızın evlendiriyordu. Gelin sıska, zayıf, fakat i gözlü, siyah saçlı, oldukç bir kızdı. Damadı otuz yaşlı bir komisyoncu idi. Bu düğünden kızı, da, Onun için muhteşem bir sofra tertip etüler. ne kadar tanışları varın hepsini çağırdılar. İzak ve Abraham da davetliler İ arasında idiler. Bu kadar kalaba- lıkta düğün sofrasına bile resmi- yet çöker, İki ahbap yanyana oturmuşlar: | . ve gelini tanırlardı | davetlilerden çoğunu tanı mayorlardı. Mükemmel bir yemek azmile de hazırlıklı gelmişlerdi. Yani o gün öğle yemeğini hafzetmişler ve akşam ziyafette tam münasile saldırışa hazırlanmışlardı. Bir aralık Abraham sofrada elindeki çatal ve bıçı ladı ki takım gümü, öyle bir tarttıktan sonra İzak'ın kolunu dürttü Bu kol dürtüşlerin yerine göre çok mânası vardır. Uzun bir cüm İenin bile ifadede bu kadar kud- reti olamaz, bilhassa kolu dürten | adam zeki olursa... İzak zeki adamdı. Bittabi anla- dı. İ Yemeğin nihayetine doğru Ab- | raham gümüş baski kaşığı şöyle kına varma di ta ayni i şısında oturan davetlilerden biri | Dedense gözünü İzak'tan ayırmı- yordu. Eh, bu iş gözgöre göre de olmaz. Sonra insanı kepaze eder- | ler, Artık herkes sofradan kalk-| mağa hazırlanıyordu. Daha bir | dakika geçerse, vaziyet kaçacak», “İsak Abraham Kulağına eği iz — Bana bak, dedi, yarıyarıya! — Nasıl yarıyarıya! | Daha yavaş bir sesle cevap ver iz — Cebindekiler yarıyarıya! Abraham gene bir kol dürtüştü ile teklifi reddetti. Yarabbi bu kol dürtüşl zeki adam, kel dürtüşünün de ne demek iste- aktı. An | te YARIN Melek ve AKŞAM Elhamra SİNEMALARINDA unutulmaz Yıldızları JANETTE Aşk resmi geçidinin T LUBİTSCH tarafından SENİNLE ibda edilen BİR SÂAT Büyük Paramount süper filmi takdim edile kür Yarın akşam OPERA imama sil 90 dakikada devriâlera Şanghay sözlü ve şarkılı filmde: Paris ve — Kelombo ve Şanghay'ı ziyaret edecek ve Çin haydutları tarafından Transatlantik ni — Port Sai edilmesi sahnesine Mümessilleri: FOX Mâveten : Yolunda Marsilya'nın Foli Berjerleri vapurunun yağına iştirak edeceksiniz, Belty Amanın ve Henry Kendal halihazır sözlü dünya havadisleri, İTTİHADI MİLLİ TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi er; eyleriz. Sigortaları halk ii Merkezi idarı in müsait şeraiti : Galat, idir. * ada Ünyon Hanında bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel: diğini anladı. Yani Abraham hiç yarıya taksim fikrinde de- . Artık yapacak başka bir şey kalmamıtşı. Güzelim gümüş ça- tal, bıçak, kaşık tamamile Abra | hamın malı olup kalacaktı. O zaman bu işi başka türlü hal | ietmele iateyen İzale; önülüdeki be | çağın ucu ile tabağın kenarına vurdu. Bütün davetliler sustular ve kendisine baktılar. İzak ayağa kalk — Madamlar, mösyöler, dedi, simdi yemeğimizi yedik. Sizlere yüsel bir oyun göstereceğim. Bu | bir hokkabazlık oyunudur ki, bi- zim Çiçekçi bile yapamamıştı Bakmız. Şu çatalı, kaşığı alıyorum. Cebi tal, bıçak, Abrahamın cebine gi- © decek... | İzak bu ifadesinden sonra ho: | i kabararak, elini sofranm e dolaştırdı. Üç defa: | — Kuik, Kuik, Kuik, dedi. Mös | yöler, madamlar, şimdi Abraha- mın cebine bakınız. | Abraham işi bozmamak ve cür mü meydana çıkarmamak . için, ceplerini yokladı ve bu iş nasıl o- | luyor da böyle oluyormuş gibi hay ret ede ninsanlar halinde cebinde | Tü kileri çıkardı, sofranın üzerine | Beyoğlu : koydu. Ustelik te bu muvaffakıyf tinden dolayı diğer bütün davet lilerle beraber İzak'ı alkışlamak mecburiyetinde kaldı. Dışarıya çıktıkları zaman, İz Abrahama dedi Nasıl? Yarısmı vermez mi eğmek zana azil İstanbul Belediyesi Sehir Tiyatrosu gp Temsilleri Suvare me eden: |, G” ast 2150 ay Bp by MUCIZE Muallim ve talebe gecesi. Yazan: R.& Flers ve 3 perde 2 tablo komedi Crnisset. Ter# A müdiriyetin” Balet dersleri için talebe ka” İ bulü İs ir kapanacaktır vü cutları dansa müstait genç b#“ nımların şimdiden her gün di” ü ayide rejisöre müracat” ları lâzımdır, “Milliyet, in edebi romanı: 18 ROMAN — Sor bakayım, Macarca seni seviyorum, ne demekmiş?. Seretlek.. — Bak, bu kolay .. seretlek.. Kahkaha. — Ya şu yosma? — Ani — Cinsi — Alaman.. — Ona da sor, bakalım. — İh hibe dih.. -— Anlayamadım, — birer birer öyle. ” Mad. . mazel Elini boynuna dolayarak —İbe Saçını sarsarak: ei — dih Bir çimdik basarak : — dih be! Bende senidih.. Gel gelelim, Moskofal Hangi pren | sestin sen ah.. Nasıl baban o Batumu yal ei Sokul bakayım —.m Yazan: Falih Rıfkı kurtulabilirsen kurtul, soydular mı dayanabilirsen dayan, kaçtılar mi tutabilirsen tut.. Ne demişti?, yüzüğü verir misin?. Antika- Tombul parmağını morartarak akik yüzüğü çıkarır; Rus karısı kahkaha ile alıp çantasına atar: — Le uymazsa, söyle- yiver, kuyumcu parasını lip. benden otelde ii pl , Bak Madmazele slerse ver.. Macar — Keyrek eçy sandviçet! — Bu da ne diyor?. Bilmem, anlamadım ama, havyar konur. . peynir ekmek | tokgözlü ha.. Furuht, ha... ruht ettik. Ha.. Madmazl, biz de bugün kamyon furuht ettik. dökerken. Hüseyim Efendi başını çevirdiği için ipekli esvabına bo- şaltır ve bir çığlık koparır: artık işe yaramazmış, ziye gitsin de hesap ne ise sorup bizim otele. . liyor. . Ceketinin bir düğmesini vucu ile ağzını silerek : yurunuz.. Efendim hangi cennet- ten istersiniz?.. Macarı var, Ru. se nm Alman var. Frans — doviç,. —O da ne?. — Ekmeğin içine peynir konur — Havyarı geç... Şunn bizim descne.. Ama da — Frühte., — Ya hu nazlım? — Meyve diyor. — Haydi ona da bir Topatan.. Yakasının düğmesini çözerek: — Fu., ruuu.. ht. . Biz de fır Macar kızı şampanyasını yere — Söyle canma sağlık efendim. — Hayır, esvabı — kirlenmiş te — Ha.. Söyleyiver. yarın ter — Aman Şevket Beyefendi ge- Yakasını güçlükle birleştirir; ikler, A- — Buyurunuz. Beyefendi. Bu- Yedi düvelden sade İn; eksik. — Maşallah... Maşallah.. (Ma- car kızının yanağını (o okşayarak) Toy kız... Çardaş bilir misin? Ha. Vissen Çardaş. — YAN ya — Rusun da çizmeli £ dansına doyum olmaz. Fakat amma da bo- zulmuş. Gelin. sen hangi senenin mühacirisin Arkadan bir Türk kızı sesi: — Şevket Bey bizi unuttunuz. Ayol biz de milliyiz.. Bize konsomas- yon ve m im Fatma! Canım Efendim; bunlar gariptirler, Kış- tan sonra da meydan sizin! Fakat artist olmalı ha... Birden aşağıda genç birinin ya- nındaki masada oturan bir kadın bira şişesini yere çarpar ve bir avaz haykırı Hüseyin Efendi Şevket Beyin yanından yarı doğrularak: — Ne o simitçi ne demek?, — Simitçi değil, Almanca bir küfür olmalı... — Kime bu küfür, mi?. Vayy.. gidi.. Yerinden fırlayacakken Şevket Bey kolundan tut — Dur efendim, bakalım? Ço- cuk ne yapmış... Baksana yavrum Türklüğe ha bira istedi, biraz şaka (o ettim, sarhoş olmuş: bağırdı. . — Bağırdı amma, küfür de sal lamış. Yavrum. Türklüğü müde- faa edemiyeceksin de geceyarıları buralarda ne işim var? — Suratına bir tokat ta mı çar. pamazsın?. — Efendim. ne kadar olsa ka- dın. — Kadın mı, ne kadını?. Alı manın kadını olur mu? Hiş. .Hiş.. Madam. . . — Sus, Hüseyin Efendi. Nazarı dikkati celbetmeyelim. Garsonlar. kadının başma ü: şür. Kadın korkudan ayılmıştır. Genç hafif bir selâmla kadnır dan- sa davet eder: — Ne.. O kadınla oynuyor be. — Vay gidi nesil, vay. . — Beyefendi. haydi kalkalım. (Şevket (o Beyin kulağına bir şey söyler.) Garson. hesap.. O Böyle yerlerde bizim gibilerin e be- lâ gelir.. Ahmet Bey, rum, kızlara, söyle, şimdi bir Üüriyet tepesine kadar gideceğiz. Ahmet Bey tercüme eder; — Ich habe kein zet — Ma eşte nem yöhetek! — Ne diyorlar bunlar? — Kimi burada ka a di- kileri pek anlamadım ama. onlar da buna benzer bir şey... Kadınlar locadan çıkmağa har zırlanır, Hüseyin Efendi — kapıy* tutar : — Ha.. Anlat (o bakayım,be” aşağıdakı züppeye © benzemem Daha böbrekleri | şampanyamıZ! süzmedi, daha kavunumuzu erit” mediler., — Aber.. — Susss!?. — Mai — Durer! ; Bar sahibi gelir, kadınların kw" laklarma bir şey söyler: — Müsaade edi, efendi mantolarını alsınlar. Bir dakik” sonra otomobildedirler. Locadan çıkarlarken. o davul” üstüne on lira atılan orkestra, 269 bek havası çalmağa başlar. .. Mehmet Al — Gece büyük bir kültürdüf dedi.Su havalandırıldığı gibi, ze“$ de ara sıra gecelendirilmelidir.Bi” nüz gece, bi insanı sıkarak, boğarak bmalt ya hastaneye ya hapishaneye €' rır. Ne zaman buraya geleni orkestranın üstünden bir biçak ç rıli geçer gibi gi Se!