21 Temmuz 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—İT— . kurtulmasına R. S, 3, ölüme koşuşunun ıstırabımı ilân eden : motör sesi ve inleyişiyle birkaç dakika içer. »Binde Ege denizinin göğsüne doğru inmiş, 4 tayya- renin pilotları tarafından fırlatılan teessür avazele- Ti arasmda kendisinden az evvel Ege Türk denizi. /“nin beyaz sorguçlu mavi dalgacıkları arasına gö- —mülen kumandanı binbaşı Stanleyin yanına koşmuş, ona kavuşmuştu, — Şimdi ümitsiz bir —boğuşmaya — girişen — Mecdi ile dört İngiliz tayyaresi var hızlariyle dö. / ğüşüyorlar, altalta, üstüste biribirlerine karışıyor- ç Şimdi, arka arkaya üç lopingle düşman tay « yarelerinin 150 metre üzerine çıkmıştı. — Fokerin küçük bünyesi ve fevkalâde —manevre kabiliyeti İngiliz tayyarelerinin daha az olan ma. nevre kabiliyetlerile alay eden bir uçuşla ümitsiz Bavaşmasına devam ediyordu. 15 dakika içinde mütaarrız İngiliz filosundan iki tayyare düşmüş, Türk tayyaresi ise kanat uçlarımdan ve kuyruk Üüstünden birkaç kurgun isabeti almıştı. — Maamafih, ne olursa olsun Mecdinin bu ateş ve ölüm sağnaklarile yüklü taarruz çenberinden kurtulmasma imkân yoktu, - Yalnız, İngiliz pilotlarrı da Türk kartalmın pahalrya satmağa karar verdiğini anla - mnş , üstün hava tabiyelerine bir türlü kıstıra « mıîıklm kolayca — tepeliyemedikleri tayyareyi alt etmek icin saldırışlarma hız vermişlerdi. Artık İzmir sahillerinin hemen hemen 10 ki. dTometre uzağında bulunuluyordu.. Mecdi, son bir sayretle ileriye atıldı, can havliyle savlet eden bir hareket göstererek karaya doğruuçuşunu sürdür- m eğe geçti. Bu, o zamana kadar muharebeyi kendi lehine muva.ffakıyetle idame ettiren Türk mtaîmm ğbthırük hatası oldu. ğ — Bömbasız bulunmasma rağmen yine bir ma- om ile 150 metre yükselmek gibi iyi bir avan- tajr elde eden Ferker biraz mesafe kazanmak yü. ıündıen bu faikiyeti feda etti, İngiliz tayyareleri " tekre kaçan hava kurdunun peşine takıldılar, 00 metre ilerleyişten sonra kati faikiyet 4 sefi- a glik düşman hava filosuna geçti. Yeniden bir kovalamaca başladı. Maamafih ,ı ava dövüşünün başlangıcındanberi üst gelmekten ! &im kurtarmak ve büyük bir zafer temin et - ek en başka hiçbir düşünce ile hareket etmi - yordu. ş Fakat, iki düşman tayyaresini yerlere serdik. sonra kapağı kendi topraklarma atmak dü - şüncesi bir anda kafasını sarmca ilk fikri sarsılmış 'bu hatalı harekete sevketmişti. - Gökyüzünde tıpkı yeni yavru uçuran bir ley. k kafilesinin altüst oluşunu andıran bir dönüşle h vı. dövüşüne devam eden tayyarelerin hareketi İzm a müstahkem rasıtlarmın dürbün adeselerin- - de alaetnuşu. KRasıtlar işi kumandana haber verdiler; müs - tahkem mevki erkânı büyük rasat dürbünlerile KöEndın ! ..... — " İstemediği halde ağzından fırlayan ke limelerle mırıldandı: - — Evlenmek, hiçbir zaman insanı tâam | bir saadete götürmüyor. Bir delikanlıyı / beğeniyorsunuz. Onu hayalinizde süslü- yor dünyanın ideal erkeği halinde yaşatı- r - yorsunuz, O vakit sevdiğinizle beraber ya | — şamak için hatıralarınızdan ayrılmak i- ki cap edeceği aklınıza bile gelmiyor. De- Yazan HABER' RAHMİ YAGIZ Mecdının bu taarruz çemberinden imkân yoktu. tayyarelere bakınca işi analdılar. Esasen hava ta- burunda, yüzbaşı Mecdinin erkenden uçuşu, ve kay. boluşüu hayli heyecan uyandırmıştı. Tabuür kumandanından evvelâ bu uçuşu gizle- mek istediler, Fazıl işi haber alınca kendi bölüğü, nü bıraktı, arkadaşı Mecdinin uçuş krtasıma koştü, Sabahleyin arkadaşmıma tayyâreyi hazırlayan nö - betçi makinisti buldu, ona heyecanla sordu: — Bana bak.. — Buyurun yüzbaşım! — Yüzbaşı Mecdi Bey sabhaleyin kağçta uçtu? — Çok erkenden efendim! — BSaati soruyorum. Kaçtı? Makinist biraz düşündü, 'mütereddit cevap — Unutmuşum efendim. Katf bilmiyorum, a - ma, aşağı yukarı altıyı geçmemişti. Gün henüz ışırken beni uyandırdılar, tayyare hazırladım, at- ladı, beraberine 6 bomba da aldı, havalandı. — Nereye gideceğini söylemedi mi? — Hayır, hiçbir şey söylemedi efendim! — Ne tarafa gittiğini tahmin ediyorsunuz? — İlk havalanışında bir defa meydan üzerinde dolaştı, sonra müstahkem mevkie doğru uçtu, © istikamette gözden kayboldu. — Gideli iki saati geçiyor değil mi? — Geöçmiyorsa bile iki saat kadar oluyor! Arkadaşının bir gece evvelki düşman hava hü. cumuna cevap vermeğe azmettiğini bilen Fazıl, o - nün erkenden uçarak kararını tatbika gittiğini kes, tirmiş, bu isticvap neticesinde de Mecdinin muhak- kak bir felâkete uğradığını, ya bir kaza veyahut pan neticesinde düştüğünü yahut da düşman top ve tayyareleri tarafından sukut ettirildiğine hük- metmişti. Şimdi, ne yapacaktı? Dâha bir gün evvel kan kardeşi oldukları 6s- “Oki ve içli dostunün tavsiyeleri, istekleri ne olacak. tı? Bu kara düşüncelerle yüklü kafasınt zorla o- muzlarında taşiyan ve yaşaran gözlerile ağır ağır tabur karragâhma doğru ilerliyen Fazılın yanımdan yıldırım gibi koşan, ikinci hava bölüğü hangarla . rma doğru giden bir nefer geçti, Fazıl buhun far- kında bile olmadı. Ağır ağır yürüyordu, tabur karargâhma geldi, Tabur kumandanı büyük bir telâş 'içinde, asık su - ratla emir veriyordu: — İki bölüğün uçuş kıtaları mevcut - pilotlar mevcut tayyarelerle bütün kuvvetlerini istimal e- derek hemen haber verilmiş istikamte uçuşa ha . zırlansınlar! ** Fazıl bundan bir şy anlamadı, odasma gi - den yaveri gördü, ona sordu: — Ne var yahuü ne oluyor? Yaver başmı salladı, kederli kederli anlattı: — Sus birader, başımıza gelenleri sorma? — Çabuk söyle Allahaşkma! — Bizim ikinci uçuş kıtası kumandanı Mecdi var ya! — Evet!? (Devamı var) Nakleden : HARABER — Akşam Postası Meseleyi böylece hallettikten son: ra yanındaki jandarma ve peşindeki iki askerle beraber çekip gitti. Friç isimli üçüncü asker, âmirinin hidde tinden pek korkmuş olduğu besbel- li, onları gözlerile takip etti: Zabil vekili köşeyi dönünce rahat bir s0- luk aldı, Furmanuara yüzünü çevi:- rip safiyane gülümsedi, Bu adam otuz yaşlârında kadar, zayıf, donuk bakışlı, hareketleri ve tavırla.ı itibarile de momleketındew ne kadar mümkün işe o kadar az as- kerdi. Fakat kendisinden hiçbir fe- na'.« gelmiyeceği intıbamı uyandı- ran hali, zaptedilmiş hiddet yetmiş- lik lâkin dinç vücudunu elân titre- ten çiftlik sahibini - yumuşatmadı. Küfürleri tespih gibi — srralıyarak yürüdü, mutfak kapısını bir tekme de açtı ve peşmde karısı, içeri girdi. Friç yalnız kalınca, — sırtimdaki çantayı yere koyup üstüne oturdu. Cebinden poörselen piposunu çıkar- dı, doldurdu ve yakarak içmeğe ko- yuldu. Pipodaki tütün bitince canı sıkdarak ayağa kalktı, çantasını o* muzuna attı; mütereddit mahtup o da <ve girdi, Bütün aile odanın bir ucuna toöp lanmış, gözlerinde hiddet ve nefret ifadesi, onu beklemekteydi. Baba hiddetli, anne endişeli idi. Kadının önünde on iki yaşlarında kadar bir kız çocuğu ile ondan daha küçük iki erkek çocuk oturmuştu. Hepsi ses çıkarmadan gelene bakıyorlardı. Bu zavallr düşmanın — tebessümü dudaklarında dondu ve gözlerinde ümi'sizlik belirdi. Yutkundu. Omu- zundaki çantayı düzeltti. Gitmeğe hazırlanıyor gibiydi. Fakat nereye? Bunu kendisi de bilmiyor olmalı ki | durakladı, düşündü ve başını sallı- yarak söylendi: — Harbin Allah belâsınt versin! Hassasiyetinin en derin köşelerin- den birdenbire sarsılan ihtiyar ma: dam Furmanuar gözlerinin yaşlanm dığını hissetti. Mahcubane kocasına mırıldandı: — Fena bir adam hali yök kendi- sinde... Kocası homurdandı: — Sus sen! Mağlüp olmağa baş- ladıklarındanberi — onların — hepsi böyle söylüyor. Bunu evvelden dü- | şünselerdi. Bunlar teker teker belki aşağı yukarı bizim gibi — insanlar, Fakat toplu olarak vahşileşiyorlar. Kadın korktu. — Sus! ne yapıyorsun? Alman bunları anlamamıştı. Ce- bindeki cüzdandan çıkardığı bir fo- toğrafı madam Furmanuara uzattı. Kadın buna, elini sürmeğe cesaret edemeksizin, baktı, Yi Hü KM G CP MASA"UKLAP! " N” AŞİIK 'ME Hiles ReD'MA NW 2 MUZLARFPER ESEN 20 TEMMUZ — 1939 DA u. H ._I* (ş$6ak ALTINDA | BŞ — Kendisinde iyi bir kadın hal! var. Onun da üç çocuğu var. Kadının damadı cephede idi. Ket lisinden haber alınamıyordu. İhtiyar adam homurdandı: — Ellerine baktın mı? Hayatın la eline ziraat âleti sürmemiş. Gelir de ziraat şefi sıfatile bana bu mt kumanda edecek? Maksat o değil biliyorum: Elimizde ne olduğunu hepsini müsadere etmek için, bu ar dama saydırmak istiyorlar. — Allak belâsını versin! Friç aksisada gibi tekrraladı: — Harbin Allah belâsını versin! Şapkasını çıkardı. Ustura ile ka zınmış kafasını kaşıyarak düşündü. Bir çocuk kahkahası işitildi ve pe: şinden üç çocuk, sinsi sinsi başlır yarak nihayet tahammül — edilmez bir hale gelerek patlak — veren bir kahkaha tufanına tutuldular. Kü- çük kız kahkahalarını bir aralık ye- nerek; — Btina, dedi, kıvırcık diyelim! Kahkahalar yeniden ve daha kuv vetli olarak başladı. Bizzat kıvır- cık da saffetle gülmeğe koyuldu. Bu hal madam Furmanuarı da gül dürdü ye nihayet ihtiyar çiftçinir asık suratında bir tebessüm görün- dü, Fakat bu çok sürmedi.. Kendi- sini toplayınmca bağırdı: — E yetişir artık! Çantanı çıka: bakayım sen.. Fransızca — bilir mi- sin? Kıvırcık yarım dakikalık — derin bir düşünceden sonra cevap verdi. — Hayır! Çiftçi ellerini havaya kaldırdı: — Nasıl arn'aşacağız öyle ise! Bu sırada Almanın arkadaşla''ın dan biri içeri girerek bu içinden çı- kılmaz vaziyeti değıştırdı Bırkaç yüz ketime fransızca biliyor, bu ke - limeler ve iaşretler yardımile mera mını ifade edebiliyordu. Anlatmafa çalıştı: — Friç yaralı değil! (Eliyle arke daşının kafasını gösterdi)., başma güm güm bombardıman... — Şimdi hep böyle... Anlaşıldı? Ama deli değil... Konuştular. Yeni gelen — Alman ziraat şeflerinin casus ve fena a- dam olmadıklarına dair yarım ya: malak fransızcasile teminat verdik- ten sonra tekrar gelmek vaadıle çıkıp gitti. Madam Furmanuar gözleri dal- mış, düşünüyordu. Kocası sordu: — Ne oluyorsun? Pek calvmnsın. — Gene taliimiz varmış. Ya bir ay evvel gelzeydiler ne — yapardık? Ben imkânı -:" devam edemez, kor kudan ölürdüm. İhtiyar müthiş bir hiddetle bağır- dı; Müt etmi; Çomıı; Fethi XKARDEŞ — Sus! Ka:lın şaşırdı. Yerinden sıçrayan Friçe bakarak mırıldandı: — Fakat o — Güvenilebilir mi? Bu köpekler- den her şey beklenir. Dilini — tut- mnâasını öğren. Bu adamdan — çekin- a4ek lüzumsuz belki ama kimhi'ir? Friç çocuklar arasına karışmış ve piposunu yakmıştı. Çoçuklar — tık korkmuyorlardı, fakat ihtiya* 1 el- ele tutuşuyorlardı. Alman ise tatlı tatlı onlara gülümsüyor, kendi çe- cuklarını düşünüyordu. * * &* Furmanuai babanın gene talii .A4dı. Komşularınım çiftlikleri": ge- len Alman ziraat şefleri işten anlar ziraatçi çıkmasalar bile dikkat!le işi kontrol ederlerken Friç çiftlik işle- vine hiçbir alâka göstermiyordu. Almanlardan gizli bir kümes, £ ekmek fırını, gizli gizli buğday ve patates stokları, hattâ Almanla:ca kaydedilmemiş iki ineği olan ihtiyar çiftçi pek memnundu.' Friçin balık avına merakt olduğunu keşfettiği gün bu memnüuniyetini — büsbütün arttırdı, artık çiftlikte eskisi — gibi serbest kalacaktı. Friçe bütün balıkavı malzemesini v. di. Ona memleketin balığı en bol yeri, Maz nehrinin Gayyard şatosu- nun metrük bahçezinden geçen bir yerini gösterdi. Friç artık tü- tün gününü orada geçiriyordu. Fakat, kendisinden bekleni!miyen bir maharetle fişek ve könserve ku- tularile imal ettiği bombalara müra- c tettiği zamanlar müstesna, balık yakaladığı yoktu. İşte böylece yavaş yavaş Furma- nuar'ların çiftliğinde bir —anlaşma Dainta beraber yaşıyan insanların günün her anında — mütemadiyen kavga etmelerine imkân yoktur. E- sasen uslu ve yuumşak tahiatli Kıvırcık ile kavga çıkarmak müm- kün de değildi. Ona hitap edilmi- yor, vücuduna müsamaha gösteri!- miyor, kendisile, hoşa gitmiyen ta- kat ancak pek faz'a can — sıkmağa başladığı zaman baştan savılan bir €v eşyasından fazla meşgul olunmu yordu. Friç yemekleri aile sofrasında yi- yor, akşam yemeklerinden sonra bit köşede oturup sessiz sadasız pipo i- çiyor, bazanı görünürde hiçbir sebeb olmadan gülüyor, bazan da çiftlik- tekilere esrarer “z gelen e“-> İisanile kendi kedine — konuşuyordu. İki arkadaşı — onun rahat ve emniyet te olduğuna kanaat getirince ziya- retten vazgeçliler. (Devamı var) şüpheler hiçbir. zaman — doğmamalıdır. aleana hak veriyorum. O halde mutabıkız Neclâcığım. Ba- bana bu eşyayı bir müddet için muhafaza etmesini taralımdan rica edersin. Babamı — şimdiden muvalaka! sayabilirsin, kardeşim, XI — mek annem sağ olsaydı, evlenme benim için sevgili annemden ebedi bir ayrılış de- mek olacaktı. — Neclâ itiraz etti: — — Neden öyle olsun.. Ara sıra evinize /| döner, annenizi görürdünüz. — — Belki.. Fakat şimdi anlamadığım bir çey var.. Hayatta entatlı, en sağlam / bağlar bile zamanla çözülüyor, yıpranıyor - böyle olmasaydı hiçbir genç kız evlenme- K / ğe cesaret edemezdi. ” Neclâ arkadaşma cesaret vermek iste- x_ . - — Haydi, haydi Behire dedi.. Yoktan sebeblerle kendini üzme, Evlenen kızlar, J defa, kızlık odalarını hiçbir şey dü- şünmeden bırakırlar. Eski hatıra bile gel- “mez. Ancak yıllar geçtikten ve yeni kuru- Jan yuvaya epeyce alışıldıktan sonta bir | gün maziye ait hatıralar canlanır. Ve es- ki o vakit sadece özlenir. Fakat kullan- mak arzu edilmez.. Behire düşünceli bir tavırla arkadaşını tasdik etti. — Şüphe yok.. Hayat Neclânın düşün düğü gibi akıp gidiyor. Behire birden odadaki bütün eşyayı göz lerile birden kucaklarken gözleri küçük çay masası üzerinde Necdetin hediye et- tiği çekmeceye ilişti. Bu görüş genç kızı daldığı uyuşukluktan uyandırdı. Neşeli bir tavır almağa çalışarak: — Bak Neclâ; sana ne — göstereceğim, dedi, bak Necdet bana — Erzurumdan ne getirmiş.. Gümüş çekmeceyi arkadaşına uzattı. Neclâ, kendinden geçmiş bir tavırla — Aman, ne güzel şey, diye haykırcı. — Nihat, bunu hiç beğenmedi. Bu mülâhaza karşısında Neclâ dudak- larını bükmekle iktifa etti. Çekmeceden sonra Nec'â içerisini uzun uzadıya tetkik etti. Erzürum taşından bi- lezikler, koca başlı iğneler, kolyeler, bil- hassa üzerindeki ve bülbül resmi bulunan yüzüğe baktı. Ve tatdirkâr bir sesle: — — Hakikaten güzA şeyler, dedi. Doğ- rusu Necdet bey zevk sahibi bir adammış, Bunlar sende güzel bir yadigâr olarak ka- lacak.. Behire içini çekerek arkadaşının sözünü kesti: — Fakat Nihadı unuütuyorsun. — Ne oluyor. Yoksa Nihât bu mi burnunu soktu. — Tabii. Bunların yuvamıza giremiye- cek kadar zevksiz olduğunu söylüyor. Neclâ fikrini açıkça söyledi: — Nihadın bunları beğenmemesi sa- işede mimi değil.. 'Açıkçası Necdeti kıskanıyvo., Fakat mademki böyle istiyor. Bu işte de onun dediği olacak. — Evet öyle olacak yani bu güzel çek- mece de içindekilerle beraber sizin — evin tavanarasını boylayacak. Fakat bunu bir gün haber alacak olursa Necdetin ne ka- dar üzüleceğini düşünüyorum da... — Tabif. Eğer bu eşyay'ı duşürmrek al- mış ise üzülecektir. — Fakat ne yapayım, Hayatta kadının kabul etmağe mecbur olduğu bazı şeyler var. Böyle ufak bir şey için Nihadın ha tırini kırmak istemem. Sonra fazla ısrar edersem beiki de hatırma bir takım fena düşünceler de gelebilir. Manalı bir tebessüm Neclânın dudak- larını büzdü: — Evet., Bir nişanlının kalbinde höyle Necdet bugünlerde Behireye sıksık uğ: tuyordu. | F Bu ziyaretlerden birisinde Necdet şim- diye kadar Behireye karşı takındığı biraz çekirgen ve çok nazik tavrı bırakmış ve açık bir lisanla çocukluk arkadaşına kar- şı duyduğu hisleri anlatmağa başlamıştı. Necdet bu hislerini belki: de istemedijf: halde ifade ediyordu. Çünkü — insan her vakit aklı ve iradesi ile hareket edemez, söylemek istemediği sözler ağzından fır- lar, yapmasını istemediği hareketleri yap 'tığını görerek kendisi de şaşırır. Ekseriya bizi şaşırtan, irademizi kıran, yapmak istemediklerimizi yaptıran ve söy lemek istemediklerimizi — söyleten sebeb ufacık bir hâdisenin içindedir. (Devamı vur) Di -— n 5- — —7 » #t -— ça — l ÜÜÜ GÜĞ —. <

Bu sayıdan diğer sayfalar: