ÇUNT YAT a g T UÇU Ç T üyleri ürperten korkunç bir itiraf Kadının kafasını balta ile bedenin- den ayırmış ve tencereye koymuş! Katil : *“ben deli değilim, diyor, muvakkat bir cin- net nöbeti de geçirmedim; onu öldürmem lâzımdı, öldürdüm! sonra bu adam evden az çıkar, tav- bir. roman - Esrarengiz — denizaltı Kibar haydut, Franko ordu- | suna ı!açtığını bildirdi emişlerdir. Turalı) Galatada motörlü ve elektrikli ma- göl"-“:(.k fmuhabirimizden henüz | kineler limted şirketi merkezinde mü- do .ıhıılülk- hasebeci bayan Emine Demirtâşa | ceve Şimdi / gelelim haydudun mektubu. karşı yapılmağa teşebbüs edilen VC tehdid ve haydutluk hüdisesinin SUÇ- lusu meydana 'çıkmıştır. Muharririmizin İki gün süren 1ö- portajından da anlaşılacağı üzere bü kibar haydud Lehli Osman Paşa adın da bir mültecinin oğludur. Kuvvetli tahminlere ve istidlâllere göre hayatl pek karışık, pek bulanık geçen, fa- kat yaşadığı muhitler itibarile şimdi. ye kadar yakayı ele vermiyen müthis bir kibar serseridir. Hakikf adımm Mahmut Nadir olduğu tahakkuk ct miştir, Muharririmizin Şirlide bulup ko- nuştuğu bayan (R. F.) nin gerek bizi, gerek zabıtayı - vaadi üzerine - tCMr vir etmesi beklenmektedir. Fakat işin şaşılacak tarafı güdur ki, ©o Galata hâdisesi gittikçe karışık bir mahiyet alıyor. En son vaziyet büle bütün esrarengizdir. Bu kibar - KIYa. fetli profesyonel haydud kaçmaya muvaffak olmuştur. Nasıl baçtı? Nerede ) kaçtı? Ne vasıtayla kaçtı? İşte üç sual ki; üçünden ancak 80. nuncusu malümdur, ötekiler esrar b Haydudun büyük bir yüzsüzlük ve küstahlıkla bize gönderdiği mektup- tan anlaşıldığına göre bir meçhul tah- telbahir vasrtasiyle kaçmışır! Sayım okuyucularımızı fazla mera. ka düşürmemek için Mahmut Nadirin mektubunu aynen dercedeceğiz. Mek- damgasını okumak zör, Ya - bilerek bozulmuş, yahut bir yere kaza ile sür- tülüp silinmiş. Bozöyük, Pozanti, Boz. caada, Bozkır, şekillerinde de okumak kabildir. Fakat tahtelbahirle kaçtığı. nı bildirdiğine göre, bu yarımyamalak okunan isimlerden hemen hepsi sa- h'lde değildir. Yalnız bir Bozcaada kalryor ki. oradaki hususi muhabiri- miz Bıy İhsan Turalrya tolgraf çek- tik. Aldığımız cevab gudur: (Çok inceledim. BDildirdiğiniz i. simlerden herhangi birisiyle bu günlerde buraya hiç kimse gelme- miştir. - Denizaltıya - gelince Nyon muahedesinden sonra faaliyetlerine fasıla vermişter ve bugüne kadar MOPUNLA h öptüğümü söyle, Amcana Sengir 9 HPEDUND aa wmımmı bildiri ) Bize gönderdiği mektup Şşudur: Bi (Haber gazetesi Yöportaj muhar- "r?;r kibar haydud olduğumu ben de bildiğim için kıymetli Üç beş da- kikanızı aşırmamı da tabil görür- sünlüz. Bay muharrir, hayatımda bir tek foena tesadüfe uğradım, Kötü te- sadüf: bayan Eminc Demirbaş . ki asıl adı bu değildir . ile hesaplaş- mak isterken karşıma Bir açık göz muharrir Çıktı. Bana ağıra mal ol- dunuz. » 'Tek budalalığım ise şudur; Ben o (Bir yankeslciye açık mektup) ilânımı yazıp neşretmiyecektim. Bay Ali Demirbaşı arayıp bulmak be - nim İçin zör bir şey değildi, Fakat heyecana düştüm. Elimden çıkan mektupla fotoğraf benim için çok yan budalalığa budalalık denmez, acemilik denir. Benim tek budala: lğım ise dört başı, sekiz bağı ma- murdur. Çünkü hem bir portföyün gizli gözünü emin sandım, Hem e- limden kaptırdım, hem hiç olmazsa birkaç kopyasını fotoğrafla çektir. mek ihtiyatkârlığında bulunmadım. Telâşımım asıl sebebi de budur. Ali: Demirbaşın kim - olduğunu öğrenince bayan (.. “bu isim tara- fimızdan — çıkarılmıştır,,) m - bir müddettir kaybolan izini yakala- — eüm. Yenin miküktim — Pariss “gider /gitmez son bir hamle yaptım. Mu- vaffak olamadım. Bir setre panta> lonlu iblis gibi karşıma çıkrverdi . niz. Halbuki ben mektupla fotoğra- fın başka kopyaları olduğuna (.. )1 inandıracaktım. Muvaffak - olsay. dım, Ali Paristen dönünceye kadar birkaç hamle daha yapacaktım. Bir kaç bin İira, birkaç bin liradır. Siz muharrirlerin bu işe akılları ermez. Çünkü ömrünüzde bir gdefa birkaç bin liranız olaa müharrirlik etmez- SİNİZ. Ali dönünce ne olacaktı? Bu çe- tin adamla mücadelenin epeyce zor olacağını tahmin ediyordum. Ve hâdise tamamiyle aksi nıua- İ f Fransız mahke. melerinden biri, gok ehteresan bir davayı görmeğe başlamıştır. Ko- Dni, elli yaşla. rındadır ve adam öldürmekle suç - ludur. “Pari Su- ar,,'in adliye mu«. habiri, muhake me tafsilâtını şöy Te zaptetmiş: Jandarmalar, suçlu yerine, ga- kakları kırlaşmış alnı buruşuk, U « fak tefek bir ada« mı soktular. Suç- la, kollarını ka « vuşturdu. Suç de. lilleri masası üze- Tİne konmuş bir balta ve bir tence reye gülerek baktı. O, bu balta ile bir kadını sekize parcalamış ve ka- dmnin başını da bu tencorede - sakla. mıştır. , Reis soruyor: — Adınız? — Kolini Antuvan... Kundura ta. mircisiyim. 48 yaşmdayım. Sakin ve hoyocansız hir sesle ko- nuşuyor. İddilanamenin okunmasını sükünetle dinliyor. 3 Refs — 1911 do de adam öldürmek suçile mahkâm olmuşsunuz. âi. fizerime — Byvet.. Üç., dört kişi saldırmıştı. Rastgele g ettim. Bi risini öldürdüm. Bu çok basit bir İş- H a z İddtanamenlü okı devüm e- 'alyor Harp sıralarında Kolini as. Muhakemesine başlanılan katil Kolini koerden kaçmış., Bu yüzden beş sene- ye mahküm olmuş. Bir suiistimal yü- zünden do aleyhinde takihbat yapıl- mış. 1921 de Liyon'a yerleşmiş. Bir müddet sessiz sadâsız — yaşamış, O yakittenberi mahkeme sicillerinde İsmi geçmemiş. 1914 de, mazisini — bilmiyen bir genç kadınla evlenmiş. Kadın, son. radan kocasının eski — maceralarını öğrenmiş fakat onu affetmiş.. Tadianamenin bu satırları oku- nuürkon Kolininin gözlerinden bir iki damla yaş akıyor. Reis soruyor: —- 1932 donberi İşsizsiniz. Karınız PARTEY SN YeRdşer Tara'a lenince... daha doğrusu bütün hü- viyetimin Fikri paşa kızı Remziye Fikri denilen ve kırk şeytant bir lâ, vanta şişesine kapıyan güzel kadın tarafmdan meydana vurulacağını sezdikten sonra hayat programımı değiştirdim. Anladım ki artık bana Türkiyede ekmek kalmadı. Hele bir defa da Türkiye zabıtasının eline düşlince nefes almanın imkânı mı olur? Esasen general Frankonun mü- Baviri ile muhabere ediyordum. İs. panyada yeni yollardan daha başka türlü ve bol kazançlar olacağını tahmin etmiştim. Size tesadüf. leştiğim nekadar fena olduysa, o günlerde aldığım bir şifreli telgraf © kadar parlak ve mes'ut bir tesa- düf oldu. Muhterem general Frankonun müşaviri ve mahremi Don Karlos Sartamandos Albranka ile evvelki sene Fasta tanışıp dost olmuştum. Şifreli telgrafı ondan almıştım. An. lamıştım ki, bir aksiyon emrime bazırdır. Aksiyon, tahtelbahirin a- ramızdaki parolalı adı idi, Beş,altı BOr- Devamı 11 incide) W d DİLLERE NAKLİ beni dinlo sen yavrum. Bunu, biz, babanın dünüşünden sonra konüşalım, daha iyi olur. İkisinin de bir karara varamıyacakları açıkça görülüyordu. şan besşlermiş. Gayet küvretli ıslık çaldığı İçin ona mahallede “ıklıkçı,, diye and takmışlar... Bazan sebebsiz yere kızarmış. Bir akşam, karısı ev- de yokken, bir balta yakalamış ve karyolasını parçalamış.. İşin bir ga- rip tarafı da var: Karısı evde yok- ken ona kadın misafirler gelirmiş.. Relis — Karınız bu ziyaretleri tabii biliyordu. Öldürdüğünüz Marinin vü. eudundan haberil yoktu. Kurbanınızı nerede tanıdınız? — Sokakta buz alıyordu. — Bu kadınm kocasını da tanır mısınız? — Tabif, ekseriya evinde yemek yerdim. Acaba ölen kadınla Kolini arasın- da aşka Benzer bir — münasebet var mrıydı? Rols bu faraziyeyi söylediği vakit suçlu kızıyor: — Bu iddia ile beni lekelemek mi istiyorsunuz? Rels — Bu kadını 26 mayıs -938 da öldürmüşsünüz. Nasıl öldürdünüz? — Nasıl mı? Başına bir balta in- direrek.. Odamda — oturuyordum. Saat dokuz buçuktu. Bu kadın oda- ma girdi. Ben paket — yapıyordum. Bir tavşan istiyormuş. Tavşanlarım- dan birisini yakalamak için oğildi. Halbuki ben bu hayvanları şunu bu- nun keyfi için beslemiyordum. Burada reis suçlunun sözünü ko- Biyor: — Siz do kızdınız, zavalliyı öldür. dünüz, değil mi? Davavekili de işe karışıyor: — Rica ederim, bırakınız. Müekki lim kendi 'fadeslle Işi anlatsın! Reiş bu müdahaleyi yersiz bülu- yor. Avukatı susturuyor ve mâahke- meyi talik ediyor. İkinci celsede suçla iladesine güy- le devam ediyor: — On boş gündür Mari tavşan ye- mok İstiyordu. Bugün onun bir göl- go gibi tavşan Üzerine iğildiğini gö- rünce tahamımül edemedim. Baltayı indirdim, , Reis — Cesedi yok etmeği de dü. şündünüz. * — Kat'iyyon! Yalnız başmı tence- reye koydum. Başka türlü yapmak da elimde değildi. — Bu işleri cinnet hâamlesi içerisin de mi yaptınız? — Kat'iyyon. Böyle yapmak lâü. zımdi. Onun için yaptım. Liyon mahkemest- bu — isticvabı bitirdikten sonra mahkemeyi başka güne bıraktı. Acaba bu adam — deli mi? Jüri ve mahkeme, tıbbı nditnin de müşahedesini aldıktan sonra ka- rarını verecek. HAKKI OİMAHFİUZDUR var, Sabiha annen, içinde Dulundu. y mnırım. Seni bir Cuma günü, mezgrmna kadar götürsün, cak, Allah Tısmet oderse, ÜnümMi Tunacağım. Buhuna duada gecikmiş gaN cekse sen bu işi yalnız da yapabilirsin. Tum. İhmal etme... berabet kendisini Sabihanm gözleri yaçarmıstı. Bununla tuttu. Ferid: — Görüyor musun anne, . yor. Mektubunda üvey anamım adi Sabiha cevab vermedi. Onun bun yöktu. Böyle olduğunu bildiği içindir ki, ıstıraba sürüklenmeye mahküm etmişti. yok. Bu beni se- — Öyle oğlum, - dedi. Sevdiğinde güpheli 1O vindiriyor; fakat, onun iyilesin gelemiyecei zamanlarında bi- kıldı. Ben babanı bilirim. O da'ma üm*d';' ği le karşısındakine ümid amlamaktan ZEVK u”ı;ı"!“’ Üvey — Babam yine ayni rekilde dönerse ne YS anamın vaziyetini bildirmiyecek miyiz? Sabiha düsürdü ve eonra: n ziva- — Bu çok müşkül oğlum, - dedi. ONA hıuh'îm düşü. de Paşa babanın söylemesi doğru olur. BİlMEM E nüyor. f Sabiha, iki gün önve de, kendisini ww ma ile bantı konuşmuşlardı. En tehlikeli di B a aladileceğini kendi kendire itirn€tan - Fatma B?? — B b pi &. — Hoftâ Şurd'in böyle bir acıyla — Karaaa a L Cek kar soysüz kadının vücudumnu kaldırma yollarm! d.g etmesile Yi dar ileriye gitmiiti. — Otunun bu mevada temiz T Söyai, pi bulünmü- me ©o kada düşünceya daldı. Bunu niçin YAP” . nasibi nasıl bir yaz bir kadm neden rekinsin? Bu cinayet #ini isterantan kurtarmak İçin, hayatta mie:. yaksnt pasi bi tİCE) istikamete sürüktiyebilir? Bugünkünden farklı ı':: “;mw, kargılaşır? Hayır... O halde düşündüğünü yer Yazan: Hasan Ras m Us gine müni olacak sebeb yoktu. İşte günlerdenberi zihnini kurca. lıyan bu sorgular ve cevablarla yeniden sarsılmıya başlamıştı. Sabihanın suslini Ferid covabsız bırakmıştı. Genç kadın ilâ- veretti: — Daha aceleye lüzum yok Ferid. - dedi, Baban belki de iyiteşmiş döner. Hele bekliyelim, O döndükten sonra esaslı bir şekilde konuşur hallederiz. — Tedavisi imkânmı elde etmiş bulunsalardı, babam, mek. tubunu ümitsiz yazmazdı anne. Konuşmamızı gelişinden son. raya bırakmak işi uzatmak olur. Ben, yüzüne söylemedense, bir mektupla bildirmeyi daha doğru buluyorum. — Nasıl olur oğlum, Babanı yabancı bir memlekette çılgı- na mr döndürmek istiyorsun? — Sanki babam bilmiyor mu? — Neyi? — Neyi olacak, vaziyeti. — Nereden biliyorsun? Ferid babasınm hem fazlasile bildiğini anlatan bir el ha- reketi yaptıktan sonra da: — Bunu anlamamak için İnganm duygusuz olması lâazımdır: sözlerinden, suallerinden, hakkımda malümat toplamaya ça- Lşmalırmdan. Ben ona sünhelerini izale edecek bir tarzda ce. vap vermeye ça'ıştım. Dotrusunu istersen anne, şimdi bu ha- reketimden pişmanım. Küulağını döldürsüydım, — işimizi daha kolaylıkla halletmiş olurduk. — Belki kolaylaştırılırdı, ama doğru olmazdı oğlum, Yine HABERİN EDEBİ VEFRİKASI: 45 Anası düşündüklerini hissettirmemeye çalışıyor, oğlu kafasını yoruyordu. Sabiha, belki başka, bambaşka, kendilerini sene. lerdenberi çelik kıskacı içine alarak oradan oraya çarpan, ha. yattan ve yaştimaktan biktırtan meseleyle hiç alâksı olmıyan şeylerden bahsedecekti. Fakat boeyni senelerdir hep ayni mev. zular, ayni şahıslar, ayni şeyler üzerinde dönüp dolaştığı için: — Nimet hanımın hâlâ o doktorla alâkası var mı? - diye sordu. Feridden aldığı cevab, hiçbir şeyin değişmediği, bilâkis ba- bast gittikten sonra daha azıttığı şeklindeydi. Genç kadın te- essüf ediyor ve teessür duyuyordu. O, Nimetin, Suadi neşelen. direcek ve ona sadık kalacak bir kadın olmasımı istemişti. Ne- tekim şimdiye kadar hep ayni temennide bulunmuştu. Admı bir mezar taşına kazdırarak altın yaldızla işleten, oğluna yaz- dIğı mektupta mezarının ziyaret edilmesinde ihmal gösterilme- mesini istiyen kocasınt mes'ut görmeliydi. Tali saadetini çok görmüş ve onden foci denilebi'ecek bir şekilde uzaklaşmasını icab ettirmişti. Böyle olmasaydı, Suadi, körlüğünü hissettirmi- yerek bir saadete boğabilirdi. O İrfan Paşa köşkünün bakik? bir yabancısı olmrva mahküm bulunduğunu bilerek, Şşimdi, kendi saadetini değil, Suadinkin! düşünüyordu. Kaynanasının, Suadi evlendirip evlendirmemekte fikrini sorduğu zaman, Sa- biha yanız muvafakat etmekle kalmamış, tahakkukuna da ça- lışmıştı. Bundan dolavyı onun mes'ut olmamasımda kendisinin de bir hissesi bulunduğuna hükmedivor ve üzüntüsü artıvordu. Ferid, o gün, geç vakto kadar Sabihanın yanında kaldı. Bu- na rağmen konuşuşları, topu topu birkaç cümle içinde dönüp dolantı. Güneş, kargıdaki ahşap evlerin camlarını kızartmaya baş. ladığı sırada, gokak kapısmm kananmasmdan doğan tak sese, yaarz kaldırımlarda yükselen Feridin ayak sesleri karışmış bulu- nuyordu. KDevamt var)