i > 4 MART — 1938 e HABER — Aksam Dosta Herkesin ağzında aynı şarkı; “ 'Ben esmeri fındık ile, üzüm ile beslierim!, sebebi var: Fındık üzümle besleniyoruz Seyyar satıcılık, kadın şapkaları Bibi modaya tâbi oldu, gitti. Zaman İsta, ağ sat takları Beliz oldı Bilhassa Yiyeceklerde... Mam gibi Parçası sok nbul sokaklarında dolaşan ıcıların kıyafetlerinde ve iyeceklerde büyük bir de. ğunu görüyoruz. yemiş ve bunlara benzer Eskiden fındık, fıstık, şeyler, altma iki tahta ulmuş ve yanındaki teneke Sorudan dumanlar çıkan büyükçe te- “e kutularda satılırdı, Portakal, el- Bibi me yvalar da sırttaki küfeler. dolaştırılmdı, Mişç; Bir kavano; © tanesini dam türedi, badem bu ağn; am derhal taklit edildi, Ka. pa bademleri almak için tene- kepçeler ye Şa, a On beş tanesini kırk paraya veren. 9ldu. Fakat ne oldu, bilinmez, bu badı Sada aa me Yek oi Kağar kr Ni Çuval) e ri MA da ka vrulmuş fındığı boşaltan İth, amal, lâhik seyyar satıcı İs - bi Sokakların dolaşıyor. Araba- ar köşesinde ref fmdık istiyen a. se de bir küçük çuval fındık Barbar bağırıyorlar: N— nl ği çekiliverdiler. m yirmi Kn Seyyar nane lerde, köşebaşlarmda avaz avaz ba- bu satıcıların da bir müddet ları kapladı. satıcılıkta yeni bir moda ken Seyyar satıcılar bundan İs. va Ye kalkıştılar, Yeni bir yiyeceği ne O da, fmark, ve üzüm Ğİ tahta bir el arabasınm dibi. Pakat, birkaç sene evvel seyyar ye. ilikte büyük bir inkılâp başladı. za doldurulan bedemlerin kırk paraya satan bira - Elini kavanoza sokup on nüzdeki masaya bira. yapıldı. Renkli küçük kâ. Men ime tedarik edildi. Mantar gibi yer. k lan bu satıcılar arasmda re- baş dı. Yazan: Yekta Ragıp Onen m a am emeller bir müddet sonra — Yüz dirhemi bir çeyrek!.. Dikkat edin, yüz dirhem diyor. Ya. İ nma yaklaşıp çeyreği attınız mı, tera- zinin gözüne koyduğu yüz gramdır. Malüm ya, dirhem kalkalı seneler var. Fakat dirhemi görüp de sorarsanız göyle cevab veriyorlar: — Ağız alışkanlığı beyim, kilosu sltmışa bunun!... tanesini beş kuruşa şekerciler çikti. sinema ve tiyatro kapı. Idukları görüldü. tanesi kırk paraya karamelâ. takip, etti, uş yük, küçük kadm erkek herke- mi oynuyordu. Bir ara, sokak ir müddet bu, siri. Hesap ederseniz yüz gramı beş ku- 2 EM Bir yandan size cevab verirken, bir yandan da üzümle karışık fındığı kü. çük kesekiğıdma doldurmaktadır. Kesekâğıdını elinize alıp da şöyle bir fındıkla üzüm nispetini mukayese ederseniz, onda sekizi üzüm, ikisi fn. dıktır. Yani seyyar satıcı seksen gram üzümü $#ize beş kuruşa satmıştır. Ü- zümün kilosu ise 20-25 kuruşadır. Siz fındığm kilosu iizerinden para ödiye. rek kanmışsmızdır. Eh, ne yapacak. smı3? Beş kuruş için bu kadar ince besap mı yapacaksınız.. Ksekâğıdmı cebe koyup yolunuza devam ediyorsu- nuz... Bu günlerde kimin yanına gitseniz, AN AŞ A YANE * yam KEY TERK lara bürünmüş çikolata iş. ortaya el arabaları çıktı. elli kiloya kadar eşya ta- | üzümü istif edip Üzerine “Yüz dirhemi bir çeyrek, diye bağırı yor; fakat çeyreği attınız mi ferasi- yduğu yüz gramdır! Seyyar satıcılarda kadın şapkaları gibi modaya tabi oldn HIS, AŞK ve IZTIRAP ROMANI Nakleden: SUHEYLA ŞEFiK Kollarını genç kadına uzatarak İ onu kendisine doğru çekti. Islak yü- ağzi üzümle karışık fındik kokuyor. Dayanamayıp sesleniyorsunuz: — Anlıyalım! Eğer arkadaşınızın veya ahbabını- zın cebindeki kllçük kesekâğıdı boşal. mamışsa, biraz sonra sizin de ağzınız kokmuştur, yanlış anlamaym, ağımızı güzel bir koku bürümüştür, demek is. tiyorum... Eğer arkadaşınız ikram etmemişse, ilk işiniz sokağa çıkınca bir köşeba- şında yan gelmiş arabanın yanma yaklaşıp çeyreği toka etmektir. Fındık ve üzüm satılan el arabaları son günlerde o kadar çoğaldı ki, ke -| |) men ber semtte ve her köşebaşında | bunlara rasgeliniyor. İstanbulun gedikli satıcıları, Sabık haamllar, memleketinden İstanbula ka yıkçılık için gelip de iş bulamıyan A. nadolulu gençler önlerine koca bir el arabasını kattrlar mr, ha babam İstan. bul yokuşlarmı inip çıkıyorlar. Şimdi seyyar satıcılarm keyfine, yahut modalarına tâbi olarak boyuna fındık ve üzüm yiyoruz. Bundan evvel | nasıl aylarca çikolata, biskili, karame- zünü muhabbetle öptü, Nermin ya- va 23 Ferit, benim sevgili Feridim. Birkaç dakika (o sevincinden her üzüntüsünü unuttu. Artık Ferit ken- disini seviyor, nihayet ona aşkını ve- riyordu. Birden kendine geldiği za- man hazin bir sesle: — Çabuk geliniz! Bütün günsizi andı. Doktor artık öleceğini söyledi. Büyük bir lâmba © ile aydınlanan odaya girdiler. Belkis hanım kızmın ayak ucuna oturmuş onu seyroği- yordu. Bütün annelik hisleri uyan- mıştı. Zavallı Sevim şimdiye kadar onda aradığı şefkati ablasında ve &- niştesinde bulmuştu. Foridi görerek kızına eğildi: — İşte enişten Sevim.. Sevim damarlı gözkapaklarını kal İ dırdı; solgun dudaklarile eniştesine gülmeğe çalıştı: — Sizi çok bekledim enişte.. Ferit eğilerek üzerine kumral saç ları dökülen alnını öptü. — Küçük kardeşim, sizl çok seve- rim.. Heyecandan boğazı tıkanıyordu. Bu genç kıza karşı sabiden bir kar- deş muhabbeti beslemişti. — Siz çok iyisiniz. Size bir şey söy- lemek isterim. Anne,, sbla, bir daki- ka bizi yalnız bırakır mısınız? Anne kız biribirlerine (o hayretle baktılar. Sevim ölürken (eniştesine ne gibi bir sır tevdi edecekti? — Bir dakika! diye kesik tekrar Inledi. Yavaşça çekildiler, Sevim sordu: — İyi işitmek için daha yakın ge- Tir misiniz? Konuşmak için çok zah- met çekiyorum. — Evet hakkımız var. Yarına ka- dar bekleseydiniz daha rahat ko- nuşurduk. — Hayır belki yarım bon burada bulunamam, Dinloyiniz: (Allahıma yalvardım: Ablamın bahtiyar olma- sı şartile ölmeye razı olduğumu söy- Tedim. Ferit şaşırarak: — Ne söylüyorsunu Sevim ? —0O..Çol tabli bir şey? Onun bah tiyar olmadığını pek iyi anlamışdım. sesile stokunu bitirip hariçten ithalâta baş- ıyacağız. Öyle ya, hemen bütün İs - tanbul halkı aşağı yukarı bir aydır fındık ve Üzilmle besleniyor. Yerli malisullerimizin istihlâki nok. lâ, nane şekeri yedikse.. Bakalım bu moda nekadar sürecek? Eğer çabuk geçmezse, kısa bir zaman zarfında İstanbuldaki fımdık ve üzüm tasından bu, memnuniyetle karşılana- cak bir haldir, Fakat işin içinde kan- dırmaca olduğundan nefis fmdıklar çabuk hazmeğilmiyor! MY KA LLİLİIN Bir gün bahçede beraber iş işlerken sizi görmüştük. Siz elinizde (birçok çiçeklerle ötekinin mezarına gidiyor dunuz.O zaman zavallı ablacığım sa“ rardı, elleri titremeğe (başladı. Ne Kadarıstırap çektiğinin işte o zaman farkına vardım. Yavaş yavaş konuşurken eniştesi nin elini sıcak parmakları arasında tutuyordu. Zayıf yüzünde çok büyük görünen gözleri Feridin hüzün dolu yüzüne dikilmişti. Yalvararak devam etti: — Onu sevmeniz lâzım. Oo Yalnıs benim ablamı sevmeniz lâzım.. Boğuk bir sesle cevap verdi: — Onu seviyorum. Benim küçücük kardeşim. Emin olunuz. Yalnız onu seviyorum. Kurşuni rengi ruhsuz kalan göz“ lerinde birden bir sevinç - belirdi, Reksiz dudakları arasından: — Ne mesut bir dakika! Artık ans nemle ablamı çağırınız! O gece sabaha karşı Sevim anne“ si, Nermin ve eniştesinin yanında rahat bir uykuya dalmış gibi öldü, Zavallı çocuk hayatını feda etmiş ve yalnız hislerini eniştesine anlatabil- mişti. “Aşkdn en büyük delil, kendi hayatını foda etmektir.,, ... Yaz nihayeti Şerife (hanım, Hik met paşaları ziyaret etmişti. Çok mef hini işittiği küçük Haşimi (Ogörmek istiyordu. Onun asıl fikri isittiklerk nin doğru olup olmadığını anlamak- tı: Ferit nihayet eski kalnpederinin ısrarma dayanamıyarak Feridenir kemiklerini Mısira göndermişti. Hat tâ sarışın Feridenin büyük resmi de kaldırılarak bir dolabm içine yer leştirilmiş diyorlardı. Kahiredeki ev de bulunan bütün eşyalar Feridenip allesine teslim (edilmiş ve bina de satılmıştı. Nihayet Forit Ile Nermk nin biribirlerini çok fazla sevdikleri ni söylüyorlardı. Şerife hanım memnuniyetle kas bul edildi. Yalnız tarasadaki bir kaç saatlik bir ziyaret onun bütün merak Jarrar tatmin ödemedi. Nerminin €8- kisinden daha neşeli, sahiden daha neşeli olduğunun farkına vardı, Fe« rd de değişmişti. Beki zayıf yüzünde bir hayat, gözlerinde bir sevinç görüs lüyordu. Şerife hanım bundan evvel ki gelişinde bahtiyar bir oadamyas nında bulunmadığını hissetmişti. Şe- rife hanım bir gün bir akrabası evin« de şöyle söylüyordu: — Artık ölünceye kadar sadakat dünyadan kalkmış, işte Feride unüs tuldu bile.. Akrabası hemen cevap verdi: — Doğru bir harekettir. Mademkf başka bir kadınla erlendi. (Bütün muhabbetini ona borçludur. Nermin de buna müstahaktır. BirTTİi HAKKI MAHFUZDUR Mügür Oğluna bektı. Ferid, annesini memnun görmek, ona Ni yerine getirdiğini anlatmak istiyordu. Ferid'in Se- Baba” demesi, Fatmanın bile dikkatini çekmişti, Ma- A ici açığa vuracak en küçük bir harekette bulun. $ekindi, Tekrar derin bir süküt başladı. Üç kişinin bu- B, e odada sanki kimse yokmuş gibiydi.. Yi İS odanm dört bir yanma, göze güzel görünecek bir Vip yerleştirilen eşya arasmda ayakta duran bu kendilerinde konuşmak cesaretini bulamıyorlardı. Bu ü giderilmesi lâzumdı. Fatma: pie hanımcığım - dedi - beyefendi erken mi gelecekti? ke et... Erken gelecekti de biraz çıkacaktık, vi İyi olur... Bugün hava da pek güzel... Neydi o dünkü ve Aliah... RE Sarıl şarıl yağmış, sık yapraklı ağaçların diblerin- İğne ucu kadar kuru yer bırakmamıştı. re ılmıştı, çiçekler canlanmış, köşkün en Yerlerine nRi açılmıştı, çiçe 5, köşk sten dlin müthiş bir şeydi. İstanbul, belki İstanbul ola- Öyle coşkun bir yaz yağmuru görmemişti. Durup kadar işliyen taze toprak kokusu, aradan yir. Hema halde hili kaybolmamıştı. Te live ettiz kırlar her günkünden daha güzeldir. et P: atma... Güzeldir... Bari erken gelseydi de vaktiyle İN nilen Yaş ii Beleceğim dediyse beyefendi, neredeyse gelir... On z İM köşkün bahçe kapısmdan dışarı çıkmadınız. inde olsam, her gün, her dakika gezerim, Ünkika gezmek gönülleri rahat insanların yapabile- kızım. Sabihann ağımdan kaçmıştı. O daima r3- tilsüz ve mes'ut görünmeye çalışmıştı. Bu sö. lerini nakzetmiyor muydu? “eyle; vr benim de gönlüm rahat ama, yapamıyo. VEE fa e) Mi ii ME 3, e Maya HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 7 Yazan: Hasan Rasim US Fatma, karyolanın üzerindeki, kilçlük hanımmın robdöşam. bri katlarken Sabiha da, koltuk üzerindeki kitabı aldı. Bu. ruşmuş bir halde yerde duran kâğıt parçasmı kaldırdı, Onu eliyle mümin mertebe düzleterek tekrar Kitabın içine koydu. Sonra, yandaki odaya, Selimin yazı odasma geçti. Fatmayla Ferid bakıştılar, Biri annesinin, biri küçük hanı» mınım, hiç de söylediği gibi gönlünün rahat olmadığını biliyor. lardı, Ferid başını önüne iğerek kapıdan çıktı. Geniş sofada, küçük ayaklarınm çıkardığı se6, yavaş yavaş erirken, sesi işi, tildi; — Anne! babam geldi. Fatma oda kapısma ilerledi. Sabiha da acele kütüphaneden odasına geçti. Dışarda, Feridie Selimin yavaş sesle konuştuk- ları igitiliyordu: — Nasılam bakayım Ferid?... Bu değişikliğin neden?... Ba- na “amca” demekten vaz mı geçtin? Ama ben yine senin, her zamanki gibi, amca demeni istiyorum. Daha iyi değil mi? — Baba dememi annem ööylemişti. — Sen annene bakma Ferid... O beni memnun etmek için her şeyi yapar. Ama sen yine “amca” de.. Ben böyle istiyo. rum. Selimin sesi titriyordu. Ferid de amcasınm bu beklemediği cevabı karşısında donakalmıştı. Kabahat annesindeydi... O zor- İamamış bulunsaydı, zayıf vücudunu, günlerce hırpalıyacak böyle bir neticeyle karşılaşmıyacaktı. Sabiha kapıdan göründü. Arkadan gelen bol ışık, ince ve mütenasip vücudunun yan hatlarmı aydmlatıyordu. Eliyle, sat- lanmamak için, kapınm kenarma tutunmuştu. Vücudu, Seli min bulunduğu yerden bir gölge halinde görünüyor, yalnız koyu siyah gözleri, sofanın tek ve yan penceresinden duvara çarpan aydınlıktan aldığı ışıkla parlıyor ve bu ışık, ayni zamanda gö. ğüs hatlarmı ortaya dökliyardu. Bir elini yanma sarkıtmıştı, eteğiyle oynuyordu. Hafif ve ıstırap dolu bir sesle: — Seni memnun edeceğini sanarak ben tenbih etmiştim Se- lim, dedi, Selim, karısının sesindeki hüznü anlamakta gecikmedi: — Ben, amca demesinden de memnun olurum Sabiha. — O halde affet beni. Aldanmış olacağım, bazı cümlele- rinden memnun olmadığın manasmı Çikarmıştım, Selim, karısınm yanına yaklaşmıştı, Ferid hâlâ bulunduğu yerde kımıldanmaksızın duruyordu. Sabiha kocasına odaya girmesi için yol verirken, Feride de: — Gel yavrum. Sen de gel... . dedi... — Ben aşağıya bahçeye ineyim anne... — Hazırianman lâzım oğlum... Bak amcan erken geldi. Bu. gin biraz kırlarda dolaşacağız. Sabiha bunu söylerken oğluna bakıyordu. Odaya giren Seli- me arkasını dönmüş bir vaziyetteydi. â Selim susuyor, bir şey söylemiyor, sadece, odayı bol ışığa boğan, odaya bahçenin karışık çiçek ve dünkü yağmurun havs: ya karıştırdığı toprak kokularını dolduran açık pencereden t8 gökün ufka yakm bir yerinde toplanmış duran beyaz bulutlara bakıyordu. Selim ince, uzun yapılı, geniş omuzlu hâkim duruşlu bir adamdı. Gür ve uzun saçlarını geriye taramıştı, Alnmdaki iki derin, göz kenarlarmdak! birkaç hafif çizgiden, ancak şakakla. rmda ak görünen saçlarından kırk yaşmda bir adam olduğunu anlamak güçtü. Sabihaya göre Sunde en çok benziyen yeri göz. leri ve çene bükümüydü. Üst dudağını kapıyan bıyıkları, kalm- ca dudaklarımın görülmesine mâui oluyor, ince kaşları altmd« biraz çukura kaçmış A ran fn ee du,