Yazan: Gerald Kelton Çeviren: F.K. Denis gülümsedi: beni fena halde korkutuyorsunuz, baron! Denis dikkatle ona bakıyordu. Mu. azzam bir yalan atmış ve bu yalanın- da muvaffak olmuştu. Baronun hali bunu ona açıkça gösteriyordu. — Hakkınız var binbaşı, hata et - tim. İhtiyarlamağa başladığımı hisse- diyorum. Eskiden böyle bir gaf yap - mazdım. Pek âlâ! siz doğruyu söyledi- niz, ben de borcumu ödiyeyim, Mevzu bahs olan bir tayyaredir. — Tayyare sanırım ki pek müphem bir kelimedir. Lütfen biraz daha sa - rih konuşur musunuz? Fon Störhaym sabrmı kaybederek söylendi: — Boşuna vakit kaybediyoruz. Han- gi tayyare olduğunu benim kadar $iz de biliyorsunuz. Çalman evrek yeni tayyaremiz “Luftwogel,, in plânlarıdır, imdi esas pazarlığımıza girebilir mi- yi — Hayhay! doğru söylediğinize şimdi kanaat getirdim. — Şu halde size şu haberi vereyim: yeni tayyaremiz maalesef plânda gö- rüldüğü şekilde muvaffak netice ver- medi. Tecrübeler makinenin kullanı « lamıyacağını gösterdi. Denis, ciğarasmnın külünü silkerek Jâkaydane sordu: — O halde plânm çalmmasından ne âlye bu kadar endişeye düşüyorsunuz? — Tamamiyle hususi ve şahsi se . bebler dolayısiyle binbaşı... Plânlara hiç ehemmiyet vermediğimizi söyle - mek tabii mübalâğa olur. Çünkü fikir yepyenidir ve üzerinde çalışilirsa mu- vaffak netice vermesi ihtimali de yok değildir. Fakat ben bu hâdiseye işte betim şahsi itibârım'mevfübâhs oldu. Zu içindir ki fazla ehemmiyet veriyo. rum. Şimdiki Almanyada muvaffakı- yetsizliğe uğrıyan bir adam, mahvol- muş demektir, Bu vaziyette endişe İz- har etmemi tabif bulursunuz sanırım. Denis, sükünetini bozmadan bir su. al daha sordu: — Bana bir teklif yapmak istiyor. sunuz galiba? — Evet, Bu plânları bana vermeni- zi istiyorum, Mukabilinde size, öde diğiniz paranın bir mislini vereceğim. Üstelik Almanyada Son zamanlarda yakalanmış olan Vard ve Konollis i- simli ajanlarımızı serbest bırakmayı taahhüd ediyorum. Dahası var, AL manyada sizi ölü veya diri yakalama. ğa muvaffak olacak kimseye verile. ceği vandedilen mükâfatı da kaldırta- cağım. — Hepsi bu kadarcık mı? Baron hiddetle atıldı; ğer benimle mutabık kalmazsanız İn. giltere hükümetinin çalımdığını bildi. ği gizli evrakı satınalmaktan çekin « mediğini gazetelerle yazdırarak bütün dünyaya ilân edeceğim. Denis gillümsiyerek cevab verdi: — Beni fena halde korkutuyorsu- nuz baron. Kadehinizi doldurmama mü sâade eder misiniz? XW Denis Karden erlesi sabah geç u- yandı. Güssinin oda hizmetçisi Jak Föolberin akşamdan verilen emir üze, rine sabahleyin erkenden zabıtaya mü. racaât ederek Mordavntım eşyasını &- lip getireceğinden emindi, Filhakika eşyayı, odasıyla Güssinin odasmı bi- ribirinden ayıran küçük salonda bul- du. Bunlar çok bir şey değildi. Tam ma. nasiyle rolline uygun bir hayat yaşa. mak kaygusiyle zavallı Mordavnt hiç bir şeyi ihmal etmemiş, eşyasını pa vrasız kalmış kibar bir kumarbazınkin- den farksız bir halde seçmişti. Elbise- ler iyi bir terzi elinden çıkmış olmak. la beraber eskiceydi. Kunduralar ta. mir görmüş, camaşirların ötesi berisi dikilmişti. Ölü, bunlardan başka bir. kaç kitap, eski bir yazı makinesi, bir tenis raketi ve birkaç golf bastonu bi- rakmıştı. Bütün bu eşyanın evvelden gayet in- <e bir tetkikten geçirildiği anlaşılıyor. du. Elbiselerin astarları öteden beri . den sökülmüş ve kunduraların ökçe- lerinde delikler açılmıştı. Yazt maki- nesi alelâcele sökülüp sonra gene 400- leyle taklımıştı. Baron fon Störhaym. m adamlarından sonra-Denis de bun. ları inceden inceye muayene etti ve bir şey bulamadr. Eşyayı boş vere satınal mıştı. Güssi, Mordavrtin eşyası arasında yalnız golf bastonlariyle alâkadar ol- du. Bunlarm birinci smıf bir oyuncu- ya ait olduğu derhal anlaşılıyordu. Fakat epey zamandanberi kullanılma, dığı belliydi, üzerlerini toz kaplamış. ti. Madeni kısımlarıysa vazelinli ola « rak duruyordu. Riviyerada golf oyu- nu nispeten masraflı bir eğlence ol. duğu için Mordawt oynamağa imkân bulamamış olacaktı. — Saati zavallı Mordavntın annesi, ne göndermeliyiz Güssi... — Evet, Siz de hatıra olarak bir şey alıkoyunuz. — Ben kitapları alırım. — Ben de golf bastonlarını. Doğru. su çok güzel şeyler. Benimkilerden © — Hayır, Hepsi bu kadar değil! E. ' kadar memnun değildim. Primroz ga 2 MENA KA 0 AK NY GE > GENE ÇE BE yet güzel golf oynuyor. Bu bastonlar. Ja onunla maç yaparım. Güssinin bu spordaki pek iyi bilen Denis güldü: — O halde mağlüb olmıya şimdi - den hazırlanın. meharetini .. Denis otelden çıkarak gazinonun ö. nlihe kadar yürüdü. Gece yağan yağ- mur ortalığa lâtif bir serinlik vermiş» ti. Rihtinim parmaklığına dayanarak denizi seyre koyuldu. Manzara hariku. lde idi. Çok güzel bir yat bilhassa dikkatini çekti. — Bonjur binbaşı Karden. Bu sa . bah çok neşeli görünüyorsunuz. Denis, eli şapkasıntn kenarında, ge. ri döndü ve Olga Hedruşka ile yüz yü- ze geldi. Güzel, mütebessim ve zarif haliyle genç kız Denisin seyrine daldığı man- zaranın bir cüz'ü gibiydi. Denizin ve gözlerinin rengiyle güzel bir ahenk yapan mavi bir rob giymişti. O zama na kadar onu hep Palm.Biçde mayo i. le görmüş olan Denis Olgayı giyimli olarak bir kat daha güzel buldu. — Erkeneisiniz maşallah matma - zel, Günün en güzel saatinde dışarı çıkmışsınız. — Hakkımız var, Bu saatte her ta- raf pek güzel. Bilhassa denize bayılı- yorum, beni hem cezbediyor, hem de korkutuyor. — Denizi anlıyorsunuz demektir şu halde... Denizde çok seyahat ettiniz mi? — Maalesef hiç fırsatını bulama. dım, Hep ümidiyle yaşıyörum. Hariku. lâde bir şey olmalı... Bakınız yata, gü- verteye tente geriyorlar. Güvertede kahvaltı yapacaklar galiba... Yata bakarak geminin bembeyaz silüeti üzerinde nokta gibi görünen tayfaların manevrası seyrettiler. Denis sordu: — İsminizi sormama müsaade eder misiniz? — Hakkımda epey malümatmız var sanıyordum. — Bana bizzat söylediklerinizden başka hakkınızda hiç bir şey bilmi - yorum. Size gene fröylayn Olga diye mi kitab edeyim? — Hayır. İsmim Erika fon Methih- tir. — Meşhur bir isim. Siz de bu isme şeref veriyorsunuz. — Erika yaban demeti demektir. Bu isim bana uygun düşüyor mu? Ben âleti ancak hesaplı hareket ot- (Devamı var) Şimdi, hangi hapisanede rastladığı - mu pek iyi hatırlamıyorum. Ya Sıvas, ya Ankara clacak.. Bir gün koğuşta oturmuş, çaylarımı- 21 içiyor, derleşiyorduk. Bir aralık ağız. dan ağıza bir haber yayıldı: — Rıza gelmiş, kalem odasında imiş! Rıza!.. Kimdi bu ödam?. Her halde şöktetlinin (1) biriydi. Çünkü, bu söz Üzerine bütün koğuş a- İâka göstermişti. Adının etrafında ses- siz sessiz konuşmalar oluyordu. Merak ettim, sordum: — Kim bu Rıza?. — Katil. Üç yaşındaki üvey kızın: öldürmüş.. Bulunduğum hapisanelerde bir çok keti suçlarına tesadüf ettim. Anasını, babasını, kardeşini, karısını öldürenleri gördüm. Eendileriyle ahbap oldum, arzuhallerini, lâyihalarını yazdım. Fa. kat çocuğunu - velev üvey - öldüren bi- rine rastlamadığım için, Rızanın bir an evvel içeri gelmesini dört gözle bek- liyor, görmek istiyordum. Nihayet geldi. Onu bizim koğuşa vermişlerdi. Rıza iriyarı, posbıyıklı bir adamdı, Bazı mahkümlar vardır, daha hapi- seye girdiklerinin ilk günü, yaptıkla- rı cinayeti, hırsızlığı, dolandırıcılığı ve ih . sankl bir marifetmiş gibi - bire bin katarak fiyakalı, fiyakalı anlatırlar. He- le adam öldürmüşler, birini şişlemiş- İerse, hâdiseyi sdam akıllı büyültürler, telleyip pullarlar ve gurur (1) duyarlar bundar.. : 55 Bazıları da süküti olür. Kimse ile ko- nuşmaz, ahbaplık kurmaz, hele cezası kesbi kat'iyet etmemiş olursa, yaptığı İşe dair kimseye bir şey söylemez, * Cezaları kat'iyet kesbedenlerin için- de ağır başlı olanlar da vardır. Bunlar, ilk on beş gün, yirmi gün içinde, hattâ aylarca bir şey söylemezler, macerala- rını anlatmazlar, yavaş yavaş etrafla . nndukilerle anlaşmıya başladıktan sonra her şeyi söylerler. İşledikleri cinayeti, yaptıkları hırsızlığı, karmanyolacılığı, dızdızcılığı, panduflacılığı tafsilâtiyle anlatrlar. Yaptıklarını — anlatmıyan mahkümlar da vardır. Bunlar ihtiyatı Katil cezasını görmüş, ölmüştü!.,, ÜVEY KIZINI ÖLDÜREN BABA! seven kimselerdir. PÜF NOKTASI! Maamafih, yeni içeti düşen bir mah- kümun süküti olmâsma, ihtiyatlı hare- ket etmesine, kimse ile konuşmamasına rağmen, daha içeri girdiği dakikadan itibaren mahpuslar, işlediği cinayete, yaptığı kırsızlığa dair bazı şeyler öğee- Yazan: M.S. Rıza, üç yaşındaki övey kızını niçin öldürmüş? nirler, ulak tefek malümat elde ederler. Nereden öğrenirler?. Kim verir bu malümatı mahpuslara?. İşte meselenin püf noktası burasıdır. Bu akıl ermeyen bir sırdır ki, anah- torı mahkümlardadır. Rıza da, ilk günlerde kendi köşesin. de, herkesten ayrı yaşamıya başladı ... Bahçede duvarın dibine çömeliyor, ko- tamân elletiyle sardığı kabn cigarayı fosurdatotak içiyor, kimse ile konuş - muyordu. Koğuşta da böyle geçiyordu günleri. Kimse ile konuşmamasına, daima çekingen, yâşamasına rağmen, he. men bütün mahıkümlar, üvey kızını na- sıl öldürdüğünü öğrenmişlerdi. Ağızdan öğı dolaşan, gevelenen sözlere göre, Riza ne kızgınlıkla, he hırstan kendini kaybederek, ve ne de sarhoşlukla işlemişti bu cinayeti... Onun kullandığı ölüm âleti ne bıçak, ne tabanca, ne sopa, ne sivri bir taş, ve ne de bir demir parçasıydı. Bir. çuval nohuttu bu!. . Bunu duyduğum” zâman şâşırdım. Bir çuval nohut nasıl ölüm-Aleti olabi . Yirdi?. Merakımı gidermek, cinayeti niçin ve nasıl işlediğini öğrenmek için Rızâ ile ahbap olmağa çalıştım. Bunu yanaş- madı, herkese yaptığı gibi, benden de uzak kaldı. Kaçtı, benden urak kaldı ama, niha- yet bir gün, mahcup mahcup yierma sokuldu. Kekeler gibi; — Size bir ricam var, Dedi. Yumuşak bir sesle sordum: |, > — Hayrolâ? Elimden gelen bir şey İse kölay.. Anlattı... ” Mahkümların iddialarına göre, ben istidaları, lâyihaları kıyak, usturuplu, işin - gene onların bir sözüyle - tam: “Bam telin, dokunarak yazıyormu. şum.. Rıza bunu duymuş, bunun için gelmiş, bir istida yazmaklığımı rica & diyordu. Fırsatı kaçırmadım.. İstidayı yaz » madan evvel şart koştum: — Üvey kızını niçin ve nasıl öldür- dün?, Bunu anlatırsan sana güzel bir istida yazarım. — Ben öldürmedim, Kaza oldu. “İnkârr. kendini suçsuz ve güncüsis göstermek için kullandığı lisan ve mü“ dafaa târzı © kadar yavan; © kadar kuvvetsiz ve o kadar sudandı ki.. Hemen tabiyeyi değiştirdim, dedim ki; : (Devamı var) Görüyorsun ki benim için aza, işveye imkân kalmadı. Ya kabul edeceğim, ya red! İkisi ortasında bu bocslamama, karar. sızlığımı gizlemek için behaneler uydürmüma imkün yok. Her türlü münakaşa kapısı kapandı. Biz artık Paris'de değil, ya İspanya'da, ya Şark'dayız; işte İbni . Serrac, katolik Havva'nın önünde diz çökmüş, palasını, atını, kellesini ona veriyor. Bu son Endülüs Arabın: kabul edeyim mi? Bu yarı İspanyol, yarı Arab mektübu okuyun, Rere'eiğim, göreceksiniz ki aşk sizin felsefenizin bütün © yahüdice şartla- rmdan, hesaplarından üstündür. Bak, Rebe, mektubun göğ- sümde, benim hayatımı burjualaştırdın gitti. Böyle kırk de. reden Su getirmeğe ne ihtiyacım var? göğremelerini bırakıp dindarane bir tevazula inliyen bu aslan artık ilelebed benim emrim altnda değil midir? Hillerin-Bertin sokağındaki ininde kimbilir nekadar göğredi! nerede oturduğunu biliyorum, bende bir kartı var; F.. baron dö Maküumer. Cevab yazmama imkân bırakmadı, suratına iki kamelya atmaktan başka yapılarak bir gey yok. Temiz, hakiki, sade aşkta ne şeytanca bir meharet var! bir kadın kalbin! basit, kolay bir harekete mecbür etmek kadar büyük bir bilgi olur mu? ey Asya! senin Bin bir göce'le- rini okudum, onlardaki ruh da budur: iki çiçek bir kaderi tayi- ne kafidir. Elimizde bir demetle (1) Alaris Harlov'un on dört cildini aşıveriyaruz. Bir tel ateşin önünde pasıl kıvrılırsa ben de bu mektubun karşısında öyle kıvrılıyorum. İki kamelyayı ya al, ya alma. Evet veya hayır; ya öldür, ya yaşat! fakat içim. den bir ses: “Hele onu bir dene!,, diyor. Ben de deneyeceğim. e (1) Pagiliz romancı Richardeon'un meşhur romanı Ola. risse Harlowe. Yukarda ismi göçen Lvelaoe bu romanın erkek kahramanıdır. Çeviren: Nurullah ATAÇ EY ek Xvı Yine Luiz'den Rene'ye Mart Ez EYAZLAR GİYDİM: saçlarıma beyaz kamelyalar takıp elime beyaz bir kamelya aldım, ânneinde kırmızıları var. Gönlüm olursa bir tanesini isterim. Ne bileyim? içimde ona kırmızı kamelyasını biraz tereddüde mal etmek ve karari. mı ancak “saha” da vermek arzusu var. Pek güzelim! Griffit bana doya doya bir bakmak için müsaade istedi. Bu akşamın fevkalâde ehemmiyeti, gizlice rezi olmanin içimde uyandırdığı telâş, heyecan, yanaklarını al al etti; her yanağımda, beyaz bir kamelya üzerinde açılmış kırmızı bir kamelya var! Saat bir Hepsi bana hayran oldular ama perestiş etmeyi yalnız bir kişi biliyordu. Elimde yalnız bir beyaz kamelya olduğunu gö- rüneo başını eğdi, fakat annemden bir de kırmızısını aldığım zaman baktın, yüzünün beyaz kemelyaden farkı kalmamıştı. Gelirken elimde iki çiçeğin bulunması bir tesadüf olabilirdi; fakat bu hareketim bir cevabdı. Yani itirafımı sarahatle an. lattım. * duğuna ve tam gönlümden gelmediğine dair en ufak bir şüp- IK AEE ARNE NEİ NE Römeo ile Jülyet operası oynanıyordu; fakat sen ondaki İXi âşıkm duw'su nedir bilmediğin için, aşk dinine yeni girmiş ii kalbin o ilâhİ şefkat ifadesini dinlerken duyacakları saadeti tasavvur edemezsin. Kaldırımı tannan taşları üzerinde ayak sesleri duyunca yattım. Şimdi, meleğim! gönlüm, başım 2169 içinde. Acaba ne yapıyor? neler düşünüyor? Acaba bana ait ©İ- mıyan bir düşüncesi, bir tek düşüncesi var mı? Söylediği gidi daima hazır bir köle mi? Bunu nasıl anlamalı? benim rıza göi- termemin asdece bir minnettarlık, bir şükran hissinden doğ” hesi bulunmasmı istem caba onda böyle bir şüphe var mi” Sirüs ve Astre'deki kadınların kılı kırk yaran mülâhazalarıns. Aşk divanları'nın eh ince muhaltemelerine kendimi verdim. At hususunda kadınlarm en küçlik hareketleri de bütün bir dü şlince, kendi kendimizle mücadele ve kazanılamamış zaferler âleminin neticesidir; bundan onun baberi var mı? bu anda 563“ ba neler düşünüyor? her akşam bana bir mektup yazıp bütün gün neler yaptığını anlatmasını kendisine ne suretle emreğe- yim: Mademki benim kölemdir, kendisini meşgul etmem lâ zim; onu İş altımda ezeceğim. Pazar sabahı Ancak sabaha karşı biraz uyuyabildim. Şimdi öğle vakti Griffit'e söyleyip bir mektup yazdırdım: Baron dö Malcumer'e a “Matmazel dö Şoliyö, arkadaşlarından birinden aldığı bi” mektubun kendi eliyle bir suretini çıkarmıştı;'bu sureti sİ$ alıp götürmüşsünüz. Madmazel dö Şoliyö onu sizden istememi emretti. Bu vesile ile hürmetlerimin kabulünü rica ederim, Mef“ sicur 1ö baron, Grijfit (Devamı var)