IDAREHANE — Ankara caddesi © do: 100 Telgraf mdresi: Milliyet, İs. anbul, Telefon numaraları: > İstanbul 39: *, 3912, 3913 © ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için ei 800 kuruş 750 1400 1400 2700 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş Bugünkü hava Dür hararet en çok 13 enaz © odirece idi. Bugün rorgir lodos “esecek hava bulutlu olacaktır. be : : , © < Şifa niyetine Biz evvelden portakalın ka- > ouğunu soyar, dilim dilim eder “ öyle yerdik. Bir kaç zamandır | ğizim evde portakalı tekerlek * ekerek kesip tabağa koyuyor- , tabii öyle yemeğe mecbur Huyorum. Bu sistem tebeddülü Aazarı dikkatimi celbetti, fakat #es çıkarmadım, yalnız portaka “İm kabukları soyulurken, pa- “Mülk gibi kısmı üstünde kalmış, «yerken şikâyet ettim, hemen “ valde atıldı. © — Aman, kabuğunu çıkarma, “ Vitamin varmış! — Filvâki son zamanlarda doktor ler “Vitamin,, isminde bir - ha-| İ yat cevherinden bahsediyorlar. © Gören yok ya! Güya bu iksir ye | mişlerin kabuklarında imiş... Vaktile “Kamertay,, a: verilen “kabuklar, şimdi itibarda!.. Bu “Vitamin davası bir müddet da- “ha giderse galiba içi yerine el- omanın, portakalın, şeftalinin “ve belki de cevizin kabuğunu yiyeceğiz!,. — Hapis ve Celâl Muhtar B. © Borç için hapis iade edilmeli mi, edilmemeli mi münakaşası! i var ya! Kimisi lehinde, kimisi İ aleyhinde söyleyip duruyor, am ma imam bildiğini okuyacak! da ayrı bahis.. İ Buarada Dr. Celâl Muhtar “Beye de sormuşlar şu cevabı o vermiş: i Ben habse lüzum olmadığı j kahaatindeyim!.. © — Neden?, © — Borç diye bir şey bilmem de ondan!. i — Anlıyamadıkt. © — Anlaşılmayacak bir şey | yok, kimseye borcum yokki, abse lüzum tasavvur etsinler, imseye ödünç para da vermedi *ğim için alacaklı da değilim şu ” de neden habse taraftar ola ım?! MİLLİYET Prens von Bülow'un hatıratı Prens von Bülow'ün hatıra-|ve Avusturya tarafından teşkil tırın geçenlerde çıkan birinci) edilmiş olması tercih ettiğini cildi bize-1902 senesine kadar|her zeman söylüyor. Nihayet cereyan etmiş olan vakayii hi-| Elcezire konferansı kararlaşı- iye e Sekiz, on gün) yor. Wilhelm, Fransa ile harp evvel ikinci cildi intişar. ctti:İ etmeden evvel her ne haya bu,. 1902 — 1909 senelerine ait-| olursa olsun Türkiy ie usulü tir (1). Bülow'u daha sakin ve dairesinde aktedilmiş bir ittifa- CUMA 26 KÂNUNUEVVEL 1930 Mizah, Edebiya Zevcesine sadık olan koca.. —İngilizceden— t, kuvvetli görüyoruz: Başvekil- lik işlerini tamamile kavramış, bu işleri tamamile eline almış, bilhassa imperator Wilhelmi i- dare etmek yolunü bulmuştur. emniyetle Almanya kıymetli teşebbüslere girişiyor. mikyasta yardım eden gümrük tarifesinin kabulüdür. Fakato devirlerde Almanyayı ve Bülow u işgal eden işler, bilhassa hari ci mesaildir. Evvelâ doğrudan doğruya * Almanyayı alâkadar eden Fas meselesi var*Bu me- Fransa Fasa vaz'ıyet &tmel çin bir taraftan İngiltere ile mü zakere ediyor, diger taraftan İspanyolları kandırmağa uğra- şiyor. Almanyanin müdahale et mek sırası gelmek üzeredir. Bundan mada Rusya ile Japon ya arasındaki ihtilâf, bir harbe müncer olmak üzere bulunu- yor: Ruslar telâiş içindedir, ve her tarafa baş vuruyorlar. Fa- kat diger taraftan Rusya Çarı ve etrafındaki adamlar bu ma- cerada o derece hiffet gösteri- yorlar ki şaşmamak kabil de- Zil. Meselâ Japon harp gemile- rinin Port Asthur'de Rus donan masını topa tuttukları günden bir gün evvel, Japonyanın Pe- tersburg sefiri sarayda verilen İbir baloda Çarın iltifata maz-! har oluyor, ve imperatorla uzun müddet görüştükten sonra Ak manya sefirinin zevcesine yak- laşarak şu feci sözleri söylüyor: — Zavallı Çar, benimle bura da konuşurken Port — Arthur” de donanmasını — batırdığımızı bilmiyor.,, Ruslarla Japonlar sun, Fas meselesinin aldığı $e- kil Avrupada da bir harbe —ya yet verecek mahiyettedir. Fran hakkmda anlaşmıştır: Yedinci Edward icabmda Fransayı Al- manyaya karşı müdafaa etmeği derpiş ederek Fransızları muka vemette teşci ve mukavemetin en şiddetli taraftarı olan Del- cassö'yi açıktan açığa himaye ediyor. Bir zeman gelmiştir ki harbe remak kalmıştır. Bu hadi seler Almanya ile İngiltere ara sındaki münasebatı —ki zaten Alman donanmasının inşası yü zünden gerginleşmişti— müna- feret derecesine iyor. Wil helm, İngilterenin bu hareket tarzı karşısında her zemandan ziyade Rusyaya meylediyor. E ittifak taraftarıdır, hattâ müscl les ittifakm Rusya, Almanya (4) Mömcires du Prince de Bu- low. Tome IE (1902 — 1909) , Na- giri: Pion, Pa Beş hasta var! kızıl rengi ve. İnsanların kud- “retine, varlığına, debdebesine “gülen ihtişamilce gökyüzünde © ve Ayasofya minarelerihin ara- da bir mabude gibi. duru- i yor. Ben de onun en çılgın © &n itaatli, en güvenikli bir ben | desi, bir âbidi gibi gözlerimi ve İ hislerimi tamamile ona vermiş © bulunuyordum. O, gitgide kıza allanan, iorlanan beyazla- Ve renkten renge giren bu- larla çevrelendikçe denizde aşıyor ve. Visaline doya dığı bir sevgili gibi güneşin ıklarını emiyor, uzaklaş- tıkça, kaybettikçe hırçmlaşıyor mi Etewi İZZET Bilmiyorum, niçin ve nasıl bu gurup ben de, benim artık katı- lan, kerpiçleşen, hiç bir manevi güzellik ve ifadeye kıymet ver- meyen his ve ruhumda bir tezat yaratıyor, beni içlendiriyor, ba- na dünyadaki her şeyin faniliği ni, gelip geçiciliğini ilham edi- yord sözlerimin bu dalgınlığı ve o cazibenin arkasından tutulup bağlandığı anlarda yavaş yavaş kendimde, his ve ruhumda, ha- fıza ve hatıralarımda bir başka- lık, bir neşter acısı, bir yaranm tekrar deşiliş ve kurcalanışınr hatırladım. Yeni hüviyetimi ta- mamile unuttum, buraya niçin Bu istikrarın verdiği kuvvet ve) |O aralık Mm A... ni 1914 te çıkan harbe— sebebi-! sa İngiltere ile Şimali Afrika kın tahakkukunu istiyor. Mama fih, Bülow'a göre bütün bu teb- ditlere, gürültülere rağmen Wil helm harp taraftarı değildir.) Delcassönin istifasına - sebebi. yet veren Elcezire konferansı | için pekinihayet toplanıyor. Almanya İbu konferansta uzun sürmeyen, Bülow'un. hatıratına müstes- ima bir lezzet veren hususiyet te ;zemanmm tanınmış simalarına | idair güzel fıkralardır. Meselâ! İmeşhur İsvolski'ye dair, Rus imperatorluğunun bu korkunç diplomatını büsbütün bâşka bir tarzda gösteren bir kaç sahife- ye tesâdüt edilir. Hele şu kü- çük fıkra pek'nefistir: İsvolsky Mm A...isminde birdul ka: dınla izdivaç etmek İstemiş, fa- kat kabul olunmamış: * Kadın- İcağız âşılımı çok” çirkin bul-| muş. Bir müddet sonra İs-| İvolsky Hariciye nazırı olmuş. 'nm dostla- rı, Rusya Hariciye Nazırınn İzevceni olmadığına esef edip et İmediğini sormuşlar. Zarif ka-| İdm: “Zevcesi olmadığıma her gün esef ediyor, fakat her gece| şükrediyorum,, Cevabını ver- İmiş. 1908 de Almanyayı altüst jeden Eulenburg meselesine da- ir de şayanı dikkat sahifeler vardır. Ayni senenin Temmuzunda Türkiyede cereyan eden vaka- iyi, Bülow'un dediği gibi “1908 Senesi yazında Avrupada hâ ikim olan boğucu havayı bir y. (mur gibi temizlemiştir. Rümeli ihtilâli Reval kararlarınm tatbi İkıni durdurmuştur. Prens vori Bülow, Wiener Politi. res pondenz'e verdiği beyanat- ta, Almanyanın Türkiyenin in- kırazını arzu etmeyen ender) devletlerden bulunduğunu ve bunu takdirde i söylemiştir. Bu teminat, Bosna Herseğin il İhakında Almanyanm Avustur- ya'ya müzaheret ve emri vakiyi tasdika müsaraat etmesine mâ- ni olmamıştır. Politika işlerin-| de hissiyatın kıymet ve mevkii olmadığı malâmdur. Hiç bir memleket diger bir memlekete İmenafii icabı olmazsa yardım etmez, Fakat buna rağmen sympathie denilen hissin de menfaatleri biribirine Zıt millet ler arasında bile cari olduğu gö- jrülmüştür. Biz bunu bir çok mil letlerden esirgemediğimiz . gibi bu milletler de bize karşı izhar etmişk dir, Fakat Almanyadan! sasen senelerdenberi Rusya ilg—beraber harbettiğimiz sene- ler de dahil olduğu halde— sympathie denilen şeyi çok az gördük, Bunu, Bülow'un hatıra tında damüşahede ; ediyoruz. Abdülhamidin son saltanat se- mile unuttum, benliğimdeki eğ reti kılıktan tamamile sıyrıl- dım çıktım; Bilmeye bilmeye, istemeye istemeye eski Bel- kiys, Emirgânlı Belkiys, Rüştü Ef.nin üvey kızı o Belkiys, Cahidin sevgilisi ve nişan- lısı Belkiys oldum. Dizimin üs- tünde yorgunluğunu kestiren başı Cahidin başı sandım; par- maklarımın dokunduğu ve'rü: gârla birlik ölup uçurttuğu ları otun saçları sandım, kendi- mi korunun havüzü başında ve. Cahidin kolları arasında akşam oluşunu seyrettiğimi sandım. Gözlerim artık dünyayı görmi yordu, muhitim bâna kendisini hiç hissettirmiyordu, güneş ka- ratdıkça, gözlerim de derin ve nihayetsiz bir karanlığa açılı. yor, bütün hayatımı yeni baştan yaşıyordum. Hiç kımıldamıyor- dum, nefes almıyordum, orada, o çamlar altında, o gizli şehvet yuvasında oturan, guruba ba- Yaşlı bir adâm değildi. Fa-/ sözleri söyliyen yeknesak bir a kat sanki hakiki yaşmdan on damdı. Hülâsa ihmalci bir er- sene fazla imiş görünüyordu. | kek ..Beraber yaşadığı genç ka Buna sebep herhalde kendisi- | dının ruhunu ihmal eden bir hi ihmal eder bir halle olma-| koca." $ı, vaziyetinden bunun anlaşil- Hâdise (Baştarafı birinci sahifede) İsıridan çok müteessirdir. Dün meclis saat 2 de toplan- mış ve dörde kadar devam etmiş tir, Müzakerat epeyce şiddetli olmuş, iki tarafın noktai nazar- lar; dinlehmiştir. Meclis netice itibarile ihtilâfm varit olmadığı kKanaatına varmıştır. Mesele €- sas itibarile hallolurimakla be- raber bir neticeye raptedilmek üzere tetkikatm devamma lü- Züm görülmüş ve bunun için ü kişilik bir komisyon teşkil edil- miştir. Fen fakültesi reisi Mus ması idi. l Bu adam evli idi. Fakat karı sının da onun hakkındaki fik- Bunlardan en mühimmi Alman fakat hakiki bir muvaffakıyet| tini anlamak lâzm gelse şöy- yanın iktısadi inkişafma vâsi! kazanmıştır. | le olduğu anlaşılırdı; — Kocam beni herhalde se- viyor, Bilhassa şundan pek emi nim: Benden başka hiç bir ka- dına dönüp bakmaktan bile çe- kinen bir erkektir. Fakat beni! le görünmüyor. Fâkat genç kadın sevildi- ğinden pek emindi. Fakat bir kadını tatmin için “bu kadarı! kâfimi idi, O'da ko- casa sadık kalan bir kadındı. Lâkin kocasından emin ol- mak kâfi değildi. İstiyordu ki sakin, sessiz bir samimiyetin yerine biraz da hararet ve heyecan gelsin. Kocası ona karşı hergln ay ni suretle hareket eden, ayni — — ———— nden çıkan her buhranı halli için cereyan eden müzake- reler esnasında Türkiyenin par galanması etrafındaki tasavvur lar, memleketimizin tavizat ma kamında kulanılması, türlü tür- lü pazarlıklar mevzuu olması, herşeyden evvel Avrupa için, o “medeni,, Avrupa için utanıla cak bir manzaradır. Hatıratın ikinci cildi Bülow”' un istifası ilg hitam buluyor. Bü low, Reichstag'm dahili işlere taallâk eden'bir meseleye dair verdiği bir kârar üzerine istifa etmiş ve Berlinden ayrılmıştır. Müellif, bu istifa hâdisesini çok güzel bir şekilde hikâye ediyor. Esasen hatıratın bu ikinci cildi birincisi kadar caziptir. Avrupa nın en canlı devirlerinden biri o lan XIX uncu asrın son ve XX ncı. asrın ilk senelerininmükem mel bir tarihini teşkil eden bu e ser, birinci cildin intişarı müna- sebetile de söylediğim gibi pek yüksek bir adam tarafından ya- zılmıştır. Almanyada dimağen kozmopolit insan pek azdır; fa kat bu adamlar da o derecede fi kir ve ahlâk itibarile kıymet- lidirler, Bülow o adamlardan- dır. Bir hâdiseyi maharet ve muvaffakıyetle hikâye etmenin ilk şartr objektif o olmaktır. Fakat müellifi doğrudan doğ- ruya alâkadar eden bir hâdise silsilesini hikâye ederken objek tif olmak için de dimağen yüksek olmak icap eder: İşte Bülow böyle bir nakildir. Ve bu sebepten: dolayıdır ki hatıratı,! her şeyden ziyade fevkalâde me deni bir “adamı dinlemek gibi emsalsiz bir zevk e ği Genç kadınm kendinden kü | tafa Hakkı B. dün bu hususta çok sevmesine'rağmen hiç böy | ©! çük bir kız kardeşi vardı. Bu genç kız yakında bir delikanlı ile nişanlanacak, evlenecekti Delikanlı bu münasebetle gi dip kendilerini ziyaret ederdi Bu ziyaretler arttı, Ve nihayet bir gün genç kadın, kardeşinin !bu müstakbel kocasında şaya: ni dikkat bir değişiklik görd likanlıım nazarları baş idi. Her vakitki gibi değil, ona bakarken pek dalgın görünüyordu. Genç adam büyük bir buhran geçiriyordu. Kalbinde şiddetli bir mücadele vardı, Bunu genç kadın anlamakta geç kalmamış- tı. Genç kadının kalbi bundan gizli bir memnuniyet hissetme- den kendini menedemedi, Genç delikanlı kalbindeki mü cadeleyi belli etmemek için uğ raşmakta muvaffak olamamış- mı idi?.. Yoksa genç kadının bunu bilmesini mi istiyordu. Fakat genç kadın bunu anla- mamış göründü. Yalnız kalbin- den bir gurur hissediyor, bunur verdiği gizli zevk ile iktifa edi yordu. Genç kadın kız kardeşine de- di ki: — Müstakbel kocanda. bü- yük bir değişiklik var, Bunu sak lamağa lüzum © görmüyorum. Genç olmak kalbin meçhul bir takım maceralara sürüklenmesi için en büyük tehlikedir, Ko- can da böyle bir maceraya sü- rükleniyor, Fakat korkma! . — Ne gibi tehlike?... — Beni seviyor!... — Sizi mi seviyor?.. — Evet.. Fakat korkma!, Bu muvakkat bir şeydir. Çünkü bir çocuk ateşli hulya ile belki bir müddet de genç bir kadının aşkı ile yaşamağı düşünmüş- tür. Fakatbu geçer. Eminim ki bu hulyanın yerine senin mu- habbetin hâkim olâcaktır. Ben bundan senin müstakbel saade- tin için memnunum, — Nasıl?,.. Memnunsunuz öy le mi?.. İşte bu anlaşılmaz şey.. — Anlaşılır, basit şey? Senin müstakbel kocânın yeknesak bir erkek, benim kocam gibi yalnız bir kadına sadakatle bağ İsnıp ondan ötesini hissedemi- yen bir koca olmıyacağını anli- yorum. Bu genç senin kocan olunca seni sevecektir. Böyle kocalar yeknesak bir sadakat göstermekle iktifa ede İrek zevcelerini ihmal eden er- bir muharririmize demiştir ki: İCE tk elenen Hayli te ide verilen izahat meclisçe kâfi | görülerek aralarında hiç bi *ilâf olmayıp tam bir hubbü ifak mevcudiyetine kanaat hâsıl olmuş ve fakülte meclisi bu işe müdahalesini icap ettiren fevka- lâde bir vaziyet görmemiştir. Yalniz ayni saate tesadüf e- iden ders esnasında profesörHo- vasse ile muavin Âdem Nezihi B. arasında cereyan eden müna kaşanın tetkiki ve neticesinin gelecek aydaki celsede meclise bildirilmesi için müderrislerden mürekkep üç kişilik bir komis- yon teşkil olunmuştur.” Aldığımız malümata © göre haksız olan tarafa bir tevbihna- | me gönderilmesi muhtemeldir. | Fener mi Galte- saray mı? (Baş tarafı birinci sahifede ) nülden arzu ve temenni ediyo- ruz. Yarın hâkem Niyazi Beye düşen vazife de çök ağırdır. Sinirli bir halde sahaya çr- kan oyuncuları, ve gene pek si- nirli bir halde bulunan binlerce İseyircinin teşvik ve teşci avaze- leri arasında asabiyete kapılma dan maçı idare etmek mühim bir meseledir, Maamafih İhareket tecziye ve ihtar edilir, ve tekerrüründe müsebbip.dis kalifiye edilirse oyunun £ tabif mecrasmı takip etmemesi ihti» mali yoktur. Z Beşiktaş - Vefa maçı, öyle tahmin ediyoruz ki Vefanın ga- libiyetile neticelenecektir. Beykoz - İstanbulspor maçın da da Beykozun kazanması ih- timalini mevcut olduğunu tah- min ediyoruz. Kuleli - Halıcıoğlu Mekteplerdeki Spor faaliyet- leri eksik olmamakla beraber yarının genç zabitlerini yetişren askeri mektepleri sporun her sa hasında ilerde görmekteyiz, dai ma biribirlerile yaptıkları müsa bakalarda elde ettikleri derece- le şair viâyetlet ve hattâ İstan- bulun birinci sınıf atlet takım: larile mukayese edebiliriz. Bu karşılaşmalardan birinide pazar tesi li başlayan ve dün biten Halrcroğlu Kuleli atletizm ve voleybol müsabakaları teşkil €- diyordu dereceler aşağıdadır. 100 m. Inci Kuleliden İsma- il rekor 11 4/5, 200 m. Inci Ku- leliden İsmail rekor 25, 400'm. İnci Hali: lu Zıya rekor 57, Samat (Başı birinci sahifede) olduğunu yazda ağyar da öğren di. Halk fitkası iktidardan düş- mek için bundan altı ay sonra yeni imihapta halkın Gazi Mus tafa Kemalden ve fırkasından yüz çevirmesi lâzımdır. İşte biz, Türk milletini tanıdığımız için buna hiç imkân görmüyoruz, Gazi Mustafa Kemal her ratt, — Şimdiye kadar yürüdüğü- müz yoldan katiyetle yürümeye devam edeceğiz, diyor. Halkın ona nasıl sarıldığım da görmekdeyiz. Gazi Mustala Kemal, fırkasın dan vaz geçmek değil, fırkasını büsbütün her yerde kuvvetlen- dirmektedir. Eğer usta avcı iseniz, safsata tuzaklarına sinmeyerek, bu açık tahlildeki yanlışı tutmağa çalışı niz, 5 ta- KAÇMIŞLAR Adana muhalifleri ki, kimi ki: casus, kimi O yüzellikler. den birinin kısımı, hepsi bir ba ka türlü mask: idi, hemen hu dudu aşıverip vatan düşmanlar na katılmışlar. Bizde yeni muhalif bir Fethi Bey, birde kendisinin bir kaç ar- i, Ötekiler her tarafta, , İstanbulda hep eski muhalifet ocğından gel me, yakut o habis tuhu miras a- Jan şerzemedir. Bu muhaliflik bir gün serie bit gün demokrasiyi, başka Bir gün iktisadı tutturur, asil hüvi- yeti ise nizam, cümhuri yet düş- manlığı, haset ve hırs, şahsi menfaattır, Bu muhaliflik hüri yet ve itilâf olur, ikinci gtup 0- Tur, terakkkiperver olur, serbest fırka olur, her devirde başına şef olarak bir iki mosturalir a- dam, programına da günün mo- dası bir kaç kuru laf koyar: Fa- kat ruh, o ruhtur. Ve sıkıştı mı, İzmirdi ver elini Midilli, İstanhulda ise ver elini Burgaz, Ada'ada ise ver e- lini Halep, işte onların hüriye: kahramanlar Bir likirsiz. Gümhuriyot ol- maz, tenkitsiz fikir olmaz, diyo- ruz; biz cümhuriyeti istediği- miz için fikri ve onun yaratıcı yardımcısı olan tenkiti istiyo- ruz, Biz memleket ve nizam düş- manlarını istemiyoruz. Falih RIFKI 722 a a 800 m, inci Halicıoğ kor 2,19. 1500,me inci Halıcoğ lu Zıya rekor 4,43, 300 m. inci Halıcıoğlu Zıya rekor 10,22, diskatına Inci Kuteli | İbrahim 31,50, Cirit Inci Kuleli İemail rekor 35,50. (Mehmet H. oğlu müsabaka harici (38) atarak Askeri mek- tepler rekorü yapmıştır.) Gülleatma Inc H.oğlu Hakkı rekor 11,20, tek adım Ici Kuleli Şeref 599. Üc adım ve &r- rık atlamayı Kuleliler kendi ara larında yapmışlar) üc adım 1 ci Kuleli İhsan sırık Kuleli Sadri. 1100 x 200 i 400 x 800) bay- rağı Salâhattin, Emin Ali İzzet; Zıyadan mütessekil | H. Oğlu takımı 4,20 ile birinci olmustur. Voleybolu da (Ekrem, Orhan, Mes'ut İhsan, Enver) den mü- teşekil H. Oğlu takımı (15-13) kazanmıştır. lan insan ben değildim. Onu tamamile u- nutmuş, kaybetmiştim. Öyle bi- risinin var olduğundan bile ha- berdar değildim, Oturan Bel keklere daima terci nın bacakları arasında, Cahit... Cahit! Diye haykıra haykıra sıkıştı- | !kiys, düşünen Belkiys, güneşin ğımı ve.. Günlece kara yüzü arkasından sürüklenip onun âle gösterilmeden denizde dolaş- mine giden Belkiys, yaşayan tırrlıp bir av hayvanı gibididik Belkiys onu tanımayordu, kim didik edildiğim günleri yaşa- olduğunu, nerede olduğunu, ne |dım. Ve.. Yine bir anda gözle- iyaptığını, nasil yaşadığını, ki-. rimdeki sahne değişti, kendi- minle birlik olduğunu bilmiyor. mi mi “Napoli” de zannettim. Yi- du. İne böyle bir akşamdı. Yine böy- Cahitle son gece koruda baş- le bir gurup ; vardr. Yine ben başa verip konuştuklarımızı tek dalmış Cahidi düşlinüyor, kal- rarladık, yine yanak yanağa ve- bimde iki senedenberi üstüste rip ağlaştık, yine bülbüllerin açılan yaraların sızısının din- sesi kulağıma geldi, . yine ku- dirmeğe çalışıyordum. Neden- cağımda uyuyan tontonu S€s- se Akdenizin akşamları çok ledim ve.. Yine hep beraber hoşuma gidiyordu. Hele, Napo' korudan indik. Sonra yalıya lide akşamın oluşlu!.. Bana tat- kapatılışım. Calitten ayit edi- libir hüzün veriyordu, içimi Tişim, Oonun için çırpınışla- sızlatıyordu, gözlerimi yaşar- İrim, paşanın beni yatla İstan- tıyor, hislerimi inceltiyor, bet- buldan kaçırışı, Akdenizde do- bahtlığımı tazeleyor, iztirabı- laşışımız, bir gece yırtıcı bir mı arttırıyordu. kaplan gibi üzerime çullanısı, | Onun içindir ki bu akşamları korsanlar eline düşmüş esirler seviyor, onlara doyamıyor. ve| her akşamı mutlaka otelin bal konunda geçiyordum. Paşa o gün galiba hafifçe s0- ğük almıştı. Akşam çayından sonra: — Belkiys kı var, Ben yatsam daha iyi olacak!. Sen de biraz oyalanır, yemek- ten sonra yatarsın... Dedi. Doktor filân istemi- yordu, — Ehemmiyetsiz geçer. Diyordu. — Yemek?., — Yemek te yemiyeceğim.. Bu akşam böyle iyi... Ben de oturdum, roman Oku- dum. daha sonra, hava kızarın- ca, balkona çıktım. Uzun, ge- niş, otelin yarı cephi p- layan bir balkon. üç dört daire- nin kapısı buraya açılıyor. Biraz dalgındım, güneşin çekilişine denizin lâcivertleşip kararışına bakıyordum. Bir ses kulağıma geldi: — Bonsuvar Prenses Haz- İretleri.. , baktım üsyü Hans Val ter. — Bonsuvar... Dedim, O da bizim gibi. Na- polide bir iki hafta geçirmek i- çin gelmiş. Bir iki akşam evvel yemekte tanışmıştık. Akşamla- rı benim gibi çok defa b çıkıyor, Uzun uzun güneşi sey- rediyordu. — Ben denize bayılırım Pren ses Hazretleri”. Dedi, ilâve etti: — Napoli çok hoşuma “gitti Şiirli, hülyalı bir yer. Hele, ak- şamları o kadar €szip, o kadar bayıltıcı ki. . . Bilmem siz nasil buluyorsunuz?. . : — Benim de çok hoşuma gidi yor. Hemen ilâve etti: — Zaten tahmin ediyordum. Artistik bir karakteriniz var... Ve,, Bundan sonra konuşma- ya başladık. Bana şiirden, ma zaralarm güzelliğinden, musi Bitmedi. 4