Gayri ihtiyari elini tabancasına götü rünce meçhul adam kolunu yakaladı — Ne yaparsın, büyük adamlar on. lar, kime gikâyet edersin? — Kim bunlar? — Bizim direktör ve bugün fabri- kayı Berlinden ziyarete gelen bir ge- neral, Direktör misafirini anlaşılan Luneburga kadar uğurlüyor; Berlin- den harbiye nezarı n bir mümessi. li geldiği zaman hep böyle yapar. Öte- ki otomobilde de yaverleri vardı. — Bir general mi? Adı ne? 'Tekrar yürümeye koyulmuşlardı. Ortalıkta kimseler yoktu ve mehtap. sız gece zifiri karanlıktı. Stup mvıb verdi: — Bilmiyorum. — Peki ama “Harbiye nezaretinin mümessili,, olduğunu biraz evvel söy- lemiştiniz. Öğrenmem lâzım, söyle.. Bu, bir emir vo bir tehditti, Stup, Besin tonurdan bunu derhal anladı, fakat gene tereddüdünden kurtulama yarak: — Vallahi iyi bilmiyorum ki.. Fabri kada söylediklerine göre bu general belki de casusluk teşkilâtı şefi imiş ama., İsmine gelince bilmiyorum. Stup, yol arkadaşının elini birden- omuzunda hissetti. — Dur bakalım Her Stup, benimle oyun mu oynamak niyetindesin sen? Meçhul adam durmuştu. Eli de Stu- pun ötekl omuzuna inerek onu adeta yere mihladı. Yüzünü, ihtiyarm yüzü- ne yaklaştırarak devam etti: — Bilmiyorsun ha? Öyle ise ben sa- na hatırlatayım: Bu generalin ismi fon Rogviçtir. Mauvini de yüzbaşı fon Strammer.. Stup hayretten küçük dilini yuta- cak gibi olmuştu. Bu adam, asakeri is- tihbarat teşkilâtı relsinin ismini nere- den öğrenmişti. Bu isim son derece gizli tutulur, orduda sahi bilenler pek az bulunurdu. — Demek, Bilmiyorsun? Fabrikada ne yaptıklarımı da bilmiyorsun değil mi? “Uçan torpil,, "Ölüm şuar,, nedir, onlarm farkmda değilsin muhakkak. Zavallı masum; senin neden habe- rin var ki! Ellerini Stupun omuzlarımdan çeke- rek devam etti — Seninle iyice anlaşmamız lâzım Her Stup.. Burası gayet münasip bir yer, ne sözlerimizi işitecek bir kulak ne de hareketimizi görecek bir göz var.. Ortalık zifiri karanlık.. Bir kere anlaşalım da sonra aramızda ihtilâf çıkmasın, öyle değil mi? Stup korkudan tiril tiril titriyordu. Gayri ihtiyari bir nefis müdafaası Bevki tabiisile elini arka cebine doğru götürdü.. Fakat meçhul adam, onun kolunu derhal yakalayıvendi. — Öyle geylere lüzum yok. Taban- ON AŞK ISTIRAP VE — 19 — can gene pantalon cebinde dursun. Hah göyle.. Hem ne diye korkuyorsun, benim üzerimde silâh Stup itaat etmişti. lxcndındcn yük- Bek kumanda etmeğe ve emirlerini dinletmeğe alışmış bir adam karşısın- dae bulunduğunu anlayarak, garip bir hisle, dalima kumanda ile hareket et- meğe müuhtaç olduğu eski askerlik günlerine dönmüştü. Hazırol vaziyeti alarak: — Emirlerinizi dinliyeceğim, — Hah şöyle! Demek beni kolay- lıkla öldürebileceğini sanıyordun ha budala! Tedbir almadığımızı mı sanı- yorsun? Ben ölürsem veya yakalanır- sam arkadaşlarım seni derhal Alman hükümetine ihbar edecekler. Elimizde senin el yazmla bir sürü vesika oldu- ğunu da biliyorsun. Balta ile başının kesilmesi pek Iyi olmaz ama ne ya- palım, eğer sen mutlaka İstersen eli- mizden ne gelir? Anlaşıldı değil mi? Artık çocukluk istemem, — Peki, başüstüne, Siz ne derseniz o olacak, — Bravo! Haydi artık gidelim. İs- tikamet İzenştayn fabrikasında idare müdürü Stupun evi. . Stup, meçhul adamım yürüyüşüne adımlarını uydurarak yürümeğe baş- ladı, İradesiz tabiatı sayesinde yeni vaziyeti de kolayca kabul etmişti. Biraz evvelki korkusu da yavaş yavaş geçmişti. Bu hissini yürüdükçe yolla- ra serpiyor gibi idi. Demindenberi zih- nini işgal eden bir suali nihayet sor- müğüu ' cesâret'etti: — Siz kimsiniz Allah aşkına? Muhatabı gayet soğuk bir tavırla suali ağzma tıkadı: — Senin nene lâzım! Badema senin şefin olan biriyim. Bu kadarı sana yer tişir, fazla tecessüs istemem. Emrim gu: Bana körü körüne itaat! Dersini iyi ezberlemiş çalışkan ve uslu bir talebe tavrile Stup: — Peki, dedi, itaat edeceğim. Bir daha sizo sual sormam, Fakat karıma | ne anlatacağım? Onun bir şeyden şüp helenmemesi lâzım.. Ne yapacağım bilmem, ne karışık iş bu! — O mesele ile de sen uğraşırsın azizim, Bana gelince; ben onun gözü- ne girmek için yanımda bir hediye getirdim. Kadına hediye verdin mi gözline girdin demektir; klâsik usul! Stup, gözleri parlayarak sodu: — Hediye mi? Nedir o hediye? Mechul adam alay etti: — Gene gual mi? Hani sual sorma- yacağını biraz evvel söylemiştin. HBaydi biraz hızlr yürüyelim, Daha ne kadar yol kaldı? — Üç kilometre kadar.. III €| Bi müddet konuşmadan yürüdüler. yapmak ihtimalini düş ce aldığı talimatı tekrar etmek li munu duydu: — Sizi — karıma takdim edeci kocasını hiç t.—nırıamıg.ı, bilmez. — Anlaşıldı, en hemşirenin Merak etme, pot kırmam. z neydi? — Şammberger ismini bile r. Ne çabuk unuttun, Şal- Ovrakım bu isim üzerine tan- zim edilmiş. — Affedorsiniz, rolümü mek bakın faydalı oluyor. — Küçük isimlerim ne idi? — Herman, Georg. : — Afcerin!, Fabrikanımn kapısıma geldikleri za- man Stup dersini iyice bellemiş disini kapıdaki nöbetçiyi rolayı verdi. Sahte eni sını deftere bizzat yazdı. Vilheli min merakla kocasını bekle- mektey kadar geç kaldığı h Stupun yanında bir de yabancı gi ce şaşırdı: — Bir sürpriz sana sevgili ğim. Eniştem — Herman., vallı hemsirem Hildeyardın kı doğururken ölen kardeşim. Hatr 'ya, o zaman ne kadar kederlenmiştim. Vilhelmin,üykü sersemi, kocasınım ne söylediğini pek de anla şaşkkm şaşkin bir misafire, bir de l.u— casına bakıyordu. Sahte Şalberger hodiyesini takdim etmenin tam gıra- ğuna kanaat getirerek ünde eğildi. Hediyesi Y: toekrar et- | broşgtu. dönümünde bunu sevgili kınnm m. Önun hatırasını yaşatmak için ara sıra kullanmanız çök bahtiyar edecek. Stup ,rolünü fevkalâde Iyi onyama: a başlamıştı. — Haydi, dedi, kucaklaşsenıza! Bu ne resmiyet böyle.. Şalberger, kadını yanaj tüktan sonra Stup: — Sıra bende gimdi, dedi. Karısını kucakladı ve yanağından öperken fısıldadı: — İyi muamele et karıcığım, Çok zengindir ve ne çocuğu, ne de başka Talrasçısı var! Kocası kadar hasis olan Vilhelmini fethetmek için bundan daha mahira- dan — öp: 138 MAYIG — 1998 Çin - Japon harbine bir bakış Yeni bir çin seddi! Çinlilerin Lunghaideki tahkimatına bir şehir 5 ikincikânundan beri Japon kuv- vetleri şimali Çi orta Çinden ayıran Lunghâi demir: şıyorlar, Japon Şantung, Hopei nuba doğru ilerliyorlar akdirde Japo: ale ve Tü den cenuba doğru leceklerdir. Suço ele geçirildik - ten sonra Çengçov — istikamc' Şi male doğru yürüyecekler, oradan Pe- kin - Hankov demi: uyla Hankova, yukarı Yangtse'ye ve cenubi Çine gi- receklerdir. Buna mukabil Çinin ne gibi bir ta- biye kullandığını gözden geçirmek me- raklı bir mevzu teşkil eder, Lünglhaideki tahkimatın Çinin en kuvvetli müdafaa hattını teşkil ettiği söyleniyor. Bir Amerikan askeri mu- harririne nazaran bu tahkimatın ya- pılmasıma 1933 senesinde başlanmış ve oradaı. yeni bir şehir vücuda getiri- Jecek kadar çok çimento sarfedilmiş- tir. Jıpon]nr bu müdafaa hattmın i lâyıkiyle tahmin edememiş yorlar. Onlar bu tahkimattan' çekinmediklerini, müdafaa — hattmım kolayca yarılabileceğini söylemişler - di, Halbuki aradan uzun bir zaman geçtiği halde büyük bir itimatla sar- fedilen bu gözler, tahakkuk etmemiş- uı-. Tahminlere nazaran misan orta - i ng harbinde Ja- 1'7000 kig sini kaybetmişlerdir. Japonların gayesi hangi noktadan olursa olsun Lunghaj demiryoluna ka- gonra zaton yart yarıya , hasislik ve para hırst damarı da tah dilince yüzü derhal gülüverdi. — Yorgun olacaksınız herhalde. He men gidip odanızı hazırlıyayım. Evi- mizde rahatsız olmıyaacğmızı ummak isterim. Ne emriniz olursa - bildirin, ne getirmeye çalışırız. Kadım dışarıya çıkmca Stup: — Nasıl, dedi, Kaleyi fethettik değil mi? — Evet. — Üzerinde iyi tesir bıraktınız. — Ben mi? Hayır, iyi tesir bırakan verdiğim broştur. Kulağına fısılda - dıklarınız da broşun tesirini tamamla- dı; ben işin farkımnda olmadım mt sa- nryorsun ? (Devamı var) IYAABANCI vücude getirecek kadar çimento harcanmış mette ilk hedefleri olarak göze çarpı- yor. Zaten Japon kıt'ası bu sev- külceyşi nokt. doğru — ilerlemeye gayret ediyorlar. Bu kıt'alardan biri Tsitandan iptidarla nehri takiben a- şağı doğru sarkıyor. Yençov ve Tsi- ning için şiddetli muharebeler oluyur. mdilik bu iki ıır Japonların elinde; hücumlarla Ja- ponları bu iki noktada mütemadiyen işgal ediyorlar, Çinlilere mensup çete- ler, Japı arını arkadan sara- rak ; ediyor, mütemadiyen şimen- difer hattını keserek harb malzemesi nakliyatını zorlaştırıyor, Tsiningden Japonlar cenubu garbi- istikametinde olan Kveiteche kuvvet sevkediyorlar, Ana kuvvetler Linçeng istikametinde Hlerliyor ve katettiği her kilometreye mukabil ağır telefat veriyor. Bu arada diğer iki Japan kıt'ası da cenub istikametine doğru yürüyor. 1937 senesinin somunda Japonlar Pe- king - Hanko demiryolunu ellerine ge- çirmişler ve Çangtehe kadar demiryo- lu güzergüihında sağlı sollu dar bir sa- hayı işgal etmişlerdir. Bu noktadan ayrılan bir kıt'a Çihsieni yararak Kayfengle irtibat temin etmek üÜmidi- le Fengçiuya yürüyor, Yine buradan ikinci bir kol da garba doğru ayrıl - mış bulunuyor. 6 Marttanberi Çin ve Japon orduları Loyang şelâlelerinin az ilersinde karşılagmış bulunuyorlar, Japonlar Lunghai demiryolunu boylu boşyunca tayyarelerle bombalamakta devam ediyorlarsa da Çinliler bu hat- tı bu âna kadar muhafazaya muvaf - fak olmuşlardır. Japonların dördüncü şimal kıt'ası Şansi yoluyla aşağı doğru sarkıyor. Çinlilerin, merkezi Lingeihde olmak üzere, bu yolun üzerinde 20 mil imti- dadında bir müdafaa hattı vardır. Dört Bgünlük sıik$ bir savaştan sonra Japon kuvvetleri bu müdafaa hattını yarma ya muvaffak olmuşlardır. Ancak bu hattın gerisinde o kadar şiddetli bir mukavemet görmlşlerdir ki, daha faz- la içerlere sokulmaya imküâün bulama- mışlardır. Şansi ve Peking - Hanko demiryol- lârı üzerine ilerliyen Japon kuvvetle- rinin başlıca gayes! Suçşo civarında harbeden Çinlileri bir çember içine almak ve onların ricat hattmı kes « mektir. Bu arada Çinliler de Şangha- yım cenubu garbisinde henüz semere vermemiş bir mukabil hücuma geçmiş bulunuyorlar, Netice itibariyle tekrar edelim ki, Çin - Japon harbinin bugünkü vazi- yeti Japonların ine olmaktan çok uzaktır. İLAN Türkiye İş Bankası İstanbul şubesinden aldığım namıma muharrer 376/13322 No, la 9 - 2 - 937 tarihli 10 - 2 - 938 vadeli 106 liralık vadeli mevduat bonomu zayl eyledim. Hükmü olmadığını ilân ederim. Bayan Emlre (11189) — Bana, . diye söze başladı - söylediğim gibi kızmakta hak- lıydın... Fakat bugün eminim ki, ileri geri sözlerinden dolayı da pişman olmuşsundur. Ben senin çocukluk arkadaşınım. Hayatta unutamayacağım birçok yardımlarmı gördüm. Seni kardeşim bilirim. Nimeti de kizim gibi severdim. Size kötülük etmek aklımdan geçer miy- di sanıyorsun? Refika hanım, Lütfiyenin nezaketle kovulduğu günkü ko- nuşmalara yeniden zemin hazırladığmmı görünce: — Rica ederim Lütfiye hanmm, - dedi, Yine malüm mevzu üzerinde dolaşarak biribirimize söylediğimiz cümleleri kullan- mak mecburiyetinde kalmayalım. Vermek istediğiniz haberden bahsederseniz isabetli olur. — Oraya geleceğim. İstiyorum ki âize, bana kırılmanıza sebep olan hadisenin içyüziül! — Lüzumu yok. Siz haberii! — Madem ki öyle istiyorsun öyle olsun, — Anlayalım bakalım şu mühim olan haber ne tmiş? Refika hanım bu cümlesini yliyeceklerinden şüphe eder bir tonda söylemişti. Bu Lü n dikkatinden kaçmamakla beraber aldırır görünmedi, Bilâkis: —- Mühim olmasaydı #izi dinlemek zahmetinde bırakmaz- dım, - dedi. Sonra mutat edasile bir cıgara tuluşturarak, gözlerini Re- fikanımkilerinde teabit ederek devam etti: — Dün öğrendim katilin kim olduğunu!,. Doğrusu heyeca- HABERİN EDERİ LEFRİKASİ: 76 Yazan: Hasan Rasim Us nımdan düşüp ölecektim.. O kadar tuhaf oldum, o kadar inana- madım, Siz biliyor musunuz?. Refika haniım da elinde olmadan Daktor Nedimle alı kadın değil miydi )ınc gayri ihtiy: bir heyccan duymuştu. iyliyen Nazire admdaki yada aklına gelemezdi. Suad beyin — Suad beyin eski karısı mt? — Evet Sabiha! — Şu Suad beye öldü denen kadın mı? — Evet ta kendisi Reril kanım Sahihayı hiç görmemişti. Ara sıra, kâh meth, kâh zem havası taşıyan cümlelerle ondan kendisine bahseden DİLLERE NAKLİ! HAKKI MAHFZnG*UR Lütfiye hanım olmuştu. Cigi bir $es Refika hanmı sarstı: — İnanır mıydm? Beyaz bukleli İlhami paşa haremi birdenbire cevap vereme- di. O düşünüyor, bu haberin doğruluğuna işaret olabilecek ip* uçları sezmeye çalışryordu. Böyle bir şey bulamayınca: — Zannetmem, - dedi, Niçin öldürsün? Nimet rakibi sayıl- maz ki.. Sonra bildiğime göre, Suad bey evlenirken onun da fik- ri alımmıştı- Yanılryor muyum yoksa.. Böyle söylememiş miy- dinviz evvelce? — Evet doğru.. Daha çok o istemişti evlenmesini. — O halde? — Daha pek iyi anlayamadım ama işin içinde bir şey var sanırım. Bilmem nederece doğrudur. Kulağıma gelene bakılır sa oğlunu kurtarmak için yapmış bu cinayeli. — Feridi mi? Kızımı öldürmekle Ferid neden kurtulacak- gra dumanlarını dağrtan kuvvetli e söylesem yalan olur. Daha kati bir şey öğre- işittiğime inanmamaktır. Söyleneni tet- Güya Ferid “Oğluma yazık olacağına bana olsun!, r, kararımı ondan sonra veririm.. Sabiha: Refıka hanım an! bir kararla: — İnanma di. Ferid, ne bunu yapabilecek, ne de yap- mak istiyecek bir çocuk, Zavallı kendi ca: ğ