— 22 'NİSEN — YÖ38 — Kuzum, şu “ruj,umu - verir misin? — Nel... Yağma yok...; Evvelâ ben ken- dimi hâlâ yola koyayım hele.. Sonra sa- na sıra gelir... — Bari şu cımbızı ver de kaşlarımı in- celteyim... — Allâh aşkına beni rahat bırak, ağa- bey... İşimi bitireyim, söz veriyorum: Du daklarmı, yanaklarımı bir ressam itinasi- le boyarım. O Klark Geybi vari gaytan biyiklarını, o canım favorilerini, kaşla- rını, yıllanmış bir sinema makyajcısı dik kat ve maharetile düzeltirim... — Haydi, haydi... Zevzekliği bırak da işini gör... Ne yapayım, beklerim... — Canım sıkılmasın.. Al şu albümü... İçinde, seve seve seyredeceğin yeni 2f- tistler var... — Deme! — Vallahi:. " Genç erkek, yatak odasının bir köşesine sıkıştırılan çamaşır sandığının üzerinde- ki, elden ele geçmekten hırpalanmış âl- bümü aldr. Genç kız da, eski bir mektep çantası olan tuvalet — kutusunun ve bir köşeye dayalı tozlu aynanm başma ge çerek boyanmağa başladı. İki kardeştiler. Erkek — yürmi iki, kız en sekiz yaşında vardı. Gençliğin en 2- teşli zamanlarını yaşıyordular, Çilgm gibi coşkundular. Bir sene evvel, babalarının — ölümile, önlerinde yeni bir ufuk açılmıştı: Artık tamamile serbesttiler. Yaşayışlarını tah- dit edecek, karşısma dikip, acemi bir s0f- ta edasile ahlâk vaazı verecek kimseleri kalmamıştı. ( Oh! Sen ne füsunkârmışsın ey Hürri- i Babasının sağlığında, genç kızın. diz. kaj bil ıda olan etekle- ir hamlede dört parmak yukarı fır- inmışh. Kuyruk sukumuna - kadar i uzun saçları, bir berberin makas fîl.(r- tıları arasında lâhzac ğına — Gdökü- lüvermiş, başı, asri bir — genç kız başı biçimine ıirivcrmîş!i. Oh, meğfersem se- nelerce başında bir yük — taşıyormuş da farkında değil.... Bir baştan bir başa u- zanan kaşları, cımbızlanarak, ince, zarif bir şekil almıştı. Artık solgun y li mör — düdal kızartıyordu. Siyah mektep göğüslüğü derhal sandı- ğın en dip köşesine tıkılmıştı. Artık ı'x'ı asri, en dekolte elbiseler gi sesine mani yoktu! Babasinın sağlığında ayaklarımda sü- rüklediği çarpık iskarpinleri eskici Ya- hudiye satmışlardı. Alâ yüksek — ökçeli, yılan derisi yahut ipel Jekarpinler var- ken onlar gi bir ay sorira, “mediha,sı, birden- bire parlıyor, bütün bu semtin “Jan Krav ford,u olüveriyordu. Jan Kravford! Oh! Bu kıvrak sinema- yıldızının ne bay- gen bakışları vardı? Mediha onun gibi bakıyordu: Ne çapkın gülüşleri vardı? Mediha onun gibi gülüyordu. Ne edalı yürüyüşü vardı? Mediha onun gibi yürüyordu. Ne güzel giyiniş ve güzel — boyanışı vardı? Mediha da o kadar güzel giyin- meğe ve boyanmağa çalışryordu. Bu uğurda paraları yetişmedi. Ufak ladılar. B * dan kalan elbiseler, pot birer birer eskici Yahudiye okutuluyor, ve mukabi- linde alman la bir şişe kolonya, bir kutu pudra, bir fpekli — çorap alımı- yordü. Ar kici; hergün geçerken, bu evin önünde en fazla — durüyor, en fazla bu evin ör rıyordu. Birdenbire kavuştuğu hürriyet, onun kavuştuği B T fazla sevincinin verdiği neçe ve k lk düşün- düğü bu: Ah ne olurdu, bu hürriyete da- ha evvel Manasr apaçık: Ah ne olurdu. babam daha evvel ölseydi! demi yordu.. Zaman bu... Zaman... Babasının — ölümünden sonra ilk işi, Ceketini yeniledi. "Düttürü Leylâ dapdaracık pa: son moda bir rr eskimesin diye - bahasının leri mıhladığı, iştirdi Değiştirdi!! Olur mu? Nedon olmasın?.. diği Klark Gi koydu. Bü yakışıklı artiste benzemek i- çin ne yapm İnce biyik bi Ççok beğen- fotoğrafını — önüne Sş n paçası sarkık eskici “Ab- sonra, Klark ının ölümünde | Geybi olup çıkıvermişti işin içinden... Annelerine gelince... Zavallı kadının, bu — zıpçıktıların de- ünden içi kan ağlıyordu. Fa- kat elinden bir şey gelmiyordu ki!.. Genç ik ve asrilik... z, asrilik — kelimesinden bir arı taklit ediyorlarmış. Her medeni insan Avrupalı gibi giyinmeğe, Avrupalı gibi yaşamağa, ve Avrupalı gi- enmeğe muhtaçmış... asrilik!! Canım ası O, bu izahtan da bir şey — anlamıyor, asrilik!,, diye dervişler gibi tılık! Zıp çıktılık? diye düşü Abbas, elindeki albümü dikkatle sey- rediyor ve söyleniyordu en enfe3 ilâveler var, Medi- en bu — cadalazdan h Allah aşkınal.. iyarladı ama, hâlâ da per- en çekilmedi... “Majurka,,yı gördün | çırır miyım? dın... — Oynak kadın... Haydi, elini çabuk tut.. Geç kalacağım.. — Nereye gideceksini — Randevum var... — Mektebi ne yapacaksın? — Asatağım! — Ne demek?i sacağım demek.. Yani, yani gitmi- demek.. Hem artık — mektepten kudum, Bir sürü zevzek — kürsüy kürsüye geldi. Edebiyat derşi veriyor sözde... A- man yarabbim nelerderi, ne saçmalardan bahsetti!.. Tuttu “Namik Kemal,i an- lattı. Edebiy ğ sokmı Sonra “Ziya Gökalp,1 eline aldı. A: lattı, anlattı... Anlattı, okudu. “Ziya alp,den okuduğu MARİKİZ DÖ PONPADUR saydım, yatmamak şöyle dursun, üste- lik, dışarıya çıkacakmışım gibi giyinir- dim!.. Jan, endişesinin, dehşet halini aldı. ğıru hissetti. Jülyete derin bir nazar atletti ve 0- nun başını önüne eğdiğini görünce: — Bentlen bir şey saklıyorsun, de- Gi — Madam... çi — Içime ne düşünceler girdiğini bil- miyorum.. Fakat bana öyle geliyor ki. Sen buraya, haydi - söyliyeyim: Bana hiyanet etmek için geldin!.. Heyecanın, garip tavsiyelerin... v Jülyet, bir çığlık kopararak yruıu.nu ili eli arasıma gizledi ve dizleri üzerinc yere yıkıldı.. Dehşeti son dereceyi bulan Jan da bağırdı: ı — Evet! Demek yııuln—.ıyordum a Jülyet hıçkırarak : — Madam, idedi, görüyorsunur . size hiyanet etmiyorum!.. Bilâkis sizi kurtarmağa çalışıyorum! . B — Beni kurtarmak mı? Ben tehlike- demi yim, yoksa?. , Ümtiszi bir namaç atfederek : — Madam, dedi, yalvarırım size; ır_ı:r. hamet edin, bırakın sizi giyindireyim- Sonra size anlatırım.. Size her Şşeyi söylerim!.. Dehşet ve şaşkınlık içinde kalan Jan, Jülyetin tuvalet odasına doğru koştu- ğunu ve cradan elbise ve mentoyu Ce tirdiğini gördü.. Fam dö şambr, aceleyle, fakat ayni zamanda beçerikli bir şekilde, hiç bir şey söylemeden hareketsiz duran — Ja- nı giyindirmeğe başladı.. Sonra: — Saat dokuz! dedi. Beteket ki önü- müzde bir #at daha var.. Bu esnada, Jan tamamiyle giyinmiş. ti ve dışarıya çıkmak üzere hazırdı. Teskin etmeğe — muvaffak olamadığı müthiş bir heyecanla sorldu: ki, — $i — ğu.—ıd—ı değil, madam, bu ğüL. Aşağıda.. Yalvarırım sizc., — Fakat niçin, canım?. —— Kurtulacağınızdan emin — olabil- mem için!.. Gelin, gelin, madam! Yal- yarırım size, bena itimat edi gizin için, beni buraya gönder yanet ediyorum. AÂdeta bir rüya içinde olan Ji disini alt kattaki kür dük salona sürük. liyen Jülyeti takip etti. .Ke:ıdııine bir tuzak kurulduğundan artık tamemiyle emin bulunan Jan, tit- riyerek, kendisini bir koltuğa attı. Jülyet, soğuğa rağmen, ayni uır:mn- da kapı varifesini gören pencereyi aç. ti ve: — Madam, lütfen beni bir dakika bekleyin!.. Diyerek bahçeye-koştu.. Bir kaç dakika sonra da geriye döne- rek şöyle dedi : 2 — Şimdi rahat nefes alabildim! Gi- çük kapinın süzmesini çektim; anahtarr kilide yerleştirdim.. Böylelik- te madarmı, istediği anda kaçabilir.. Hat- tâ isterse, hemen şimdi.. Jan, Jülyeti ürperten bir kat'iyyet. le: — Meselenin ne olduğunu dıkça, buradan gitmem!.. Jülyet, göz ucuyla saate ı.ax.u. Bu atda, rolü cidden tehlikcli ve müşkül bir safhadaydı: n Janın kaçmasını temin etmek İâzım- dı, fakat öyni zamanda bunun saat on- dan evvel vuku bulmaması da şarttı. Vakit kazanmak ve ayni zamanda memek İâzımdı. ür anda işini hesocıp etti. anlamna- vakti geçir Jülyet, bi Birdenbire? » Madam, dedi, size yalan söyledim: Ben Süzonun kardeşi deği . — Fakat bunu bana bizzat Süzön söy tedi... Süzon da benim gibi yalan söyle —— Mösyö Jak da şu cevabı verdi: — Pekâlâ, oğlum. Ben Parise döner dönmez, gelip beni Fuan — sokağında görün, Orada hesaplaşırız. Bu son gün- ler, büyük bir liyakat, zekâ ve fodakâr- lkk çalıştınız ve bu faaliyetiniz. size bazı haklar vermektedir. Berni daha fazla eğil zaman, mösyö Jakın c zulmetlere daldığını gördü. Hi S A ee . Jülyet süratle bahçeden geçmiş ve bir Jâmbayla aydınlanan, zemin kattoki küçük salonâ girmişti. Üç gündenberi, Süzonun izahatı üzerine Berninin tığı ev plânını tetkik ediyordu. Bu plâr da en ehemmiyetsiz mobilyenin yerine varıncaya kaklar her şey işaret — edil- mişti. Binaensleyh Jülyet bu evi, &: uzun müddet burada ikamet etmiş tanıyordu. zerindeki mantoyu çıkararak bir dolabın içine attı. Elindi küçük boh- çaya gelince, bunu da biz - kanapenin altına soktu.. Sonra etrelfima ba'ındı. Heyecanı so lmüştü — ve titriyordu. İki elile, kalbi pıntısini gidermeğe çalıştı ve bi dakika içinde, bu heyeosar taman gideremediyse bile, tamami'e gizlemeğe muvaffak oldu. Bunun üzerine, hiç tereddli: etmeden solaya d bitdenbire aşot kadın Katrinin karşısına yürüdü, buratını geçti ve çıkarak en tahi ir tavırla şöyle dedi — Bu ne, Kotrin?, Saat yediye geli- yör ve madamın yemeği hâlâ hazır de- ğil. Pekilâ biliyorsunuz ki © hiç de beklemesini sevmer. Aşçı kadm, geriye dönmüş, göz faltaşı gibi açarak ona bakıyordi Jülyet ayni tabit ve ciddi halile de vam etti: — Ne hakıyorsunuz böyle şaşkın şaşkın? Deli misiniz?, Kardeşim dön- düğü #eman,, Katrin kekeliyerek mırıldakı: — Kardeşiniz mi? — Süzondan bahsediyorum! Fakat kuzum 'sizin galiba dünyadan haberiniz yokl. — At Matmazel Süzon sizin karde- şiniz midir? — Aman yarabbim, ne kalırı kafalı! Süzon, kendisini iki gün için burada hlâf etmemi söylerken, bunu bana en haber vermişti!. Hadi, hadi Kat- bakalım!. Şuhu da söyliye- yim ki, eğer bu iki gün müddet le memnun kalırsam, size güzel bir ipekli elbise hediye edeceğim. Bu r, yavaş yavaş kendisine ge- len kadının dudaklarında geniş bir te- süm belirtti. — Demek siz matmâzel Süzonu is- Lihlâf ediyorsunuz, öyle mi? diye mı- rıldadı. Eğer efendimiz bunu bilsel. Jülyet azarlayorak onun sözünü kes- tir — Bu ne? Ya Nikol? Ya Pyeret?. Bu tembeller neredeler?.. Bu söz beraber Jülyet, mutbak- tan çıkarak hizmetçi kızların yattıkları de Katrinin gösten hay- terdi. Fakat Nikol hiç te hay- ret eder görünmedi ve Jülyetin kendi. işâaret Üüzerine, yeni 8 şambr'ı küçük — salons takip O zaman Jülyet sordu: — Süzon sana haber verdi mi?. — Evet, madam, . — Eğer sadakat gösterir ve akllı davrecursanız Pyeretle sana beşer yüz altın var. Nikol, bu parayı kazanmak için her şeye âmade olduğunu gösterir bir hüs- nüniyetle sordu: — Ne yapmak lâzım?. — Sadece, gece yarısından biraz son. ra kapıyı vuracak olan adama bu kapıyı açmıak.. Ö zamana kadar kaprya vursa.