5 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hlaber'nn tarlhî Romanı: d 9 Vazan' Iknmnm Meğer koca Selim mükemmel bir orta oyunu aktörüymüş ! ! — Ne yarağtı hünkârm, ne yaraştı! | Hem malümundur ki biz kulların arasın. daki farkı kola kolay anlamak mümkün değildir. Hep biribirimize benzeriz, Şim- di size hak muin olsun şevketlüm. Selim bir defa daha aynaya baktı. He- nüz sabaha epeyte vardı. Bu müddet zarfında Selim çok iyi bildiği sarayın en gizli ve bilhassa canlar kıyılan yerlerini arayıp tarıyacak ve belki Mustafa hare- mihi de ne olur ne olmaz gözden geçire- cekti. Anher, Selimin gecelikleri içinde zen. ciler hükümdarına dönmüş, garib ve gü- lünç bir hale gelmişti. Sanki ayağa kalk- mış ve elbiseler giydirilmiş simsiyah bir kargaya benziyordu. Biribirine bakığtılar, gülüştüler. Selim biraz da arab şivesiyle konuşarak dilini alıştırdı. Artık yıllarca yanında emektar olan arablarım şivesini taklid pek mü - him bir iş değildi, Meğer koca Selim ne mükemmel bir orta oyunu aktörüymüş de farkında de- Bilmiş, Koridordan, tamamiyle Anberin va - karlı yürüyüşünü taklid ederek, fakat, hızla yürüdü. Nöbetçi bostancıbaşı Musz- tafa, bu saatta Selimin odasından çıkan Anberi görünce seslendi: — Ne o ağa, yine Selim efendinin hu- zurunda kaç keseye nail oldun? Sahte Anber, bu suali cevabsız bırak- madı. Bostancıbaşı, başmı sallıyarak ilâ, ve etti: — Biraz sesin kalınlaşmış, uykusuzluk ve soğuk Beti nezle etmiş ağa, bir sı- cak menkul içerek bu geceni hoş geçir. Hastalık beyâaz,.siyah dinlemez ha! Hetx kuzum ağarrefendimiz böyle gece- yarısı neden avdet etti, buna sebeb ne- dir? Artık Selim bu kadarını dinlememiş ve koridordan, önce sultan Mustafanm ha- rem dairesi istikametine sapmış, odala- rın önünden ayaklarınnı ucuna basarak geçmiş, ışıklı veya içerde hâlâ uyumamış insan bulunan oda aramıştı. Hiçbir yerde bir horultu bile duyul - muyordu, Saray sanki ebedi uykusuna yatmış gibi mezar sessizliğine uğramıştı. | Bazı köşelerde hemen hemen sona er , miş mumların bükük boyunları Selime yi- ne/ Mahmudun akrbetini düşünüyordu. Kimbilir belki Mahmudun boynu çoktan bir satır altında kopmuş veya bir kemend | içinde sıkılıp morartılmıştı. Selim hemen yarım saattenberidir sa- rayın her tarafını, her delik deşiğini a- ramış, sadra şifa verir bir şey duyama - mış, görmemiş, artık bedbin olmuş, üze- rine felâket zamanlarında çöken bir ke. der ve ıstırab sinmişti. Halbuki sağ ko- Senin kendine ortak sandığın kadın, Lui Gaston'un karısı; Pa- ris'e, iki çocuğuyla, on paraya muhtaç bir halde gelmiş. Elmaslarını Balarak elde ettiği para ancak gemi navlununa yetmiş. Lui Gaston- un, Mari Gaston'a para göndermek için banakya verdiği adresle, ka- dınmcağız kocanı aramış; fakat ancak eski oturduğu yeri bulmuş. Senin Gaston, nereye gittiğini bildirmeksizin ortadan kaybolduğu için madam Lui Gaston'u, olsa olsa ondan öğrenir diye, d'Artez'e göndermişler. Dört sene evvel Lui Gaston evleneceği sıralarda, dost oldukla- ridorun sonuna kadar gidip de pembe ör- tülü kapıyı dinleseydi, —mesele kalmaz, kederi dağılır, Mahmudun akıbetini öğ- renmiş olurdu. Bu koridor, sultan Mustafanm yatak odasınm açıldığı ana yoldu, Selim bir ke- nara çöküp biraz dinlenmek istemiş, fa- kat koridorun tâ ucunda birdenbire ya. nıp sönen işiği görünce, büyük vazonun arkasıma çöküp necfes almaktan korka - rak beklemişti. Önce, ancak çok hassas bir kulağın 1İ- şitebileceği kadar derinden ve zayıf ge- len bir ayak sesi gittikçe yaklaşmış, git- tikçe yaklaşmıştı. Selim tam yanıbaşmımda bir insan başı gölgesi görünce ürpermişti, Belki bu da- kikaya kadar koca Selimi ürkütüp kor . kutan bir tek hâdise bile görülmemişti. Selim, kendi hayatı tehlikede olduğu za man bile bu kadar korkmamış, daha doğ- rusu bu kadar şiddetli ve ürpertili heye- can duymamıştı. Kalbi sanki yerinden ko- pacaktı. Dikkatle bökledi. Önünden irice cüs- seli ve eski Roma ricali gibi bir pele- rine sarılmış adam geçiyordu. Selimin dişleri biribirine öyle çarpı . | yordu ki sanki bu geçen adam onu du- yacak sandı. Bu kadar heyecanı da se « bebsiz değildi. Adamın kollarında üzeri- ne büx_îik bir örtü örtülmüş yük vardı. Selim, birkaç dakika bekledi. Kucağın- da yük taşıyan bu meçhul adam bir müd- det uzaklaştıktan sonra yavaş yavaş ta. kibe bağladı, İçinde bir korku vardı, Sa- baha karşı kemali dikkatle kucağında bir yük taşıyan bu adam belki de bir cellât- tı ve kucağındaki Mahmudün cesedi ola: bilirdi. Eğer böyle çıkarsa vay o cellâdın ve hattâ vay sultan Mustafanın başına ge- leceklere! Zihni birtakım korkulu ve teh likeli kararlarla dolu olduğu halde par . maklarının ucuna basarak. yürüyen Se- lim birdenbire bir kenara sinmeğe mec - bur oldu. Sultan Mustafanın yatak odasından entarili biri çıkmış, elinde uçkurları Selime doğru yürümüştü. Selim dikkatle bakmca * tanıdiı. Bu, gözleri henüz uykudan yarı aralık, saç- ları yüzüne doğru serpilmiş, sakalları karmakarışık sultan Mustafaydı. Bu te- sadüfe lânet etmek lâzımdı. Mustafa, ce, sedi taşıyanla Selim arasındaydı. O gi- diyor, Selim kendini göstermemek için çini sobanın yanma sinmiş bekliyordu, Cesedi taşıyan herif de her kimse bu se- si duymuş olacak ki arkasına döndü ve telâştan üstündeki pelerin başından sıy- rıldı. Selim hayretler içinde kalmış, bir aralik saklı olduğunu, biraz ilerde sul - O , Tni bildiği için, kardeşi hakkında d'Artez'den malümat istemiş ve ondan, parayı Mari Gaston'a ulaştırmak için en iyi çareyi sormuş. Meşhur muharririmiz bunları da bildiğinden zavallı taze dulun ilk ihtiyaçlarını cömertçe temin etmiş... Lul Gaston, kardeşinin baronne dö Makumer'le evlenip artık Bıkmtıdan kurtulduğunu, zengin olduğunu da d'Artezin cevabından öğrenmiş, böylece, annelerinin şakane bir hediyesi olan güzellik iki kardeşi - birini H.î.ndiutan'da,_ birini de Paris'de mış. Acıklı bir hikâye değil mi? bittabi d'Artez, kocana bir mektup yazıp yengesiyle yeğenlerinin ne halde olduklarını ve, feleğin sil- lesine uğramadan önce, Lui Gaston'un kardeşine üç yüz bin frank yollamak istediğini bildirmiş. Senin Gaslon'un da bunu öğrenir öğ- renmez, pek tabil olarak, hemön Paris'e koşmuş, ter içinde koşturmasının sebebi! beş senedenberi, kendisine zorla verdiğin paranm gelirinden elli bin frank arttırmış; bunu yeğenle- rine vermiş, yani onlar İçin, herbirine senede bin iki yüz frank Sonra yengesiyle çocuklar için bir apartı- man tutup onu döşetmiş ve kadma, her üç ayda bir Üç bin frank vereceğini vaadetmiş. İşte tiyatro için çalışmasının ve ilk piyesi getirecek esham almiş. rağbet görünce sevinmesinin sebebi! Madam Gaston senin ortağın degıl eltin; o adı taşrmakta onun mıyor. . Befaletten kurtar- İşte kısrağı kan ğildir. zeki değil. Çeviren : süslemiş görünce hemen sevdim. tan Mustafanın bile unutmuştu. Bu Mahmudun tâ kendisiydi. Şehzade Mahmuttu ve hemen öylece süratle ko- ridoru dönüp kayboldu. Selim derin bir nefes almış, Mahmudun hayatta olduğu- nu görerek huzura kavuşmuştu. Tam 1- şık yanında geri dönüp yüzü göründüğü için Selim pek vazıh ve bariz şekilde Mahmudu farketmişti. Onun için huzuru haklıydı. Şimdi başma bir püsküllü belâ ihtiyatla yürüdüğünü takılmış demekti. Mustafa etrafır dinle - , miş ve biraz korkak haykırmıştı: — Kimdir orada solüuyan? Selim donmuş gibiydi. Ses — vermese, Mustafayla oyun edilir miydi, hemen bir haykırışta bütün sarayı oraya yığar ve | Selim, Anber niyetine parça parça et- tirilir, neticede de Mustafanın ekmeği- ne yağ sürülmüş olurdu. Vaziyeti nasıl idare edecekti, niçin bu vakit burada uykusuz bekliyordu, bu sü- ale ne diyebilirdi? Haydi bunların nihayet fazla ehemmi- yeti yoktu. Sultan Mustafayı bir masal- la çok korktuğu kırklardan filân bahse- derek atlatabilirdi, ama, Mahmudun, ku- cağındakinin ne olduğunu öğrenmek me- rakını yenemiyordu. Mustafa bir defa daha haykırdı; — Bre mel'un! söyle kimsin? Selim müşkülâtla taklid ettiği Anberin sesiyle cevab verdi: — EKulun Anber, hünkârım. — Çık meydana., Gece gibi karanlık yüzünle seçemedim seni. Fare gözetli - yen bir margoö gibi ne yaparsın orada, sesimi duymadın mı? — <Tiyuya: kalmışım, hünkârım,»Alemi» | menamda hazreti Eyübelensariyi gör - düm, Padişah Mustafa sallanıyordu: — Çabuk anlat. İşte. görüyorsun ki hacet bizim yakamıza yapışmıştır. Mer- canm hazırladığı elmasiye midemizde ihtilâl yaptı. Selim bütün bu vaziyete rağmen ken- dini tutamıyarak gülmüştü. - Ne garib bir hâdiseydi bu. Mahlü sul- tan Selimle sultan Mustafa bir karagöz perdesi üzerinde orta oyunu oynarlar gibi karşı karşıyaydılar. Hem ne maskara halde! : Selim bozuk bir arab şivesiyle işi to- parlamağa' çalıştyordu: — Şevketlü padişahımıza hizmet arzı için uykularımızı değil, canımızı fedaya hazırız, - Mustafa yarı dinledi, yarı dinlemedi. Koştu. Yalnız Selimin yüreğine indiren iradesini de ihmal etmedi: (Devamr var) — 106 — da hakkı var. Gaston gibi asil ve kibar bir erkek bunları sana an. latamazdı; çünkü senin fevkalâde bir cümertlik göstermenden çe- kinmiştir. Kocan, kendisine verdiğin paraya kendisinin diye bak- D'Artez, sizin evleneceğiniz srralarda aldığı mektubu okudu: bunda Gaston, dostundan nikâha şahid olarak gelmesini rica ettik- ten sonra ona, zengin olmadığı borçlarını sana ödetmeğe mechur kaldığı için üzüldüğünü anlatıyor. Bu gibi hislerin belirmesine mâ- ni olmak bakir bir ruhun elinde değildir: bir insanda böyle hisler ya vardır, ya yoktur; olunca da pek tabit olarak insanı birtakım şeylerden çekindirir, müşkülpesendliğe sevkeder. kalan yengesine, kendisine parasından üç yüz bin frank gönder- — - mek istemiş olan kadına, münasib bir hayat temin etmek için ça. lışması ve bundan sana bahsetmemiş olması şaşılacak bir şey de- Nurullah ATAÇ - Gasğton'un dul Rokur dişarı çıktı ve biraz sonra kü, çük bir tencere kaynar su ile döndü. Be- nua suyun büharı üzerinde mektubu gez dirirken anlattı: — Haymerin cüzdanmda açık olmak ü- zere üç zarf vardı. Mektupların üçü de Strazburgdan postaya verilmiş ve hepsi yazı makinesile adreslenmiş. —Adresleri de hep Serve adına.. Kendi kendime şu iki suali sordum: 1 — Serve bu mektupların kendisine ait olmadığını zarft açmadan nasiıl anlı- yabiliyor? 2 — Haymer bu üç mektuptan yalnız birinin kendisine, diğer ikisinin fon St- rammere ait olduğunu nasıl anlamış? — Evet, merak edilecek şey hıkikı ten... — Bu sirrt buldum Rokur. Gayet ba- sit. Hah zarfın birisi açıldı. Şimdl öteki: ni açalım. İkinci mektubun zarfımı da buhara tü- “taraf zamkı yumuşatmak süretile açtik: tan sonra Üüç zarfı da yan yana Masa- |- nın Üzerine dizerek izıhatmı devam et- ti — Bakınız cebimden çıkardtğmı şu kullanılmamış - pula... Tırtılları muünta - zam değil mi? üzerinde şakuli istika - mette 12 diş var, Sayınız, - — Evet yüzbaşım. — Haymer tarafımdan açılan zarfım üzerindeki puldaysa iki, aşağıdan üç diş eksik... Fon Strammere ait olan mek - tupların pullarında da bunuün aksi; sol- dan üç aşağıdan İki diş eksik... Parola İişte bu. Pullarım dişleri keskin, u&tura gibi bir âletle kesilmiş, Pertevsizle ba- km. i Rokur pertevsizle pulları tetkik etti: — Hıkkını; var yüzbaşım. Siz bir ha- rikasınız! İ — BSadece tecrübhe meıelesi azizim... Şimdi mektuplara bakalım. Hepsinin Kontinantal marka bir yazı makinesile yazıldığına dikkat edin. —Alman askeri | istihbarat merkezinde bu marka yazı ma- kinesi kullanıldığını biliyorum. Benua durakladı: - — Ernâ da bir Kontluıntal kullanı - yordu; zavallı! Bir an durdu, sonra hüznünü yenerek mektuplardan birini Rokura uzattı: — Bön ötekileri tetkik ederken siz de | şunu 'okuyunuz. Size verdiğim tarih iti- bariyle en yeni olanıdır. t Komiser, Hansa hitaben yazılmış olan mektubu okudu: “Azizim Hans, Mektubumu alır almaz - kendinize ve nmcanıza dair bana haber gönderiniz.,, Moritz Benua izahat verdi: Yzaan. R. Rober Düma — 49 — (,evîren: F' Serve, mektupların kendısl”e ait olmadığını zarfı açmadan nasıl anlıyabiliyor ? | ' ritz endişeye düşerek şu İkinci 'göndermiş: “Ariz dostüm, “_,p_- İ | Halanız ne âlemde, hasta ne © l' ı, “reketinizdenberi bize hiybh' ya ,q “dermeyişinize hayret etmekteyi” ğeniniz nasıl? ameliyat oldu M * doktorlar biraz daha beklemeği ui” | A — eele mektubunuzu belıllyomnlwdu ' m içl “fevkalâde işimize yarıyac : ıf" rn“ — Öteki mektuplarda da Moritz imza- kadar temiz ve güzel. Madam Gaston'dan Kontes dö 1'Estorad'$ ' Kardesçiğim, kardeşçiğim, La Fayet budalll'mm kralına söylediği küstahça sözü bilirsin: Artık çok da iş işten geçti. Hayatrmı, benim güzel hayatım! M kurtarabilir? canıma kıydım, kendimi muhakkak öld talığa uğrattım. Heyhat! ben bir müddet par meğe mahküm haval fişengi gibi bir kadın değil larim sel gibi akıyor... hem de ondan uzak :ı,rerlel'“:ıe burum!... Ben ondan kaçıyorum, © beni ı.rxyor. meğe mecburum, Dante, Cehennem'inde benim çekti W unutmuş. Gel de benim ölümümde bulun. Ne / O kadmcağız, güzel, İyi kalpli, kibar tavırları var, fakat pek O da bir anne; bunun itindir ki kendisini çocukların- dan birini kucağmıma almış, ötekini de bir lord evlâdı gibi giydirip Evinin_her yerinden anlaşılıyor ki bu kadın çocukları için varini, yoğunu, canını fedaya hazır. Görü- yorsun ya! sevgili Gaston'una kızmağa hakkın yok; bilâkt#, bu yüz- dlyomm çııdtracık den onu d:ıhı çok sevmelisin. Onu ben de göyle Paris'in en sevimli delikanlısı: Evet, yavrucağım, ““;_M ge na hak verdim: bir kadın onun uğrunda çldırabillr- İ - Ben senin yerinde olsam okadını da, gmuklımfş: y M Fİ — tir, onlar için bahçenin bir köşesinde güzel bir ©V ıl“' ları da kendime evlâd edinirim. Artık sükün bul, kard y l de bu işi gizliden gizliye hazırlayıp Gaston'u birdenbirt | Kontes dö 1'Eatorad'dan Kont dö ı'Eıtorl"' ““gı- ı#' ı Sen beni beklemeden çocukları al, Provans'a 'M rada kalmam lâzmım, Luiz birkaç gün daha ya böyle bir zamanda onu da, kocumr da bırıkım“" - Ç sı var. Bakın okuyayım da rincisi Ernanm katliriden üç BÜ! tarihi taşıyor: “Aziz dostum, Halanızm ve yeğeninizin Iımdı vaadettiğiniz mektr'?ü W . Umarım ki halanız sıhhâ yegeıılnh yapılacağmmı bıldlrdlw liyatı muvaffakıyetle atlatmıştır. * tubunuzu beklerim dostum.,, İİ'T 4 — Halanm Erna, yeğenin d© :;Jİ duğumu söylemeğe lüzum yok :n'ı”* Rokur? Ameliyata gelince; | la beni yaşıyanlar arasından M _;:' * lardı. gğ — Evet yüzbaşım. Hamdolsun ” *"' fak olamadılar. ',r— ! — Bu mektüp cevabsız kl“'“" ral fon Rogviçten başkası M ameliyati M bir hareket sayarak ettiler? Beni merakta GAŞ — Ehndişe mektupta açıkça belli v l yor. yaeb l" — Evet Rokur Fon st_rı.mm’ F a FI | l 4 / İ t | 1 p S mesini emretmiş. e! l günlerde Parise yeni bir ._pn girip çıkanları daha sıkı bir tır“"’” erdiği raya acemi birisini gönd el of“ kendisini kapanm içine atınns- Ayni zamanda Gran Rua otelin! de pıcı Mmuavihni,.. asıl l!h"i'e ne cevab çıkmayınca ge b“# Haymere mektup yazarak vaziyeti — Çok merâk ettikleri muhal .. — O kadar muhakkak ki Z€f ıö“' ceğini iddia edebilirim. dl | — O halde Haymerin “oturd bi tutturayım. yal pd' e — Fena fikir değil. Fakat £€? M faydası dokunabilir. Yoksa © kisi bir ajan kolay kolay 07ü M ihtiyatir olmakla bir şey HSYD? sut ettirin. ü — Orada bir ıdamımıı — Mükemmel! şimdi lim, Bu mektuplar plâııu!!m'ı bakmız. Ayni fafor, aynî noktada eşini bulmak L dmı,aer 'Rogvit müstear lmzısmd“ nümüne var, taklid edebiliriz. tal yazı makinesi de çok. İkİ her şey tamam, (D çei ul ç AH"’ ;_,,..w Ca LVI sonrü ââ tal miydim .zı—;îM a İ LVE b ür: (Devamt M

Bu sayıdan diğer sayfalar: