Dunkan ye- rı açık kapınm önün de biran durdu; içe- z ride Kalebin masası 3 başında oturmuş, ça- y 4 Isştığı görülüyordu. S Nihayet (tevekkülle 2 NN içini çekti, kapıyı 2- Cani «© yağile ip içeri gir di Kaleb, başını oynatmadan gözlerini kaldırıp detektive baktı ve; — A! Siz misiniz, Andre? dedi. Sizi gördüğüme pek memnunum; zaten $izi görmem pek lâzımdı. Hele şöyle oturun, — Beni niçin görmek istediğinizi zan- nederim, biliyorum. Kaleb, önünde duran koca bir dosya- yı sinirli sinirli kaldırarak: — Sterr'sin hapishanesinden kaçdığım demek ki duydunuz, dedi. — Evet, demin gazetede okudum. — Çok şükür ki Janson kaçamadı; o zaman işimiz büsbütün kötü olurdu. Dunkan, takvime bir göz attıktan son- ra: — Jenson yarın sabah idam edilecek, değil mi? diye sordu. — Evet, saal altıda, — O halde bu dünyada on üç saati kal- dı. Son on üç saat.. Sternsin kaçması yü- zünden bir değişiklik olmayacak mı? — Ne gibi bir değişiklik olabilir? İkisi de yarın sabah idam edileceklerdi. Bir tek fark olacak: Biri canmı kurtardığı halde ötekinin boğazına ip geçirilecek. Dunkan içini çekerek: — Biri yaşayacak, öteki ölecek! dedi. — Siz bütün meseleyi biliyorsunuz 2a- ten. Vaktile siz de bü işle uğraşmıştınız. Fakat siz bana şimdi çok lâzımsmız, An. le geliyor ki o Sterns hura- bir yere saklandı, - Buraya kadar gelebilir mi?. Daha dün gece kaçtığını sanıyordum. - Matson daima demiryolu güzergâ- hına birkaç adam kor. Dün onlar, karan- . NDRE 2 NR ARİ lıktan istifade ederek kaçan bir adam | görmüşler. Hemen arkasma düşmüşler ama herif kurtulmuş. Matson o adamm Sterns olduğu kanaatinde, Dunkan düşünceli bir tavırla: — Daha iy ! Kaçabhildi ise daha Iyi ya! dedi. Kaleb sözü kısa kesmek için: — Evet, dedi, daha iyi. Frölih bu su- rette kati bir ölümden kurtulabilir. — Frölih de kim? — Mâhkemede başlıcı Taht o #di, ha- tırlamıyor musunuz? — Evet, evet, şimdi hatırladım. Kaleb sinirli idi: — Frölih mahkemede o kadar kati de. Tiller gösterdi ki! dedi.. Siz Sternsin adet lerini bilirsiniz; o halde onun nerelere saklanacağını da tahmin edersiniz. Onu bulup getirmelisiniz. ... UNKAN omuslarını silkti, sonra yaprak cıgarasının külünü yere atıp ayağa kalkmak istedi. Tam o sırada kapıda bir kadın belirmisti. Otuz yaşında kadar uçuk benizli bir kadın, fakat ben- zinin uçukluğu hiç şüpbesiz sadece yü. züne sürdüğü pudranın işi değildi. Elbi- seleri temiz ve muntazam olmakla bera- ber hayli eski oldukları da belli idi, Andre Dumkan, henüz yanmakta olan koca yaprak cıgarasını ağzından çıkar. dı, ağır ağır ayağa kalktı ve kadına, pek de terbiyeli denemiyecek bir tavırla: — Görüyorsunuz ki işimiz var, dedi. Beni dışarıda bekleyin! Kadın itiraz etmeden çıktı. Kaleb, işin ne olduğunu anlamadığı için bir şey ler sorar gibi bakıyordu; Dunkan izah etti: — Bu kadıncağız da insanm başına be- lâ! İkide bir gelip kocasına bir iş bul. mam için yalvarır, — Başınızdan delediverin. Kendisile Detektiv, bu emri yerine getirmek is- ter gibi ayağa kalkıp kapıya doğru yü- rüdü; fakat kapıyı açmadan önce amirine Gönüp: — Siz hiç merak etmeyin, dedi. Beni Bem bu işin uğraşırım, hem de size Ster- rl Şimdilik müsaadenizle, Ka. Kadın, sofada bir tahta sıraya otur- Muş, sessiz sessiz ağlıyordu. Andre şap- kasını eli ile itti, cıgarasını dişleri ara- sında çevirdi, sonra gidip kadını kolun- dan yakaldı, avan kaldırdı ve sürükler Bibi dışarı çıkardı. Yan sokaklardan biri me sapirlar; detektivin otomobili orada idi. Dimkan arabanın kapısmı açtı, ka. dini bindirdi ve kimsenin görüp görme. diğini anlamak için etrafına bir bakım. Cm ii 4 dıktan sonra kendisi de kadının yanına otürdu. B U akşam vakti karakola ne diye geldiniz? Ne işiniz vardı? Kadıncağız titriyerek; ” Andre Dunkanı görmek istiyorum, dedi. — Ben de asıl bundan korkuyordum ya! Aradığınız adam benim. — Demek ki siz beni tanıyorsunuz. > Çok şükür ki Kaleh sizin kim oldu- ğunuzu hatırlamadı. Sizi mahkemede gördüğümdenberi çok zayıflamışsınız. — Ben sizi katiyen tanıyamazdım. Dunkan; — Beni zaten çok kimseler unutur! de- di fakat bu sözlerinde hiçbir istihza yok tu; sonra devam etti; — Demek ki Sterms kaçmış. Kadına dikkatle bakıyordu; onun in- ce uzun parmaklarını sinirli sinirli çan- tasınm üzerinde sıktığını farketti. — Nereye gidiyoruz, madam Jenson? Bunu söylerken otomobilin motörünü de işletmişti. Elinde bir revolverle içeri girdi... Kadın inler gibi bir sesle: — Siz şimdi beni.. diye söze başladı. (“Sizi onun yanma götürmemi teklif et. , " miyeceksiniz Va!,, demek İstiyördu; fa» kat detektiv sözünü bitirmesine vakit bırakmadı: — O halde buraya niçin geldiniz? Kadın eli ile yorgunluğunu, bezginli- Zini gösterir bir işaret yaptı: — Başka kimse yoktu.. Başka kimse yoktu da ondan. hiç vakit de kalmadı.. Dunkan sert bir sesle: — Evet, dedi, ancak on üç saat kaldı. Kadın dehşeten bitkin bir halde idi; tekrar hıçkırarak ağlamağa başladı: — Onu dirliyeceksiniz, değil mi? de- di, Onu dirliyeceğinizi vaadediyorsunuz ya? — Siz hiç merak etmeyin, ben dinle- meği iyi bilirim, Kadm evvel adresini söyledi; fakat Dunkan kapınm önünde durmadı, daha ileri gidip saptı: — Biraz ötede inmemiz daha doğru olur, dedi, kim bilir? belki sizi bir takip eden vardır. Sonra otomobilini durdurdu, kadını indirdi; kendisi de arkadan gitti, Evin arka kapısından beraberce girdiler. Kadım endişeli gözlerle bir sağa, bir sola baktı, apartımanmın kapısını açtı ve polis memuruna baktı, yol gösterdi. Dunkan hiç tereddüt etmeksizin içeri girdi ve önüne gelen ilk koltuğa çöktü. Ayda Jenson sesini çıkarmadan onâ bir müddet baktı, sonra yandaki odadan duyulacak kadar yüksek bir sesle! — Buradayız, dedi. Bir kapı yavaş yavaş açıldı ve Stems elinde bir rövolverle gözüktü, Birkaç s9- niye gölgede hareketsiz durdu, sonra de- tektive doğru yürüdü ve onun tam kar- şısına dikildi. Dunkan hiçbir telâş eseri göstermeksizin: — Merhaba, Sterrs! dedi. Öteki yavaş bir sesle: — Ayda size bir şey söylemedi mi? di- ye sordu. — Hiçbir şey söylemedi. Sizi dinliyo- — Evet on üç saat kadar bir zamanı kaldı. — Ama hiç suçu yok, masum! — Hakimler o kanaatte değil. — Ama siz o kanaattesiniz, değil mi? — Siz bana bakmayın; benim kanaa- timin hiçbir kıymeti yok.. Yazan Leslie T. White Çeviren Nurullah ATAÇ EDER ETA ez Durkan bu sözleri, omuzlarını silkerek söylemişti; öteki: — Bizce öyle değil, dedi; bizce sizin kanaatinizin bilâkis çok büyük bir kıy. meti var, Ben orada kalamazdım, Ölme- Be, onun öldürdüğünü görmeğe taham- mül edemezdim. Kaçmaktan başka da çare yoktu. — Siz ne yapmamızı teklif ediyorsu. nuz? — Yarın sabaha kadar onun masum olduğunu isbat etmeliyiz. Daha vakit var, Detektiv hayretle: — Daha vakit var mı? dedi. — Elbette, Dünkan, Siz, bir masumu kurtarmağa imkân görürseniz onun idam «edilmesine mani olmak istersiniz yal — İsterim ama, siz de söylüyorsunuz ya! imkân görürsem. Zannederim artık çok geç kaldık, iş işten geçti. — Daha on üç saate yakın zamanımız var, Stems, yanına oturduğu masanm üze- rine o zamana kadar elinde tuttuğu rövol verini koydu. İki dirseğini dayayıp başı- nı iki eli arasına aldı. — Mahkemeden beri, dedi, geceli gün- düzlü hep bu muammayı çözmeğe uğra- şıyorum. Havsalam almıyor. Ben ateş etmediğimden eminim. Duglas Spragı bizim öldürmediğimizden eminim. lip.de tüfek sesi duyduğuna ve bu tüfek seslerinin bizim barakadan geldiğine ye- min etti, ama yalan yere yemin eti. — Ama o birçok deliller gösterdi. — Elbette gösterir, elbette. İğrenç edeb siz! — Burlar Frölih için mi? — Başka kimin için olacak? — Şimdi o endişe, telâş içindedir. — Endişe değil, belki vicdan azabı için dedir. Siz, Dunkan, hiç düşünmediniz mi? asıl katil belki de odur. ... UNKAN sinirli sinirli cıgarasınm ucunu çiğnemeğe başladı. — Spragın ölüsü sizin barakanm ya- nında bulunmadı mı? — Evet ama bulan Frölih. — Sonra otopsi yapıldığı zaman vücut ta iki kurşun bulundu. Bunların biri si- zin tüfeğinize biri de Jensonun rövolve- rine uyuyordu. Bunu inkâr edemezsiniz ya! — inkâr etmiyorum ki! Fakat, Dun- kan $iz mesleğiniz icabı canilerin, hatta bütün insanların nasıl hareket ettiklerini tetkik etmişsinizdir. Jenson da, ben de tamamile budala değiliz: herkesin bize düşman diyebildiği bir adamı kendi si- Vâhlarımızla öldürüp oturduğumuz yerin ta yanı başına bırakır mıyız? — Doğrusunu isterseniz orası hana da garip gözüküyor. Fakat hakimler. — Hakimleri bırakın, Allah aşkına! Kaybedecek vaktimiz yok. — Sizin aklınıza bir çare geliyor mu? — Bence Frölih bu işin hakikatini iyice biliyordur. Yalan yere yemin etmesinin sebebi de hiç şüphesiz budur, Onun evi- ne gitmek ve işkence elmiek şartile de ol- sa oru söyletmek isterdim. Fakat hiç süp hesiz beni derhal tevkif ederler; ben tev- kit edilince de Jensonun kurtulmasına hiç ümit kalmaz. — Hiç düşünmiyor musunuz ki benim vazitem şimdi sizi tevkif etmektir? Sterns rövolverini alıp ayağa fırladı. — Herhalde, dedi, hakikati meydana çıkarmak için benimle çalısacaksınız. Bize yardım etmek istemezseniz Tenso- nün ölümü size de vicdan azabı olur. — Benim her şeyden evvel bir polis On üç saat memuru olduğumu zannederim unutu- yorsunuz. — Hayır, siz her şeyden evvel bir in- sansınız, İnsanlık vazifenizi de yapabilir- siniz. Hatta bu işte o vazifeyi yalnız siz yapabilirsiniz, — Peki; fakat benim çalışmamdan bir netice çıkınarsa sis ne yapacaksınız? Sterns meyus bir tavırla: — O zaman gelip beni burada bulun, dedi, — Siz ikiniz de buradan ayrılmazsınız. Anlaşıldı mı? — Siz nereye gideceksiniz? Sonrası ne olacak? — Orasmı bilmem: Ben bir detekti- vim, falcı değilim. Dunkan selâm bile vermeden çıkıp git- ti, sokağa inince saatine baktı ve hemen otomobiline bindi, içinden: “Ne on üç sa- ati? diyordu; on üç Saatten âz, hem de gok Az, bir his hemen Frölihi aramasını, bunun için de onun evine gitmesini emrediyor- du. 'TERNS - Jenson davasınm başlı- ca şahidi Frölih gayet zengin ve gok yeni sinema yıldızları keşfeder ve bir takım siyasi propagandalarla uğraşırdı. Gerçi yaptığı işlerin pek temzi olmadığı nı söyliyenler yardı ama kanun höğicine açıkça çıkmadığından kimsenin kendisi ne bir şey söylemesine imkân yoktu. Duglas Spragın öldürülmesi de şehirde ve civarda hayli heyecan uyandırmıştı. Çünkü Sprag hayli (geçimsiz ve intaçı bir adamdı ama her kes onun namuslu ve çalışkan olduğunu bilirdi. Onun ölme sinin Frölih için bir nimet olduğunu söy- liyenler bulundu ama kimse zengin poli- tikacıyı, bu işte parmağı olmakla ittiham edemedi. Durkan da kabul ediyordu ya! Sterns ile Jenson aleyhindeki deliller gayet ağır dı; jüri heyeti Sternsi müebbed kürek cezasına, Jensonu da idama mahküm eden kararı (ittifakla (vermişlerdi. yalnız Jenson idama mahküm edil mişti, çünkü onun rövolverine uyan bir kurşun Spragın tam kalbine isabet etmiş, Sternsin tüleğine uyan kurşun ise ölüme sebep olamayacak bir yara açmıştı.)! Dunkan otomobilini, Frölihin evinin önünde durdurdu. Kapıyı açan uşak efen disinin evde olduğunu söyleyip detektivi içeri aldı. Dunkan odaya girince: — Frölih, Bonsuar, dedi; haberiniz var mi? Öteki hafif bir tereddiltten sonra: —Sternsin kaçtığından mı? diye sordu. — Evet, Onun burada Holivudda oldu- ğunu söylüyorlar. Frölih yüzünü geniş bir mendille ku- rulayarak: — Siz kati bir şey biliyor musunuz? de- di. — Merak eder gibisiniz, Frölih. — Dolrusunu isterseniz meraktayım. Sternsin benden intikam almak için, kaç maş olmasından korkuyorum. — Kaleb de o fikirde ama ben Stern- sin böyle bir işe kalkışacağını hiç zarmet- miyorum. Bana kalırsa o bir daha ele geçmemeğe yakası kurtarmağa çalışa- caktır. Siz de müerim olsanız öyle yap- maz mısmiz? Frölih cevap vermeden polis memuru- na tzun uzun baktr. Durkan sözüne de- vam etti: — Herhalde, dedi, ben omı yakalamak EŞ için elimden geleni yapacağım. Acaba nerelere saklanabilir? Sizin aklınıza bir yer geliyor mu? Frölih birden ayağa kalktı. Fevkalâde asabiyet içinde olduğu belli idi: — Siz benimle hususi olarak konuşma. ğa mı geldiniz, yoksa bu (ziyaretinizin resmi bir mahiyeti de var mi? İ Detektiv lâkayt bir tavırla: İ — Affedersiniz, dedi; haklısmız: Higğ düşünmeden söyledim. Fakat sizden hu. susi olarak rica etsem, bana yardım eder misiniz? ğ — Size nasıl bir yardımım dokunabi. lir? i — Meselâ, biliyorsanız, bana Sternein vaktile boş vakitlerini nerede geçirdiğini, en çok hangi yerlere gittiğini söyliyebilir. sinz, — O ya ava, ya avcılar klübüne gi- derdi. Sterns çok iyi bir çekicidir. Bir müsabaka açıldı mr, birinci ya o olurdu, ya Jenson. —Siz de onların klübünde mi idiniz? — Evet; ama benim çekiciliğim iyi de. gildir. — Siz de tüfek mi kulalnırdınız? — Evet. 1 — Araba Steras, klüp azasından biri nin evine saklanmış olmasın? Sizce buna imkân var mıdır? İ — Hiç zanne'mem, Dunkan çıkmak üzere şapkasını alıp: — Teşekkür ederim, Frölih, dedi, siz hiç merak etmeyin, biz sizi muhafaza ederiz, i UNKAN otomobiline binip hemen kapıya vurdu ise de hiçbir cevap alamadı” bunun üzerine eğilip anahtar deliğinden seslendi: i — Benim, Dünkan. Hafif bir ayak sesi duydu; biraz sonra kapı yavaşça açıldı, detektiv içeri girdik ten sonra da yine yavaşça kapandı. — Sterns nerede? Bir hıçkırıktan başka cevap alamadı, Bunun üzerine Dunkan kadını kolundan yakaladı, çekti, gözlerinin ta içine bak tı: Beklediği cevabı o gözlerde Okumuş tu, — Gitti mi? — On üç saat geçince gelecek, Dunkan kısaca: — Flörihe mi? diye sordu. Ayda Jenson ürkek ürkek bakarak: — Evet, dedi, Frölih. Siz kocamı kurs” tarmanın çaresini bulamazsanız Frölik de ölecek, Dunkan boğuk bir sesle: — Bana yemin etmişti, dedi. — Burada kalacağına değil, Jensonun kabahatsiz olduğunu isbat edemezseniz kendisini yine burada bulacağınıza söz vermişti. Emin olabilirsiniz, muhakkak gelir. — Sonra mı? — Evet, sonra,. Fröliki öldürdükten sonra.. Onu Sterns öldürmezse ben öldü- receğim. — ikiniz de birbirinizden aptalsınızl! Ben gidip sizin için çalışıyorum, size iyi haberler getiriyorum, balbuki siz bu si rada nelerle uğraşıyorsunuz, Çıldırmak işten değil. Ben hayli şeyler öğrendim, bir ip ucu buldum. — Sahi mi? Jensonun masum olduğu nu isbat edebilecek misiniz? Detektiv, kadını yavaşça iterek: — Durun bakalım, o kadar ileri gitme yin, dedi. Sternsin gitmesi çok canımı sıktı, ona da ihtiyacım olacaktı. Herhal. de siz buradan ayrılmayın, beni bekle- yin, Ben yine dönüp geleceğim, DA Dn tekrar o otomobiline bin di, Frölihin evi civarında dolaştı, sonra bir umumi telefon odası önünde durup indi, hemen içeri girdi ve otomatik tele« fonda bir numara aradı. Telin öbür ucuz dan Kalebin sesi duyuldu, komiser ne geli idi: , — İşler yolunda, Dunkan, dedi, Stem- Dep” Devamı 14 üncüde j