Ze ka see Tr NE ” GUMARTESİ HİKÂYELER OKATLI Yusuf garip bir 2 - damdı, Bir Çingene karısı Vlümünün bir ağaçlan olacağını söyledikten sonra Yusuf daha ga -| rip oldu. O gündenberi ne bir ağaç sitmda otururdu, ne bir yaprak göl gesinde dinlendi. Ru yüzden de aç ve işsiz kaldı. İR öğle tizeriydi. Üç günden - beri sığındığı yerden ilk defa HiKÂYELERİ retti, birde, el - çalıştığı Zaman koru- bilgisi bund; var tarlalarda Ağaçfan tufsa garip bir Ürperti duyduğunu | hatırlardı. Vakıt gün ortasına yakındı. Yu . suf köy kâtibi ile beraber koruya yavaş yavaş girdi. Bir patikadan içeri doğru yürüdüler, Küçük bir dere koruyu tarlalardan ayırıyor - çıkıyordu. İştahsizdı. £ Ağaçların jin. Her taraf esmer bir gün parlak yıldırım yemiş gibi köklerinden »ö-! çağı içindeyi ve çıt yoktu. Nasıl? külerek Üzerine kapandığını hisse. | i İlk dakikalar Yusuf böyle hisseder- den Yusuf, kafasında mütemadiyen dalların O kımıldındığını duyuyor; bir Çingene karısı: — Yusuf, dlyordu; senin ölümün bir ağaçtan olasak!. Yusuf kendi kendine kıçını kaşıdı; ve yürüdü, küfretti; Köy kahvesinin önüne geldiği za man Yusufu muhtar karşıladı: — Yusuf, diyordu; askerlikten döneliberi bir 74 bulamadın gitti. Öküzü boynuzundan yakalar gibi hastalık seni bir yakalamış ki.. Ensenden tutup yere bir çalmadığı kalmış... Yusuf başmı eğdi: — Doğru muhtar, dedi; doğru sm bütün ağaçların üzerime yü - rüdüğünü hissediyorum, — Hadi ulan, Ağaç insan üstü, ne yürür mü hiç!, Hele bak şu ha - line bir... Akbabada sana insanlar değil, kurtlar köpekler gülüyor ar. Yusuf tekrar başını tekrar kaşidı: — Peki muhtar, dedi; ben şimdi ne iş yapabilirim? — Ne iş mi yapabilirsin? Şu bi - zim Tokat korusu. — Amanın muhtar; onu yapa mam işte ben. Akbabalar beni kurşuna dizip kuduz köpekler gibi öldürsünler ama, koruya bekçi yap- masıhlar muhtar... Muhtar kısa boylu ve kanbur bir adamdı, Kendi kendine: -- Zehire zehirle karşı gelmeli, diyordu. “Yusufu bu hastalıktan kurtarmak istiyorsa Tokat korusuna bekçi yapmalıyız!,, İki omuzları arasında oraya #- kışmış üçüncü bir omuz gibi duran kanburunu hafifçe kaldırdı: — Sen bilirsin Yusuf, dedi; kö - yümüzde sana göre başka bir işi - miz de yuk, Köye gelen hırsızlar İsvuklarımızı oradan alıp götürü . yor, Kusur da oradan sabahları u- çup bizi uyandırıyor ama; ya kurt- lar... Ayr izlerini belli etmeden yine oradan Akbabaya sarkıyorlar. Hem, :ki gün evvel de jandarmalar geldi. Ağaçların kesildiğini söyle - di, “Eğer, dedi “Akbabalılar üç güne kadar koruya bir bekçi bula- mazlarsa, “hükümat,, gönderecek,,.. Sonra da seni sordu, “Ağaçtan kor- kan Yusufu isterseniz hastaneye İ- letin!,, dedi. Bak, düşün taşm! Ö - merli köyün hasta köpeklerini gö - türçcek kamyon Akbabadan yarm grçecek,., Seni de... — Amanm muhtar, amanın Al lahaşama,., Ve, basta Yutuf; düşündü taşm- dr. Kuduz köpeklerle hastaneye git, meklense Tokat korusuna bekçi ol. mayı tereih etti, eğdi; kıçını USUF, köyün korusunu z3 - ten biliyordu. Ömerli tepe - lerinden toprakları yalayıp geçen Bir leke, siyah bir leke gibi gözü kür; sonra bir dil gibi uzayıp kr. rıhır giderdi, Yusuf hastalığa henüz yakalan - madan evvel birçok defalar yine iş” siz dolaşırken hemen yolu Üstüne düğen ağaçların altında uyumuştu. Ne tatlı bir uyku!,. Yapraklar gü. negten gözlerini siperliyor; hafif bir rüzgâr çıplak ve yorgun ayak - larızı bir mahzen serinliği ile i mecburiyetinde kaldı, | korkusundan mi? yp geçiyordu. Hattâ bir defasında | Tüm tam ucuna geldiği halde vaz ken fikrini birdenbire değiştirmek Başının üze rinde binlerce yaprak çıtırdıyordu. Belki üzerleri yor; yahut kızgın güne, yaprakla» rı bükerek kıvırıyordu. Yusuf muh. tarın sözlerini hatırladı: Ak . babalıları sabahleyin o uyandır ran kuşlar... Cenuptan gelen leylek- ler de yine Akbabanm üzerinden geçip korunun ağaçlarinda dinlenir. ler, Sile, Beykoz, Yuşa köylerine buradan dağılırlardı. Yusuf olmadan daha evvel yaptığı gibi güzlerile hepsini birer birer aradı. Fakat sık yapraklar arasmda gü - neş İekelerinden başka hiç bir sey görünmüyordu. Sonra, birdenbi - re hastalık ve sabit (o fikri Üzerine hücum etti: “Senin ölümün bir ağaçtan olacık Yusuf!.., Bir a. ğaca doğru elini uzattı; kafasına bir yapınk düştü; bir kuş tam ku laklarmın yanında uçtu. Ve her ne- dense Yusuf bü sefer küfretmedi. Kendi kendine güldü; köy kâtibi - nin koluna asılarak hafif bir yoku - şu tırmanmaya başlad. ORUNUN küçük bekçi kulübe si şimal sortmda idi, Buraya dar bir patikadan gidiliyordu, Ara | &ıra yapraklar düşüyor; ve serinlik Yusufun saçlarında uçuyordu. Ku - Tübe, önlerine birdenbire çıktı. Ka post iki senedenberi kilitliydi, İki demir halkayı kanatların iki tara - fmda paslanmış bir zincir biribirine bağlanmıştı. Yapraklar arasından nasılsa kurtulan bir ışık tam anah- tar deliğine vuruyordu. Kulübenin tek penceresi örümcek ağı içindey. di; ve tozlu ağ üzerinde nereden düştüğü belirsiz bir iki damla yağ- mur güneşle parıldıyordu. Köy ki tibi cebinden anahtarı çıkarâr. Pas- Ne kililte hiç ses işidilmedi, Sanki bir yağ damlası birakılmiş gibi a - nahtar kolaylıkla kaydı. Köy kâtibi: — Yusuf, dedi. Hadi hayırlı ol - Bun, Kulübenin eşyaları basitti. Bir sedir üzerinde toplanmamış bir ya” tak.. Yorganlar ayak ucuna çekilip bırakılmıştı. Yatağın baş tarafında ağı açık bir desti duruyordu. Tah, ta bir masa Üzerinde küflü iki si - lâh vardı. Yusuf yorgana doğru e. lini uzattı. Belki de Üç dört saat gonra içine gireceği yorganları ba: valandırmak istiyordu, Fakat bir - denbire geri çekildi. Yorgan, sene- lerce yatan birisi yeni kalkmış gi - bi adeta sımsıcaktı. Köy kâtibi kapıda duruyor; pas- k anahtarla oynuyordu, Yusufa doğru yavaş yavaş yürüdü! — Vehim! dedi, Bekçi öleli Iki sene oluyor Yusuf! Yusuf buna bir türlü inanmadı, Parmaklarını oraya dokündurduğu | Saniye vücudunu baştanbaşa yala -! yıp geçen garip sıcaklığı hâlâ bis, sediyordu: — Sakın, dedi, bekçi yeni ölmüş; olmasın? Kâtip: — Garipsin Yusuf, dedi; iki s6 nç evvel bekçiyi zömenler arasın. da sen de yok muydun ki? Yusuf bir sanıye durdu; ve dü -| şündü, Belkide bekçinin neden öl - düğünü soracaktı; acaba bir ağaç Bu suni dudakla Yusufa beş kuruş mukabilinde ko | £0cti, sormadı >adam bir ağacı bile devirtmişeirdi — Belki de ruhudur, deği; elim Bir kıysafk az kalsam gözlerini çı -|dokundurunca uçup gitmis olacak! karaaaktı. Yalım Yusufun bülün Buna kâtip de İnaamıştı. hasta ! İ | gözgöze geldiler, Yorganm bir ta - rafmda, öldükten sonra gözle gö - rülmiyen ve hafif bir sıcaklığa in . tikal eden kımıldadığını görüyorlardı, Kâtip başını yukarı kaldırdı. Örümcek ağı ile örtülü pencereden parlak bir güneş süzülüyor; tam yorga - nm Üzerine doğru bir kedi gibi kıv. rılp bir yumak halinde sokulmıya çalışıyordu. ATAĞI ikisi beraber temizle. | Yusufa yardım ediyordu, Yatağın dılar. Silâhlar Üzerinde duruyordu. Köy kâtibi: İ — Yusuf, dedi; işte koruda eni yi arkadaşlarım! Birisini eline ald:; ve hemen bi» akt — Nasi? diye sördu; onları iyi kullanabilecek misin? Yusuf güldü: — Akbabaya geçen kış gelen kurtları kim vurdu ki. — Doğru Yusut.. Bir tanesi fx de bilyüktü, Sonra no yapmıştık onları biz? Yusuf kulübenin önündeki kir » ntızı toprakları #uluyordu, Taşla rın arasında çimler bitmiş, kurumuş tekrar büyümüştü. Çardağın altın. dnki tabta sedire bırakılan yarı 18- lak, yarı küflü şilteyi silkti; toz... Üzerinde köpek tüyleri vardı, Belki de kışın bir kurt yatmıştı. Yahut bir Oturdular. Köyden getirdikleri z6y tin, domates, bir de büyük birka, vun yediler, ÖY Kâtibi yemekten sonra Yusulun yanında çok kalmadı, — Ben gidiyorum Yusuf! dedi. — Güle güle öyleyse. Sonra birdenbire hatırladı; — Muhtar, dedi, Akbabaya in - mek için bit eşek gönderecekti! — Hatırlatırım Yusuf! Hem Er İ radayıların bir eşeği boşta... — Ama, yliz lira istiyordu?., Ba #efer kâtip güldü — Sen paradan koruşma, dedi, Muhtar Akbabanm taşmdın hile çıkarır parayı. Hedi harsmerla- | dik. Serin bir rüzgür esti, Kâtip yu- varlanan bir taş gibi patikadan w- zaklaştı, USUF, onu gözlerile takip e diyordu, -bir gect kuğu hemen | arkamından uçmuşlu. £ rile kâtibin neredeyse! omuzların! Ielip keseeekli, İ Bir gecökuşur. Yusuf birdenbirö Otrn'ma Baktı, orunun ara sıra parlak ve dalma İkisi İ esmer Yoşluğu ötede beride yer yerİtara bâber diler, Kâtip eyi bir adamdı, | ayakutundaki masayı dışarı çıkar-| serçe İnce ayaklarile gezinmişti.| .., ört kanatla, | m lekelenmiş'i, Yapraklar (oarasma saklanmış binleres 08 kulaklarıma bir şey fısıldar gibi oldu: “Yusu! Yusuf... Senin ölümün... masanın üzerinde duran silâh “ii bırakarak, kulübenin açık kapısma| elini dokundurmaksızın kâtibin ar- kasından gitmek istedi. Koştu ve bağırdı, Tıpkı bir keçi gibi bağırı . yordu, Bir kuş yeniden öltü, Fakat kâtip sesini duymadı. Yusuf: — Vekim.. dedi, hiçbir şey yok. | Ve, kâtibin yorganda hafif ılıklı- İğı hissettiği saman (söylediklerini hatırladı. Günün patlak güneşi ak İlma geldi. Geri Afnd, Sahlar 0. | radaydı, Masa üzerinde... birisi küf. lenmiş, fokat birisi yepyeni" Ha * yaya doğru kaldırdı. Madeni bir ses ağaç yapraklarını yırtarak geç. Yusuf, ti. Bir iki dab çatırdayarak (düştü. | çwytarak üzerime doğru hiddetle yü. | kılmış iki silâhia oynuyord Fısıltılar yapraklar arasmda bâlâ devam ediyordu: “Yusuf, senin ö - Tümün...,, İ | USUF sabahleyin o uyandığı zaman gün ormanda yeni sök , mek üzereydi. Kapının önüne çık. #r, Gözlerine çarpan işıklar onları aldı, ağaç yaprakları kuşlara doğru götürdü, Kuşlar... Akbabayı sabahleyin onlar uyandı- rır.. Ama kışm ds... Kendine bir kahve pişirdi, Korunun arasından kulübeyi yalıyarak geçip giden su- da yüzünü ve ayaklarını yıkadı, Fa- kat sular akmıyor, adeta konuğu - yordu: “Yusuf, senin ölümün; Yur £... Bir ağaçtan...,, Yusuf koruyu bıraktı; doğru Koştu. ve köye Akbabada Yusufu muhtar Karşı, Iadı. Öküzlerini ahırdan daha yeni çıkarıyordu * — Yusuf, dedi; sakm yabancılar lâ rar çatıştı! 5 Yusuf birdenbire coştu: — Muhtar, dedi; bir daha koruya dönecek olursam beni ölmüş bula- caksınız orada... Bütün ağaçlar be- nimle konuşuyor; Yumuf, diyorlar, senin ölümlün.,. — Bir sihirbaz seni çarpmış gi. İbi konuşuyorsun Yasüuf... Halbuki İvütün köy seni akıllı tanır... Ama sen bilirsin... Ömerlinin uyuz kö. peklerini getirecek okamyon şimdi | neredeyse gelir... $ilere göçen Jandarma da yarım süzt sonra bu- rada;. Deli!, Kendi kendine kuru- yorsun orada!., Halbuki; Yusuf, uyuz köpeklerin yaraları» »: düşündü; ve tekrar geriyo dön; eği yine tercih etti. E RTESİ günü koru civarmdan İ geçenler, botçi | İ Wübesinin bulun trğu : bir taerftmar| zelen birtakım »”eç seslerini muh. #imalde arasmdaki | E” korkan Yusuf nun yanından ne'vakıt geçecek o -| — Hani, dediler; koruya bekçi! koymuştunuz... Ağaçları köklerin- | don söküp götürüyorlar da haberi şeyin orada sanki) senin ölümün bir ağaçtan olacak;İyok.. Muhtar ilkin başımı salladı: — Sana öyel gelmiştir, dedi; Yu- suf kimseyi birukmaz içeriye... Fakat daha ertesi günü, başka biri, bu sefer Yusufu bir ağacı de- virirken gördüğünü söyledi. Muhtar: — Şile köylerinden bir kaçaktır dedi, Yusf o işi yapmaz. Haberi getiren köylü! — Tuhafsın muhtar, dedi; tanı. maz miym Yusulu ben... Hem d6 könuştümi; — “Yusuf, dedim; AK. babalılar seni bekçi diye gönderdi- ler büraya.. Halbuki sen...,, Elinde bir balta vardı. Sapmdan ridü: İ — Sus, dedi; niçin kestiğim! bili- | yor musun ki?.. | — Hayır, dedim, Ama niçin olur. 8a olsun; orman kanunları ağaç kesmeği yasak etmiştir. — İş öyle değil, dedi; kazın aya. | Baltasını elinden bıraktı. Ayak- larmı yere yikilmış koca bir meşe kütüğüne dayamıştı: — Bu meşe ağacını görüyor mu» sun, dedi, Dün akşam kendimi a- sılmış gördüm bu meşe ağacında. — Rüyn bu, dedim, Insan asıldı. ğını da görür; kesildiğini de... — Ben asıldiğımı görmek İste, mem; dedi; hem de bir meşe ağa- cinda,.. Bir çingine karısı “ölümün bir ağaçtan ölscak!,, demişti bana,. Kimbilir, belki de bu ağaç... Sonra geri geri çekildi. Bütün a- ğçları birer birer göstererek: — Belki de bu, dedi, Yahut öte- ki... Yoksa... Kestiği kütüğe oturdu. Elleriri| yüzüne kapadı; ağindı. İşte gördük. | lerim muhtar... Muhtar: — Sakm, dedi; sen de bir ağaç altında uyumuş olmıyasıı Köylü arabasına atla, yürüdü. İşin hakikati şw Xi, Yusufun orada ağladığı doğruydu. İk deki. kalar kendisinde ağaçtan kaçabil- mek küvvetini bulan o Yusuf, garib Bir şekilde gimdi koruya bağlı oldu- | Zonu duyuyordu. Daha doğrusu rüyasında kendisini nağçlara asil. bir karış dışarda, mosmor | : birdenbire “eyonm, silâhı klübenin pencerinde esm “inde, »sarak, parmakları tetikte saatler 59 birle'ni beklivordu. Kimi “gele, | ekti? Ve gin dotar doğmaz'gesı ni ç'kan Yusuf, ağaçları birer birer korunun yanımdan geçen köy” uzaktan uzağa balta sesleri işit”: lârda bile kuşlar uçamaz; yep! lsr arasınd rüzgür esemez ol | kanatlı İgene kartst... — t 4 dolaşıyor; kendisini dallarına mış gördüğü ağacı arıyordu. Günler vardı Xi öküz & lar, korkuyorlarâr. Belki de ## EEE tu, Akbabalıları, sabahları şey uyaadırmıyor; köylüler b) nin önünde yalnız Yusufu kon & yorlardı. Yusufun bir haftadanb 1, Akbabaya indiği yoktu. Fakat i gün birdenbire elinde bir balts *Â, i hut arkasında sürüklediği kos “İ., mega ağaciyle, kan ve ter İĞİP yol başmdan gözükeceğini b yorlarıı. Belki de Azbabanm DEĞİ ağaçlarını birer birer dolaş | rüyasmda asılmış olduğu ağı! | yacak, sonra hiçbirini bulun zaman, ne bir bıçak, ne de bif ” fenk sesine aldırış etmiyerek tün ağaçları birer birer kösip girecekti, daha tuhafı, ne muh” ae kâtib, ne de köylüler Yusuf? uzatamıyacaklardı, Onun için © cak ki muhtar © yanına aldıği (jandarmayls bir o sebeh vasi N ibulmak mecburiyetini hissotti. 5 UK dakiknlarda tıpkı vk fun bir zamanlar hiss€ gibi muhtarın gözlerine amet eh loşluktan başka koruda hiçbi” takılmamıştı. Sonra birdenbire gür estiğini 'duydu; ve sani binlerce böcek, ağaç yap i dişlerinin arasında kıra kıra YÜ) lardır, Klübenin kapısı açıkl” silâh, ikisi'de masanın üzerinği ruyordu. N Diye sesrenaie ei Muk Bir kuş uçtu; ve klübenit penceresi rüzgâris İ geldi, Jandarma masa Uzerin8 he; LA 5 göze geldiler. Kiübenin önünün ö dört ağaç yerde yatıyordu. 9 4 ri topraklan iyice çıkarılmısi ları kesilmişti, Muhtar bir daha serlendi. Jandarma: — Muhtar, dedi; kimmiş 9 “ph Muhtar başını salladı; dakikalarda jandarma silihma el atmıştı. Yusuf, bir balta, meze ağaçlarına “JR! baka geliyordu. Arasıra ©” yokluyor; kendi kendine di yordu: “we Yusuf, senin ölüm” Muhtarı görünce | birdenbire i #onra > geriye şad mak istedi; küfretti; yere yıkıldı; ve ağlsğ” Jandarma: — Sarhoş, dedi; ne yapi” Bilmiyor muhtar.. KŞAMA doğru Yusufu küz arabasma aş Akbabaya getirdiler. yün Bü kapıları kapanmıştı, KAGBİS manlığında sarhoy Yusufu b yi i şeye attılar. Yalnız, iş buput” çet madı. İlk günler aran İ kalkan Yusuf üç gün sonrs bire yok oldu, Pır hefta son” yy ruya gidenler Yasufu bir lında ölü buldular. KENAN HULÜSİ Gelecek Hafta £ BeyazZ &Goneli Kadın