hi Va 13 MART — 1938 Xx GUN GECE 15 LALE DEVRINDE SUREN BiR SUNNET DUGUNU HABER — Aksam ostası Xx ——— Yazan: Reşat EKREM ğe Okmeydanında, karada kendi kendine yürüyen koca bir gemi! Düğünün birinci günü, ziyafetten ra, sadrazamla vezirlerin ve diğer let erkânmın üçüncü Ahmede ve #ehzadelere sunduğu hediyeler kıymet çilemiyeck kadar muhteşem olmuş- Wir. Sadrazamın hediyeleri, sadrazam hüdası vasıtasi kızlar ağasina iş, o da üçüncü Ahmede ar - işti, Ahmet, memnun oldu; kızlar Ağası Bezir ağaya bir kıt'a murasaa el. in otağınm önünü Narasmda ev Ma da bir fes 5 sonra birçok felek fi İdi zi, bu muazzam fi Idı. Bun- seğine ateş n yanma» ai fişenk atıldı ir saat kadar de seyredildi. bii kol 1 çeneler oynadı, Bu su- İki saat kadar bir “Çengüceğa. » SAfası yapıldı. Arkasından Mısır gösterdiler, Su a er marifet ar ve hançerle donanmış çem, k *tden, fincanları dökmeden Ve h irlere dokunmadan geçen Hacı ya herkese parmak ısırttı. On ya. ir cocuğu sırığa çıkarttı, eline vi via desti verdi, sırığı da bi daki Oynamağa başladı. Çocuğun ri İ deştiden bir damla su dökülme ianitten gelen bir canbaz, yalın bir El ağema soktu. Sonra, başımı yere | pi ayak üzerinde doğru üçer defa Bunlardan sonra “şiş İ. İçlerinden biribirine milsavi bir haç al | bunü bir destinin üzerine koydu. Gört bacağınm üzerine yirmi Kia, çiçek şişesi , Şişelerin fize- dr bir tepsi koydu, tepsiye üç ta- İk gişe koydu, sonra destiyi a. ma koydu; göbek atarak oyna. başlad. z,,ar hüner © Yavrum! . dedi. Miçe Babanın görmedi, | . Sena bir tesir yapabilirdi. Eski Boğasiçinden Yalınkılıçtan köprü kurup üzerin . den yalmayak geçen canbazlarda söyredildikten sonra üçüncü Ahmet ta- rafından şeyhülislâm İle Rumeli ve A- nadolu kazaskerlerine ve sair ulema, ya bir ziyafet verildi . Şeyhüflialâm ile ulema üç direkli mi. safir çadırında Üçüncü Ahmet tara. fendan huzura kabul edildi. Çadır ö - nünde, davul zurna ile bir yaya ciri- di edildi, Bunu, o gün sünnet ola. cak 150 çocuğun tertip ettikleri alay p etti: İsimleri evveles bir deftere kayde . dilmiş olan 5000 sünnet çocuğundan, ön beş gün sürecek olan bu muazzam düğünde her gün bir kısmı sünnet edi. İecekti. Bu sünnet çocukları alayına tulumeular yol açıyorlardı. Onlara A - seabaşının emrinde bulunan yüz yeni- çeri yardım ediyordu. Çocukların ar. dından, yaya olarak sür emini yürü . yordu. Onun arkasmdan da yüz elli cerrah geliyordu ki, içlerinden hassa | cerrahlarından Evliyazade Hüseyin | Çelebi, Hamzazade Hacı İsmail, Cer . | rahbaşı Nuh efendinin oğlu Süleyman | efendi o devrin en mahir operatörle- | i, Çocukları, 51 ine yeniceri bö- | lüğünün Ördekçi diye lâkap almış olan | gorbacısı ile odası neferlerinden iki keçeli yeniçeri muhafaza ediyordu. Daha arkadan da mehterhane takımı geliyordu. Çocuklar sünnet çadırma götürül. dü. Bir kol çengi ve karagözcüler sün. net çadırında daha evvelden hazırlan. NS A EEE pi inden mi başlamalıydı? Hayir... Bu, oğ- En Seninle konuşmak istememin sebei şu... güzel bir görünüş muşlardı. Bu sırada, kaptanı derya Süleyman paganın emriile tersane kethüdası Abdullah efendinin nezareti altında otuz metro kadar boyunda, on Üç çifte, üç fenerli bir amiral gemisi modelinde bir gemi, karadan yürütü « lerek Okmeydanma getirildi; ve vezir çadırlarının yanında demirledi (1) Sörira, bir geminin nasıl demir alıp kalktığı, Okmeydanma toplanmış olan binlerce halkım önünde, en ufak nok- talarma varıncaya kadar, tıpkı deniz Üzerindeymiş gibi, taklid edilerek gös. terildi. Fakat, bu geminin asıl hususi. yeti, fevkalâde sanatkâra Inşa edilmiş olması, kızaklar üzerinde çekilmiye. rek, içine giren adamlar tarafından kendi kendine yürütülmesiydi. Gemi- nin tayfalarmı teşkil eden tersaneli delikanlılar, levendâne tavırları, sl deştarları ve kırmızı Cezayir fesleri i- le halkm pek hoşuna gitmişler, fevka- lâde alkışlanmı dı. Bunun arkasından topçular marifet. lerini gösterdiler: tekerlekler üzerin - de çekilen, varoşları, hendekleri, tab- yaları ve şârapnelleri ile bir “kalei devvar” yapmışlardı. Bürçleri ve sür- | ları kırmızı bayraklarla süslenm dati. | Bu kalenin muhafızları ile tersane Je. vendleri Okmeydanında bir müarede taklidi yaptılar. Tersaneliler, sonun da, kalenin zaptından vazgeçip çekil- | mekle bu sahne de kapanmış oldu. O gün, şereflerine bir ziyafet veril. miş olan şeyhülislâm ile ulema efen- gap” Devam 11 incide) 7 Tıraş olmasını biliyor musunuz? Her yüzün başka bir hususiyeti vardır Kullandığımız tıraş makineleri hemen hemen birbirine benzer; ohalbu ki tıraş edilecek satıhlar birbirinden çok farklıdır Tıraş olmak, en eski ve en basit cer- rah! ameliyelerden biridir. Fakat ona hiç birimiz cerrahi bir ameliye mazari- le bakmayiz ve onu icap eden ihtimam- la yapmayız. Bu yüzden hergün mil yonlarca erkek kendilerini bin türlü iş- kencelere sokarlar, canlarını yakarlar. © Bu işin zorluğu en evvel şu noktada başlar: Bir defa her yüzün başka bir £ hususiyeti vardır. Buna mukabil pimizin kullandığımız tıraş takımı he- men, hemen biribirin'n aynidir. Tıraş e- dilecek satıhlar bir çok cihetlerde bi- ribirinden farklıdır; Kılların kalınlığı, cilt ile teşkil ettik- leri zaviye, ne dereceye kadar yağlı ol- dukları, kım çıktığı ufak çukurun de- rinliği, cildin inceliği, yumuşaklığı, ve ne dereceye kadar çizgili ve buruşuk olduğu ve saire gibi.. Şimdiye kadar bütün bu şeraite uyacak bir teknik ve ya âlet keşfedilmemiştir. Buna rağmen hepimizin istifade ede- bileceğimiz umumi tıraş kaideleri var- dır. Mükemmel bir tıraşı şöyle tarif €- debiliriz: Asgari cilt kazıyarak, asgari bir zamanda, asgari gayretle azami kıl kesebilmek.. Şimdi sayacağımız fayda: k kaidelerden bir çoğunu içimizden ba- zılarımız belki tecrübe ile bulmuşlar, keşfetmişlerdir. Fakat bir çoklarımız da bu basit kaidelerden ya tamâmen baberdar değillerdir. Yahut ta onları tatbik etmiyecek kadar kayt insan- lardır: 1— Tıraşa başlamadan evvel yüzü- müzü cildi tahriş etmiyecek bir sabun ve bol sicak su ile iyice yıkayınız. Bü tün tıraş imtidadınca suyun sıcak ola sma ve yüzün daima sabunlu bulunma» sına dikkat edilmelidir. Yüzü tıraştan | evvel yıkamaktan maksat yüzdeki kiri, teri ve ifrazatı temizlemektir. Yüz ye kandıktan sonra iyöce * kurulanmalıdır. 2 — Yüzünüzü bol sıcak su ve alış- tığınız tıraş sabuniyle İyice sabunlayı- mz. Elinizle oğuşturarak sabunu cil dinize içiriniz .. 3 — Acele tıraş olmayız. Yüzün yıka; ası ve tekrar sabun- lanması en aşağı iki buçuk dak'ka ol malıdır. Sakalı pek sik, pek sert veya jı res yağlı kimselerde bu ameliye daha uzun sürmelidir. Yüzünüzü oğuştur- makla kıldan yöoğın çıkmasına ve böy- lelikle kıla suyun nüfuz etmesine mey- dan vermiş olursunuz. Kıl ne kadar fazla yumuşar ve bıçağını: da onuo kadar kolay keser ; LK) ıslak kalırsa o kadar | he- | DİLLERE. 'NAKLI İ bulundurunuz; 4 — Kullanılan ustura veya tıraş bi- çağı keskin olmalıdır. Bıçak ne kadar keskin olursa bittabi tıraş da o nisbette kolay olacaktır. Hes men hemen bütün tıraş bıçaklar; çelik- ten yapılır ve keskindir. Mühim olan bunların ağızlarının keskinliğini idame ettirmektir. Tıraş bıçağını da ustura gibi kayışa vurunuz, Bıçağın temiz ve kuru olması lâzımdır. Paslı bıçaklar her zamen kör değillerdir. Fakat bun- ların üzerindeki pas, cild! tahriş eder. $ — Cildinizi dikkatle geriniz: Cil din gerilmesi bir kaç türlü yapılır. Tı. raş bıçağının üzerindeki tarak cildi ha- fifçe gerer, Bazı kimseler için bu kadar gerginlik kâfi değildir. Ozaman yü zün, ya yüzdeki adaleleri harekete ge- tirmek veya elle çekilmek süretiyle gerilmesi icap eder. Yüzün gerilmesile yüzdeki mikroskopik çizgiler açılmış olur ve bıçak bütün İçiları müsavi bir boyda kesemeğe imkân bulur. Yüzü fazla germek ise fenadır. O zaman cil. | din altındaki bir taktım çıkıntılar mey- dana çıkmış ölür ve tıraş bıçağı, kıllar. la beraber bir hayli de et ve deri kazır, 6 — Yüzü daima ıslak ve sabunlu ütün tıraşın imtida dınca jileti sıcak suyun içindeve yi de bol sabunlu bulundurunuz. Yü en zor kısımların; sona bırakınız. Çün- kü kıllar ne kadar fazla su ve sabunla temasta kalırlarsa, o kadar fazla yumu- şamış olurlar. Eğer yüzünüze tıraşlar- dan sonra bir losyon veya pudra sür mek itiyadında iseniz bunları sürme- den evvel yüzünüzü iyice kurulayınız. Dap” Devamı 11 incide) DJLNLİ DNA Onu belinden tutarak koltuğa oturttu. Ellerini yanaklarında do. laştırdı. Siyah saçlarını okşadr, Ve zayıf yüzünü annesinin ateş gibi yanan yanağına yapıştırd. Öptü... Öptü... dedi, Ağlama... Sen nasıl istersen öyle — Ağlama anne, - yaparım. Peki anne. m Nefsiyle büyük bir mücadeleye giriştiği İZ Seni Şunun için çağırttım oğlum . diye tekrarladı. Bildi. üm bügün baban geliyor. Fakat o gelmezden önce senin İcab eden bazı geyler var, Şimdi bunları söyliyeceğim... Ky kadın göğsünü sarsın derin bir nefesten sonra devam Sa Yaşin on dört Ferid... Artık her şeye akıl erdirebilir, hat- tü, *me yürütebilirsin. Baban buradan ayrıldığı zaman w Küçüktün.. Sekiz yaşındayken öldüğünü haber aldık... İki daha ümitle yaşadık, Nihayet amcanla evlendim. Buna sen Se değil mi Feriâ?... Görüyorsun ki oğlum, şımdi dönecek ve beni kardeşiyle evlenmiş bulacak.. Bunun ne. naşı bir gey olduğunu anlıyabilirsin... İşte yavrum, senden e gu... Günlerce düşünüp taşındım... Babana amcanla ii bildirmemem daha doğru olacak... Onun için... Sustu, Boğazma sanki bir yumruk tıkanmıştı: ayn için « diye tekrarladı. Kendimi babana göstermeme- verdim... O, beni çok severdi. Kardeşiyle evlendiğimi | İni istiyorum... Piti kikâya kadar sakin duran Ferid'in yüzünde acı bir ha. Pm Te ine bakışı sabitleşti: | ecek misin? Beni bırakıp gidecek misin anne?.. Raye yavrum gitmiyeceğim... Burada kalacağım... Kü din va güldü. Annesinin neşeli zamanlarındaki şaka. lar N Niye yakn olur mu anne? - dedi, Burada kalırsın da ba- Şİ rmez mi? e Fatma gibi düşünmüştü. Burada kalırda baba- ra muyd BEndi bir gey özln sözliyeceğim oğlum, fakat 0068 be HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 16 Yazan: Hasan Rasim US na üzülmiyeceğini vâadetmelisin! — Üzülmem anne. — Baban görmüyor yavrum. Gözleri görmüyor. — Görmüyor mu? Feria'in âni sarsılışmı kuvvetli bir öksürük takip etti Bu bereket ki uzun sürmedi, Henüz henliz kızırmıyı yüz tutan ya. naklarmı mat bir solgunluk ve gözlerinden akan yaşların pr. rıldıyan izleri kapladı. — Hani üzülmiyecektin oğlum? Hani söz vermiştin? Ferid annesine verdiği sözü tuttu. Gözyaşlarını sarı ve zayıf ellerinin arkasıyla silerek durdu. — İşte böyle... Seni en çok sözümü dinlediğin İçin severim. Sabiha büyük bir soğukkanlılık gösteriyordu, Dudakları titremiyor, Gözelri yaşarmıyordu. Devam etti: — Dinle beni yavrum!.. Şimdi sana daha mühim bir şey söyliyeceğim. Artık bundan sonra bilhassa babanın yanında yahut onun işiteceği yerlerde bana “yenge” de... Sabihanın soğukkanlılığndan eser kalmadı. Bunu gözleri dolu dolu, kalbi çarpa çarpa söyeldi, Sonra bin güçlükle, Feri- din itirazma meydan vermeden: — Beni seviyorsan, bana acıyorsan, böyle yap oğlum! - dei, Böyle yapman lâsrm. Bunu hem benim, hem baban için yapacak- sm... Babanı Ümmemeliyiz... Benim amoanla evlendiğimi işitirse: “ölür”... Anlıyor musun oğlum, ölür. Genç kadın kıçkırmaya başlamıştı. Perii yanma yaklaştı. Bir müddet sustular. Sonra Ferid, zekâsmı ortaya vuran bir hassasiyetle sordu: — Anno, sen evde hiç konuşmiıyacak mısın? Ya sesinden anlarsa... Senin için ne diyeceğiz?... Nerede diyeceğiz?.. Ferid, onun, hiçkırıkları arasında: — Öldü diyeceksiniz... - dediğini işitti. Artık konuşamıyordu. Dilsiz kalmaya mahküm olduğunu herkes gibi oğlu da anlıyordu. İmkân: yoktu, Bir çatı altında bu cehennemi hayata tahammül edemiyecekti. Fatma küçük hanımmın yardımma koştu: — Ferid . dedi, annen yerine, mecbur kalırsa ben “onuşu, rum. Sen hiç üzülme... Sabiha bu temiz yürekli kızm kendisine gösterdiği candan alâkaya teşekkürünü gözleriyle gönderdi. . . : : . , : . . , bü değ . . s ö v ; i : : N Mile U evde içler nekadar üzüntülü, nekadar karanlıksa, dı- garda güneş o kadar parlak, sular o kadar aydınlıktı. Güneş, bahçedeki havuzun yeni değiştirilen sularında nasıl pırıldıyor, beyaz mermerlerinde nasıl kıpırdıyorsa, ayni güneş Galata rıhtımma yaklaşan vapurun su kesiminde ayni şekilde pırıldıyor ve daha canlı Kıpımdıyordu. Kalabalık bir rıhtım... Belki bir ay, belki altı sene, belki de on yıllık hasretlilerle dolu bir rıhtım... Herkesin yüzünde bir heyecan var, Gözler yaklaşan vapurun güvertesinde, kaynaşan bir insan kalabalığı arasmda hasretlilerini aramaya çalışıyor. Selim, burada bir saattenberi beklerken, bu gecikmeden er. dekilerin asabileşeceklerini, üzüleceklerini de düşünerek sabır. (Devanu var)