Geçen asrın en büyük faciası Sikago yanıyor Büyük yangını gören bir kadın neler anlatıyor ? Panik!.. Yüz bin Insan, deliliğe varan bir korku içinde, ikiye bükülmüş bir halde kaçıyor, gökte kızıl bulutlar birbirini kovalıyordu b Holvud studyoları, bu bü- vüK faokanın filmini ha- arlamakla meşguldürler; Film 2 mülyon türk Hrası- Z ÇA N A na mal olacaktır. Burada, Jilmin sahnelerinden biri görülüyor. sene İHABER — Akşam postast 839... Bugünden — tamam -06 €vvel. Mişigan gölünün kenarındaki kum- lar üzerinde tahtadan yapılmış birkaç ba. | raka, otüz kadar da yerli avcı var. Buraya | Şekake ismi veriliyor. Bu kelime — sovan | tarlası manasınadır. Çizindli, kaba saba, tunç renkli bir a. ı dâam, Aslor, Nevyorktan kalkıyor, buraya | kadar geliyor ve avcılarla münasebete Bİ- rişiyor. Burada kürk ticareti — yapmağı | başlıyor. İ O vakitler, bu köy civarındaki kum te. | peleri ve geniş çadırları üzerinde, gece o lur olmaz kara şahinler korkunç sürüler halinde uçmağa koyulurdu.. Bir gün, bu- | Fada bir karakol binası yapılıyor. Ve bir. ı kaç asker, civarda dolaşan, başları kuştü. Yünden sorgaçlu, kırmızı derilileri köye Yaklaştırmamak için nöbet bekliyor. 1837 senesinde artık kara - şahinlerden eser kalmamıştır. Köyde bir — kilise, bir | Mektep, bir banka — yapılmış, bir gezcte Burulmuştur. Şikago doğmak üzeredir. A- Merikanın her tarafından'- yelmiş iki mil- Tete mensup çiftçiler, baltacılar, tüccarlar, Serseriler ba yeni şebre akın ediyor; şe- | birde ateşli bir çalışma başlıyor. Baraka- ların yanında diğer barakalar yükseliyor. | Sonra evler, ateller, antrepolâr ve bir iı. tasyon yapılıyor. Fakat burada toprak yu- muşak ve kaypartr. — Sokaklar — çöküyor, böygirlerin bacakları kırılıyor; ağır ara- halar toprağa batiyor;evler' pençereletine kadar yere gömülüyor. Fakat insan azmi hudutsuzdur. Bütün bunların ne ehemmiyeti vardır? Nademki hir defa işe başlandı, her zorlu! uhak. kak yenilecek, mutlaka burada büyük bir şehir yapılacaktır.. Dünyanın-her tarafından buraya muha. cirler gelmeğe başlıyor. Binbir — renkle, binbir çeşitte elbiseli lusanlar; Almanya- dan, Türkiyeden, İtalyadan, — Fransadan ve İrlandadan Şikagoya koşayor. Burada yeni bir Babil kulesi dağyor, Her dinden insanlar var; her lisan konuşuluyor. Bu akının sebebi meydanda: Şikago civarın. da kürkleri kıymetli hayvanlar — yaşıyor. 'Toprak bire bin veriyor. Ormanlar ağaç- tan tşryor; kesecek, keresto yapacak kol- lar bekliyor. Çayırlarında bolbol kasaplık hayvanat besleniyor. Mezbahalarında her sene milyonlarca hayvan kesiliyor. Bura. sı dolan İnsanlarla bir karınca yuvasını DKD andırıyor. 1860 da şehrin nüfüsu 334000 ne çıkmıştır. Vakia geceleri ufuklarda do- Taşan kara şahini n bahsi geçiyor, fa- kat bu artık yaramazlık eden korkulmağa yarayan bir masalıdır. Zevk ve selahat mahallesi Çok çalışılıyor; çalışanlar çok para ka- zanıyor; yorulan ve para kazanan insanla. rm eğlenmesi de Tüzim, Ucsuz — bucaksız bir zevk ve sefahat mahallesi kuruluyor: Paç. Bagünün-tatınmış sinema yıldızları- na, meselâ Marlen Ditrih, Greta Garboya mukabil bu sefahet mahallesinin tanınmış hir yıldızı var: tosel, Foset güzel bir kız- dır. Sesi, insanı kendinden geçirir. Her- | kese iyi muamele eder, bilhassa zengin- lere karşı çok nazik davranır. Nereden geldiği, bangi millete mensup olduğu meç hüldür. Fakal ne zararı var!.. Nu kadın bir kraliçedir. Tahtı meyhane, imparatorluğu Paç mahallesi olan bir kraliçe, Bu mahalleye kimler gelmez! Meşin ke. merli avcılar, üstleri çamurlu — çiftçiler, ayakları getrli züppeler, şehre inmiş hay- duttar, işçiler, dansözler, zenginler, hat 1â bâkimler.. Bunun için her tarafından BEeş- Devamı 11 inelde) çocukları | p | narak T Esrarı güçlükle çözülen cinayet Arsen Lüpen'in aşkı gibi... Meşhur haydut kendini öldü göstererek başka bir hüviyete bü Yohanesburz, w bi Afrika b sanayi merkezi o - $ lan 800 hin n İ büyük bir şel Bir kaç ay evvel, Büyük Britanya . nn milli bir bayra- maı gerefine, bu ge . hirde maskeli bir balo verildi. Bu baloda yüzü - ne bir kurt maske. si geçirmiş, Ve dikli elbisesi miş bir kadın kesin nazarı dik - katini celbediyordu. Bu kadım sabaha karşı kendisile danseden erkeğ — Çok güzel bir gece geçirdik.. De- di: Fakat kocam nered Bu sözleri göyledikten &0 na doğru yürüdü. Fakat ansızın yel! düştü ve, birdenbire kanlar yeşil ipek elbisesini boyadı: bir revolver kurşu- nu zavallı kadını tam kalbinden vur- Tmuştu. Caz gürültüsü kurğun sesini bastır. miş olduğu için hâdise birkac dakika sonra anlaşılabildi. Kadınım maskesi çıkarıldı. O vakit, ölünün, altı sene - denberi Yohanesburgda yerleşmiş ren. gin bir fabrikatör olan Bovmanın karı- | sr Corcina olduğu anlaşıldı. İlk şüpheler kocası üzerinde topla. | nıyordu. Bovman niçin balo salonun- dan ayrılmıştı? Fabrikatör, istintak edilince evvelâ şaşırmadı. Sonra hiç- bir şey söylemek istemediğini Ilive et. ti. Susması, zabıtaca aleyhinde bir delil telâkki edildi. Derhal tevkif olu- hapishaneye gönderildi. Üçüncü gün hapishaneye Bövman namına bir moktup geldi. Hapishane müdürü mektubu okudu. Ve münderi. catında şüpheyi davet edecek bir şey görmedi. Bir arkadaşı, Bovmana ma- sümiyetinden emin olduğunu yazıyor. du. Mektubu mahpusa versin diye gardiyana verdiler, — Fakat o nralık gardiyanm işi vardı. Mektubu soba- nın yanmdaki masanın Üzerine bırak- tı. Biraz sonra mektubu almak için döndüğü vakit şaşırdı kaldı. Sobanın sıcaklığı, mektupta gizli bir mürek. keple yazılmış gu tehditli satırı meyda- na çıkarmıştı: “Bir kelime bile söyleme... dirde Don Rag. ebediyyen caktır.,, Polis bu cümle üzerinde saatlerce BANCI DİLLERE N fak. yok olza. | ve sevdiği kadınla evlenmiş kafasmı yordu. Bu satırın manası ne olabilirdi? Don Rag tehlikeli bir hay. | duddu, fakat altı sene evvel ölmü | | | dürmedim, Fakat size sö; IA Bu ölüm de meşhur hayduüdün hay kadar esrarlı olmuştu. Bir gün Afri- kanm tenha bir sahilinde polisler bir mezarla karşılaştılar. Mezarın üreri- ne tahta bir haç dikilmiş ve üzerine *“burada, cesür bir haydud olan Don Rag yatıyor,, satırları yazılmıştı. Me. zarı kazdılar. Ceset bozulmağa ve da- gılmağa başlamıştı. Fakat caniyi tanı. yan birkaç kişi çıktı. Sonrâ Don Rag- ım öldüğüne inandı. Ve o günden son. ra da bir daha bu isimden behsedil- medi, Bovman yehiden isticvab edildi. — Bu sefer her şeyi söyliyeceğim! dedi. Vakıâ bu itiraflarım hayatıma mal olacaktır. Fakat ölmeyi kabul edi- yorum, mademki sevgili karım öldü! Sonra sözlerine devam etti: — Yemin ederim ki karrmı ben öl, yliyecek bir sırrun var. Ben ölü sandığınız haydud Don Rag'ım!.. Yedi gene evvel Carcina- ya âşık oldum, Onun için eski yaşayış tarzımı terkettim. Sahil üzerinde bul. duğunuz ceset bana benziyen bir A- merikalıydı. Bu Amerikalryı da çete. me mensup bir adam öldürmüştü. Altı sene mes'ut yaşadım. Fakat 8- ki arkadaşlarım buna müracaat etti - ler, Çeteyi idare elmek için bir başa ihtiyaçları vardı. Ben bu teklifi ka. bul etmedim. O vakit her ge! ma haber voereceklerini söyliyerek be. ni tehdit ettiler. Onlardan evvel karı- ma her şeyi ben itiraf etlim. Karrm bu itfrafları Iyi karşıladı ve beni affetti. Yakmda buradan ayrılacak, İrigiltere. ye gidecektik. Maskeli baloda karrmı tanıyacaklarını ummadığım için “ba- loya” gidelim dediği vakit razı oldum. gaş> Devamı 11 incide HAKKI MAHFUZDU MAT DRINDAC! — Kararın evlenmek mi? — Niçin cevab vermiyorsun? Evet veya hayır... — Senden ayrılmamak şartiyle evet... Ş ) — Ben buna pek imkân görmüyorum... Bivfenmeni istiyo- rüm dersem yalan söylemiş olurum. Fakat sizi, kazancımla Müreffeh geçindiremediğime bakınca da... Nedim biraz düşündükten sonra ilâve etti: — Mevzubahs olan adamım kör olduğunu biliyor musun * — Evet... Sen kendisini tanır mısın? — Hayır... Kardeşi Selimi tanırrım. Bana ağabeysinin kör o- larak esaretten döndüğünden bahsetmişti. Maamafih annenin düşünemiyeceği kadar zengin bir aile çocuğudur. Size de lâzım olan bu değil mi? Artık müreffeh yaşarsınız. Tebrik ederim. — Rlca edeirm Nedim... Alay etme!... Ben evlensem bile is- tiyerek evlenccek biri değil?m... Şu dakikada sana bambaşka bir hisle bağlı olduğumu mhyonml Dündednberi wıı gibiyim... ış,e acağımı bilemiyorum... Gönlüm senden ayrılmamayı, aile yv:îlyeüm ıyr;lmıîıo icab ettiriyor. Lütfiye Hanıma o gece ev- lenmemin imkânsızlığını söyledim. Güldü: “gözleri görmiyen bir adam, dedi. Nedim Beyle ayrılmanızı icab ettirmez. Yeter ki ona ölen karısı Sabihayı unutturabilesin... Senden istenecek olan yegâne şey budur. İstediğin gibi dolaşır, istediğin gibi ge. zer, istediğin gibi eğlenirsin..... Doğrusu bu muhakeme bana pek deyabana atılır gelmedi. Bununla beraber sana sormadan... — Bana yine sormamış ol Nimet... İstediğin gibi hareket etmekte serbestsin. Bana izin ver de artık gideyim. Nimet, bütün israrına rağmen doktoru daha bir müddet bı. rakmadı. O, Nedimle dargın ayrılmak istemiyordu. Onu se viyordu. Beraberce, saat beşe yaklaşırken bahçeye çıktılar, uy- kusuz geçen bu gecenin sabahında ikisi de perişan bir haldey- diler. Nimet ağlamış, Nedim kendisine hâkim olamıyarak göz- yaşlarımı Nimetin omuzuna akıtmıştı. Şimdi ikisi de yanyann konuşmadan, gürültü yapmaktan İlrkerek dolaşıyorlardı. Hafif bir sis vardı. Büyük ve kalın kollarımı bahçenin - parmaklığı Üstünden yola sarkrtan Akasya ağrcının dibinde durdular, Ne, HADNERİN EDEBİ TEFRİKASI: 32 Yazan: Hasan Rasim Us dim artık gidecekti. Fakat bir türlü ayrılamadığı halinden an- laşılıyordu. Nimetin ellerini avuçlarma alarak: Di Artık gideyim, . dedi. Senden yarın akşam haber bekle. rim. — Merak etme Nedim... Evlenmiş olsam bile gönlümün se- hinle beraber olduğuna inanmanı isterim. Nedim, titriyen dudaklarımı, Nimetin ıslak dudaklarına ya- piştirirken, sol elini beline dolamı ğını ornuzuna koymuştu. Bunda hiç de daimi bir ayrılışın havası yoktu. İkisi de, ilk gün- lerinin heyecanını kalplerinin çarpıntılarından anlıyorlardı. Ne olursa olaun, ne yaparlarsa yapamlar, daima ve daima böraber kalacaklardı. Şaşaa ve ihtişam ihtiyacı bu iki vücudu Aayırırsa, ancak zehiren ayırabilecekti. Nodim demir parmaklıklı bahçe kapısını açıp gittikt ra Nimet daha bir müddet Akaa altında kendisi: Bu adamın nesini ve neresini sevdiğin! bilmiyordu. Büyülenmiş gibiydi. Ondan ayrılmayı düşünmek bile kendisine acı dakika. lar yaşatıyordu. Ah anası! O olmasaydı pek âlâ bugünkü ha- yatlarında devam edebilirler, Nedimi akrabası sananlar bunda aidandıklarmı, onun sevgiliden başka bir şey olmadığını anlıya. bilirlerdi. Odasına gelip de soyunmaya başladığı sırada, perdeleri a duran penceresinden bahoeodeki çların seçilmeye başladığını gördü. Artık aydımnlık başlamıştı. AGMUR, temiz silinmiş, pırıl prrıl parlıyan camlara di- sardan çarpıyor, su damlaları kopa uzaya yuvarlanı- yor, sağa sola sapıyor, önüne gelen küçük damlacıkları da ken- disine katarak ve arkasmda ışıldıyan birer iz bırakarak devri. liyor, çamın üst başından, gittikçe artan bir sikratle altına ula- gıyordu. Daha bir saat evvel güneş vardı. Öyle bir güneş ki insanm içini aydınlatan, sularda pırıldıyan, camlarda parlıyarak göz a.l an, bin bir köşeden aksederek renk toplıyan ve loş yerlere kadar sokulan bir güneş. İstanbul havasına hiç de tnan olmuyordu. İşte kısa bir za- inde, © güneşten eser bile kalmamıştı. Nereden çık. dağı belli olmıyan bir yağmur bülütu bütün kaplamış, alçalmış, alçalmış, adetâ sokakla. ra kadar inmişti. Şimdi tokaklardan yükselen ayak sesleri bu kara bulut altında ezilmekten korkarak sıklaşıyor ve çabukla- şıyordu. Yağmur başlamıştı. Bir şimşek ve gök gürültüsün. den sonra oluklar taşmış, sular yerlerde sürüklenmiş ve kısa bir zaman içinde caddelerde nehircikler vücuda getirmişti. Babika, Beşiktaştaki ağabeysinin evinde alnmi câma daya- mişti; sokağı görmeye çalıştyordu. Buraya geleli !ğir haftadan fazla olmuştu. Bu zaman içinde oğlunu görmemiş, meraktan çıldrraca bir hale gelmişti, Oğlu Ferid gelecek, onu doya doya katyacak, sevecek ve onunla konuşmak fırsatına kavuşacaktı. Yağmur çok fena bir zamanda başlamıştı. Ferid'in ıslana- rak hastalanmasından korkuyordu. Pencereden ayrılarak odada dolaştı. Burası oldukça îmn.ş vazi bir yerdi. Bütün eşyasını bir koltuk, iki !ı_nd.ıl_ye. bir kü. çük masa, karyola ve küçük bir gardrop teşkil ediyordu. Bu muşambasız odanm yeni badanalanmış duvarlarını da birkaç aile resmi süslüyordu. Ayakları, karyolanm kenarından dışa, rıya uzanmış bir halde sırt üstü uzandı. Kollarmı çaprazlı- y vi Üzerine koydu. Seeasiz bir oda ve bu oda içinde izlikte erimiş bir kadım. Düşünlüyordu. ağlu, kimbilir ev- den ne haberler getirecekti. Ayrıldığı günü hatırladı. Suadin: (Devamı var) mman tığı, nerede top yar;