İNİ ökse lm 23 HAZİRAN — 1968 Haber'den Tarihe Türk sahnesine alt kıymetli bir vesika Üniversite kütüphanesinin kıymetine paha biçilmez albüm koleksiyonu içinde 8688-29 numarada kayrtir bir albümün üzerinde “at canbazları ile Osmanlı ti. yatrosu oyuncularının esnayı lübiyatta alman resimleri, yazısını okuyunca duy duğum sevinci burada anlatamam Türk sahnesinin tarihi ile meşgul olanların bi. le görmedikleri bu albümü Bahaeddin a- dında birisi tertip etmiştir. İlk 39 resim at canbazlarına aittir. Bunları numara İarile kaydediyorum: 12: Talim görmüş atların hünerleri; 7 Canbaz ailesinin grup (halinde resmi; 8.12: At üzerinde hüner gösteren kadm. lar; 13-15: İp cambazı kadınlar; 16.17: At marifetleri; 33-34: OGülle ve insan kaldırma, Piramit ve atletik grup lar; 28.39: Palyaçolar, nihayet 40.44; üncü resimlerdir ki Türk sahnesinin beş nefis kıymetli vesikasıdır. Onlar da sıra sile: Balmumcunun son tablosu; Ha kiki Nedamet'in dördüncü £ tablosu; Si. mon ve Mari'nin dokuzuncu (tablosu; Peçeli kadının beşinci tablosu; fki öksüz kız'ın yedinci tablosudur. Yarım asır evvelki "Osmanlı tiyatrosu oyuncuları, nın sanat kıymetleri, o za. manki Türk sahnesinde dekor, kostüm, teknik, bu beş resimden bütün canlılı Br ile okunuyor. Bu beş resim, bu beş kıymetli vesika üzerinde nekadar yazık- tir ki daha fazla ko: ak imkânmı bu- Jamıyorum: Evvelâ Balmumcu, Hakiki Nedamet, Simon ve Mari, Peçeli kadın ve İki öksüz kızın mevzularını bilmiyo Tum, Sonra mlerde gördüğüm Türk sahnesinin ilk arisllerini tarımıyorum. Okuyucularım arasında tiyatroya me. rakir olanların bu albümü (görmelerini tavsiye ederim. R. Ekrem KOÇU Askerliğe davet seğatih,kayınakamlığından: 338 doğumlu ve bu doğumlularla ma. meleye tabi kısa hirmetli ve orta ehliyet, namelilerin İ temmuz 938 gününde kıta da bulunmak üzere Yedek Subay okuluna sevkedileceklerinden, 26 ve 28 o hazitan 948 günlerinde şubede bulunmaları ilân 0, dun Bu siyah ve beyaz Sin meşhur Yesin, Seyi halırlatıyor, etek kısımı geniştir. ; Küçük hikâyeleri Doktcr Monro'nun Mektubu — Yatında çıkıyor — çizgili model, Pari İ © MESELE HAPER — Akşam En fena hürriyet 'mmz any Her önüne gelenin muharrirliğe kalkışıp kitap neşretmesi memleket için zararlı bir iştir Yazan: Ensari Bülent Bakkaldan bir kalem, attardan bir defter alan, şaheser yaratabileceğini saniyor, her gün küçüklü büyüklü bir çok kitab neşredfldiği görülüyor. Muharrir yetişmediğinden şikâyet eden arkadaşlar, kitabeı dükkânları - Gin vitrinlerini, haftada bir olsun, göz. den geçirseler, herhalde muharrir bol- luğundan da şikâyete başlarlar. Muharrir... Bu “en büyük sanatkâr” m, güzel san'atlar Himalâyasınm zirvesi, Gav- rizangarı olan bu büyük yaratıcının karşısmda en ufak bir saygı gösteren kalmadı, Severek okunulan bir yazının kolay kolay (o yazılabildiği, bir (hikâyenin, bir şiirin, bir nuvelin, bir senaryo. nun ve bir romanın asla bir fevkalâ- deliği olmadığı zannediliyor. Hani ne- redeyse, — Hams! Mehmed niçin bir roman yazmamıştır? Diyen olursa gu nevi cevsblar al, mak da mümkün olacak: — Efendim, vakti olmadı da. Belki * kışa doğru yazar. Geçen yıl, üstü başı temiz bir zatm üst üste biriraç ziyaretini kabul etmek şerefine muzhar olmuştum. Bu zatı tanrmıyordum. Kendi kendisini bana tanıtmış ve başımı kaşımaya vekit bulamadığım saatlerde beni taciz et. mekten bıkmamıştı. Hikâyeler yazdi- ından, bu hikâyeleri neşretmek im- kânımı bulamadığından dem vurur du. rurdu. Bir gün kendisine dedim ki; — Azizim... Ben, güzele ve mecmua sahiplerinin hemen hepsini tanırım. Hikâyelerinizden birkaçını bana getir. ra dağıtıp okutsam, Sa- nırım ki birinden biri'bu güzel eserle. rinden üç beşini neşretmek istiyecek. tir. Getirdi. Birine şöyle bir göz gezâi. recek oldum: Facia!.. Berbad mı berbad!., Tabii kime gösterdiysem dudak bük tü. Bana de, bu mutena “eser77” leri toplayıp sahibine iade etmekten baş. ka yapacak iş kalmadı. Aradan üç dört ay geçti geçmedi, bir gün kitapçılardan biri önüme dikil di: — Muharrir “filân” ? nasıl bulursu- nuz? — Bu isimde bir muharrir tanımı. — Canım “11711, müellifini hatırlı. yamadınız mi? K 74 bayağı alâkadar oluyor. i linin baş parmağında hikâyeye nihayet vermiştir. * Afrikadaki Italyanlar nasıl eğleniyorlar? ARKİ Afrikada çalışan İtalyanları eğlendirmek l için İtalya hükümeti Afrikada seyyar tiyatro he. yetleri dolaştırmaktadır. Bu heyetlerden en mühimmi 78 kişiden müteşekkildir. 10 ikinciteşrin 1937 den 30 eylül | sss & kadar Afrikada çalışmıştır. Bu heyet Asmaradan | Adis Ababaya kadar gitmiş ve bütün Habeşistanda tem- mmunnay | Siler vermiştir. Tiyatro heyeti bu Afrika seyahatinde 1,700,000 liret hasılat yapmıştır. ÜÇÜK yazı yazmak roanisine tutulmuş Almanlar ve İngilizler arasmda birkaç senedenberi adetâ bir rekabet hüküm sürüyor. Bir posta kartı üzerine kim en fazla kelime yazacak, yahut bir posta pulunun arkası. İni İnsilin bir suresini xim sığdırabilecek diye müsabaka. İ or açılır. İki memleket gazeteleri bu çeşit müsabakalar- Par Fakat Detriuva şehrinde Peter Parker isminde bir ge- külmiştir. | ce bekçisi bu hususta bütün rekorları kırmışa benziyor, Bu Tobun üst kısmı bir sütiyene benzi. Şaşılacak bir sabra ve sonsuz denecek kadar fazla boş Yor. Bel fevkalâde darlaşıyor ve bir kor- | yakta malik olduğu anlaşılan bu adam, tırnakları üzerine Amerikan cumhurreisi Ruzveltin hayli uzun ve maceralı Gibilerden bir ısrarda bulununca ka famı göyle bir yokladım: — Bu olsa olsa şu berbat hikâye taslaklarını getiren olmalı. Diye düşündüm ve sordum: — Gözlükleri var mı? — Var. — Şöyle otuzluk otuz beşlik bir gey mi? — Evet. — Ekseriya gri elbiseyle dolaşıyor değil mi? — Evet... — Eeey.. One zamandanberi mu. harrir addediliyor? — Son eserini neşreltiği gündenbe. Ti. — Kaç eseri var ki... — Çökmüş... Son çıkardığı eser on hikâyeden mürekkeb bir cilddir. — Sen mi bastın? — Yok canım! Kendisi bastırdı. — Eser neşredileli kaç gün oldu? — Bir ay var, — Kaç tane sattın?. — Hiç siftah yok. Bizim dükkânı tevzi merkezi olarak gösterdiği için, taşraya gönderdiğim kitabler gerisin geriye geliyor, Koyacak yerim yok, gunları aldırsm diyecektim. «— Ben onu tanımam ayol. — Hikâyelerini pek beğenmişsiniz ya... Sabah akşam berabermişsiniz. 'Tabil, ne derece sinirlendiğimi ve muhterem kitaberyı nasıl haşlad.$ımi taşavvur edebiliyorsunuz... Yeni bir moda çıktı. Öntine gelen kaleme Sarılıyor. Kötü ressam olmak müşkül, Çün- kü, cer hocasının öküz hikâyesi ma- lüm, Cehil, yazıyı sökemiyor ama ö- küz resmini görünce tanıyıveriyor. Artist taslağı yarı budala da böyle. İyi öküz yapamadığını kolaylıkla an. yor, fakat iyi yazı yazamadığını an. lamasma imkân yok. “Sen bu işi ba- garamıyorsun!,. dedin mi bu hakikati kabul etmesine de imkân yok. Zira kötü gururu, nahveti buna mâni, — Beni kiskaniyorlar. Rakib türe- mesinden korkuyorlar. Beni bu sanat sahasından tüydürmek istiyorlar, Deyip yine cayır cayır yazmakta de- vam ediyor. Behey gafil! sen sanat sa. hasma girmemişsin ki seni tüydür. meği düşünen olsun. Ne yapıyor bu zavallılar? elli Jira- ları varsa bir supara, yüz elli liraları varsâ sekiz formalık bir kitab, iki yüz elli Uraları varsa koca bir cild neşre- diveriyorlar. sabrı Ne kâğıda acıyorlar, ne paralarma acıyorlar, nede maskara olmaktan korkuyorlar, ... Kitabeı vitrinleri tercüme, telif (1) yığın yığın eser (17) lerle dolu. Bun- ların içinde kıymetlileri, hakiki bir €. mek mahsulü olanları, bir sanat kabi. liyetini göze vuranları yok değil, Fa- kat yüzde ikisi bu neviden ise yüzde 98 1 berbad. Belediye manav dükkânlarından ham erikleri, çürük elmaları, kayatla- Ti, fırınlardan vezni eksik ekmekleri toparlıyor. Acaba kültür bakanlığı ki- tapçı vitrinlerinden bu ham ve çürük armuğdları, bu müuvazenesizlik eserle- rini ne zaman toplamayı düşünecek” Memleketimizde her vatandaş hür yaşamak hakkıma maliktir. Fakat bir parça zıvıtanı derhal müsahedehane- ye atmıyor muyuz? Her vatandaş hür yaşamak hakkı- na maliktir. Fakat bir cürüm işliyeni derhal hapishaneye tıkmıyor muyuz? Demek ki vatandaşın bir hürriyetten istifadesi ancak başkalarma zarar vermemesile ve bu hürriyete lâyık oldu ğunu ispat etmesiyle kabil ve müm. kün. Ya neden neşriyat hürriyeti için de, kabiliyetsizlik “zahir ve ayan,, 0. İuverince ayni iradeli mildahalede bu- Tunüp; — Dur bakalım vatandaş! Diyecek bir ağzmız yok. Sırf, kâğıt satınalmak ve matbaaya tediye etmek imkânlarma malik ol - dukları için bazı vatandaşların kütüp- hanelerimize musallat edebildikleri “eser!” ler karşısmda Insan ne yapaca, ğini şaşırıveriyor, Bir kitab bir mem. leket fikriyatınm ebedi bir âbidesi ve ! devamlı bir büyük elçiğiğir. Bu möyi * ham, çürük-ve mansız matbilerm bize ait fikir ve sanat &bideleri gibi telâkki edilebilmelerine nasıl taham - mül edebiliyoruz. Bu vaziyet, medeni- yetimizin en güzel hediyesi olan neş- riyat hürriyetini “en fena, en muzir bir hürriyet,, haline sokmaktadır. Fikre, sanata saygı göstermiyen ve kendilerini kepaze ettiklerini de 8eze. memekte olan bu türedilerin, bu man. tarlarm, ilk cürümlerini işledikleri görülünce bir daha neşriyat hürriye- tinden kontrolsuz istilade edememele- rini temin etmek Jâzım- Böylelerini de icab ederse müşahe- dehanelere sevkedelim ve icab ederse bunları matbaaların semtine uğratmı. yacak tedbirler arıyalım. 5 ERİ n ME 2 EİD Fillerin Isyanı Me e müstemlekesi olan Sumbavadan bildi- rildiğine göre bu adanm şark sahillerinde buluran ormanlarda bir fil sürüsü görünmüştür. Bu sürü 20-30 fil, den ibarellir. Yol Üzerinde ağaç, ekin, ot namına ne bu- İurlarsa mahvetmektedirler. Yerli halk, bu âfete karşı mücadele edemiyecek vazi. yetiedir, Çünkü Felemenk kanunları fillerin öldürülmsini muannid olduğu rilmiştir. Ky şe #ahibinin hoşuna “valışi ve anlaşılan âsi fillerin, öldürülmesi için Amsterdafıdan müsaade istemiş ve istenilen müsaade ve- * Bir köpek uğrunda Ölen adam bir facia.. Vaka basittir: ihtiyar bir kö. peği var... Bu köpek İngiliz kadınmm oturduğu ev gitmiyor. Konturatı yenilerken “eve kö. pek alınmaz, diye bir madde koyuyor. Kadın da köpeği dahiliye vekâleti memurlarından Kronene emanet veriyor, Geçen gün Kronen köpekle beraber Taymis kıyısm- da gezinirken köpek su üzerindeki yabani ördekleri görü- yor. Yakalamak İçin suya atılıyor. Kronen de hayvanın hayatını tehlikede farzediyor. Köpeği çekip sahile çıkar- mak üzere suya atılıyor. Netice: yabani ördekler uçuyor, köpek yüze yüze kı. yıya çıkıyor ve silkiniyor.Suya atılan Eroren ise, kalb sek) tesinden ölüp gidiyor! dd NV” ay didik, kl. Yazan; KARA DAVUD Sebeplerini inceledikten sonra, bazı cinayetleri, bilhassa, kadın yüzünden çıkan cinayetleri sosyal bir hâdisenin tabii neticesi gibi görmek, bir çok in- sanlarm sapmaktan kendilerini ala- madıkları bir yanlış yoldur. Bu nasıl telâkki? Hangi sebep va. tandaşın vatarMlaşı öldürmesini hakkı veya mazur addettirebilir?, Hiç bir sebep... Hacıosman bayırında bir şoförü, İp- salada bir memuru cansız yere serdik- ten sonra ölüp giden katil için de, hani neredeyse; — Ne yapsın delikanir? Kanma do- kunmuş.. Maktul, karısiyle mektupla , şyormuş. “Ver o mektupları bana!.,, demiş, öteki Me vermemiş. Sen olsan ne yâparsın? Çekip vurursun tabi. Eh, © da çekip vuruvermiş, işte... Kabahat mi çtniş?. Gibi sözler işidivereceğiz. Acaba şu bay Muhiddin biçaresi iste« nilen mektupları verseydi ne olacaktı? Bu mektuplar katilin eline geçtiği an- da kadının Muhiddine karşı olan aşkı da sönüverecek miydi? Tabanca ile sevginin yanyana yaşâ- yaibleceğini sanmak budalalığından yakalarımızı kurtaralım artık a canım. Ne bir erkek, korkutarak bir kadını ka. zanabilir, ne de bir kadın bu yoldan yürüyerek bir erkeği. Aşk ve sevginin en büyük vasıtası, olsa olsa tatk dildir. Bu da para etmedi mil, biç kendini yorma delikanlım, bir başkasıma kendini sevdirmeğe bak. Gönül denilen nesnenin tuhaf, ölçüye sığmaz bir kayışı vardır. Bu nihayet bir baht işidir. Piyangoda kazanmadığımız her bilet için bir adam öldürüyormu- yüz? — Sen niçin birinci ikramiyeyi “kas zandın?, . Diye adam öldürüldüğü görüldü mü? Bu fikrimi açtığımı bir arkadaş yüzü- me iderin derin baktıktan sonra; — Hata ediyorsun. . dedi - Düşün bir kere: Bir kadını sevmişsin, ne ta- rala baksan gözüne hep o gözüküyer. Başka bir şey göremiyorsun. Demek 6- Tuyor ki aşk, bu kadını senin “Kâf- nat, m haline sokuveriyor, Onu elin - den aldılar mr, kâinatm temelinden yı. kılmış oluyor, her şeyini kâşbetmiş o- Tuyorsun. — Bırak şu yaveyi bire! - diye hay- kırdım - . Koskoca Türkiyede, bay (Aâ.), bay (B.) yahut bay (K..) bu. la bula yalnız bayan Ayşeyi veya be yan Fatmayı beğenebiliyersa, diğer hiç bir kadınmızı kerMisiyle yaşınamıya - cak adilediyorsa bundan büyük küstah. Ik olamaz bir kere.. Kendilerine bak- mıryan, yahut bir müddet baktıktan sonra sersemliği, hoyratlığı veya 2ü. gürtllüğü yüzünden bit buşkasıni ara - mağo başlıyan bir kadın: oöldüteceği yerde, vatandaş zahmet döip etralma şöyle bir alıcı göz gezüirse sanırım ki beyhude yere elini kana bulamaktan gekinir. Parzedelim ki bir sevgilinin gitmesi ile bir kâlnat yıkıldı. Yeni bir kâinat kurmakton kolay ne vaz be bi- rader? Hemen bir başka sevgili bulur- sun; yepyeni bir kâinat kurmuş olur. sun, ».. Bir gazetede ülemadan biri, bu ci- nayetin tedaisi ile cemiyette cinayetle. rin önüne nasıl geçilebileceğini araştı- rıyor, Bir sürü “â)i1?,, psikolojik tah. Hillere saplanan bu arkadaşa verilecek en kestirme cevap şudur; — Ginâyetlerin olmamasını ei isti- yorsun? Halka iyi bir huy ver. Dur- madan neş'e dağıt ve her betbahtın ku. lağma fısılda ki gelen kadm veya et. kek, aslâ, giden kadın veya erkeği &- ratmaz. Asrrmızda Romeo sersem er- kek ve Jüliyet avanak karı mânasına a- Kara DAVUD