15 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

15 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e T Tıpkı bir roman HH — Bir haydudun hayatı Bayan Remziye Fikrinin muharri- rimize anlattıkları Evet, Ali Kemalin bulosunda tanış. tığımtyakışıklı Mahmut Nadirin insa- na bir tuhaf bakan gözlerini unutur gibi olduğum — günlerden bir güddü. Haftada bir gün, mektepten gelince sereserpe ve istediğim kadar Uyur- dum. O pazar da epeyce geçe kalmı- şım- Ânnem geldi: — Kalk, dedi. Dayın küçük salonda seni bekliyor. — Beni ne yapacak? | — Bilmem. Yanında bir de misafir varmış. Belki bir şey söyliyecek. Kalktım, kendime tezelden bir 8Z çeki düzen vererek küçük salona gir- dim. Misafir denilen adam arkasını pencereye verdiği için yüzünü birden göremedim, Fakat o beni görünce â. yağa kalktı. Gölge içinde iki sıra be- yaz, parlak dişle bir çift.. Onun gözleri gözlerime battı! Mahmut Nadir bana doğru yürüdü, elini uzatırken dayım: — Remziye! dedi. Bak kim geldi. — Affedersiniz küçük hanımefendi, sizi rahatsız ettim. Nekadar soğuk davranmak müm- künse o kadar buz kesildim. —t Dayım imdadıma yetişti: — Mahmut Nadir beyefendi Parise gidiyorlar. Hem seni görmek, tahsi. Nn hakkında fikirlerini öğrenmek İs- kında henüz bir şey düşünmedim. Pa. ris çarşılarından da ne istiyeyim bil. mem ki. Orada olanlar, burada da var, Mahmut Nadir gözlerini gözlerim- den ayırmıyarak bir şeyler söylüyor. du. Yine bir şey anlamadım, fakat tok sesini işitiyor ve ucu sivri olmryen bir bıçak tesirine benziyen bakışlarını götüyordum. Sağ eliyle sağ elim ve sol kolu ile sağ kolumu tutarak yanımdaki koltu- Ba oturttu. Çenesi kaç saat İşledi? Farkımda aATBN YLEMSLA N — Dünkü sayımızdan mabaaıd — Şilim. Dayım yemeğe alıkoydu. Ne mrıkikzlıublrd.ıymvndı.b lafrangalık budur diye etmediği fal. go kalmıyordu. İşte bir tanesi daha, Henüz bir defa şöyle böyle tanışılan bir adamı insan yemeğe alıkoyar mı? Koysa bile evin kızmı kırk yıllık ah- bab gibi yatııbaşına oturtur mu? Ama dayımın kafasından geçenle . ri seziyordum. Bir sene sonra mekte- bini bitirecek yeğenine güzel bir a- dam bulmuştu. Devrin sivri adamları. nı, bilbasaa memlekete üşüşen galib ecnebileri pek yakından _unıycınîu. Zengin görünüyordu. Benim de hatırı sayılır bir servetim var, Hem servet, hem nüfuz, hem.. Işte burası dayım için daha mü - himdi. Nazırlık sandalyesinden düşeli honüz bir iki ay olmuştu. Halbuki o . annemin anlattığına göre - bu san- dalyeyi tam on sene beklemiş. İttiht. çılar sandalyenin kendisini değil ya, tozunu bile süpürtüp burnuna enfiye Bgibi çektirmemişler! Dayıma bir rüya gibi gelen birkaç haftalık nazırlığı bir türlü elinden bı- rakmamak istiyordu. Her yere itibar- la giren çıkan Mahmut Nadirden çok istifade umulabilirdi. Benim yemek - ten sonraya kadar süren soğukluğuma dayımın sinirlendiğini sezmiştim. — Arkadaşlarımla Tantımız var. . ha döğrüsu izin verip vermemek ara- sında bırakarak çıktım. Arabaya atlayınca Sıraselvilerdeki arkadaşım Luizin evine kaçtım, Farkettim ki, içimde bir üzüntü var, Kaçtığıma pişmun olur gibiydim. Oturmalıydım, kaçmamalıydım, otur- mamalıydım, bu hareketim iyi oldu, hayır fena oldu.. O tok ses ve o siyah güzler. Bunlar yine beni allakbullak etmiş- lerdi. Parise gideceği gün dayımımn zoru ile Sirkeci istasyonuna gittim. Mah . mut Nadiri epeyce bir kalabalık u « Devamı 11 incide ae DE| dibinde kıvrılıp ka- diyerek izii aldrm, Da- | me : fMeİğ;ika petrollerinin tdrih ine bir bakış Petrole hücum! Bir gün içinde milyoner olan petrol arayıcılar ICAK memleketlerin ekseriyotle e- lektrik dolu, daima fırtına tehdidi altındaki masmavi semanın donuklaşma- Za başladığı çok sıcak bir akşam. İnsan- lar ve eşya sıcak altında boğulmuş gibi- dir. Meksikanımnm denizi olan Meksikoda bu akşam bütün erkekler kavrulan dar s0- kaklardan, Amerikanvari güzel binalarla çerçevelenmiş geniş meydanlardan, ko- nuşarak, bağıra bağıra münakaşa ederek cumhurreisinin sarayına doğru akıyor. Orada, saray bahçesinin parmaklıkları önündeki süngülü askerler bu akını dur- duruyor.... Halk gözleri sarayın içtima salonuna dikilmiş, bekliyor. Bir kilise kadar geniş ve serin olan İc- tima salonunda bir adam, cumhurreisi Lazaro Kardena ayağa kalktı.. Sessiz sa- lonu, kımıldanan iskemlelerin — gıcırtıst doldurdu. Azalar da ayağa kalkmışlardı. Hepsi sarayın boş koridorlarında yürü- düler. Uşaklar kapıları birer birer açık kapı» yor. Heyet geniş salonların birisinden çı- kıp ötekine giriyor. Bu salanların çıplak duvarlarında çok süslü, altın yaldızlı çerçeveler içerişinde ecdat resimleri ası- lıdır. Başlarında kaba örülmüş hasır şap- kalar, belelrinde kurşun dolu fişeklikler, omuzları mavzerli kahraman ecdat. Alay ilerledikçe, kapılar açılıp — kapandıkça dışarının gürültüsü daha iyi — işitiliyor. Nihayet son kapı kanadı açılıyor. Cum- hurreisi ve maiyeti balkonda görünüyor. İşte o vakit meydanı dolduran - kalaba- lıktan müthiş bir gürültü, müthiş bir al- kış göklere kadar yükseldi. On binlerce göz balkona dağru dikildi. Cumhurreisi elini kaldırdı. Derin bir sessizlik ortalığı kapladı. Günlerden, haf- talardanberi beklenen bir cümleyi söyle- de kurşün dolu fişeklikler, cisi ağğır ağır — ağrinı açtı ve söyledi. Yüzlerce öparlör bu cüm leyi herkese işittindi: — Bundan sonra, Meksika petrolleri milletin malıdır! f Bu memlekette heyecan ve memnuni- yet barutla ifade ve ilân edilir. Derhal binlerce adam tabancalarını çektiler ve havaya ateş ettiler. Telgraf ve telsiz tel- garf bu haberi bütün dünyaya bildirdi. Avrupa ve Amerika borsalarında mühim bir tesir yapacak, paralarını Meksikada çalışan yabancı şirketlerin esham ve tah- vilâtına yatılmış birçok zenginleri (akir- leştirecek, birçok orta hallileri harap e- decek olan bu karar Meksikada böyle i- lân edildi. ”a tutulmuş gibiydi; binlerce İnsan, milyonlar kazanmak Ümidile varını yoğunu satıp savarak bitip tükenmez kârvanlar İ20 inci asrın başlarında bülün dünya, bir petrol hllmmııınnİ Moksika Cumhurretsi Lazaro Kardena Büyük Okyanusla, Atlâs Okyanusunun uzak sahillerindeki petrol harhinin bir safhası böyle kapandı.. Yeni bir safhası Akan altın Orta zamanların büyük , simyagerleri mayi halindeki altının, asıl altından daha kıymetli olduğunu söylerlerdi. O Wwakit herkes bü sözlere karşı omuzlarını silker ve gülerdi. Aradan geçen dokuz asır bu simyagerleri haklı çıkardı. A ki zâman simyagerlerinin bahsetti- Ki mayi altın hiç şüpbesiz petroldur. Bu mayiin bulunmasile — hayatta ne büyük bir değişiklik baş gösterdiğini herkes bi- lir. Bilhassa petrolun taktiri öğrenildik- ten sonra petrol dünyaya hâkim oldu ve toprakları altında petrol akan tmemle- ketler altın diyarı oldular, On dokuzuncu asrın sonuna kâdar ma- den kömürü sanatların ekmeği sayılırdı. Yirminci asırda kömür tahttan indirildi. İnGlâklı motörlerin keşfinden, mazotla ısınan büyük kazanların kullanılmasın- dan sonra, herkes toprağın altından arzın kanırnt emmeğe çalıştı. Bir gün Hazar gölü, Karadeniz kıyıla- rındaki ve Pansilvanyadaki petrol kuyu- ları yeryüzünün hergün artan ihtiyacına halinde Meksikayı dolaştı ve taliini denedi f eraDONAENENSASUNDERSASEREEEEANANSERERaEmEDEncaN: kâfi gelmemeğe başladı. O vakit Meksi- kanın da bir petrol yatağı olduğu hatır- landı ve bu memleket petrolleri için de çetin bir çalışma başladı. Petrola hücuta Meksikada petrolun ilk defa keşfi, ar- zın herhangi bir diyarında petrolun ilk keşfine pek benzer, 1519 senesi nisanının yirmi birinde Fernando Kortez bir avuç serseri ile ilk delfa Meksika sahillerine yanaşıyordu. Bu adamlar ilk çıdxrları; nt bugünkü Vero Kruz şehrinin bulundu- Bu noktaya kurdular, Ve altın aramak maksadile memleket — içerlerine girdiler, Orada yaşıyan yerli kabilelerle mücadele ye giriştiler, Bir şey, bu altın arayıcıla- rın nazâarı dikkatini celbetti. Yerli ahali, merasim gecelerinde yaktıkları meşaleleri yapmak için yerden topladıkları ve “ko- kulu zamk,, ismini verdikleri esmer ve Yapışkan bir cismi kullanıyorlardı. Yalnız altın ve kıymetli taşlar bulmak hırsile gözleri kanlanmış olan Fernan- do ile arkadaşlarından hiçbirisi bu ça- mura dikkat bile etmemişlerdi. 1868 de Avrupada ilk petrol lâmbaları yanmağa başlarken "Avrupadaki büyük sanayiin gözü de petrole çewrilmeğe baş. lamıştı. O vakitler Romanya ve Birleşik Amerika içerisindeki petrol açıl. dı. Gene o tarihte Vere Kruz — ile Tuks- pan arasındaki ilk defa petrol arandı ve bulündü. Derhal Meksikaya mühim bir , muhaceret başladı. Meksikada ilk petrol arayanlar, tıpkr altın arayıcıları gibi çaliştilar. Bunların ekserisi madencilik ve arziyat hamma hiç bir bilgileri olmıyan bir takım işsiz, güc- süz serserilerdi. Onun için ilk teşebbüsler derhal iyi netice vermedi. Bu adamlar memleket içerisine ikişer ikişer, yahud üçer üçer giriyorlardı. Bütün sermayele- ri, önlerinde sürüp beraber gittikleri bir koyun sürüsünden ibaret idi. Bu sürü, petrol arayıcılarının yolculukları müdde- tince yiyeceklerini teşkil edecekti. Tepe- den tırnağa kadar silâhlı idiler, Görünüş- leri maden arayıcılarından ziyade çoban- lara, hattâ daha ziyade haydutlara ben- ziyorlardı. Maamalih yolda rastgeldikle- ri silâhsız çobanlara, — tüccarlara, hattâ yerli kabilelere hücum edip soydukları Mey- Devamı 11 İncide LA YABANCI DİLLERİE NAKLİ HAKKI MAHFUZDUR Selim evden ayrıldıktan sonra Fatmayı çağırarak Feridi alıp Nimet, hırsına mağlüb olarak ayakları dibİI r lan ve bulunduğu vaziyelte hâlâ titrediğini şlcı.rdoiâü d.ı:üyu;kn: yardıma lüzum görmiyecek bir wfu'kkıınlılı " v laştı. Paşa ile, Nimet arasındaki lıidued:ıirrıl:ııe r ";e e miyordu. Bir aralık, odaya glrcnuşı , ııwıııu Z a cansız yattığını gördü. Hemen Büyük Hını:ılı b önderil di. Nimet hiçbir şeyden haberi )?kn_ı_ns gil dın'dm Sı!înnıinı Hanım, köşke gelip de kocasının ölüsüyle karşılağı kendi z umma. Bu İyi kalpli adaram aralarından bekmedi:le: v:nı ü dık'arı bir sırada ayrılmasından €n büyük azabr duy! Hd)e Pa Oıdu. , » * . . « e « « . * . ü ÖŞKTE, İrfan Paşanın Sni dm%&»!îğhm büyüklüğünü, geride brraktığı kalpl çi yaranın sızısınt anlatmak ımk:'ınıı: olııxırır Zavullı Paşanm cesedi, ölümlünden e rinin gözyaşları arasında Eyübdeki aile mez;rünğk:ım:ı»:kmn Kendisine yaşama kuvvetini veren ana koptuğunu içinde acı bir &IZI hıhıjdr_ duy";mıkun l kalmak tizere annesinin yanıma gitli; ağal Huumııwdlyml n gen Safinaz bir münzevi gibi odasına kapandı. STit Ye — Ben niçin yaşıyorum - diye dofhu)'vıdvfkı!d bğldnin rıda biraktırmamak endişesile haber vu;n BAdi b 'a döndüğü zaman babasmı bulamamaktan dUYA' istira içinde buluyordu. gün sonra sevdikle. Ölümün ne demek olduğunu İrfan Paşa kö_ş_kıl.ş::::ynum k: lümiyle anladı. Demek:ki, bir ihtiyarm eksikiği, SULU » dar ciddi bir ölümle karşılaşmıryan bir ıgıııhıt :ln" BE Ti kadar değiştirebiliyordu. Safinaz Hanım _ıcm ;. d ölmemiş, sanki dünya çükmüştü. Şifmdi. insane A kuvvetini bırakmıyan bir yük altında phflydi. .ıtvı'ınd'ı l nalıyor, bunaldıkca bütün benliğini saran kübusta! kıırhll. nm imkânsızlığını anlryordu. Demek ki, artık günün tahta merdivenler bile eskiden ay binde yükselen ve bir türlü ihtiyarlamı! mermer ve kulakları d sini İşit» muağyan saatlerinde yak tıkırtisini, ayan erkek 80 HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 48 ayaf Yazan: Hasan Ras m Us miyecekti. Şimdi istiyor ki bu ses, velevki kendisini itham edici bile olsa, mevcut olsun. İstiyordu ki Suadin gözleri açı- Lncaya, hakikatl öğreninceye kadar yanında bulunsun... Bunu düşünürken ürperdi. O, Suad'in hakikati öğrenmesin- den meğer nekadar da çok korkuyormuş? Şimdiye kadar böy. le bir şey düşünmemiş, hele korktuğunu aklına bile getirme. mişti. Bunu Paşanm himayesinden ebediyyen mahrum bulun. duğu bir anda anlaması, cıliz omuzlarında duyduğu yükün a- gırlığını daha bir hayli arttırıyordu. Koca evde erkek adına kala kala Feridle Selim kalmıştı. Biri sabahleyin çıkar, geç vakit dönerdi. Sabiha hâdisesinden sonra dönmediği, vakitli vakitsiz seyahatlere çıktığı çok olu- yordu, Suadden, sık sik haber almanım imkânı olmuyordu. Fe- ride yazdığı t#on mektup üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçliği helde ancak iki kart alınmıştı. — Doktorlar daha bir müddet kalması lüzumuna- işaret etmişler, o da, onların iste- ğini yerine getiriyordu. Fakat hdklâ görebileceğinden ümidi yoktu. Safinaz Hanım o gün sabahleyin işine gitmezden önce Seli. mi çağırtarak ağabeysine hir mektup yazmasını söylemişti. Bunda babasının ölümünden de bahsetmesini Istiyordu. Selim, bu işi Feridin yapması teklifini ileri sürdü. Uzun uzadıya gö. rüşmeden sonra Safinaz Hanımın, oğlunun teklifine aklı yattı., Kendisi de, Feridin yazacağı mektuba “tedavisi bitmeden gel. memesi, babasıni kaybetmiş olmaktan başka acıları bulunma- dığını, bu felâketli haberi geç, vermekten maksatlarının sırf iyıı,medcn dönmemesi için olduğunu,, ilâve edecekti. A E N CP SS Y — V GA Z. AŞ S SK KONÇ Y SNO SŞ W ÇŞ getirmesi için Beşiktaşa göndermişti. Saatler geçiyor, Ikisinin de gelmeleri gecikiyordu. İçi içine sığmıyan Safnaz mektubun yazıldığını bir an önce görmek, postaya verildiğini işitmek ise tiyordu. Ona öyle geliyordu ki, bu yapılmazsa Suad hemen çıkıp geliverecek, olanı ağzıyla söylemek metcburiyetinde kala- caktı. Büyük Hanım, odasının bir köşesine yerleştirilen sedirde oturarak dönüşlerini beklediği bir sırada, merdivenden gelen acele ayak sealerine kulak kabarttı. Kendi kendinö: — Oooooh... Nihayet gelebildiler. - diye geniş bir nefes al. dı. Kapı açıldı. İçeriye büyük bir heyecanla Şayeste girdi. Âsabı zaten bozuk olan Büyük Hanım, Şayestenin odaya heye. canla girişinden korktu. Rengi sarardı. Dudakları titredi, fa. kat bir şey soramadı. A Şayeste dili tutulmuş gibi kekeliyardu — Geldi Büyük Hanım!.. Safinaz Hanım: — Beni korkuttun kız, - dedi, ne oluyorsun. Geldiyse, geldi. Bunda bu kadar telâşlanacak ne var, Söyle buraya gelsin... Genç kız, sağ elini kuvyetle çarpan kalbine bastırarak; — Gelen Ferid Bey değil Büyük Hanım, Sund Bey... — Suad mi? Safinaz Hanım, doğruldu. Ne yapacağını saşırmış bir hal. deydi. Elinden gelse kaçacak, muktedir ölea saklanacaktı, Ko- keliyerek ilâve etti: — Görüyor mu? Şayeste ayni heyecanla: — Bilmiyorum Büyük Hanım . dedi. Bahçedeydim. Kapr dan girdiklerini gürdüm. Yanında. kolundan tutan tanımadı. ğım birisi vardı. — Git Nimete haber ver, Ben kendimi toplayıncaya kadar anunla meagul olsun. — Nimet Hanım yok — Nereye gitti? —— Selim Beyden yarım saat sonra o da çıktı. (Dovamı var) H kz B emr ei Ü irİ SİZEZEİĞNLİ aa a Üü serdünin D İlden GİkLKarği Gaklkak ei Üi d h vi Tn viln eli ll ee Si lti li

Bu sayıdan diğer sayfalar: