Hi£ave z Habeş - İtalya harbi devam ettiği Bralarda, Fransız Somalisinin sinır bo- Yunu bekliyen askerler, bir gece yarısı tel örgünün tâ dibinde, bir Habeşli tut- Her gün böyle vak'alar oluyordu. Ya kötü maksatlarla, yahut ta sadece kaç- Mak ve sığınmak maksadiyle bir çok F Fransız hudutlarına kadar Relmişler ve yakalanmışlardı. Bu te- ferkihin adr (Şassa) idi. Gençti. —An- Sak, Yirmi, yirmi iki yaşlarında - görü- Büyordu. Her zamanki gibi (Şassa) yı'da bir gün için emniyet kampına koydı lar. Bu bir kaç gün zarfında tahkikat Yapılscak, iki muharip taraftan sorula- Cak, sonra diğerleri gibi, amelelik veya İlıik yapması için, serbest bırakıla- taktı, Fakat aradan üç gün, beş günr on tün geçtiği halde (Şassa) nın salrveril- Mediğini görenler, işin içinde bir gayri fabillik olduğunu sezdiler. (Sobalr) da- iştiz, güçsüz Fransız. memurlâriyle tılarr, akşamları orman içindeki bah- Sede, hasır koltuklara uzanıp cigora İçerken, (Şassa) nn İ-finı da etmeğe işladılar. Bir çok rivayetler çıktı. Kimisi onun ""—'ıüı) € suikast yaptığını, kimisi iyanlar hesabına casusluk - ettiğini töykiyor; fakat hiç Hınıe hakikatın iç Yüzünü iyice ortaya vuramıyordu. İ (Şassa) nın kampa kapttıldığının ' Üstünden yirmi beş gün geçmişti . | Bahçeye gece yarısına doğru yorgun frgin gelen vali ve askert kumandan Rtneral (Boitel), bilhassa kadınları 8- Mlodar eden bir havadis verdi: — (Şassa) yı yarın askeri mahkeme- Ve veriyoruz! Herkes yerinde doğruldu. Bütün Edıler generalin yüzüne dikildi. O kemerini ve yakasını çözdü. Gar- sona bir porto 1smarladı. Hasır koltuk- lardan birine çatır çatır çöktü ve güzel kadınlardan birinin gözünün içine ba- karak gülümsedi: — Gözünüz aydın! Yarın mahkeme- de gayet meraklı bir casusluk işi gö- rülecek! (Şassa) bir casusmuş! Hem de iki taraflı bir casus!. . Güzel kadın yerinden sıçrayarak: — İki taraflı mı? Aman ne tuhaf! Kuzum general, biraz izahat verseniz.. — Yodo.. Sevgili madâm !Sizin zev- kinizi bormak istemem. Yarın öğleden sonra meseleyi (a) sımdan (z) sine ka- dpr öğreneceksiniz.. Yalnız şunu söyli- yebilirim : (Şassa) hem ttalyanlar, hem de Habeşliler hesabına çalışmış bir a- damdır. Yanj casuslarım. en — korkunç olanlarından biri! Şimdi her iki hü- kümet bu adamım kendisine — teslimini talep ediyor.. Fransanın gerek İtalya ile, gerek Habeş imparatorluğu ile akt- edilmiş (iadei mücrimin) mukaveleleri vardır. Fakat bilirsiniz ki, siyast müc- rimler iade edilmez. İcap ederse — bi- zimi mahkemelerimiz onları cezalan- dırırlar. Şimdi Somali askeri mahkeme- si, bu adamın siyasi bir mücrim olup olmadığını tetkik edetek. Yani bu iki hükümetten birine veya ötekine teslimi lâzım gelip gelmiyeceğini kararlaştıra- cak.. Benim tahminim, mücrim hiç bi- rine teslim edilmiyecektir. Çünkü suçu siyast mahiyettedir.. Ayni zamanda bu suç, Fransayı, uzaktan veya yakından zarara sokmadığı için cezaya şayan do görülmiyecektir. Yani (Şazsa), en çok Üç gün sonra, serbest bırakılacaktır. Güzel kadın heyecanla sordu: — Fakat general, ya bt adam ma- sum ise? O vakit bunca zamandır hak- sız olarak hapsedilmiş sayılmıyacak 26 MARRİZ DÖ PÖMPADÜR — ——————7AAMAM NM Nai mıdır? Bu Fransız adaletine aykırı bir gey sayılmaz mı?. General, beyeaz bıyıklarını çiğneye- rekt — Müsterih olunuz azizim madam, dedi, (Şassa) haksız olarak hapsedil. memiştir. Suçunu itiraf ediyor!. Bu sefer yalnız güzel kadın değil, oradaki bütün güzel kadınlar ayaklan- dılar ve haykırıştılar: — İtiraf mr ediyor? Ve birisi lâfı tamomladı: — Her iki tarafa da casusluk yaptı- ğanı itiraf ediyor mu?. — Evet madam! .. — Ya Rabbil, , * Kadın hasır koltuğa çöktü. Etrafta müthiş bir alâka belirmişti.. Fokat bütün iİsrarlara rağmen ku- mmandan, bu bahse dair bir tek kelime daha söylemedi. . AY Ertesi gün aşkeri mahkemenin bü- yük salonu hıncahınç dolmuştu. Samiin sıralatında bütün Fransız memurları, beyaz keten elbizeleriyle Fransır ka- dınları, yerliler görülüyordu. Biraz sonra iki süngülü neferin or- tasında, (Şassa) salona girdi. — Bilek- lerinden zinciri çıkardılar. Suçlu yeri- ne oturttular, Bütün kodınlar onu da- ha-iyi görebilmek için yerlerinden kal- kıyorlar, kırmızı bağa- gözlüklerini bu- runlarına - dayayarak kara - delikanlıyı tepesinden tırnağına kadar — süzüyor lardı. (Şassa) iri, siyah gözlerini vakit va- kit arkaya çeviriyordu. O da beyaz ka- dınlara bakıyordu. Yüzü gergindi. Hiç lkl yüzlü adam W: Haa TARUS bir gey düşünmiyen adamlara mahsus bir hali vardı. Duvardakl saat üçü çalınca salonun dibindeki camlı kapı açıldı. En önde beyaz saçlı bir miralay, arkasında iki binbaşı, daha arkada bir yüzbaşı, salo- na girdiler, Yüzbaşı müddeiumumi makamıne oturdu. Reis önündeki kâğıtları karış- tırdı. Sağ kapının üstündeki locasında oturan kumandana kısa bir gözle baktı. Sonra (Şossa) ya döndü: — Ayağaa kalkınız! Adınız nedir? — Şassat.. — Babanızın adı?. — Destat. * — Kâç yaşındasınız?. —191. — Ne iş yapırsnız? , — Çittçiyim.. — Somali toprağına iltica etmişsiniz. Bunun sgebebini anlatınız!.. (Şassa) ayaklarının ucuna baktı.. Kara eliyle kısa sakallarını koşıdı: — Sebebini biliyorsunuz, dedi, - talyanlar hesabına casusluk — yapıyor- dum., İş çakılr.. (Negüs) yakalarımam ve kurşuna dizilmem için emir vermiş! Artık oralarda durmak - budalalık ola- Caktı.. En yakın hududa, sizin Somali- ye sığındiım! Fakot bana bir mülteci gibi değli, bir eşkıya gibi muamele yaptınız.. Ellerime zincir vurdunuz. Ben.. , Reis maznunun. sözünü kesti: — Ben oralarını sormadım. Asıl me- seleyi anlatınız.. Siz evvelâ Habeş hü- kümeti hesabına İtalyada cosusluk et- mişsiniz. Sonra İtalyan kıt'aları ara- sında. Trablüs taburlarmda hizmet e- | derek Bütün harp hazırlıklarını mem- leketinize bildirmişsiniz.. Hattâ hizmet- lerinize mukabil Habeş imparatoru, bütün ahfadımıza intikat 'etmek üzere, size memleketinizin en büyük rütbesi oka (Güneşin oğlu) nişanını vermiş.. — Eveti. . — Sonra birdenbire memlekete dön- müşsünüz. Ve casusluk yaptığınızın | ttalyanlara haber verildiğini iddin et » mişsiniz. Fakat bu bir tuzakmış. — Ve sizin bu sefer İtalyanlar lehine, mem - leketiniz aleyhine casusluk yaptığınız, hattâ — şimaldeki Göl bozgununda (9000) »vatafidaşmızım italyanlar tara- fından mahvedilmesine sebebiyet ver- diğiniz anlaşılmış! — Evett. — Bunlar doğra mudur?. — Tamamiyte!.. — Demek her iki hükümetin bize yolladığı muhtıralarda yazılr olan bü- tün çinayetleri irtikâp ettiğinizi itiraf ediyorsunuz ?. — Evet. Bundan size ne? , — Doğru, bunlar Fransayı ve Fron- sanın menfaatlerini alâkadar etmez.. Ancak biz işlediğiniz cürümlerin'siyasi mahiyetini tebarüz ettirmek ve tara- feyn hükümetlerine bildirmek için hâ- diseyi olduğu gibi tesbite mecburuz, Binaenaleyh etraflfıca izahat vermenizi İstiyoruz « — Pekâlâ macerayı kısaca anlatayım. Yürekleriniz rahat olsun!.. (Şassa) iki kısa öksürük ökşürdü. Kafasını.iki tarafa çevirerek samlin sı- ralarınım en ucunda ra gene kısa ve ani nazarlar attı. (Sonu yarın) MARKİZ DÖ POMPADUR 88 bapa cenneti gösterir gibi yapıp bilâha- re bu hülyoların üzerinden beni tekrar hakikate, sefalete düşürmek bir zulüm- dür.. Mösyö Jak hiç değişmiyen ııun tav- riyle: — Yavrum, dedi, bu hayal istediğiniz anda hakikat olacaktır! Jülyet içini çekerek mırıldandı: — Çılgınlık! Boş hayal!. . — Kulaklarınızda taşıdığınız'bü - iki elmas boş hayal ve çılgınlık mıdır? Jülyet hazin bir tavırlat — Doğru, mösyö! dedi! Fakat elmas- lâar ne kadar güzel olursa olsun, niha- vet satm alınabilir. Bunun için zengin olmak kâfidir.. Fakat satın alımamıyan bir şey varsa o da bir asalet” Ünvanı, teveccüh, zevc, köntlük tacı, bülâsa en meşhur kadmlardan başka hiç kimsenin kabul edilmediği bu muhteşem eğlence- lere girmek imkânımı veren şeylerdir. Mösyö Jak ayağa kalkmıştı.. — Gelin, dedi. Jülyet de hayretle sordu — Nereye? . — Hele gelin de... Zannederim ben- den korkmazsımız, değil mi?. Mösyö Jak, apartımandan çıktı ve genç kadmm da kapıyı kapadı.. Bir sofada bu- Tunuyorlardı-ve bu sofada iki kapı var- dr: Sağda Jülyetin kapısı, solda da üç aydanberi boş bulunan bir dairenin ka.- SI » R Matmazel Lânj'ın hayret dolu nazar- latı altında, mösyö Jok cebinden bir a- nahtar çıkararak, bu boş daâirenin ka- pısini açtı.. İçeriye ;u-diln Mösyö Jak kapıyı İtti. Küçük bir lâmbanın hafifçe aydınlat- tığı bir odada bulunuyorlardı. Bu oda bornboştu. Bir tek mobilyesi. bir tek tandalyesi yoktu.. Mösyö Jak, bulundakları odayla yan- daki odayı ayıran kalın perdeyi işaret ederek şöyle dedi: — Lütfen bu odaya girin. » | Jülyet Bekü bu perdeyi kaldırdı ve hafif bir çığlık kopocarak birdenbire, tahakkuk eden bir “Binbir gece masalı,, önünde bulunuyormuş gibi, olduğu ye- te hayret çevisiyle mublandı!.. — Rüya görüyorum! Rüya görüyo. rüuml, . Diye kekeledi.. Mösyö Jak ta onu ya-. vaşça iterek: — Girsenize, canımt dedi. Jlilyet'in bir hayranlık vecdi içinde, önünde kapısında durmuş olduğu oda bir hayli büyüktü, son derece — güzel döşenmiş ve parlak siyalar veren ha- rikulâde lâmbalarla aydınlanmıştı. Jülyet, ayak uçlarına basarak, — bir nevi hürmetle bu odaya girdi ve ayni zamanda gözleri önünde, rüyalarında bile görmediği bir sahne belirdi. Kanapenin ve koltukların üzerinde, en :il ve en meşhur kadınların büyük merasimlerde giyebilecekleri muhtelif elbiseler, en ince teferrüatlarma kadar bütün tuvaletler vardı. Kadmılık sevki tabiisine kapılmış o- lan Jülyet, mösyö Jakı unutuyor ve â- deta âlicenap - bir perinin onun için o- raya koyduğu bütün bu - zenginlikleri karıştırıyordu. Biraz sonra başını çevirdiği zaman bir delfa daha bütün vücudiyle ürpere - rek bir çığlık daha koprdr . Çünkü yandaki masanın üzerinde, yanyana konmuş ve kapakları açık bü- lunan bit çok süslü kutular vacdı!. Bu kutulardan biri en nadir ciniten altr dizi inci kolyeyi ihtiva ediyordu., Diğerinde, inci ve elmaslarla süslü harikulâde bir kontes tacı vardı. Ve nihayet diğer kutularda, envai türlü yüzükler, bilezikler, — zümrütler, yakutlar, soluk ve şaşaalı - parıltılar içinde duruyorlardı Jülyet'in çılgın nazarları önünde bu geyler birer servetti ve heyecanını ifa» de edecek bir tek söz, bir tek jeat bula- betbaht zevk kızlarının sosinde duyulan ahenk yoktu.. Bu genç kadın kibar erkek düşkün- lerinden, kibar çapkınlardândı!.. Mösyö Jak, tetkikatını bitirince, eli- ni piyanoya doğru uzotarak sordu:? — Musikiyle de meşgul oluyor musu- nuüz?. — Evet.. Can sıkmadan dinletebile- cek kadar., İsterseniz çalayım.. Genç kadın, bu sözlerle beraber, te- sadüfün kendisine gönderdiğini rannet- tiği bu ziyaretçinin musiki arzusunu tatmin etmek için ayoğa kalktı.. Fakat möyö Jak, onu bir jestle dur- durarak: — Mersi, dedi. Bir tecessüs saikiyle sordumdu.. Affedersiniz, fakat size so- rabilir miyim? Bu duvarlarda imzasız yağlı boya toblolar görüyorum.. — Bu tabloları ben'yaptım, mösyö.. Resimle de meşgul oluyorum ve gördü- ğünüz veçhile, pek te fena şeyler yap- mıyorum.. İşte güzel bir tablo ki, tas- vir ettiği. — Görüyorum, görüyorum.. Rahat - 81z olup ayağa kalkmayın, yavrum.. De- mek hem müzisyen, hem de ressamsı- nız... Daha iyi.. Genç kadın hayretle, kendi kendine sordu: — Neden daha iyi diyor, ataba?, Mösyö Jak devam etti: — Söyleyin bakayım, yavrum, mat- mazel Jülyet Bekü sizsiniz, değil mi? — Evet, mösyö. .Fokat bu ismi çirkin bulduğum için değiştirdim.. — Evet, biliyorum.. Yeni isminiz Lânj (melek) tir, değil mi?. İğiyet Bekü gülerek: , — Melek! dedi. Evet . öyle. Vâakia Ptk saf bir melek değilim ammal Ne yapayım., Yaşamak lâzım!. . Mösyö Jak başını sallayarak: — Biliyorum.. Biliyorum.. dedi. Ha- zin bir hayat sürüyorsunuz, yovrum ve -bu #izin gibi zeki, sizin gibi güzel bir kız için her halde acr bir şey olsa ge- rek.. Jülyet Bekü hafif bir endişeyle sor- dut *" — Yoksa siz rahip misiniz?. Mösyö Jak sakin bir tavırla cevap verdi: — Hayır, demiyorum.. Benim hak- kımda ne isterseniz düşünün. Bunun ehemmiyeti yok.. Mevzuu bahsolan sizsiniz ve mesele.. 'Tam bu anda yandaki odadan, uya- narak ağlayan bir çocuk sesi duyuldu. Jülyet Bekü alelâcele ayağa kalkarak şöyle dedi: — Beni bir dakika mMazur görün, mösyö, zavallı yavrucuk susamış!.. Ge- liyorum, yavrum! Geliyorum! — Ağla- ma! Bu sözlerle beraber, getç kadın sür- atle yandaki odaya girdi ve danteldâlar. la süslü bir beşiğin içinde yatan, üç yaşlıcında, kıvırcık sarı saçir ve el$ gözlü bir hmğxım lzerine doğru eğit. di. Gariptir ki, bu evde her şey eski ve hattâ şefil olduğu halde, çocuğun be- şiği cidden harika bir Zârâfet ve zen- ginlik escriydi.. Çocuük Jülyeti görünce derhal süktün buldu ve küçük ellerini uzatarak gü- Tümsedi. Jülyet te, küçük Bir masanın üzerinde, porselen bir tasın içinde du- ran ılık sütü ona verdi.. Çocuk sütü iç- ti, Jülyeti öptü, başını yostrğa düşürdü ve hemen akabinde, dudaklarında güzel bir tebessümle tekrar uykuya daldı. © zaman, birdenbire mahzun bir hal alan genç kadın, eğildi. bir nefes ka- dar hafif busesini bu zevallr küçük me- leğin alnına kondurdu ve, iki adım ge- rileyerek ,ona tasvir edilemer şefkatli bir nazar atfetti. Jülyeti ürepten bir ses sordu! — Kızmız mı?, Genç kadın döndü ve, mütecessis bir halde gizlice içeriye girerek, bütün bu