Danyel Gudeye muamelemiz artık değişmelidir, kendisi şüpheli değildir, onu davamız lehine kazanmalıyız General takdirle mırıldandı: — Zeki bir buluş! Velter devam etti: — Bu buluş muvafık netice verdi gene ral. Dün Hanovra gelen ve Vengel tara- fından bugün bana gönderilen cevap iş te... Velter cebinden bir mektup daha çıka- rıp okudu: Mösyö; İki mayıs torikli mektubunuzu ve gön- derdiğiniz parayı aldım. Mektubunuza, orkadaşımızın Danyel Gude hakkında bir müddetenberi kiçbir malümat sahibi ol madığımız için çok memnun olduk. Ken- disi filhnkika müessesemizde çalışmaktay dı, fakat, birdenbire haber bile vermeksi- “gin işini terketti. — Hanovrden geçtiğini bildirmeniz hakkında duyduğumuz endi- şeleri kismen olsum izale edecek mahiyet- tedir, çünkü biz onun — hayatından bile endişe eder vaziyete düşmüştük. Kendi- sile temasa geçmeği pek artu — ettiğimiz cihetle Berlinin büyük gazetelerinden bir kaçına şöyle bir ilân koydurmanızı rica ederiz: “M, Danyel Gude: Süratle dönmeniz vica olunur.,, İ General, bir kahkaha ile komiser Velte rin sözünü kesti: — Ne saf adamlar! Mektubun sonunda neler var? —- Mühim bir şey değil general. Te- gekkür, ilân-paralarının derhal ödenece- Bini temin vesaire... — Tebrik ederim komiser Velter. Me- sainizden çok memnunum, Komiser, ağzı kulaklarında, — yerlere kader eğilip kalkarak tebrike — teşekkür ederken, general ona ehemmiyet verme- den Fon Strammere döndü: — Güde ile ilk mülâkatınızı müteakip verdiğiniz raporda ileri sürdüğünüz fikir böylece toeyyüt etmiş oluyor. Doğru gör- mürsünüz, sizi de tebrik ederim. Bu vaziyette Danyel — Gudeye karşı muamelemiz değişmelidir. İzenştaynver- ke direktörü dostum general İzenştayne gilreli bir mektupla meseleyi bildirelim. Lütfen not alınız. Yüzbaşı cebinden not defterini ve ka- Temini çıkararak gözlerini generale dikip bekledi. Alman askerf istihbarat teşkilâtı Teisi yavaş yavaş dikte etti: “Danyel Gude etrajındaki — muhafaza çemberi artık gevşetilebilir, — mesuliyeti | üzerimise alıyoruz. Maamafik — kontrol. den büsbütün vazgeçilsin de demiyoruz. Bundan sonra kontrol çok gizli, belli et tirmeden, onun — izzeti nefsini kırma. dan yapılmalıdır. Artık onu milessesenin edamlarından telâkki etmek ve imkân nis betinde aramıza almak lâzımdır. Ona e- Fransaya —S sami itimat besleniyor hissini vermelidir. Söylediklerinin doğru olduğu — onlaşıldı, kendisini davamız lekine kazanmağa ça- hışmalıyız. — İtimadınızı isbat için bazı lâboratuvar tecrübelerine bile onu çağıra- bilirsiniz. Bahsettiğiniz tecrübelerde, gelecek oy, bildirdiğiniz tarikle hazır bulunacağım.,, General biraz düşündü, sonra: — Bu kadar, dedi, söyliyecek başka bir şeyim yok. Mutad nezaket ve cümleleri- le mektubu tamamlarsınız. Mektubu gön dörmeden önce bir kere bana gösteriniz. Merti gidebilirsiniz. Kapıya vuruldu. General rahatsız edil diğine kızmış bir tavırla seslendi: — Giriniz. Nöbetçi kapıyı açarak hazır ol vaziye- tini alıp bekledi. — Ne var? Çağırmadan ne - diye beni rahatsız ediyorsunuz? — Affedersiniz general. Kont Fon Der Vangerhayd ziyaretinizde bulunmak is- tiyor. Generalin bu ziyaretten haberdar olduğumu söyledi. — Pekâlâ, buyursun, Nöbetçi çekildi. Fon Strammer de cık- mağa davrandı. General onu yumuşak bir tavırta alıkovdu: — Kalmız, mülâkatımızda siz de bulu- nunuz, Voltere döndü: Si AdEDFMİZ. — Hürmetlerim general, General, — yüzbaşı ile yalnız kalınca sordu: — Kontu tanırsınız değil mi? — Diplomatik — kuriyelerimizden biri zannederim. — Evet, Kont Fon Der Vangerhayd bu gırada içeri girdi. Sol koltuğunda büyük bir şık çanta olduğu halde generale doğru iler- liyerek elini uzattı: — Sizi görmek ne saadet ekselâns! General ziyaretçiye doğru iki adım ata- rak mukabele etti: — Sizi tanrmak benim için şereftir kont... General: — Lütfen oturunuz, dedi, artık işten bahsedelim. Masanın etrafında birleştikleri - vakit ilâve otti: — Yükzbaşı, lütfen bize birer sigar veri- niz. Yüzbaşı sigar kutusunu dolaştırdı, son- ZDDN UAAO $ ra çakmağile evvelâ generalin, sonra kon- tun sıgarlarını yaktı. General söze başladı: — E, arizim kont, anlatın — bakalım. Malagadan geliyorsunuz değil mi? — Evet, birkaç saat de Pariste kaldım. — Vaziyet? — Beklenilen zarfı getirdim. Kont Fon der Vangerhayd, dizlerinin üstünde tuttuğu çantaya doğru — eğildi. açtı ve içinden çıkardığı üstü — bezli ve mühür mumlu büyük bir zarfı generale uzatırken ilâve etti: — Malagada hususl vazifede bulunan tayyare binbaşısı Hosselt bu zarfı bana teslim ederken dikkat etmemi sıkı sıkıya rica etti. Buna gözlerim kadar ehemmi- yet vermemi, ancak size teslim etmemi; seyahat esnasında biran bile gözümden ayırmamamı istedi. Bu tenbihler aynen yerine getirilmiştir ekselâns; zarfı size teslim ediyorum. — Teşekkür ederim. Odada bir süküt oldu. General Fon Rogviç kuvvetli bir masa lâmbasını önü- ne çekmişti. Akseden kuvvetli ışık altın- da evvelâ zarfın üzerindeki mühür mu- munu tetkik etti. Mühür kanadları kapa- lve göğsünde gamalı bir haç olan bir Prusya kartalı şeklinde idi. Kartal bir köşelerinde de D. Ü. A. harfleri vardı. General başını kaldırarak sordu: — Bu harflerin neye delâlet — ettiğini biliyor musunuz? Kont tereddüt etmeksizin cevap verdi: — Deutsehland über Allesi — Bravo aziz diplomat! — Tebrike hakkım yok ekselâns. Binba $t Hesselt bana bunun manasını, zarfı gö zümün önünde mühürlediği sırada, izah etmişti. Ayrıca şifahen şunları bildirme- mi de rica etti: “İngiliz meselesi iyidir ve İyi bir şekilde ilerliyor. Bizi alâkadar eden tayyare plânlarını yakında elde e- dip Berlinde generale bizzat götüreceği- mi umuyorum. Bu işle meşgul olan ajan muvaffak olduğunu ve bana iltihak et- mek üzere Londradan Malagaya hareket etmek üzere bulunduğunu bildirdi.., General Fon Rogviçin gözleri sevinçle pırıldadı. Lâmbayı önünden iterek elle- Tİni neşe ile uğuşturdu ve söylendi: — Yaman adamdır binbaşı Hesselt ves. selâm! Mükemmel bir istihbarat zabiti. birinci sımnıf teknisiven ve kâşil... Keşif- lerinden ikisi şimdi İzenştaynverke atöl- yelerinde tecrübe ediliyor. Bu tecrübele- ri, İspanyada mühim bir vazile görmek üzere muvakkaten terketti; bu iste mu- vaffak olduğunu da şimdi bildirdiğiniz Mmalümattan anlacrİrvor, Râvle arkarlat. Tıpkı bır roman Haydudun izi bulundu! SahteRemziyenerde? Haydudun izini muharririmiz bulmuş ve kış_kıvnk yakalanması hakkında alınan tertibata büyük yardımları Nihayet bu seferde kötülük, iyiliğe ve adalete mağlüp olmak üzeredir. Muharririmiz — klinikten çıktıktam sonra Mahmut Nadirle kötlülük arka- daşı olduğu yüzde yüz anlaşılan sahte Bayan Remziye Fikrinin izine düp müştü. Bir taraftan talimhane merkezi şefi Bay Selim Özdürum ve değerli arka- daşları, bir taraftan — muharririmizle kendi seçtiği arkadaşları geceki gün- düzlü bir takip ve tahkikten sonra Mah mut Nadirin izini bulmağa muvaffak olmuşladır. Mahmut Nadir bir Suriye pasaportu göstererek ve böbreklerinden çok ra- hatsız olduğunu bahane ederek birkaç gün Beyoğlundaki — Avusturya erkek hastahanesinde yatmıştır. Uzun müd- det orada kalamıyacağını anlıyan hay- dut hastahaneyi terketmiş ve o gee yanında dört beş bavul olduğu halde 'Tepebaşındaki Sümer palas otelinde kalmıştır. Otele gece eaat on bire doğ- ru gelmiş ve 'Toros ekspresile Ankara- dan geldiğini yazdırmıştır. Vakit geç olduğu için otelce hüviyeti lâyıkile deftere kaydedilmemiş yalnız bu se- fer de başka bir pasaport göstermiştir. Ertesi günü — otel yazıcıdı ecnebilere mahsus İkamet müsaadesini sormuş ve pasaportunu İstemiştir. Mahmut Nadir bunların yukarıdaki bavulda olduğunu birazdan gelip vereceğini, şimdi atele işi olduğunu söylemiş ve İstanbulu bil- miyor davranarak rus vapurları acen- tasının nerede olduğunu — sormuştur. Acentayı göstermek için oteldeki ko- milerden birisi yanma varilmiştir. Rıb- ,tıma İnmişler, acentaenm bulunduğu binayı öğrenice çocuğa bir İlra verip savmıştır. Çocuk küçük bir hizmete karşı bir lira veren bu cömert müşte- rinin arkasından bir daha bakmış, ve müşterinin acentaya girmeden ileriye doğru yürildüğünü görmüştür. Bir a- ralık arkasından koşup: — Acentayı — geçtiniz. yanlış — gidi. yorsunuz. Demek istemişse de cömert müşteri- yi belki kızdırır korkuslle oteline dön- müştür. Yalnız vakayı sevinçle yazıcı- ya anlatızken otel tercümanlarından bi- Tisi birdenbide hatırlıyarak: - — Ben dün gece Toros trenine nö- bet tutmuştum, Sümer palasın adını haykırdığım halde kimse gelmedi. Bu kadar çok eşyalı birisinin de trenden larla çalışmak bir çef için zeçktir. 'Tekrar masaya yaklaştı, zarfı eline a- larak devam etti: zarfı açtı, içindekileri çıkardı: Daktilo i- le yazılmış bir kâğrt ve dört tane mavi renkte, üzerleri resimler ve rakamlarla dolu plân kâğıdı. g (Devamm var) YİABANCI UUĞ LA dokunmuştur çıktığını görmedim. Zaten dün geceki trende çok az yolcu vardı. Demiştir. Bu iki — şüphe her zaman tetikte —bulunan — otel — bürosunu ikaz sonra otelde tertibat almmıştır. Fakat ne öğle, ne de akşam yemeklerine geh memiş, amcak gece szat on birden son- Ta gimiştir. İlk sözü: — Yarın sabah unutmaymız, ben o« damda iken geliniz de küğıtları veres yim, n Diyerek odamına girip yatmıştır. A» radan yarım saat geçince bir kadın kendisini- telefonda aramış, telelonu ©- dasına haber vermişlerdir. Bu kadın ancak beş on kelime Arapça konuşup telfonu kapamıştır. Bu muhaverenin ancak iki üç kelimesi zeki otel kâtibi tarafından zaptedilebilmiş ve bu keli- melerin (bulunduğun yer keşfolundu kaç) mânasma geldiği anlaşılmıştır. Bunun Üzerine işi sabaha bırakma- nn doğru olmuyacağını — anlıyanlar Mahmut Nadirin bulunduğu odaya gi- dip kapıyı vurmuşlardır. Fakat içeriden cevap — verilmemesi hayret uyandırmıştır. Kapı otel anah-. tarlarile açılamayınca kilit sökülmüş- tür. Fakat odanın içinde dört büyük ba- vuldan başka bir şey bulunamamıştır! Beşirizi küçük çanta ile sabibi ortada yoktu. Kısa bir tetkikten sonra anla- şilmıştir ki Mahmut Nadir Üüç metre- çıkmar sokağın köşe- sinde daimi bir nokta vardır. Nokta eli çantalı birisinin değil, hattâ hiç kimse- nin çıkmaz sokaktan dışarı çıkmadığı- arka taraflarındaki kaçılahilecek yerler. de tutulduğu için haydudun izi bu çıke maztn içine kapanmış demektir. Dün akşam Üstü yakalanmasına muhakkak nazarile bakılmakta idi. 'Telefonla haber veren kadına gelin- ce, bunun sahte Bayan Remziye Fikrti olması kuvvetle muhtemeldir. Kendisi de ayrı bir kaçak olduğu halde bu iş- Terden nasıl oluyor da dakikası dakika- sına haber alıyor? Dikkate ve hayrete şayan olan nokta burasıdır. Hem ken- disini gizliyebilen hem arkadaşmın em- niyetini temin etmeğe muvaffak — olan bu kadın, her halde alelâde serseri ka- dınlara benzemese gerektir. Şimdi ba kadın nerede?, Mahmut Nadir yakalanıncaya kadar bu sır düğümü çözülmiyeceğe benzi- yor. Nadirin yakalanıp yakalanmadığı bu goce anlaşılırsa yarın — tafsilâtini ya. zarız. HAKKI MAHFUZDUR katlı, şurada tek bir çatıdan Ibaret ahşap ev siritiyor. Onların bile ezilmiş bir hali, nefes alamıyan bir zavallılığı var. İrfan Paşa köşkü, bu ağır hava altmda daha sessizleşmiş gibidir. Bü- 'yük bahçesindeki ağaçların yapraklarından bir tekinin sal- lJandığını görmek kabil değildir. Derin bir sessizlik ve ezici bir Bıcak.. Üstünde yanan güneşin tesirile etrafa görünmez alevler saçan toprak yol bembeyaz.. Yalnız, bu derin sessizliği, bembe- yaz yolur. kenarlarındaki bodur çınar ağaç'arı altında oyun oy- nayan, kendinden geçmiş sokak köpeğini tekmeliyen çocukların &ra sıra çıkardığı sayhalar bozuyor. İstanbul derin bir kayıtsızlık içindedir şimdi. Kimse, şura- daki İrfan Paga köşkünlün çatısı altında kan kusan bir Feridin mevcudiyetinden, kan ağlıyan bir Safinaz hanımın bulunduğun- dan haberdar değildir. Kim derdi ki' bir zamanlar, sessizliği i- gçinde zevke ve istirahate kavuşmuş görünen köşk, bugün daya- zulmaz ıstırapların menbar olmuştur. Köşkün ıstırablı havası, dinç Murat Ağayı bile saramıştır. Bık sık, gür ve beyaz bıyıkları altında saklı kalan ince düdak- lart arasından, konuştuklarıma nüktelicümleler sarfedebilmen o fhtiyar susmuş; Fatma bir gölge gibi kalmış, Şaycate içine gekilmişti. Şimdiki halde en hareketli adam Selimdir. O, şüp- he yok kel bunu İstiyerek değil, diğerlerine cesaret vermek için yapıyor. HABERİN EDEBİ LEFRİKASI: 65 Yazan: Hasan Ras m Us Köşkün çakıl taşlarile kaplanmış, ince bahçe yollarmdan yürüyerek etrafınıza bakınız. Burada şimdiye kadar görülme- miş bir ihmal elinin. çiçekleri soldurduğunu, ötede beride ya- bani otlar çıkardığını görürsünlüz. İrfan Paşa köşkü, İrfan Paşa köşkü olalı, böyle bir ihmalle karşılaşmamıştır. Yürüyünüz.. Bir zamanlar, Sabihanm, bahçedeki büyük ce- viz ağacı altında yatan oğlu Feridin, yanına gelmek ve ona ko- cası Selime artık amca dememesi için tenbihde bulunmak üzere göründüğü mermer merdivenlerde, eski temizliği göremezsiniz. İçerlye giriniz... Salonda dolaşınız. yayvan merdivenlerden yu- karrya çıkmız, dolaşmız, göreceksiniz ve hissaedeceksiniz ki ha- va daha ağır, etraf daha loştur. Belki bu loşluk cekiden de var- dı, Fakat, Suad'in tevkifinden sonra indirilen istorlar bu man- zarayı daha bariz bir şekle koymuştur. Büyük hanrmın odasile, Feridin yattığı, odayı biribirine bağlıyan uzun koridor, iki kapmın da kapalı bulunması yüzün: den, bir yabancınm güçlükle yürüyebileceği hale girmiştir. Ferid, bildiğimiz gündenberi, hastadır. Yatağında bir ölü hare- ketsizliğile yatarken başucunda bekliyen Fatmanm dudak ve göz hareketlerinden keşfe çalıştığı isteklerin! yerine getirmeye ça- lışıyordu. Sabihanın evden ayrılışmdanberi, Feride, hakikf! bir anne şefkatile bağlı kalan bu iyi kalpli, şehirde doğmuş köylü kızı, küçük hanımınm cinayetini bu sabah Selim Beyden işitmişti. Keşki işitmeseydi? Bu haberin kendisini nasıl sarstığını tah- min ödemezsiniz. Bir boğaztokluğuna çalıştığı bu eve, bu evde bulunanlara onun kadar bağlı bulunabilecek bir başkası düşü- nülemez. Küçük hanrmınım ıstırabmı. benimsemiş; Feridin a- cısımı içinde bulmuş, Suadin derdin! dert edinmişti. Şimdi bile, Feridin başrucunda beklerken - bunları düşünüyordu. Yazık olmuştu kücük hanrmına... Onun yeri, hapishane köşeleri değil, burasıydı. Yazık olmuştu Feride: 6, annesi hapishane köşele- rinde inlerken, burada gözlerini hayata kapamaya mahküm o- lacaktı. Ya Sund Bey? Ya 0? Zavallı adam... Biranda her seyini kaybetmiş bulunuyordu. KDevamı var)