18 NİSAN — 1938 Z HABER «« Tıpkı bir roman w—_f—/—’—, Bir haydu — Dünkü sayımızdan mabad — Kız, Altesin bu sözlerine inanmuf Fakat yine Üzerindeki fazilet ve iyilik kabarmış: — İyi ama, demiş. Ben sana nasti varabilirim? Seni Remziye seviyor Ve sen yalnız onunla... — Remziye bu işlerin hepaini bili- yör. Bu fikri bana veren odur. İBter. sen git sor! demiş. : Bana geldi sordu; anladım Kİ esiri olduğum Altesim böyle istiyor. — Evet, dedim. Ben Bir gün Mahmut Nadir geldi. sevinçliydi, bana dedi ki: — Hadi Almanyaya gidiyoruz, zırlan! —A! A! Neylinin işi ne oldu? — Onan işini bitirdim. Şimdi Balip- lerin hususf müşaviri sıfatiyle ve Al. manyadaki şark işlerinin tetkikine memur olarak Bezline gidiyorum. Ha- zırlan! — Kızın işini nasil bitirdin ? — Vekili amumisi değil miyim? Ba- Dasmdan anasından ne kaldıysa Saİ- tım, savdım, gidiyoruz. — Anladım! alçaklığın en- sonunü erdin Altesim! — Zannederim. Ama iyi oldu. 5€- ninle birer prens ve prenses gibi Ya- Şarız. Korkma! Hayatta yalnız gsana zeval yok! Sen dalma benim göğsü. mün üstünde canlı bir tesellisin. Değil senin varın yoğun, benim varım Yü. kum da senin. B Almanyaya denizden ve Brendizi - Roma « Viyana yoluyla gittik. Roma: nın en lüks oteline konduk. Ötelde İs- tanbuldan gelmiş bir karı koca daha vardı. Prensler gibi yasıyorlardı. Prenses aşağı, pronses yukarı! dedik- leri güzel kadın, kocasını koca gibi değil, para yeri açık bir banka çeki gibi kullanıyordu. Ben de aşağı yuka. rt bu karakterde bir kadımım ama, bu kağar değilim. Kadm zavallı herifi yüzü ha - sı dudaklarını itiraz yollu krmıldata görsün, kadın gözlerini öyle bir açış açardı ki, kocası Van kedisi önündeki fındık sıçanma dönerdi. Bir gün Mahmut Nadire söyledim: — Aiteslin! Nilüferi neye perişan ettin? İşte sana iki zengin insan. Ko- caya vur tozut, karısından al, karıya vur tozut kocasından çek! Bir kahkaha savurup dedi ki: — Bu koca böyle bir kocadır âama, bir tane ceketinin diş sağ vebinde, bir tane de pantalonunun KIÇ cebinde, iki tane tabancası vardir. — Olsun ne çıkar? — Kılrhıklığıntı kendisine verdiği SEzSNE N SST — Babama iar Suad başını kapiya çerr söyledim Babaanne, Paşa dun hayatı haysiyetsizliğe boyun eğer de, kaba. Güykk iden beni öldürür! Ben öldürürüm ama, öldürül- memi istemem. ı K O sefih kadın - ki bir 'Türk değildi ve iç yüzünden bir Türk düşmanıydı - has Türk olan kocasını sefalet içinde ' öldürdü. O güzel kadmı, bu mektubu. mu yazmadan birkaç gün evvel Pan- galtıda gördüm. Yüzüne çiller, pençe Jekeler basmış. Avurtları çök- müş. EKeki güzel parmakları kemik, kemik çıkmış. Allığı allık, düzgünü düzgün geçiyordu. Kendisini hâlâ eski (Pangaltı kraliçesi) sanıyordu, alçak kadın! Benim kadar olsun fazileti yok- muş. Ben h'ç olmazsa en kötü tara . fından olsun Altese bağlıyım. O, ha- yatın hiçbir çivisine olsun ilişip kala. madı. Bü da, nev'i gahaıma mahsus olan benim, nev'i kendime mahsus olan bir m! Bir küçük Roma hikâyesi daha: biz Romanın en büyük otelinde ve kendi pyılanyıı iflâsa sürüklenen prens ve prensesle... başkasının paralarıyla ge çinen iki prenses ve prens gibi yaşar- ken bir budala tanıdık. Merküm budala, kendisini güzel ve kuvvetli bir erkek sanıyordu. İstanbulda Felemenk, Ticareti şar- kiye, Atina, Krediliyone bankalarmı dolandırmış, Romaya gemiş, av bek. Jiyordu. Bir Afrika prensesi bekliyordu. Hangi prensesi bekliyordu. Hangisi olursa olsun değil. Tulum gibi şişman olacak, clrkî_n olacak, kakanç olacak, mendebur ©- lacak, geceleri yatağınm ve odasmmın her tarafımnı pis pis kokutacak bir pren ses.. Veya, prenses kırması! Yalnız zengin olacak! Aklı sıra bununla seviçecek, evlene. cek ve paralarına - karga leşe konar gibi - konacak! nn sarı perçemli, şeftali| yüzlü delikatılıdarını bulmaya başla - dılar. Böylesine budala denilmez de ne denilir? Romadan Berline gittik. Orada da bir maça kızına (maça beyi olur da maça kızı olmaz — m1?) rasgeldik. Kocası Berlinde sefaletten we doğruluktan ölürken, bu kadın İz. tanbulda elmas veya emlâk karşılığı ve yüzde kırk faizli borç para veriyor- muş! Altesime çıktışt Yma: — Sen yalnız Nilüferlere mi mü- sallat olursun? Yanaş bu cüce boylu * e ni Dedemin öldüğünü. V genseslerinin gözleri 401l - İE Karsik bebif yurlüe, İi Otomo bili kim İCat etti? Dünya otomobil sanayiinin ük temelini atan adam bir tokomotif makinistinin oğludur İlk otomobili kimin yaptığı ve onu ki- min icat ettiği birdenbire halli kolay ol- mıyan bir meseledir. 1770 senesinde Ni- colas Joseph — Cugnot adında bir adam istimle işliyen ilk arabayı yapmıştır. Ön- dan sonra hemen hemen bütün bir asır daha birçok mühendisler kendi kendine yürüyecek bir araba vücuda getirmek için uğraşmışlardır. Ancak bunlardan bepsi muharrik kuvvet olarak buharı seçmiş- tir. Binaenaleyh dahili ihtiraklı motörü icat eden adamla bu kabil arahaları icat edenler arasında bir münasebet olsa bile bu pek uzak bir münasebettir. Maamafil bu işi incelerken istimi ve o- nunla müteharrik arabayı vücuda getire- ni hesaba katmazsak bile — mesele gene halledilmiş olmryacaktır. Çünkü 1807 se- nesile 1885 senesi arasında — müteaddit dahili ihtiraklı motör tecrübeleri yapıl- mıştır. Eğer tecrübelerin muvatfakiyet ve ya ademi muvaffakiyeti nazarı — itibara almmıyacak olursa ihtira beratının İsaac de Aivaz admdaki bir İsviçreliye verilme- si doğru olur. Bu adam dahili ihtiraklı bir motör vücuda getirmiş ve 30 ikinci- kânun 1807 de bu ihtiraının imtiyazınt almıştır. Mâamafih bu buluş — bir türlü tatbik sahasına — konamamış ve tarihte sadece bir vaka olarak kalmıştır. 'Tarih, bu ilk vakadan 55 sene — sonra Etienne Lenoir adir bir Fransırm dahi- 1t ihtiraklı bir matörle müteharrik garip bir arabayla sokaklarda — dolaştığını da kaydeder. 1865 senesinde Siegfrled Mar- cus adında bir Alman mühendisi bu iş üzerinde esaslı olarak çalışmağa başla- mıştır. Marcus pek meşhür bir mühen- dis olmakla beraber ortaya çıkarttığı ma- girin kadına! a — Bu kadın, dedi, şimdilik fazilet gatıyor. Sağlam rehin karşılığı, yüz- de kırk faizle para vermekten başka bir şey düşünmüyor. Sefaletle ölen kocasının hatırı için metresi on dokuz Hraya ipekli, (siyah) roblar giyiniyor. Hem bu, (yarım Türk) tür. Kolay ko. lay samimilik göstermez, Bravo Altesim! Çok akıllıdır vesse- Jâm? Sahiden, bu kadın da, Romada. ki para prensesi gibi bir — (yarım 'Türk) idi, Ben nasıl ki yarı Parisli, yarı Berutlu, yart İstanbullu biriy- sem, o da (bu izahat tarafımızdan çı- karılmıştır. Çünkü bu bayan bugün 1885 de Benz'in meydana getirdiği ilk otomobil kinelere mükemmel birer ihtira gözüyle bakılamaz. Buluşlarını ıslahtan — ziyade mütemadiyen yeni şeyler bulmaktan hoş- lanan Marcus dört tane model vücuda getirmiştir. Dahilt ihtirakir — motörlerle mücehhez bu zatülhareke — arabalardan birincisi 1865 de ikmal edilmiştir. Ömrü- nün mühim bir kısmını Avusturyada ge- çirmiş olan Marcus Viyanada — vücuda getirdiği bu ilk otomobili iki arkadaşımım yardımile iterek tenha bir yere götürmüş, orada mütecessis gözlerden uzakta tecrü- besini yapmıştır. Araba 200 metre kadar kendi kuvvetile yürümüş, saonra makinede bir arıza çıkarak durmuştur. Marcus bu arabayı bir daha kullanmıştır. Maamafih kendi kendine yürüyecek bir araba icat etmek sevdasından da vazgeçmemiş, bu ilk tecrübeden sonra tamam üç araba da- ha vücuda getirmişse de bunlardan hiç- birinde muvaffak olamamıştır. Bunlar- v Tatanbulda olup bizim pasaportumuzu taşımaktadır.) İşte bütün bu maceraların arasında bana en çok dokunanı Neylidir. Altes Neyli ile gecelerce kaldı. Kıskanma - dım. Haftalarca uğraştı, hırçınlanma, dım, O, nasıl olsa benimdir. Fakat bir gocukluk arkadaşmım, bana daima i- nanmış ve beni daima sgevmiş birisi, nin düştüğü - daha doğrusu düşürül. düğü - hayat bende, Mahmut Nadire karşı bir hiddet ve nefret uyandır . mıştır. Neye yarar ki ne uyandırırsa uyandırsın, ben onün tesiri ve hüküm- ranlığı altındayım. (Mabadi yarın) V' İA L çarpmıştı. NAKLİ İkisi de kalktılar. Yukarıya çıkacakları sırada bir müddet durdular. Suad'in kulağma bahçeden gelen ayak - sesleri Yahut da öyle geldi. Dikkatle dinledi ve al. hükmetti. Yayvan merdivene yavaş yavaş tır. dan biri şimdi Viyanadaki sanat müze- - sinde saklıdır. kendiliğinden yürüyen araba yapmak he. vesi bir müddet unutulmuştur. Bir loko- motif makinistinin oğlu ve bir demircinin torunu olan Karl Benz 1885 - senesinde, Almanyada Manulein'de ufak bir atölye« de bu meseleyi tekrar kurcalamağa baş- lamıştır. Benz de muvaffak olan bir kâşife, bir muhterle has bütün evsaf bulunuyordu. Bir iki sene ufak gaz moltörleri vücuda getirerek tecrübeler yapmış, bu motör- lerin arabaları tahrik işinde kullanılabil- * mek ihtimallerini düşünmüştür. Maamafih zihninde — tasarladığı plânr tatbik sahasına koymağa birdenbire ime kân bulamamıştır. Evvelâ ortakları bu işe lâzımolan ufak sermayeyi vermemiş" ler, sonra da istediği vesait ve alâtı elde edememiştir. Maamafih bütün bu zorluk- lara rağmen ve ortaklarından saklı olarak atölyenin arkasında gizlice ilk Benz ara« üç tekerlekli ilk atomobil dört esas nok- tada bugünkü otomobilin hemen hemen aynıdır. Bu, Benz'in isabetli görüşüne en mükemmel bir delildir. O zamana kadar ilk defa muvaffak olan kenliğinden mü- teharrik bu iptidaf arabada da tıpkı bu- günkü otomobillerde olduğu gibi ihtirak elektrik şeraresile oluyor, motör su ile soğuyor, diferansyel tertibatı ve bir de mihanikf tarzda işliyen dahili! valf bulu- nuyordu. 'Tecrübenin yapıldığı ilk gün araba a- tölyenin duvarına çarparak fena — halde zedelenmişti. 1885 senesi — sonbaharında yapılan ikinci tecrübede ise araba bir- muştu. Bu ufak muvaflakiyetten cesarel alan Benz arabasını tamir ederek Manu- lcin etrafında hiç durmadan iki tur yap- tinde bunu 1000 metreye çıkartmış ve böylece neticede arzusuna nail olmuştur. Benzin otomobili petrolle işliyordu. Dün- ya otomobil sanayiinin ilk temelini atan adam muhakkak ki Benzdir. Bundan baş ga dahilt ihtirakir bir motörle mütehar- rik araba ile ilk iyi neticeyi alan da © olduğu için onu otomobilin mucidi say- mak yanlış olmaz. DNU D — Sen misin anne, - d n * makla çocukluk ettiniz. Mumıfl:_ zararı l;; şündüğünüz için yapnıs nlm“*'ı me“m ÇB 'yor. Başın sağ olsun ve sen sağ ol. Tesel ğil, sensin. kladı. Zaj ç Z Safinaz Hanım oğluna doğ“;:;î::jmx kucal ptede, MEMİBŞMYWI .k:n.;;::m. Bütün kuvvetimi sizin sağlı- — Ölüm pek acıymı e #muzdan alıyorum. İ.%n;ll:n'ı“:::e:%î:;“ Ve ”"“tıxî::îm nı-m:ı.r’; Fakat nin felâketini çok yi biliyorum- A”d;; Aaana. Sen de benim insan İsterse tahammül cdcbih.v(î- e gibi aziz hatırasını kalbinde yaşet 5 olan biz de- O günün, Sundin gelişi aa bir seskizlik içinde yendi. Nimet et? dönrae! yanındadır ümidiyle, Süuad'in gönderilen Murad Ağa, Nimet dığı, gelirse hemen gön L Tağmen saatler geçmiş, Nimet z'm“:'::i çei çıkarılmı Nimetin, annesinin evine vgnmıdıil gösterm Suad, en külçük bir telâş Ve ’“:; e:::ler 8a netle sofraya oturdu. Nimet lîsk" a etmemeye herkesin yüzünü, ü4 he in, Nimeti himaye yollu iyice tetkik edebiliyor, meselâ aanesiniz.. . v v argı tavrı gö- sarfettiği kaçamaklı sözlerine KaTSI v egi zünden kaçırmıyordu. ; lerinin . YTmek. işte bâyılle Suadin iskandüleri. diğerl okuza yaklaşıyordu. Pa. Maları arasında sona erdi. Sılonda ouruyorlardı şimdi. Saat Ş istemediği hoğecamı da kikslar Nerledikçe Suadin göstermek YA € Hanım! eri haberini HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: St Yazan: Hasan Rasim Us gitmiş bulunsaydı olbette geldiğini söyliyecekler, o da eve gel- miş bulunacaktı. Bu düşündükleri gibi anası evine uğramadı. ğmda şüphe bırakmıyordu. Bir ara: “Eh, çoğu gitti azı kaldı,, der gibi başmı sallıya- rak ehemmiyet vermemek ve hattâ bu mevzuu kafasından ta. mamiyle silip süpürmek istedi. Fakat Feridin bir cümlesile yeniden sarsıldı. Ferid: — Baba, annem belki de dönmez - diyordu. Sen istersen yat, Çok yorgun görünüyorsun. — Hayır oğlum. Ben biraz daha oturabilirim; fakat senin yatman lâzım. Saat ona yaklaşıyor sanırım. Suadin yatmak istememesinin sebebi vardı. O - gayet döner. Be - karısınm yüzünde belirecek çizgilerden mana çıkarmaya çalışacaktı. Ferid, çekilip gitti. Safinaz Hanım biraz sonra Ferid'i ta- kip etti. Şimdi, Selimle Suad karşı karşrya kalmışlardı. Suad Viyanadan bahsetti. — Kör bir adamın yabancı bir memlekette duyabileceği, hissedebileceği geyleri söyledi. Bir aralık da sözli, Selimin boşandığı karısı Ferideye getirdi. Ona Ferideyi ayrıldıklarındanberi görüp görmediğini sordu. Bunu Selimden bir cevab almak için sormadığını konuşmasmıma deva- miyle anlatmış oldu. Suadin kafasmı kurcalıyan şeye, Selimden aldığı cevablar. da da karşılık bulamayınca: — İstersen yatalım artık Selim, - dedi. Sabahleyin sen de işe gideceksin... — Yaltalrm. dandığma mandılar. Önlerinden uzayıp giden gölgeleri üst katın aydın. lığında eridi. Suad odasına girdi. Selim kendi odasma git- mek için koridora kıvrıldı. Suad bütün gece, heyecan ve asabiyet içinde kıvrandı. Yorgun olmasına rağmen bir küyumcu sabrıyla, karısının çek. melerini tekrar ve inceden İnceye gözden geçirdi. Neticede el de ettikleri ancak emarelerden ibaret kaldı. Etraf ağarmaya yüz tuttuğu srrada da yorgun, bitkin bir vaziyette kendinden geçti. Uyumuştu. O geceyi Suad gihi uykusuz geçirenlerden birisi de Feriddi. Zavallı çocuk!, Salondan yatmak üzere ayrıldıktan sonra belki iki saat soyunmadan kaldı. Bin bir tehlikeli mevzu içinde yu. =nrdeNoyınmthlbkaanndL 1 sonra annesine uzun bir mektup yazarak babasımın kör dönmesinden duyduğu azabı anlattı. Puıbıbııdıyg tık hayatta olmadığına göre, başlarınm çaresine kendilerinin bakması lâztmgeleceğini yazdı. Bunları ağızdan da söyliyebile- ceğini düşünerek yazdıklarını yırttı. Sonra buna da pek im. küân olmadığmı anlatan bir tavırla: “Hayır... - dodi, yarın gidip kendisini göremem., Daha bugün oradaydım. Yazmalı ve Fat. zı Wım-..hhrndı.vmmduMYu İki saate yakın bir uğraşmaya karşı ancak dört sayfalık ya- x. Fakat her satırında bir ıstırab, her satırında bir endişenin Bizli bulunduğu dört sayfa. Ferid bu mektubuyla annesine ne. ler söylememişti? Ne acı ihtimallerden ve ne acı tasavvurların- dan bahşetmemişti Yarabbi? Zaman zaman kan kusan, zaman zaman etrafındakilere ölüm Ürpertisi aşılryarak yatrJma uzanan Ferid, çimdi hiç de Mwwh?'&“g&u—t