İ | Hüâdiseler, lihirler HS HABER <« GAM ıoıııı’ e; 23872 y 203v0 * 20338 Deniz tıcaretımız Başbakan Yazan : Nizamettin Nazif :Başbakan Bayar, İstanbulda bulun- "duğu iki gün içinde, iki ayrı vesile- den istifade ederek, birbirinden mü- him iki meseleye temas etti: 1 — Denleciliğimiz 2 — Sıhhatımız. Satım alman üç gilepten birini zi- yareti esnasında söylediği nutuk, ik- tidar mevkiinin denizciliğimiz üzerin- do ne esaslı bir dikkat teksif ettiği- ni ve Beylerbeyi sarayımnda verilmiş olan tibbiyeliler balosunda söylediği birkaç söz de umum! sıhhatımız üze- rinde ne istimi tam bir hassasiyet mevcut oluduğunu bir daha tebarüz ettirdi, Denizciliğimiz etrafmda — söylediği sözler, Başbakanım çok dikkatli bir inceleme ve çalışma neticesinde bu pek mühim işi bütün buutları ile kav- ramağa muvaffak olduğunu izah et- mektedir, Denizciler ve hepimiz buna sevin- meliyiz. Zira deniz kadar engin ve muamması bol bir mevzu olan deniz- ciliği yalnız bir cephesinden, sathi bir görüşle ele almak bu işi anlamamak demek olurdu ki sonu döner dolaşır, başaramamaya dayanırdı. Başbakanım nutku, denizciliğimizi inkişaf ettire ettire lâyik olduğu makul dereceye ve modern techizata ulaştırmak gibi ha- yati bir davamızm salâhiyetli bir havsalaya tevdi edilmiş bulunduğunu tamamile izah ve isbat etmiştir. Denizciliğimizin —inkişafını nasıl anlıyoruz? Dört gemi satm aldık; dört tane daha alacağız, bir düzine, beş düzine daha alacağız. Sonra bunları müm- kün mertebe az masrafla ve yine mümkiün mertebe çok gelir temln eder nn.dı kullanacağız. “Bu mu maksadımız? Hayır! Böyle dar, çürük ve sarsak “bir düşünce, ancak bu işe kötü eznaf hodgümlığile girişmiş guursuz bir fer- di teşebbüsün idenli ve kasdi olabili.- di. 'Türk devleti bu işi milli kalkınma- nm hayatf bir unsuru olarak ele al- mış bulunuyor, hiçbir noktayı iİhmal etmiyor, mevzuun basit bir detayı gi- bi görülebilecek taraflara da birer âana prensip hilâti giydiriyor, denizi bir kül halinde mütalea etmek 1srar ve isabetini gösteriyor, ve herhangi bir merhaleye ulaşırsa ulagsın müş- Külpesentliğinden zerre kaybetmiyor; — Hayır! Bu dâa az. Yine az. Bu da yetişmez! Diyor, Geminin datma daha İyisi, dalma daha sağlamı, daha genci, daha sürat lisi, daha modern ve astarı yüzünden bahalı olmayanı., Deniz tezhâhlarımızı kurup — diledi. ğimiz randarmanı henliz alamamakta bulunduğumuz bu iptidal devrenin da- hi gıarı budür. Bayarın şu sözleri bu telâikkinin bir vesikasıdır: '— Üpç güsel vapurumuzu görü. yoruz, Bu kadarının gayri kâfi ol. duğuna şüphe yoktur. Arkadaşları #nız yeniden almacak üç vapur için Londrada müzakere yapıyorlar. Ka- | botaj servisleri için yaptığımız prog Tam neticelenmiştir. Bu aydan itk Baren yeni gemi'er peyderpey gel- moğe başlayacaktır. Bamları yolda- dır. Maamafih siparişlerimla artan Ahtiyaçlarımıza yetmiyor. Buntun Der- Devamı 5 incide Bir iddfa ederken, biz: kinin, sözünü tutmasını, kafasını kesme- sini herhalde istiyecek değiliz! — Fakat, Ingilizlerin bu manada — söyledikleri sö- zün tatbikini istemekte herkes kendini haklı görebilir. Onlar: — Falan şey şöyle olmazsa şapkamı yerim! diye iddiaya girişmiye alışmışlar- dır. Geçenlerde, Avustralyada, böyle söz verip sonunda, iddiasında yanılınca, şap- kasını, bir yemek içine doğrıyarak yiyen birisinden bahsolunmuştu. Geçen gün gene böyle şapkasını yeme- ye birisi daha mecbur olmuştur. Fakat ©, şapkasını resimde görüldüğü gibi, 1sı- ra ısira yemiştir. Hâdise şu: Geçen hafta bütün İngiltere, kral ku- past futbol maçı ile heyecan içinde idi. Spor,sayfamızda bahsettiğimiz gibi, maç, İki taraftan hiçbiri bir gol yapmadan bit- miş, bunun üzerine maç müddeti uzatıl, mıştr. Bu fevkalâde müddetin de bitme- sine bir dakika kalımcaya kadar gene iki taraftan hiçbiri göl yapamamıştır. İşte o zaman, maçı radyo dinleyicileri. Greta Garbo İsveçte Rivayete göre orada evlenip bir müddet kalacak Greta Garbo ile Leopold — Stokovski hiç beklenilmedikleri bir sırada İsveçe gelmişlerdir. Fastaki seyahatlerinden sonra, Almanya yolu ile İsveçe gelmişler ve Trelleborg gehrine . Oradan kendi oto- mabilleri ile Stokholma gelmişlerdir. Artistin bu seyahati, evlenmesi ile a- Tâkalı bulunuyor ve hattâ, Stokovski ile evlenmek için, annesinin müsaadesini al- maya geldiği de söyleniyor. Greta Garbonun, — Stokholmda evlen- dikten sonra kocasile beraber tekrar A- merikaya döneceği sanılmaktadır. Pek ihtimal verilmiyen bir rivayete göre, ar- tist ve kocası İsveçte bir iki sene kalacak- lar ve bir çiftlikte yaşıyacaklardır. î | ! v ü Büyük Iâf ettiği Bir adam şapkasını yemeğe mecbur kaldı! şapkasımı yerken.cer ne nakleden spiker, bütün — İngilterede maçı radyo ile takip eden — milyonlarca kişiye gu iddiada bulunuyor: — Oyun iki taraftan hiçbiri gol yapa- madan bitecek. Eğer bir gol atılacak o- lursa şapkamı yerim! Fakat, spiker bunları söyledikten son- ra, halka, hakemin takımlardan — birine penaltı verdiğini bildiriyor ve — penaltı çekilince gene kendisi ilân ediyor: — Gol! Mağlüp olan yalnız karşı — taraftaki sporcular değil, ayni zamanda spikerdir. Ertesi gürlü radyo şirketi idaresine bir çok dinleyiciler müracaat ederek büyük 1âf eden spikerin sözünl yerine getirme- sini istiyorlar, Bunun üzerine maçta ka- zanan tarafa natıl kupa verilmesinde va- at tutulduysa, spiker de sözünü tutuyor Vö «« şapkasını yiyor! Sözü bütün — İngilizlere kargı verdiği için eözünü tutuğumu hepsine göstermek İstiyor ve şapkasını, televizyon — önünde yiyor: Birkaç gün evvel radyoda: — Gol olursa şapkamrı yerim! diye et. Ayağı uğurlu ! lnıillı ıl)ıılsl cefçmn Kamr — Dayâna | Çörçil aktris olarak, — babasının ismini sahneye sürüklemişti. Bugün de onu bir futbol sahasında görüyoruz. Fakat bun- dan babaşı herhalde memnüundur, Çün- kü, Dayana, bir hayır cemiyeti menfa- atine yapılan maçta, uğur getirsin diye, topa ilk adımı vuruyor... için tiği vaadi kulakları ile işitenler, o gün de televizyon başında, spikerin, — şapkasını Afiyetle yediğini gözlerile görüyorlar. Fakat, adamın yediği şeyin hakikaten şapka olduğuna inanan pek yok, Çünkü, sofrada “yediği,, şey, bir hasır şapkadır. Fakat, bunun hakikaten hasır olduğunu kim isbat edebilir? Acaba şapka şeklinde yapılmış kâğıt helvası gibi bir çey deği! mi? Bunu ya!nız bir kendisi biliyor, bir de televizyon idaresi! Tifoya tutulanlar sütçüyu dava ediyorlar ! Geçen sene İstanbulun ve diğer şehir- lerimizin bazılarında tilo — korkunç bir salgın halinde hüküm sürerken İngiltere de ayni hastalıktan şikâyetçi idi. Hattâ orada, biztekilere naazran, daha fazla ö- lüm kaydedilmiştir. Bügün, İngilteredeki bir şehirde, Ülo salgırı dolayısile açıları bir dava görülü- | yor. Davacılar Alim Hollerton isminde bir adam ile karısı, çocukları ve bütün ev halkıdır. Dava ettikleri de bir sütçü... Holberton mahkemede diyor ki: — Bizim bir sütçümüz vardı, hep on« dan alırdık. Kalabalık bir aile olduğu- muz için, sütçü bizden çok para kazanır- dır. Fakat, adamcağız, bu kazanca nan- körlük etmez, bize her zaman gayet gü- vel, saf ve tmezi süt verirdi. “Bir gün eve bir reklâm — getirmişler. Bunda, civardaki bir süthanenin kasaha- daki evlere daha ucuz, hem daha iyi süt vereceğini bildiriyordu. Bundan baş- ka, bize daha başka kolaylıklar da gös- teriyordu. “Bu sâthanenin vaadine kandık ve bi- zim sütçü ile hesabı keserek, oradan alış veriş etmeye başladık. *“Fakat, süthanenin s«ütü İçtiğimiz güne denberi evde tifo başladı. Çocuklarımız !rn:r birer hastalandılar, Allaha çok şü- , içimizden ölen olmadı ama, hastalı. gı tedavi için yüzlerce lira paramız gitti. “Mademlci bizi hasta eden bu — sütçü- dür, Kendisinden davacıyız ve zarar si- yan isteriz,,, Adam, evdekilerin tifoya içtikleri süt. ten tutulduklarına dair doktordan da bir rapor alnuştr. Mahkeme hetüz — karar vermemiş bulunuyor. ZEBTESEMERELLENE MK SAA V RA I DEFENEMNENE Ras gele Yenl Evliya çealebi! EV'L!YA Çelebinin 17 inci asır şon- larında (tahminen 1681 de) öldü- Bünü tarih kaydediyor. Bu ölümden iki buçuk asır sonra, Ercüment Ekrem üsta- dımız “Evliyayı Cedit,, — imzasile ayni üslüpta bir seri yazılar yazmıştı. Şimdi kendisi Belgradda bulunuyor. Meydanı boş buları bir arkadaşımız da fırsat bu fırsat deyip kendisini bu mevkie inha e- divermiş; yazılarlısa şu başlığı koyuyor: *“Yeni Evliya Çelçbi tetkikleri,,. - Vakra tevazu Babıalide geçer akçe de- Bikdir; değildir ama biraz insaf! Aşari ölçüler VVELCE memleketimizde olduğu gibi, Yunanistonda da elen, oşari » ölçüler kullamılmaktadır. Yuran hükü- meli de beynelmilel ölçüleri kabul et- “meğe karar vermiştir. 'Tan gazetesinde bu satırları — yazan arkadaş, anlaşılan aşari ölçülerin beynel milel ölçüler, yani metre usulü olduğu- nun farkında değil.. Yunanistan şimdi aşarf ölçüleri değil, eski usul ölçüleri kul Tanmaktadır, kabul edeceği de aşari öl- Çülerdir, Arşadaşımız “aşar,, kelimesinin eskiliğine bakarak usulü de öyle sanmış ama meşhur fıkrada denildiği gibi “her gördüğün sakallıyı baban sanma,, kabi- linden her görülen arapça kelime de eski bir'mefhurmu ifade ' etmez. Bir şişeye birayi IR sabıkalı, yirmi şişe — şampanya çalmış ve yakalanmış. Mahkeme de kendisini 21 ay hapse — mahküm et- miş. Dikkat ederseniz cezanın gayet he- saplı verildiğini anlarsınız. Bu — adam ıslahı hal edip namusile çalışmağa ka- rar verseydi aylık kazancile ayda kaç çi. şe şampanya içebilirdi? Bir şişeden faz la mı? Aslâ! O balde bir şişe şampanya- ya mukabil bir ay hapis gayet ınünısıp düşmüş, CUMHUKİYET Hatayda seçim Y UNUS Nadi Uatap meselesinin yent ıqllıauııdqıı bahsederek diyor ki: Eğer seçim bütün bir adalet selâmetile yapılmazsa mesele — hallolunmamış kalır.. Bu ise Fransız - Türk dosiluğunu kolay- laştırınaz. Atatürk yılbaşı nulkunda Hatay işinin Fransız » Türk dostluğuna mebenk taşlığı vazilesini göreceğini — söylemişti. Henüz vakti iken bu hakikati bir daha ba- tırlatmak faydasız değildir. Hatayda seçime başlanmadan evvel ora- da seçime Iştirak edecek İnsanlar cemast ilibarile bir nevi nüfus kaydı geçiriyor lar. Hatayda Tüörkten gayri olarak muhte- Tif ark ve dinlere mensup cemaaller var. dır. Ekseriyet olan — Türklüğü orada bir cemaa! saymağa yer yoktur. Biz Hatayda bir Türk ekalliyeti davası — gütmüyoruz. Muahedeler zaten bakikate de mutabık o- larak orada Türk çokluğunu esasen kabul etmiştir ve bu çokluk esasında da mahal- N ve bususl bir Türk idaresinin kurulma- | sını zaten kararlaştırmış bulunuyor. Şim diye kadar Hatayda görülegelen gayrita- bil gayretler acaba şu Türk ekseriyetini şüpheye düşürebilir miyiz diye müracaat olunan binbir dolambaçlı yollardan — ileri geliyordu. Bu yoldaki gayreller beybhüde- dir, muahedelerin kabul ve vaziyetin tayit ettiği bir hakikati iptal etmeğe imkân yok tur. En sonunda öyle sun! bir neticeye biz Türkiye cumhuriyeti halkı müsaade ede. meyiz de onün için. Bugünlerde Hatayda mahalli otoriteye teretlüp eden vazifelerin — ebemmiyet ve nezaketi Üzerinde nekadar ısrar etsek ye- ridir. Mahalli otorit, yani Fransrz - Suri. ye ve daha doğrusu Fransız — idaresi bu- günlerde Hatayda yapılan işlerde yalmız adalet gayesini güden bir bâkimiyet Ida. me etmek ve bunun haricinde — en ufak asayişsizliğe meydan vermemekle Fran- S1 yüksek menfaatlerine de uygun güzel bir iş görmüş olacaktır, Böyle yapılmıya- rak Hatay meselesinin şaşırtılıp karıştı. rılmak suretile haşka törlü ble nöticeye, yani Türk çokluğuna dayanan — Idareden gayri bir şekle götürülebileceği ümitleri tamamile beyhudedir. Tekrar — edelim ki © takdirde sadece Hatay meselesinin hal. Tedilmemiş, belki karıştırılmiş olmasından ibaret bir sonunce varmış oluruz. O halde 496 yeniden- haşlamak Lâzımgelir. . TAN Nüfüz mıntakası — ne kelime Mayta tarihti Anadolu ajansı bültene lerinde Romadan verilmiş bir tel- #rafın İçinde şu satırlar göze batıyordu: *Havas ajansı muhabirinin iyi bir men badan öğrendiğine göre dün öğleden son- ra Kapitülü ziyaretlerinden evvel yaplık. ları görüşmeler — esaasızida Musolini ile Hitler pek nazik bir mesele olan Avrupa- nun cenubu şarkislüde İtalyan ve Alman nüfuz mıntakaları meselesini tetkik etmi- ye başlamışlardır.. Ahmet Bmin Yalman bugünkü başmaka. lesinde bunu mevrnubahs ederek diyor kzl *“Nüfuz mıntakası paylaşmaları ve nü- fuz mücadeleleri ancak boşluklar hakkın- da yapılır. Balkanlarda yabancı menfaat. ler tarafından doldurulacak boşluklar gö- renlerin, görüş kudretinden — lamamiyle mahrum olduklarına hükmetmek calzdir. Balkanlar dopdolu bir yerdir, Burada ancak Balkan menfaatleri İçin yer vardır. Balkanları altmış küsur milyon canlı, İsti- datlı, çalışkan Insan dolduruyor. Balkan milletlerinden her biri, kendisini geri bı. raktıran sebebleri iyice kavramıştır. Ya- bancı milletler besabına kölelik etmenin ve onların iktisadi inkişafı namınp gerili- Be ve mahrumiyele katlanmanın acılığını en derin surette duymuştur. — Balkanlılar, Balkan Birliğini de böyle düşmanca dü. Şüncelere karşı müşterek bir set diye kur- muşlardır. Balkanlarda vüfuz — mıntakasından ve nüfuz mücadelesinden bahsoden her ya- bancı millet, Balkan milletlerinin hepsine ve herbirine tahammül kabul — etmez bir bakarette bulunmuş olur, Balkan milletle. rindeki istiklâl azmi ve sevgisiş; ne menla- atle satın alınır, ne de tazyik ve telkinle sarsılabilir. İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya bakkında müfuz mintakası sözü ne kadar manasıt ve gülünç ise — Balkanlar bakkında da © kadar gülünçtür. Türk siyasi ve iktisadi istiklâlinden fo- dakârlığı göze aldıracak hiç bir iktisadi menlaat tosavvur edilemez. Türk milleti, istiklâl harbinde tam istiklâl namına nasıl bütün varlığiyle söon hadde kadar çarpış- mışsa, siyasi ve iktisad! İstiklâlimizi tehb- dit eden en küçük bir tehlike karşısında ba rubta bir mücadeleyi göze — almaklan biçbir zaman vazgeçemeyiz. Müttelik Bal kan milletleri hakkında da ayni Iddlada bulunmakta tereddüdümüz yoktur. Balkanlarda nüfuz — mıntakasından va yabancı nüfuz mücadelesinden bahseden- ler ve Balkanlarda hariçten doldurulabile. cek herhangi bir mevi boşluk görenler hem kendi kondilerini eldatmış, hem de nor- mal siyasi ve iktisad! münasebellerde ken- dileri için faydalı olabilecek bir dostluğu boş yere tehlikeya düşürmüş olutlar, —