— 1 ünbeda YILDIRIM'IN Haber'in tarini Romanı:18 Yıldırım kederliydi. Birkaç kâfir ku - mandan karşısında mağlâb olan askerini cinden gelse tekmil kılıştan geçirecek- tu. Otağ kurduğu yerde birkaç kelle kes- tirmiş olmasma rağmen teselli bulma - muşta, Yemek bile yemedi. Bursayı ds ka rışık bırakmıştı. Elizabetin Zahidle olan Sirri çözememişti, İç oğlanınm boynu vurulurken söylediği söz mühimdi. HU kâr şimdi iç oğlanı idam e a man olmuş ama, İş İşten geçmişti. Mutin- ka Elizabotin boynu altında sir yatı- yolu. Zahidi de şeyh Buharinia hatırı. Ba #İrmeten öldürememişti. Al! pasada da son zamanlarda bir de- Bişiklik vardı. Bu harbden kaçmaz paşa da bir barb aleyhtarlığı başlamışlı, Hat- tâ birkaç defa bünküra: — Padişahm. Artık yorulduk. Şebza- delnre işi bıraksanız da payi saltanatı. nızda otursanız daha gerek değil midir? demişti. Acaba Ali paşa da bir şeyler mi biliyordu? Yıldırım, bunları da düşünerek bila - bütün müztarib olmuştu. Zaten artık şu veya bu zafer onun üzerinde büyük bir tesir yapmıyordu. İşte görüyordu ki, da- ha atı üzerine binmeden prensler ayak- larma kapanıyordu. Macaristan işine ge- İnce, elbette onu da bir haline yoluna Köyacaktı, Fakat kadın İşini oesı) halle. decekti? Acaba Elizabet ona ihanet mi ediyordu? Hünkâr, kendi kalasma bir flske vurarak söylendi: — Hiç sana oyun oynamak bir kadının Bnddi mi? Halbuki baddiydi. Hem öyle haddiydi ki, kendisi harb meydanlarında can tehlikesi içindeyken Eiizabet Sırbistan. dan gülecek sevgilisine sanki yeni tifa- fa girecek bir gelin gibi cihaz hazırlı- yordu. Çadırm trşmda biri haykırdı: — Padişahım. Yol verelim mi? Bursa- dan, kadıdan bir tezkere varmış. Yıldırım kendi fırladı. Görenler yerlere eğiliiler. Kadı kâtibi bizzat mektubu getirtnişti. Moktubun Üzerinde kırmız mum Üzerine basılmış bir de mühür var- dı, Yıldırım süratle mektubu açtı. Okur « ken elmacık kemiklerinin işinde sanki bir kalb atıyormuş gibi muntazsm titre. meler görülüyordu, Hünkâr okudukça morarıyordu. — Bu mektubu kadı efendi sana ne saman verdi? — Tarih! üzerinde yazılı gün şevketlü hünkâr! — Şehirde bu #4 biliniyor mu? — Evet şevketlüm. — Muhafızları tevkif ettiler mi? — Evet hünkürm! Yıldırım, çavuşu çağırdı. — Ben merkeze dönüyorum. Yanıma icab ettiği kadar sipahi ve asker İste - rim. Buralarda nezaret ve ihtiyatı elden birakmayınız. Mühim bir iş hudusunda banu haber vermeği ihmal edenin boy- nunu vurdururum. Düşman uzun müddet yerinden kıpır. dıyamaz. Asker arasma birdenbire yayılmıştı: — Hünkür Bursaya dönüyor! Ne olmuştu, te vardı yino? Bir ta- raftan ihtiyarlar Yıldırıma actıdılar. Mer- kezden harb yerine, harb yerinden mer- kezs mekik dokuyan Yıldırımın hiç bu - zur ve rahatı yok denebilirdi. İşte yine Bursa kadısı mühim bir İş için hünkâr guğıriyordu. Harb yine kalıyordu. Düşman bü müd- det zarfında küuvvetlenebilird. Hazir münkezim olmuş, mağlübiyote yüz tut - muş«en birdenbire üzerlerine çullanmak gerekti. Fakat bunu bünkâra söylemek kimin haddineydi. Ham mühim bir mese- le olmasa zaten Yıldırım harbi bırakır da iöner miydi? Yıldırım 6 gece yine bir yıldırım gibi Bürsaya döndü. Padişahı karşılyanlarm arasmda bil bassa şeyh Buhari telişlıydı. Ne garib dünyadır bu!, İşkili olanlar her hare ketten kendilerine hisse çıkarırlar. Şeyh Buhari de dalaverslerinin hünkârm ku- lağına gittiğini sanarak epeyce telâş et- mişti, Halbuki hünkâr atından iner in - “ mez önce şeyh Buhari ile öpüştü ve ber- kese ltifat ettikten sonrs dokuz doğurur gibi ellerini uğuşturarak sabırstzlık gös- teren Bursa kadısını yanına aldi, #ara- ya girdi. Yolda konuşmağaı başladılar: — Mannelin kaçacağını evvelden dü. şürimek, ona göre tedbir almak Lizım de- ğil miydi! Kadı efendi? — Nasil kaçtığın tahkik etmek (İste- dik şevket!0 hlinkârm, Hiç bir (delile destres olamadık! — Ahmaklar, Bir delile destres olsa- Dz ân ne çıkar? Kuş kafesten kaçtı, Bir Manoel bana helki biltün ömrümüzce eti. rTecek harbiere patlıyacak! Mubafizlar nerede? — Hapsettik padişahım! — Boyunlarm vurulsun! — Onların günahı yok padişahım! Hünkâr Yıldırım birdenbire kadınm &- zerine yürüdü: — Sarığmı boynunda düğümlerim zin- dık herif! Onun günahı yok, senin güna- tm yok. Ya günah bende mi? Kadınm di) tutuluvermişti. Şimdiye kadar Yıldırımdan bu kadar ağır lâf & şİtmemişti. Basımı yere eğdi ve gözleri doldu. Bir çocuk gibi ağlamağı başladı. MAK — Bvanm metne öndü Yıldırım müteessir cimuştu. Kadı onun birçok sırlarına vâkıftı. Hem bu İşte ne günahı vardı, Kadı ne yapabilirdi, neden biçare ihtiyarın kalbini kirmıştı? Yıldı. rım kadının sirtıni okşadı! — Mütecssir olma (efendi. Ben sizin hünkürmizem. Hem paylar, bem severim. Kadı padişahm elini öptü. — Hünkârım hiddetinde haklıdır. Mes- ulleri ceza görsünler, doğrudur. Fakat bir Manoel, bütün dünyaya şöhret salan kahraman emirilmüminin hazreti Yıldı - rım için bu kadar giranbaha midir? — Sen anlamazsın kadı efendi. Her şey harble olmaz, cebirle olmaz. Biraz da siyaset gerektir. Haydi bana gözü £ çık ve kâfirce bilir bir vezir bulunuz! Kadı düşündü. Dil bilen vezir yoktu. Belki türkçeyi bile hakkiyle konuşan medrese görmüş devlet ricalinden kim- seyi hatırlamıyordu. Hattâ kadılar bile hep alaydan yetişmeydiler. — Sultanrm. Dedi. Böylesini bulmak ne mümkün? — Birini bulunuz. Vezir ediniz. ederek İstanbula sevicedeceğim, Biçare kadı daha haberlerle mahmul- dü, ama, nasıl söylesin? Bu sefer hünkür hiddet ederse yakasi. nı kurtarımazdı. Değil ağlamak, kendi. ni yerden yere çarpsaydı, kellesini kur- taramazdı alimallah! Çünkü haber vere- ceği şey pek hoş bir iş değildi. Durdu, daldı, düşündü. Nasıl söylesin? O sırada bir kenara büzülmüş duran saray maskarası Araba gözü ilişince se. vindi, Padişahım hir müddetçik hareme çekilmiş olmasından istifade ederek soy- tarıyı çağırdı: — Sana bin düka altmi var! — Emret kadı efendi! — Kötürüm Bayezid isyan etti. Padi- şahın hiddeti aşkın, Bunu kendisine na- sil haber verelim? Münasib bir şekilde kendisine anlatır da hidetidnin önüne g8- çersen paraları elinde bil! — Eyvallah kadı efendi. Bana bir ker di ve birkaç fare buldur, — Dölirdin mi soytarı? — Haydi kadı efendi. Şimdi! galiba soy tarılık sana düştü. Ne diyorsam onu yap! Padişah Yıldırım haremden dönünceye kadar birkaç fare bulunmuş ve soytarı. ya verilmişti. Herif büyük bir dolah ba- gına çökenliş bir şeylerle meğguldü. Yık dırım bunu görünce ayoklarını ucuna basarak sokuldu. Soytarı bir kaç farey- le oynuyordu. Dikkatle baktı. Fareler şuraya buraya konmuş pastırma, sucuk, peynir gihi şeyleri sakin ve tam bir hu. zur İçinde yiyorlardı. Yıldırım kendi arz odasmda bu soytarmın yediği halttan sf- nirlenmişti. Haykırdı: — (Devamı var) ZIT TI TİTAN YY — Biliyor musun.? dedi, bir sene var ki... Yeni çatı altında banâ yeniden bir düğün yapmamızı teklif edi yordu. Uzun zâmandanberi düşündüğü bu düğün için çok nefis bir pijama giyinmişti. Ve ben, son derece güzel fakat benim için tama* Mile yabancı olan bir bayan ile, şu dıvanm üzerinde ne yapacağımı düşünüyordum. Şimdi. havai şeylerden bahsediyordum. O zamana kadar üzerime iğilmiş duran karımı, pırıl pırıl inci gibi parlayan diş 15 IKINCITEŞRİN — Tet VE ) SİEAYATANN FE / v e Yazan. R. Robe Düma — 120 — Çeviren azan: Iklmim Stefan Benuanın değil, Vikto” » Yıldırım o gece yine yıldırım gibi Bursaya | üzerine ateş elmişİ!. Bcnua ve kolonel güldüler. Benua: — Evet, dedi, burası cennet; fakat fena da olsa herbelde tıbbi adilden da- ha iyi! bu meseleyi hiç düşünmek ve ha- tırlamak istemiyorum doğrusu; tüylerim diken diken oluyor. Boölonel Gero söyledi; — Sizin yerinize başkaları düşünüyer- lar ve unutuyorlar azizim! ovvelâ dostlarımız, sonra şefiniz... — Maziyi bir kenara birakalım bu ak- şam kolonel. Rica ederim. Bu akşam sra- mızda eğleneceğiz. Davetimi kabul ede- rek aramızda bulunmak !Olfunu göster- diğlniz için de ayrica teşekkür ederim. — Rica ederim dostum, bilâkis ben... Viktorun odaya girişi, kolonelin sözü. nü tamamiamasına mâni oldu. Benuanın sadık emektarı bermutad takma ve ha- kiki ellerine - fakat bu sefer beyaz ol mak üzere - eldiven giymişti. — Yemek hazır efendim. Kslonel Gero, Benuanm kulağına eği- lip bir şeyler söyledi. Ondan cevab al. dıktan sonra, mükemmel bir metrdotel edasıyle mutfağa dönmeğe davranan, Viktora hitab etti: — Bir dakika Viktor. — Emredin efendim. Askeri vaziyette, dimdik, bekliyordu. — Beni memnun etmek istiyorsan ön- Miğünü çıkararak bizim masaya gelme. İlsin, Yerin iş arkadaşı olarak bu akşam aramızda, masamızdadır, Sevinç ve heyecandan yüzü kıpkırmı. & olan Viktor kekeledi: — Ben mi kolonel? Nasıl olur? De- mek İstiyorsunuz ki... Fakat. — Sana fikrini sormadım; emrediyo. rum. Haydi bakaytm dostum. Viktor itaat etti. Hizmeti, o akşam yemeği hazırlamakta kendisine yardım eden kadına devrederek yemek odasina döndü, Kolonel onun koluna girerek ma sada karşısında bir yer gösterdi, Sonra Deşeyle: — Haydi çocuklar, dedi, yemeğe... . . "“Grönel sokağı einayeti!” günü Ste. fan Gietzinger, Benuanm değil, Vikto - run Üzerine ateş etmişti. Rokurun ikan dolayısiyle Viktor kapıyı açmıyor ve zi. yaretçi gelince kapı deliğinden yüzünü görüp tanıdık olduğunu anlamayınca ka- piyt açmıyordu. O gün de öyle yapmıştı. Gene Rakurun tavsiyesi veçhile kapı ar- kasında kendisini siperde tutarak yal - nız başmı ileri uzatıp Stefanla görüşmüş onun esrarengiz hali ve israrı büsbütün şüphesini tahrik ettiği için kendisini Be- nua diye tanıtmıştı. Sirfan ateş edince ilk kursun yanağı m kismen yaralıyarak, kulağını delip geçti. Diğer Üç kurşun kapıyı deldikten sonra Viktorun takma kolunu üç yerine iabetle parçaladı: kolunu takma kolun ARE 7 göremeyiz. — Yal... mesuliyeti sen alıyorsun, demek 1 — Elbette, Bütün mesuliyeti alıyorum. Giri# takıldığı omuz başmdan yari Silâh sesi ve Viktoru9 Ecnun içerden koşmuştu” : fan merdivenleri o İnt Viktorun üzerine eğildiği ; da çıkıp kalabalığın karna, — Viktor! Viztorcuğun ** j Benua o siradâ yi yo koşmaktab başka bir g8) © du. Yaranın mühim olmadığı” baygın yatan Viktor on : bi, söylendi: gti # — Merak etme Viktor. gi bir sıyrıktan ibaret. yatağına yatırdı. ğından akan kanları. sildi Viktor gözlerini açmığti, besil — Ah bayduğ! yaktı 2 yg Sağlam elini, kanay#” götürerek yarasını — Yaram gene ayni yoldei gi yor yarabhi! k Mİ İnliyordu. Yüzbaşı, Yer” ag olmadığını izah ederek OR, es bir. Bu izahet üzerine V : strabla takallis etmis ve alaycı bir tebeseim beli — Sersem! bula bula b” lamu hedef tutmuş bö Sa i olunma ğ nim 600 franklık & yaya : - y bors ği Hayatımı sans iğ ge i Benua, yaralınm üzeri gi kardeşçe bir muhabbetle Ki 4 vi ,* Dudnkları, iş arkmdasr ettiği sirada aklma ge” “şii beselim etti, “Niçin olasi ği vuşmak için yezine çar? ret!,, Düşünceli bir tavris ere tı ve Iki dakika evvel niyet bi doktor çağıracağına , . yede Rokuru buldu: gi — Çabuk benim eve £* Bundan sonta betin ih) yaptığı Virtors döneri - — Senden on bet deki Si reca ederim. Dedi, Dok ra gelecek. Çok ac çekmi A tum? K Tentirdiyot aeryis yal muş olan Viktor ıstırsi icin kendini güç tutsrek p smdan mırıldandı? — S'x bana | lerim. A | Benua devam etti: dat | — Rokur ii dakika an) Onunla konuştukların nd rete düşme; iyi dinle ve ei ona göre hareket et, EZ ee Ty — Eğlenmeğe hiç de Pes r Bu esnada kam evvö” £ 4 sonra gittikçe siddeti! z Pp. teni; varuldn > eniyormuşçasma zi pevs” H Ihmalkârane ilâve ettim: — Sen bu işle meşgul olma: çünkü kızcağız 870” Lu cana kapılan bir çocuktur. Onu benden başka Kd — Desene.ki onu da kendin gibi bedbaht e ” — İyi ama, ben bedbaht değilim ki... ©, # — Doksan yaşındaki insanlar gibi gi — Fena mi? kendimi alıştırıyorum. şti” — Vaktinden evvel! Sayende, Girizan, £e$ p nakaşa etmem.. e” — Münakaşa etmiyoruz ki, konuşuyorUZ- de — Son bir kelime: Bak, yalnız da alsak, kin” * daha “Madam Haydar,, dersen... — Ne olacak? — Görürsün... — Neyi? — Görürsün, diyorum, kâfi... — Hiçbir şey göreceğim yok. Tehdit de istemen — Kedi köpek kavgası gibi... Sözünü kestim: — Bir köpek, kamçı ve bir parçacık şekerle anını dâ artık istemediğim için kamçıyı da K Aliye mağlüp. mırıldandı: y — Her şeyini bana borçlu olan bir adamda” ve : Hemen cevap verdim: İ — Borcumu ödedim, Aliye... lerile hafif hafif kulağımı gıcıklarken, birden oyununu kesti; doğruls du ve bir sigara yaktı. Sonra, gülümsemeğe ve yarıda kalan muha- vereye devam etmeğe çalışarak: — Şimdi işin farkına vardığımı sanıyorum; dedi. Ihtiyar olma makla beraber yeşil meyvalardan başkalarını takdir o etmiyorsun... Evet, ben on dört yasındayken bayılyordun.. Halbuki şimdi bütün günlerini nasıl geçirdiğin malüm değil... Ben de alaya başladım. Böyle hoş bir tuzağa düşeceğini hiç bek- Tşiş emiyordum Bende asağı yukarı, yaşlıca bir kadmın otaarruzuna tuğrıyan ciddi bir mektepli ruhu görüyordu. Aliyeyi hangi arı sok” muştu? Herhalde bir ihtiyatsızlık yapmış olmalıydı. Hiçbir zaman anda temiz bir niyet olduğumu hatırıma getirmiyordum. En ebem miyetsiz gibi görünen hareketlerinde umumiyetle fena sebebler bul mağa muvaffak oluyordum. Bununla beraber zenedniyorum ki ba- na Soracak bir şey yoktu. Bir türlü bu muammayı halledemedim. Fakat tattı dilli iken ekşi Surath oldu. yakamı bırükti. Gene gülmek- te devam ediyordu. Ah! Ben çok sersem hir arlamdım Bu apartımanımın kapıcısın- dan ne farkım vardı? Zaten Alive benim hakkımda şöyle hir cümle işittiğini söyledi: “Ali bey, evinin efendisi değil mi? Ne münasebet, onun odacıbaşı olması daha doğru bir şey olurl,, Ben de tasdik ettim: Ve ilâve ettim; — Evet, madam Haydar... Renk vermedi, gülmekte devam ediyordu. lâlcin ısırılmış gibiydi. Zn nereye varacağını kestiriyordu; birdenbire mevzuu değiştirerek bitişik odanın eşyasından bahsetti. Sonra: — Vallahi, dedi, deminden “madam Iaydar,, tabirini kullanmak la beni çok eğlendirdin. Uzun zamandanberi bu 'baş tacını bana ver diğinin farkında değil misin yoksa? Aklıma bir şey geldi: Bir mek- tup yazayım da Haydar beyi davet edeyim. Olmaz mı? ha, unutu yordum: Girizan için bir leyli mektep düşünüyorum. o Onun tahsil zamanı geldi. Leyli mektep istemediği için senin yanında itiraz ede- cektir. Sakın karışma, Allah aşkıra!,. ye y Kâmiran evd> ders görürken. Girizanım leyli mektehe © verilmesi gok tuhaf olacağım söyledim. Erkek çocuğu için hiç de lüzumu ok mıyan müşterek hayatın bir kız için tehlikeli ve #inuzır olacağını, zi- ra aptallığın fenalığın zekâdan, ciddiyetten daha sari olduğunu bili” yordum. ik k