2 Nisan 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AOA LA D el “UOTrKK 5e yahi e ll $ Ç Pu ş oi.. .- “HABER — İAkşam Postası Alâeddin askeri, Türklerin bir bora gibi esip düşmanı tarümar etmelerini hayretle seyretmişlerdi Bir yerden tigi abidara el urup feşkeri cerrarı tatara. Tatar gö- züne gubarı kârü zarla ruzu ru. şeni şebi tar ettiler. Çil yavrusu gibi tarümar etti- ler. Ol leşkerin beyleri varıp pa- dişahları dergâhına ve kendule- re vaki olan vakayii ilâm kıl . dılar. Ertuğrul beyin yoldaşlığı- nı öğüp terbiyetinde ihtimam kıl Mılar: Sultan Alâeddine — terbiyetleri tamam tesir etti. Emir Ertuğru- lun muhabbeti eserleri gönlünde yer etti.,, (1) Ertuğrul önlerine kattıkları Tatar leşkerini takib ederek bir tek canlı bırakmamış ve bunu Beyreden Alâeddin askeri, Türk- lerin bir bora gibi esip düşmanı tarimar etmelerini hayretlerle seyretmişti. Harb Sivas yakınlarında Ha. fik kalesi etrafında olmuştu (2). - Ertuğrul yalnız — ordusunun haşmetine güvenmiyordu.' Ayni zamanda tarihlerin az yetiştire- cekleri büyük kahraman kuman- danlarına da güveniyordu. | Bunların arasında, Osmanlı ta rihinin de kurucusu olarak tanı- nanlar büyük bir tarih boyunca kahramanlıklar yaparak hayat . llarım tarihlerin şerefli sayfala rına nakşettirdiler, Akçakoca, Konuralp, Turgud Fz_up, Hasan Alp, Saltıkalp, Ah - dürrahman Gazi, Samsa çavuş ve kardeşi Sölmüş çavuş, Ay . (kud Alp, Akbaş, Mahmud Alp, Karaoğlan, Karamürsel, Bahş . lu, Karateke, Şeyh — Mahmud, a._rgal, Mihmat, Karatekin her- biri ayrı ayrı bir ordu kadar kuv vetli kumandanlardı. | Bunların başında Frtuğrul hiç Bir kuvvetten yılmaz haldeydi. Selçük padişahı Sıultan Alâed- din Keykubadı evvel, bu hâdise- yi duyduktan sonra Ertuğrulu 'bir muavin kuvvet gibi kazan . mağı düşünmüş ve Söğüt ile Do- İmaniç ve bu havaliyi kendisine — kayıtsız ve şartsız bırakmıştı. — Sultan Alâeddin bilhassa İznik imparatorundan yılmıştı. “ Karahisarı Sahib, Kütahya, Karacahisar, Bilecik Selçuk hü . getine karşı İznik hükümdarlığı nın en tehlikeli hudutları sayı - BSultan Alâeddin yıllar geçtik- çe kederleniyor ve şu (Teodor Laskaris) in — küstahlıklarına İCÇ ! BER'in Edebi Romanı n er, bu düğün için, küçük Se min bahsettiği beyaz lâma tuva- ( evvelâ ısmarlamaıştı. bu elbise terziden geldiğ! unün 'yüzüne istediği kadar adığını görmüştü. '-',— beyaz tuvaleti ısmarladık L lzlal. | muztarib oluyordu. İstanbulun Lâtinler tarafın - dan zaptı, İznik imparatorluğu. nun teessüsüne sebeb olmuş ve Laskaris in — küstahlıklarından tevessüü için şikâr olarak Sel - çuk hükümetini ele almıştı. Bilhassa Karacahisarlılar, A - 'âeddinin topraklarına kadar gir mek cesaretini göstermişlerdi. Sultan Alâeddin Keykubadı evvel, a:tık boğazına tak diyen bu hâdiseye bir nihayet verme- ge karar vermiş, fakat, bunu Ertuğrula açmağı sultanlık şe . refine yedirememişti. Ordusu - nun başına geçerek bu işi kuv - vetiyle halletmeği düşünmüş ve bir gün içinde hazırladığı büyük ordusuyla Konyadan hareket e- derek (Sultan öyüğü) — civarına gelmişti,. i Hakan Ertuğrulun şöhret ve kudretinin cihanşümul hale gel . mesine sebeb olan bu tarih vaka sinı Tarihi Osmani encümeni ta- rafından yazılan Osmanlı tarihi | 565 inci sayfasında şöylece tes- bit ediyor: “Birtuğrul dahi sultanın mai - yetine iltihak için oraya gitti; kabilesinin cengâverlerile ordu . ya girdi. Bw münasebetle sultan kendisini huzuruna kabul ile i- zaz eyledi. Sultan Alâeddini Key- kubad, Ertuğrulu akıncı askeri - nin serdarlığına ve ordunun piş. darlığına tayin ve maiyetine kuv veli kâfiye tertib etti. Böylece taarruz tertibatı alın- dıktan sonra ordu İznik impara- torluğu arazisine doğru hareke- fte başladı. Ertuğrul pişdar kuv. vetiyle ilerliyerek dişman arazi sine dahil ve Ermeni Derbendi - ne vâsıl oldu ve onlara burada tesadüf etti. Sultan Alâeddinin tedarikini haber alan İznik imparatoru Ru- melide bulunan Akdağ tatarlari. le ittifak edip onların Çanak- kale boğazından geçerek Yenişe- hir ovasında imparator leşkerile birleşmeleri kararlaştırılmıştı. Beri taraftan imparator Ceni Sipah ile müttefiklerinin vücu- duna muntazırken Selçuk ordu. sunun tecavüzünü işitince ileri hareket edip Yenişehir sahrasını tuttu. Muharebe Ertuğrulun savleti- le başladı. Üç gün üç gece de - vam etti. Bu vegayı şedidde Er- tüğrulun şecaat ve müdebbirane tan sonra hemen vazgeçmişti. Şim. di aklına gelen bir başka tuvalet le bu düğüne gitmek istiyordu. Bu, etekleri yeşil tülden yapılmış, be - deni zümrüt rengi ştrasla işleme ve arkası tamamiyle açık ve belinde güzel pembe çiçekler olan bir elbi- seydi, : Bu tuvaleti dün sabah ısmarlamış ti Bu sabah provası yapılmıştı. Bu gece gelecekti. ğ Terzi: — Tam saat yedide. Demişti. Saat dokuzu geçtiği, ona yaklaştığı halde elbise hâlâ mey - danlarda yoktu. Kevser bu elbiseyi giymekte ısrar ve inat ediyordu. O, bu gece harikulâde güzel ol .. mak istiyordu. Cayit, yaptığı şeye ömrünün ni- hayetine kadar yanmalıydı. “Ah ben ne yaptım?,. demeliydi. | Ve bu gece düğüne davetli olan bütün erkekler hep onun etralını sarmalıydılar, Ona: “İstanbulun en hareketi sayesinde düşman ru . yu hezimet göstermişken tam bu esnada Akdağ tatarları yetişmek le âteşi harb tekrar alevlendi. Düşman askerinin kısmı aza - mar evvelce münhezimen dağılmış olduğundan ortada imparator ve maiyeti hassası ve yeni gelen ta- tarlar kalmıştı. Şu suretle tazelenen harb bir gün bir gece daha devam ederek yine hasmın inhizamile neticelen di. İmparator ve tatarlar biribirin ettiler, Tatarlar Rumeliye geçmek İ- çin geldikleri yolu tuttular. Ertuğrul bunları İnegöle'ka . dar koğdu. Ertuğrulun maiyeti ve sultan askeri gerek bu harb- den, gerekse geçtikleri yerlerden pek çok ganimet ve esir aldılar. rinde sultana (Bozöyük) de mü- lâki olarak ordusuna iltihak ey. lediler. Sultan şu parlak muzafferi - Gaziyi fevkalâde taltif ve haberi zaferi aldığı mahalli teyemmü - nen (Sultanönü) tesmiye eyle - di.,, Ertuğrul, maiyetindeki kahra- Jen ayrılarak birer tarafa firar | Galiben ve ganimen avdetle -| yetten mahzuz olarak Ertuğrul. manlarla böylece nereye savlet etse, bütün kuvvetler, asker, or. dular, halk deniz hücumuna ma- | | ruz gibi darmadağınık olup kaçı- şıyorlar, evlerini, barklarını, da- varlarını, silâhlarını, kadınlarını bırakarak canlarını kurtarmağa çalışıyorlardı. Sultan Alâeddin Ertuğrulu ça- gırarak: | — Kahramanım. Dedi. Tedmi- ri âdaya deyam gerek, he der - 'sin ? 'Tensibin keramettir sulta. nım., Cenub cihetinden tazyiki - | me izin ver, Biiznillâh muvaffa - kıyet müyesser olur. — Pek âlâ, istediğin gibi hare- |ket eyle, Sakın ola ki istimanla. |rYı kabul edesin! (Devamı var) (1) Bu vakadan, Behcetütte- varih, Tarihi âli Osman bahset. | 'ldrisi teammümüne sebeb ol- muştur. Ertuğrul zeki adamdı. Tatarı tanımıştı. Bu itibarla Ertuğru- lun iki tarafı da tanımadığı hak- kındaki rivayetler uydurmadır. (2) Bu harb yerini hiçbir mü- verrih yazmamıstır. Yalnız Hü - seyin bin Mahmut Beyati Havek diye yazmıştır ki bu Hafiktir. Çapraz eğlence : ;/47973 a4*5 6 7? B 9 tü ğgğomcumuRuWwW- SOLDAN SAĞA: 1 — Şehinşahı İran - Mah, 2 —- Bal yapan - İçinde kuş besleriz, 3 — En keskin içki - İstanbulun yeni mebuslarından, 4 — Meylet- tirme . Bir ağacın teferrüatından, 5 — Et beni - İlâç (öz türkçe), 6 — Bir kadın adı - Vukua getirme 7 — İktidar - Allah, 8 — Kassem - Bir nota, 9 — Aileler - Bir erkek adı, l0 — İçine su konan kap .. Ü- çüncü şahıs zamiri - Arazide yük. sek bir yer. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Fransanın merkezi - Bağla- ma,,2 — Döller - Ay manasma bir Arap edatı, 3 — En kısa roman . Keder (matem), 4 — İlmi (öz türk çe nisbet ekile), 5 — Tezkâr .. Vekil 6 — Beyan etme, 7 — Sarih, açık (frenkçe, fakat lisanımızda çok kul- lanılır), 8 — Emirle” - Tersinden okuyunca ilâve olur, 9 — Bal - Bir şeyin aynen suüreti, 10 İçinde varye te numaraları olan eğlence yeri, nbı—: mlrİpl|Aala © 4 bi0 ol>|Alp|m|jö »|Db z|rPl|a| - |(- 1-ı)11'-5 cirlolvlrizi»i» vİPİZİRir |- A|İ»|zirlaleo »|» zimlxlpix 04 GU PW r 'Almlualalr|n zi>|pl— zimi |- mliüulpla JAlmi<li>izi-lr mir|—İn b Oo ö mez. İlkönce Neşri yazmış ve Bizi vaktinden Fazla ihtiyarlık yüzünden ölüm o kadar nadirdir ki, buna artık a - deta tıbbi bir hâdise göziyle bakıl. maktadır. Ekseriya hayat, önüne geçilmesi imkânı olan bir hastalığın neticesi olarak vaktinden evyel so- na erer, Filvaki son asır zarfında insan ömrü vasati bir hesapla 20 sene daha uzatılmıştır. Lâkin bu, hemen hemen münhasıran çocuk vefiyatının asgari hadde indiril - miş olmasından ileri gelmektedir. Son iki nesildenberi hayat 35 ya şının fevkinde bir tek sene kazan- mamıştır. 50 ile T0 yaş arasındaki yaşa . mak ümidi bundan yüz sene evveli- ne nisbeten daha azdır. Şu halde bizi vaktinden evvel öldüren me - şum kuyvetler nelerdir? Bu kuvvet.- lere karşı koyabilir miyiz? Dünyada ölümü intaç eden dokuz |başlıca sebep vardır. Bunlar sıra- sile: Kalp hastalığı, kanser, nüzül, zatürrie, kazalar, böbrek iltihabı, verem, diyabet ve apadisittir. Azraili vaktından evvel davet et memenin en baş çaresi senede bir | defa iyi bir doktora gidip tepeden tırnağa muayene olmaktır. Bunu çoğumuz bildiğimiz halde içimiz- de ancak bir kaçımız tatbik ede- riz. Vücudumuzda -başgösteren has - talıkları vaktinde, daha kökleşme - den keşfedip önlemek ölümü uzak laştırmak demektir. Meselâ bir ddrar tahlili lüzumundan fazla şe- ker gösteriyorsa doktor hastası. nın şeker hastalığına müptelâ ol- duğundan şüphelenir. Hemen per- hiz tavsiye eder. Hastalık ka - tiyetle tahakkuk ederse vaktinde yapılan tedavi ile hasta ömrü tabi- isini doldurur. İdrarda albimin ve- kırmriizt ler iyi çalışmıyor demektir. Bu, belki de bademciklerin mütemadi yen şişmesinden veya diş iltiha- bından mütevellit bir kan zehir- lenmesidir. Derhal icap eden ted. birler alınır ve hastalığın sey- ri durdurulur. Verem ve kan serin ilk safhalarında ensicenin tâbi olduğu değişiklikler röntgen le kolayca meydana vurulabilir. Kalp sektesinden ölümler bütün diğer ölümlerin hemen hemen üç mislidir. Dimağda nihayetlenen şiryanların patlamasından tevel- lüt eden inmeyi de hesaba kata - cak olursak kanın deveranile a- lâkadar hastalıkların tevellüt et- tiği ölümler bütün diğer ölümle. re müsavidir. Bugünkü medeni hayatta kökleşmiş olan iki fena âdet ortadan kalkarsa ölüm nisbeti de birdenbire mühim nis- bette azalmış olacaktır, Bugünkü yaşayış târzımızda hayatımızı ke kan höcreleri bulunursa. böbrek.. — AZ'NISAN — 10930 geciktirebilir miyiz ? evvel öldüren meşum kuvvetler nelerdir ? muayenesine tâbi tutulmaları iyi olur. miren, itiyat haline getirdiğimiz fazla yorgunlukla müzmin, pis boğazlığımız ve oburluğumuzdur. Hayatımızın hızını ve yükünü art tırdıkça vücudumuzda zehirleyici maddeler birikmeğe başlar. Bu ze hiri defetmek için kalp ve damar lar muntazam bir kan akınile yüklenirler. Bu da tansiyonun bir denbire artmasını intaç eder. Bü- tün bünye gayritabit bir tazyik altında çalışmağa başlar, neticede ya sektei kalp, yahut da nüzüt bir kişinin daha kanına girmiş © . lur. Lüzumundan fazla yorgunluk ve onun tevlit ettiği tansiyon faz- lalığı müdebbirane bir tarzda ta- yin edilen bir dinlenme programii- le kolayca tedavi edilebilir. Hattâ yemeklerden evvel kısa bir müd . det istirahat etmek bile tansiyonu bir hayli düşürür. Lüzumundan fazla yemek ye - mek sade hastalıklara karşı mu - kavemetimizi azaltmakla kalmaz, hazim cıhazının hazım vazifesini vücut zehirlenmeğe başlar. Kalça larınızın üzerinde ve karnınızda taşıdığınız katmer, katmer vağ tabakaları kalbimize ve da, marlarımıza lüzumsuz bir yük tahmil ederler. Otuz beş yaşından sonra lüzumundan fazla kazan . dığınız her kilo hayatınızı yüzde iki nisbetinde kısaltır. Çok giş - mansanız hemen perhiz edip za- yıflamağa başlayınız. Otuz beşi- ni aşanların ağırlıklarına çok dik kat etmeleri, yaşları ve boyları nis betinde ağır olmaları iktıza eder. Son birkaç sene zarfında öyle seromlar icat. edilmiştir ki, bazı tip zatürreelerden vefiyat hemen hemen hiç mesabesine inmiştir. Maamafih zatürrienin başladıfı andan itibaren ikf Üç gün zarfında mahiyetinin tesbit edilmesi şart . tır. Bundan otuz sene evvel ölümü intaç eden hastalıklariın en başın- da verem gelirdi. - Bügün tıp âlemi o kadar ilerle- miş ve o kadar yeni tedavi usul- leri bulunmuştur ki, verem müh. dereceye düşmüştür. Önun en iyi tedavisi açık pencereli odada uyüu mak ve bol istirahat etmektir. Büyükler arasında pek mühliklik bakımından ancak yedinci derece ye düşmüştür. Onun en İyi tedavi- si açık pencereli odada uyumak ve bol istirahat etmektir. Büyükler arasında .pek mühlik olmıyan veremin en fazla zarar ver- diği gençliktir. Binaenaleyh ço- cukları açık havada büyütmeli, gençleri açık hava muhibbi yap . manın usüllerini bulmalıdır. Mu- ayyen ve mutat kilodan eksik a- gırlıkta olanların: bir tüberkülin (Devamı 10 uncuda) güzel kadınrı,, demeliydiler. “Dünyanın en güzel lgad.mı,ı. .. Tuvaletin üzerindeki pudralıktan aldığı kocaman bir hopu tatlı bir okşayış hafifliğiyle, yanaklarından boynundan, omuzlarından geçirdi. Sonra sabırsız bir sesle: — Seyvim, terziye bir kere daha telelone et! * Diye homurdandı. Hastanede herkesi karşısında tir tir titreten, talebelerin bir Allah gi- bi saydıkları ordinaryüs prolesör Muhsin Atlısoy, terbiyeli bir may- müun gibi ilerdeki mai döşemeli, ge- niş beyaz koltuğun üstüne oturmuş biraz çıkık göbeğinin üstüne elle - rini dayamış, gözlerini kısmıştı. Kendisini iş başına davet eden vazilesini mi? Yaptırmakta olduğu apartmanın yakında getirmefe baş İryacağı varidatı mı, yoksa karısı- nın bir türlü gelemiyen filâlr tuva. letini mi düşünüyordu? | Kimbilir, belki de bunların hiç birini düğşünmüyordu da sadece ü- yukluyordu. Fakat hiç şüphe yok ki, şimdi şu anda şu dakikada Kevser, bir tek şey düşünüyordu. " İ Cavidin Saffetle evlenişini... Cavidin Saffeti sevmediğini bili - yordu. Bütün İstanbulun “Yedi milyonluk belâ!,, lâkabını verdikle- |ri bu çirkin kızla evlenmesinde sev ginin en ufak bir rol onamıyacağı. nı, bu izdivacı yapmasında yalnız menfaat endişesinin âmil olduğunu müdrikti. Fakat buna rağmen onun evleni- şini kendi şahsiyetine yapılmış bir hakaret olarak telâkki ediyor ve Cavidi, Cavidini bir çılgın gibi kıs- kanıyordu. Beş senedenberi, aralarındaki bu münasebeti — İstanbulda — bilmiyen tek insan belki yalnız kocası Muh- sindi,. Bütün İstanbul onların seviştik - lerini biliyordu. Münasehetlerinin — başlangıcında dedikodu olmuş, onun hakkında z b l YA Ai LA G K bir $ürü sözler söylenmişti. Ve on- dan sonra onların bu sevgisi adeta | meşru bir izdivaca benziyen bir hu susiyet kazanmıştı. Bu beş sene içinde her yere bera. ber davet edilmişlerdi. Birinin bu- lunmadığı bir mecliste diğerini gör meğe imkân olmamıştı. Her ziya - fette, hattâ resmi akşam yemekle- rinde bile Cavit daima Kevserin sofrada yanına oturtulan — insandı. Profesör Muhsin Atlısoy, Keyvse. re ancak bir baba gibi refakat e - derdi. İstanbulun bu müthiş -dedikodu. sunu bilmez miydi, yoksa bu dedi- koduya aldırmaz mıydı? Kevser bile bunu farketmiyordu. Fakat Muhsin Atlısoyun karısı - nı sevdiği, çok sevdiği muhakkak- tı. Onun bir kölesi gibiydi. En u - fak bir kıskançlık göstermeyişinin sebebini hiçbir şeyin farkında ol - madığına atfetmek pek doğru ve pek mantıklı olurdü. 'Teyzesi: “Telefon et.,, derdemez küçük Sevim yerinden fırlamıştı. ı Ve hemen koşarak koridordaki zi A_'. - telefonun başma gitmişti. Şimdi konuşuyordu: —Saât on oldu; teyzem pek si. nirlendi.. Olmaz efendim. On daki- ka yarım saat demektir. Otomobili yollryayım mı? Ama pek rica ede- rim.., Zaten otomobil on dakika sonra oradadır. Peki... Şimdi oto - mobili yolluyorum. Eda 'Telefonun öteki ucunda terziha. nenin kalfası duruyor, Ve düğüne geciktikçe sinirlenen Sevimin söz - lerine cevap veriyordu. Telefon müdürüyet odasında idi. Müdüri . yet odasının kapısı aralıktı. Apart manm süslü holü karanlıktı, Fakat tam bu kapının karşısındaki atöl - yenin kapısı açıktı. Ve açık kapı- dan dökülen kuvyetli bir ışık 80 - fayı da yarı aydınlatmıştı. Atölye abajörsüz, çıplak ve kuyv. vetli ampullerle apaydınlıktı. Odanın ortasındaki geniş bir ma- sanın üstünde yeşil bir tül yığını ve bu yeşil tül yığınının üstünde dört genç baş vardı. (Devamı var) LEL BEkL Kd

Bu sayıdan diğer sayfalar: