Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
zi Esirler, Bizansın ahlâkı umur- miyesini perişan etmişlerdi Tashih ve itizar Tarihi romanımızda bir yanlışlık öolmuş, 6 haziran tarihinde çikan 22 numaralı tefrikadan sonra, dün araya romanla alâkası bulunmıyan bir parça karışmıştır. Romani ta- kip eden okuyucularımız, “Esraren- giz imparatoriçe" nin 6 haziran tarihinde bıraktıkları devammı doğ ru olarak bugün burada bulacak. lardır. Özür dileriz. * # & aldılar. Osman han muhasara esnasmda — harabh olan kaleyi tamir ettirdi, İ- - gine muhafız koydu, Makarrı hükü. metine avdet etti.,, İlhanıâzâm veziri Fazlullah Raşid bin Abdülkahiri Hemedani, bütün gayretlerinin mürüvvet ve mükâfa- tını görmüş, Olcayto hanı Afrodi- - tinin aleyhine çevirmiş ve nihayet Bizans hükümdarı Andronikos Teo. logosla arasmda bir münasebet te- gisine muvaffak olmuştu, Andronikos hakkında evyvelce bir 4 az izahat vermiş, fakat bunun şah. si karakterini Aanlatmamıştık. An- — dronikos Teologos Türkün istiklâl tarihi devirlerinde çok müessir o - lan Bizans imparatorlarından biri. — dir, Türklerin bilhassa teveccüh et- - tikleri tekfur toprakları ve Bizans arazisiydi. Binaenaleyh uç müsta. — kil emaretinin teşekkülü birinci de- recede Bizansı Aalâkalandıran bir hâdise olmuştu. Türklerin bilhassa İznik üzerine savletleri Bizangın Ohüzür ve rahatmı - ihlâl ediyordu, — ama, buna karşı ne yapılabilirdi, ne yapılabilecekti? Paleologos da pek az buz adam — değildi filhakika, O da her şeyi kı- - hiemm pahasma kazanmış bulunu. — yordu. Ortada bir Bizans hüküm- darlığı varsa o da onun esöri sayı. İlabilirdi. Netekim Fatihin İstanbu- “lu fethi tarihine kadar bu hüküm- odar sülâlesi makamı hükümette 4 payidar olmuştur. Andronikos, o zamanın her mu. - zaffer ve muvaffak kumandanı gi- — di zevk ve safasına ve eğlenceye “teksif edebilmek için de vermisş ve halkı saltanatı etrafında istibdad — yolunu tercih etmişti. “ esaslr malümat edinebilmek, Bu devrin tarihi hakkında daha Öz- — manm hayat ve saltanatmm cere- ; yan ettiği devreyi ve bilhassa düş. " manlarını muhakeme edebilmek i- / çin bir lüzum halinde görülüyor. Bu itibarla biraz Bizansm hayatı “umumiyesi hakkmda izahat vere. HABER'in Edebi Romanı “İ Hayatında birinci defa olarak baş (kalarının işine karışıyor. — Birinci defa olarak bir başkasının işine alâ- —ka duyuyor tanımadığı bir insana / hitap ediyordu. — — Efendim. < Zeliha uğuldayan kulaklarınm u. ;_ ultusu içinde kendini çağıran sesi işitmişti. Başmı kaldırmış karşısın- DK di | gibi hür Bizans imparatorluğunda, Roma- dan müntekil usul ve ahkâm yavaş yavaş tadilâta uğramıştı. Pastinya- nüs, azatlıların da asil vatandaşlar olduğunu ilân etmişti, Mahkemeler, azadlıların, sahibleri aleyhine ikame ettikleri davaları istima ederdi, ÂAncak bu inkılâb zadegâna mahsus malikânelere ka, dar hulül edememiş bulunuyordu. Bu itibarla esaretin tâamamen lâğ- vi hâdisesi garb memleketlerinden çok sonradır. Bizanslıların Arablarla yaptıkla. rı harbde ellerine geçirdikleri esir- leri pazarlarda sattıkları malüm- dür. Antakyayı zaptettikleri za, man on bin esir aldılar ve payitaht ta sattılar. Kilise de bu esaret hâdisesine el atmadı. Bilâkis kendi hüviyetini takviye için esareti teşvik bile etti. Esirler, Bizansın ahlâktı umumi- yesini Perişan etmişlerdir, Sekizinci milâdi asırda üçüncü Leon zadeğân ve rühbanım nüfüzu. na karşı bir kuvvet olmak — üzere halk, esnaf ve saire gibi ahrar de- diğimiz nüfusu açıkça himaye etti. Bu itibarla onuncu asra doğru bu smıf hem kuvvetlendi, hem çoğaldı. Bu sınıf büyüklerin müdahalele- rini önliyebilmek ve müstebid ta, hakkümlerine set çekebilmek için birçok köy ve kasabalarla araların- da bir ittihad teminine çalıştılar. Nk nahiye teşekküllerinin temeli bu vniyettir. Hâkimlerini ve müdürlerini ken. dileri intihaba başladılar, Bu inkilâb o kadar İleri gitti ki, da aristokratlarla demokratlar a - rasında açıkça münazaalar başladı ve Kantagözinus zamanında Selâ . nikte demokratlar, aristokratlara galebe çaldılar. Şarkt Roma imparatorluğunda her vatandaş, hattâ en — mütevazı bir asıldan dahi olsa imparator İn- tihab olunabilirdi. Ancak hristiyan olmak şarttı. Üçüncü Leon, birinci Vasilyus en parlak misallerdir. Zaman ilerledikçe idareye sulis. timaller karıştı ve hükümet parça- landı, Kadınlar ve küçüklerin vasi- leri kendilerini ayrı ayrı impara . tor ilân ettiler. İmparatorun zevce veya hemşi- resi iİmparatoriçe — olabildiğinden kadmlar için de saraylar vücuda getirildi. İşte Bizans hükümdarlığı. nm bilhassa tereddi tarihi bu hâdi- seyle başlar. İmparatorun şahsi inhimaki dev- letin yürüyüşü üzerinde müessir ol. mağa başlamıştı. daki adamın yüzünü karanlıkta se- çebilmek için dikkatle bakıyordu. 0: “Efendim,, diye mukabele edince Ali birdenbire söyliyeceği sözü şa- şırmıştı. Biran duralamıştı. Kadın olduğu yerde hafif, hafif sallanıyordu. — Akşamdanberi sizi gözüyorum. Hakikaten bir yaralınız mı var kan a istiyorsunuz.. Derdiniz nedir bu gece?.. Görmüyor musunuz o kahve dekiler sizinle alay ediyorlar. Eğer na söyleyiniz o serserilerle Genç kadin cevap vermedi.. Şim. di bütün gayretini iki ayakları üze- rinde tutunmağa sarfediyordu. Çok fena bir hali vardı. Sanki dünya a- yağının altında mütemadiyen kı- (mıldıyor. Pastığı yerler hep oynu: yor.. Etrafında tutunacak — sağlam hiçbir şey kalmamıştı.. iş olur — Söyleviniz konuşunuz,., derdi. niz nedir?... Bu sert se mi, çaresizlik mi yok sa eriyen kudreti mi isyan etti bil- miyordu. on dördüncü ve- on: beşinci asırlar- cidden bir şeye ihtiyacınız varsa ba- | Ezcümle eğer imparator âcizse ve zevk ve safaya inhimaki varsa hadımağalar, kadmlar, papaslar, kumandanlar devlet işlerini istilâ ederlerdi. Roma cumhuriyetinin son devir- lerine kadar görülen siyasi karak. teri bilhassa senatosu ile tebarüz eder. Bizans senatosu meşhur Kostan- tin tarafından tesis olunmuştur. Saray memurlarının L& çoğuna se- natör unvanı verildi. Ve bunun in. kişafı, imparatorun salâhiyet ve ta hakkümünün dağılmasma, kırılma- sıma sebeb olmuştur. İdarede önuncü asır içinde beş nazır görüyoruz. Maliye nazırı, hazinei hassa na. zırı, masarifatı askeriye nazirı,. ha- riciye nazırı, Logoft ki, dahiliye nazırt denebilir ve ayni zamanda lenebilir. Bundan başka tâli dere, cede posta nazırı vardı, Yine zaman geçtikçe iİmparator- lar bu nazırların rollerini küçülttü. ler. Böylece devlet teşkilâtı bulun- duğu kabın şeklini alan mayiat gi- bi sarayın arzusuna göre şekillen. raeğe başladı. Fakat milâdi 1118 tarihlerinde hazine iflâsa yüz tuttu, Sulistimal- ler hazineyi boşalttı. Bunun halka tahmil ettiği vergi yükü, Bizans im paratorluğunun son demlerini yak laştırıyordu. 1282 de ikinci Andronikos, çiftçi mahsulâtma vergi koydu, memur yirmi. dörtte beş kısım altın. bulü. nabilecek kadar - tağşiş olundu ve böylece imparatorluğun sukutu ken diliğinden tahakkuka başladı. Bizans imparatorluğunun başlan- greor ile sonlarma doğru umumi ali- ki devletin izmihlale doğru gidişi nispetinde ahlâk da tereddiye baş. lamıştı. Zevk, eğlence, sefahat o nispette artmıştı ki, iffetine sahib bir ka- dım veya namuslu ve dürüst bir Bi zanslı erkek bulmak ne mümkün. dü. Fakat tarih, bu gibi hataları affetmiyor. Muazzam Roma impa- ratorluğunun bu büyük şark kolu, Anadolu içinde teşekkül eden müte vazı uc emaretinin yavaş yavaş bü- yümesi yüzünden ayni nisbet da . hilinde bozulmağa basşlamış ve ni- hayet Fatihin eliyle Bizans tarihi büsbütün kapanmıştır. . (Devamı var) Tahammülü, sabrı, enerjisi - iflâs etmişti. Kendisine uzanacak bir ele... Ken disi gibi bir insanın eline ihtiyacı vardı. Iler şey etrafında dönüyor herşey sallanıyor, her şey yıkılıyordu. Birdenbire dıvardan çektiği bir eli ni yüzüne götürdü ve dayak yemiş bir zavallı çocuk gibi hıçkıra, hıçkı- ra ve hıçkırıklarla tutan — gıcıklar boğazını parçalayarak göğsünü sar- sarak ağlamağa başlamıştı. Bu ne müthiş bir — manzara idi. Kapkaranlık ve kimsesiz bu sokak. ta bu zavallı kadının boğula boğula tıkana, tıkana ağlaması ne müthi: şeydi. Biraz evvel düğündeki çifte, çifte orkestraların etrafa saçtığı — neşeli, nağmeler' dinlemiş bu kulaklara bu hıçkırıklar, bu öksürükler bu inil- tiler ne müthiş geliyordu. Zeliha bir taraftan öksürüyor bi! taraftan hıçkırıyor, bir taralftan da İJvarın dibine doğru çökmekte ol- duğunu, ayaklarının dizkapakların- dan doğru kırılmakta — bulunduğu- nu hissediyordu. baş nazırlık vazifesini yaptığı söy- | maaşlarının sülüsünü “Wekti.” ' Parâ lâk mukayesesi yapınca görüyoruz | —- SRKYRA TI — — Bravo! Bana bir kardeşlik yap mış olacaksın. ÂAcele et ve — mesele etrafında mümkün mertebe — fazla gürültü koparmağa çalış. Telefonu kapattı. Adelayid söylendi: — Ne yapıyorsun Hellis? Buna nasıl cesaret edehiliyorsun? — Sus! şimdilik izahat yok, Ayağa kalktı. Kardeşini — öptü. Çocuk gibi neşeli idi, — Evet Adelayid, sen şimdi duy duklarını kimseye söyleme, Sana da sonra izahat veririm. — Bavullarını hazırla, Yarın sabah yola çıkıyor. sun. — Ah Hellis, Bu işte ne kadar çok esrar var! Rakamlarla dolu o- lan o kâğıt parçasından mı ilham alarak bunları düşündün? O kâğıt- taki rakamların ve yarım kalmış kelimenin manası ne? Hellis tekrar ciddileşmişti. deşine bakarak mırıldandı: — Bilmem. Tahminimde yanılmış olabilirim. Kar- XIV Ertesi sabah erkenden — kalkarak odasında sinirli sinirli - dolaşmağa başlamış olan Hellis sütçü — kızın gelmesini bekliyordu. Kapı çalının ca titredi. Koridordan geçerek mut fağa girdi ve mutfak kapısını açtı. Sütçü kız Mari gülümsiyerek onu selâmladı: — — Bonjur mösyö. Süt ve tereyağı getirdim. — Mersi. Girin içeri, sizi bekli- yordum. Genç kızın mahcup ve mütereddit durduğunu görünce ilâve etti: — Bir dakika girmez misiniz? Si. ” "'K”ıî—.%ı'ı elinden ğüggşşğîıî “Küçük tereyağı paketini aldı. O, mahcup, tirrıldanıyordu: — Çok vaktim yok da... Bana şeyi soracaksınız galiba... Gazeteci> lere söylememeliydim değil mi? Kaç yaşındaydı? En fazla on se- kiz.. Hellis onun teninin fevkalâde liğine hayran oldu. Zavallı, altı kat merdiveni çıkmaktan nefes — nelese bir haldeydi. | — Hayır, çok iyi yaptınız. Haki- kati söylemek daima iyidir. Bildik- lerinizi söylemeği size patronları. nız tavsiye etmişlerdir herhalde?, — Hayır efendim, asla... Onlar bilâkis bana “sus! başına iş açma.... diyorlardı. Ben de korkarak söyle- meğe cesaret edemiyordum. Fakat öteki-de ölünce... Durdu iki ölüm hâdisesini hatır- layış onu pek heyecanlandırmıştı. Devam etti: — M. Fransuvanın ölümü bana Kimsesizliğinin — desteksizliğinin felâketi içinde yavaş yavaş, çökü. yordu. Biraz sonra yerlerde, kaldı- rımların üzerinde yıkılmış kalacak- Ek Bir el... bir insan eli... Bir insan yok muydu ona elini u- zatacak?... Evet işte şimdi o el hasretini çek- tiği bir insan elini ona — uzatmıştı. Omuzuna dokunan bu el, bu omu- zu hafifçe oksıyordu: — Süsünuz anlatımnız... Belki der- dinize çare bulurum. daha çok tesir etti. Çünkü onü ta-laeı- bir ses duymuştuk. Kapıyı ara> D Di 9 HAZİRAN — 1939 — —— — — - nıyordum, sütünü götüren bendim — M. Parsonuün sütünü görüren de sizdiniz değil mi? — Hayır. Ona sütü — arkadaşım Luiz götürürdü. — Neden? — Çünkü M. Parson — sütünür akşamları getirilmesini — istemişti. Bunun üzerine Luiz işe girince ©- na “M. Parsonun sütünü akşamla. rı sen götür..,, dedim. Buna hakkım vardı, çünkü — ber işte daha eskiydim. Böylece — ben sabahları M. Fransuvaya Luiz de akşamları M. Parsona sütlerini gö- türüyorduk. Luiz sütü ekseriya ka- pının önüne bırakıyordu. Çünkü M. Parson, bilhassa son zamanlarda, © saatlerde evde bulunmuyordu. — Arkadaşımız Luiz de bu bine da mı oturür? — Hayır. O patronun evinde ya- tar, İ — M. Parsonun öldüğü gece Lu- iz sizinle beraber değil miydi? — Hayır. Yok, durun. Size anla. | tayım. O gün ikinci kattaki — kira cıların dairesinde büyük bir ziyafet vardı. Bu münasebetle hizmetçile- ri Marta bir şişe köpüklü — şarap vermişler. Mart da bana “bu gece üçüncü kattakilerin hizmetçisi Ja- net ile beraber oturur, içeriz.,, dedi. O gece odamda toplanarak içmeğe | geçmişti. başladık. Gülüşüp eğleniyor, şarkı söylüyorduk. Bu aralık — buranın kapısı çalındı. — Arkadaşlara “du- run,, dedim “gürültü etmeyin, Aşa. ğıda birisi var.., Onlar bir şey duymamışlardı. Ba- na inanmadılar. Merdiven başına çıkarak iğilip baktım, Kimseler yok tu. Kapıyı çalan herhalde içeri gir- iş olacaktı. : ii iğaı B DU saktaya' Gikkak YERE Mongardın içeri girdiğini sütçü kız duymuştu. ş Genç kız devam etti: — Tekrar odama dönerek arka- daşlara “yanılmışım, kimse yok.., dedim, Fakat biraz sonra — aşağıda kavga edildiğini bağırşmalardan an- layınca “gördünüz mü?,, diye söy- lendim. “Demin birisi gelmiş. Ben rüya görmemiştim ya!.,, Bunun üzerine üçümüz — birden merdiven başına çıkarak — aşağıya bakıp etrafr dinledik. Birden altın: c katın kapısı açıldı. Arkadaşlarım korkarak odaya kaçtılar. Ben sona kalmıştım. Kapının hızlı kapandığ' nt duydum. Fakat dışarı çıkan ol- madığına da dikkat ettim. Bundar eminim. Ben de odama döndüm. Son bar- dak şaraplarımızı içeçeğimiz sıra- da hepimiz elimizde bardaklar du. rakladık. Tabanca patlamasma ben toplayınız. Hıçkırıklar yavaş yavaş Öksürükler hafifliyordu. iniyor.. Bir müddet sonra öksürükler de hıçkırıklar da tamaden dindi. Fakat Ali onu brrakmıyordu. | — Söyleyiniz şimdi bana derdiıiî-.ı zi! ne kanı istiyorsunuz.. Kana ki- min ihliyacı var?.. Ze"ta kendisine bir başka ada. mın sesi gibi uzaktan ve — yabancı 'iyarak dışarısını dinledim. Bir îd 'ı duyulmuyordu. Yalnız birisinin * yak sesini duyar gibi oldum. EMP” yet getirmek için merdiven başınâ çıktım ve iğilip baktım: M. Parsonun kapısı aralıkti. M , Fransuva eldivenlerini giyerek ; divenden altıncı kata çIIUYdeu.' ) Doğruca M. Parsonun dairesine gi | di. Gördüğüm işte bundan — ibart FZazla bir şey bilmiyorum. Pamug bunu anlattığım vakit — banâ : kd: başma iş açarsın,, dedi. Ben de kup sustum. inlel i — Susmamalı ve - gördükleri söylemeliydiniz. Zabıta sizi istieV2E ; etti mi? ( — Tabi... Gazeteciler benimle K nuştular. Yalnız onlara ”E”et;;k ; resmimi başmayın.,, dedim. BU | kımdı değil mi? Si — Tabit hakkınızdı. M. Frâah va ile beraber başka kimse vâr dı? Meselâ bir kadın? — Hayit, yoktu. — Ondan evvel veya sonra? Bi y — Onu bilmem. Çünkü yatif el tık. Bu iş bizi alâkadar etmez GÜ ü düşünüyorduk. Aradan günler e çip işin bir cinayet olduğunu ?';ü"y. yınca vaziyet değişti ve polise " diklerimizi söyledik ama iş Y | o kadit ll | komist | <i Ah söyleyin — mösyö, k iyi bir adam olan Parsonun öl 4 de bir cinayet eseri mi? — Bilmiyoruz ki.. Polis tine göre intihar etmiş.. Mir ——gAman ne iyil Ah! Affederâlf;_ | ne söylediğimi bilmiyorum. — de.;h öldürülmüş olması daha feciydi ” mek istiyordum. — Allaharsmarlaf” efendim. *A Bir dakika... M. Parson bahşiş verir miydi? —- Banâ vermezdi. Biraz söylediğim gibi onun evine götürmezdim, Luiz götürürdü. terseniz onu size göndereyirr_l._ gön — Çok iyi olur. Bana Luizi 8— » derin, Teşekkür ederim. zt is il T mek Mongard hakikati tîîı:;'i etmemiş, sütçü kızın — şahadet, sözlerini teyit edeceğini bilmek d | Parsonun evine gidip gelişini © ö J ğu gibi anlatmıştı. Bu vaziyett? y nun cinayete sadece şahif old j da kabul etmek lâzımdı. N Hellis geniş bir nefes aldı. ammayı halletmek yoluna bulunuyordu. xV . K Mari gittikten sonra — Hellis » kardeşinin odasının kapısmî b du. Onun hareket etmesi pul Esasen kardeşini hazırlanmı$ du. M girmiş G I (Devami yar) $ lememiş. Rica ederim. Bu P“fî; | size vereyim size daha parâ a;ğ*uî’ı“ | yim,. Siz bana kanınızı ÇO hanl kanınızı veriniz.. Kulunuz kuf' . | nız, köpeğiniz olyarm... Bana * | dım ediniz., — /t Ali ona bakıyordu. Titrı?'e”ı n muzlarına bakıyordu. Kollarile bif mesin diye yakaladığı — kadıl — tüy gibi hafilti. * & * gelen bir sesle konuşuyordu. — Derdime çare bulursunuz öyle mi'.. Yalvarırım efendim. Yalvarı- Zeliha susmak, artik hıçkırma- mak artık anlatmak istiyordu. Fa- kat ne hıçkırıklar, ne — öksürükler kesiliyordu. Ve gitgide nefesi tıka- tıryotdu. Gitgide dizleri bükülüyor.-!' du. Yere düşecekti. Evet işte şimdi yere yuvarlanıyor lu, Fakat ne olmustu? “Neden yere yılılmamıştı. Belîn-l den geçen kavi bir kol onu dimdik tutuyordu. — Biraz sükünet bulunuz, geliniz | padı nefes aldı ve sonra: size su içireyim.. Evvelâ kendinizi;lık ettim.. Pey getirdim.. Beni bek. rıra bunu yapınız.. Ben anneyim..' antı? aniryor musunuz?.. Bu akşam çocuğumu tramvay — çiğnedi. Çok' kan zayi etti. Doktor kan bulursak kan verirsek kurtulur... Kan arıyor- dum çocuğumu kurtarmak için, kan arıyordum. Çok büyük bir kuvvet sarfetmiş gibi nefes nefese ka'mıştı. Ali: — Anlıyorum dedi. Zeliha bir müddet gözlerini ka- — Demin geldim birisile — pazar- : gel Biraz evvel düğün evinde, At Tp disini küçük, pek küçük bir olarak hissetmişti. Biraz €v“ içari ammerle konuşürken ve eski bİL A kadaşınım sözlerini hatn'la_ı'k_e’ı disini çok küçük hissetmişt!- Uzun seneler yaptığı M CAYT ge ve bi V4 y * |lerden nihayet galip çlkîmşkwdjşi tan duyduğu bir gurufla_o e ne büyük bir paye vermişti- giyet gece kendisine verdiği vaza:'asında silinmişti. Yeniden bir mücadeleye ş:ıbdf kendi gözlerinde kaybolan nın iade edilmesi için — Sâ Y3 eh lâzımdı.