ILILBERIN TARİHİ TEFRİKASI: 14 Vesikaları veren: Donanma Komodorluğu Yazan: ÂA. Cim Başkâtibi Binbaşı İhsan | ğaVk'te toplanan üç süvari zorla Akşsşamı ettliler; gün, bir türtü a öyle! H; Dur, Muzaffer beyi çağırtalım da İlm nn; Erin vaziyetini soralım, baka. âr ne âlemdeler? & l_m O sizinkiler? 1 Kim olacak, mürettebat!. Üte auf kaptan postaya seslenmek Ü. % DIYI açmıştı; fakat kapının ka- âaralar aralamaz: Mi  buyrun? Hayrola, sizde de "m şgyâ biz. iye Söylenmeye başlamış, aralanan ah İceriye Arif bey girmişti. Va- Ü gibi v Y bu gelişten Arif beyin de ken- Üla IŞtıır akıbete uğradığımı derhal ___Buyrun' bakalım Arif bey? * Â0 Ne oldu, siz de burada? n Biret, tahminlerimizde aldanmı . — Ben size söylemedim mi efendim, Mğ VYritabif vaziyet bundan başka €© Verebilir mi? 'la bey Arif beye kikte serdümen. &a geçenleri anlatmış: 'üm , Böyle bakalrm, sen neden te- mişti bey arkadaşmma şunları anlat- ,.*rıt u mân'adan ayrıldıktan gonra gemi. * nğe Yördum, Biraz evvel Asarıtev. $ işan istimbotun bizim gemi- a .. im: : 'h___B" kimin istimbotu kuzum ? Efendım dediler, iİsyancıların 'lı tu; içinde saray hamlecileri y biray €vvel Asarıtevfikten süvari “h'bıüı;u beyi almışlar, mabeyne gö ıîyq. &r, İkidebir bizim gemiye ge. İ Ve sizi soruyorlardı.,, m.m%d ğet karşısında tabif gemiye Hemen geriye döndüm, " Beldim, Şimdi ne yapacağız? İlh Süvm baş başa verdiler. Bu sua. hlm Öt uzün uzün düşündüler, ni. Uf bey gu teklifi ortaya at. SÜ htoîşmm. nami olsa Selâniğe Hare- % Una iltihaka karar vcrmemîş "Ü&q;egemilerimz bu sefere iştirak qlhm Cekler, Peyk benim elim altın. [htıkum Yor, akşam olsun, gemi za. Maz d Üzerinde, Karanlık basar bas- h%mmn. usulcacık buradan Ça- ::lkm doğru yola çıkarız! Sabaha 0 n sessizce çıkarsak ne h'h lm al Zorla, ateşe ateşle muka. Oradan geçeriz! Ve inşal. olâlanm Isiyla Selâniği bulur, arka- a Bn 138 iltihak ederiz! mutabık kalan üç süva- İ R klemeye başladıar, dn[._m Y gündüz, birkaç defa gemi. Pn ' &fradı teşvlk edici sözlerle hhhlre mda tuttu; geminin her * lnete hazır bir halde bulun. p etti. :'â €T bey, karadan sık sık muh. Asttal “İa malümat alryor, ihti- %'M. çe ğîîhı. rezil bir mahiyet düğünü öğreniyör, dışarda m%qgnd“kce üzülüyor, yeise ka. h k “h'ı :'op'lanan üc süvari ö gün zor. şâ'* u%t iler; gün sanki bir yıl ’5) iy;* gibi bir türlü sona er - mıı el T; bir türlü akşam olmu- > i“rdu onlara.. lap bîon kararı verdi, Sahiller. nen“'" İkişer yanmaya baâşla. Üa %î';_ %q yu:t:“"-'ütle Asarıtevfik do - ir ü k ; IŞ gibi bütün elektrikleri- hlku"n abirsızlıkla hareket saa- < R_WI ve Vasıf beyler İıqı? '—l'kadaşmm macerasını da an- | Sona ermek bilimiyordu yerlerinde duramıyorlardı. Nihayet saat 8 e doğru Rauf kaptan Muzaffer beyi cağırttı: — Her şey hazır değil mi Muzaffer bey! ....- * — Demir almak İcin emir verin! — Canım, niçin cevab vermiyorsu. nuz? Gündüzden böyle kararlaştırma- mış mıydık? Muzaffer bey, süvarinin cevabsız bıraktığı Üc sualine birden, bir kelime ile cevap verdi: — Efrad gitmek istemiyorlar! Rauf bey çılgın gibi yerinden fırla. meyle cevab verdi: dı:! — Nasıl dedi, nasıl? Efrad hareket etmek istemiyorlar mı dediniz? Rica ederim, bu nasıl lâkırdı?... Efrad kim oluyormuş; gitmek istemiyor ne de . mek? Sabahtanberi bu işe hazırlanmı- | yor mrydik? — Evet.,.: — Peki, şimdi ne oluyor? — Vallahi ben de ne olduğunu anfi- yaptırmak için emir verdim. Efrad hep birden: — Gidemeyiz, donanmadan ayrıla . mayız, bey babamıza böyle söyleyin, dediler! Ben de size bunu arzettim! Rauf beyin gözleri arkadaşlarının üzerinde gezindi; üç kafadar arkada- şın birleşen bakışları: ——— FEyvah, şimdi ne yıpıoıgu? Bu Ümit de mi suya düsştü? Diyen manalar taşıyordu, Sularım kararmasiyle beraber deniz- de seyyar meşaleler, istimbot projek- törleri artmaya, gidip gelmeye baş . lamıştı. Oradan oraya dolaşan bu işık. lar, karanlıkla beraber gittikçe artı - yor, adetâ denizin üzerinde bir fener alayı teşkil ediyordu. Bu, âstlerin gecenin ke&ranlığından istifade ederek serbestçe gömiler ara- sında dolaşmaya başladıklarına, gün . düz bulundukları yerlerde saklanıp da gece evlerine dönmek için yola çıkan denizaşırı, Üsküdar, Kadıköy gibi yerlere gidecek olanları tutmak için çalıştıklarına delâlet ediyordu, Gittikçe çoğalan, sayısı artan ka. yıklarm civâar sefineler mürettebatına azdırıcı öğütler verdikleri görülüyor, bütün harb gemileri yavas yavaş bu harekete uymaya başlıyor, neferlerin şarkı sesleri, mızıkalar, Peykte, çare- | sizlik içinde ürkek nazarlarla denizi seyreden Berkisatvet, Fethibülend, ve Hamidiye süvarilerinin kalplerine ü - mitsizliğin acı zehrin! döküyordu. İstimbotlar, kayıklar yavaş yavaş Peyke de yaklaşmağa başladılar. Ar. tık, tehlike her saniye geçtikçe biraz daha yakma gelmeye, ve bütün aza . metiyle üç ittihatçı kaptanı tehdide başlıyordu. Arkadaslarınm müuhafaza ettiği derin sükütu Arif bey ihlâl et- ti: — Ey, ne yapacağız yahu!. rrmız ne olacak! Rauf bey ellerini açıp başmı bir ta. rafa eğerek mukabele etti: — Hiç, burada bekliyeceğiz. Yanı. mıza silâh ve cephane alalım,. Bir ta- arruz olursa, Rendimizi mümkün ol - duğu kadar pahalı satmaya gayret e. delim. Başka ne yapabiliriz! Bu karar dehsşetli bir geydi, arkadaş. lar yine derin bir süküta daldılar. Göz- lerini, karanlıklar arasında ateş bö - cekleri gibi koşuşan ışıklı deniz vası. talarma bakarak düşüncelerine devam etti'er, Saat ilerliyor, her geçen daki. kada caresirlik içinde bocalryan ile sü- « Kara- vari büyük bir dehşet hissediyorlar; yamadım. Biraz evvel son hazırlıkları | HARFR — Aksam postası hayatı Ucuzlatmanın en birinci Sartıdır Yazan: HABERCİ Satılan her malın üizerinde böyle Pazarlığın en çok revaç bulduğu Geçenlerde — “pazarlık,, hakkında yazdığım yazı ile cidden mühim ve u- | mumf bir derde temas ettiğimi, bu ya- ziriım etrafta uyandırdığı büyük alâka sayesinde anlamış oldum. Bir haftadır, belki 20 den fazla mektup aldım, Birçok okuyucular be. nim bü mevzua tekrar tekrar' temas etmemi, cidden mühim bir iktısadi mesele olan pazarlığın memlekeiten kaldırılması için mücadeleye giriş. | memi tavsiye ediyorlardı. İlk yazımın intişarmdanberi müuhte. lıf yerlerde rasgeldiğim yüzlerce ar - kadaş ve ahbab, hep ayni dertten bah. settiler: — Kuzum, yaz yazabildiğin kadar şu pis âdetin aleyhinde, diyorlardı. KADIN $ AR F '.;&’-ıar için siyah kaba hasırdan, kırmizı koördelâ ve şik bir menekşe demeti ile süslü bir şapka, yakınlaşan tehlikenin ürpertilerile ir- kiliyorlardı. Bakışları sahile kadâr uzanan Vasıf kaptan, birdenbire yeni bir şey keşfe. den bir muhteri sevinciyle arkadaşla. rına döndü: — Buldum; dedi, buldum! Öteki'er merakla sordular: — Ne buldun? neyi buldun yahul... — Şimdilik bir çare buldum! Arif ve Rauf kaptanlar Vasıf beyin | yanına sokuldular: — Nedir © çara ,anlat kurum... (Devamı var) *| hastalığa yakalanmıştı. Pat eliketleri bulunmalıdır... yerlerden bir püazar mahalli... İşte bunun içindir ki, bu sütunlar. da bu mevzua bir kere daha temas et- meyi ve çok kötü, çok iptidaf bir âdet olan pazarlık işiyle, kendi gücümün yettiği bir saha da linde mücadele et- meyi adetâ kendim için bir vazife te. lâkki ediyorum. Gelen Mmektuplar ve anlatılan dert- ler içinde öyle pazarlık hikâyeleri, öy- le inanılmaz hatrralara rasgeldim ki, pazarlık hastalığının benim tahminim. den de çok daha kötü bir tarzda İçi- mize işlediğine bir kat daha inandım. Bunlarm hepsini size anlatacak deği- lim. Yalnız bir tanesi, diğerleri gibi yiyecek, içilecek, giyecek değil de, i. lâç gibi, insanlığın en mücbir ihtiyaç- larından bir maddeye temas edeni- ne ait bir vakayı hikâye etmek İste. rim, Bir okuyucum şöyle yazıyor: “Çocuğum, tedavisi uzun süren bir Doktorların verdiği ve bittikçe tekrar yaptırmamı tavsiye ettikleri bir ilâç reçetesini, ev- velâ Kadıköyünde bir eczaneye yaptır- dim, Benden pazarlıksız (140) kuruş aldılar. İkinci defa Eminönü tarafın. da başka bir eczaneye gittim, bu se- fer (125) kuruş istediler, Tabil mem- nun oldum ve Kadıköyündeki eczacıya kızdım. Fakat üçüncü defa Beyoğlun. da bir eczaneye müracatt edince, ay- ni reçete için (190) kuruş istediler. Bu reçeteyi daha bir ay evvel (125) ku- | ruşa başka bir yerde yantırdığımı hay. retle söyledim, Pazarlığa giriştik ve nihayet (145) kuruşa sulh olduk, Ar- | tık bu hikâye üzerine pazarlığın na- | sıl bir hastalık haline geldiğini söyle. mek lâzım mı bilmem!..,, Okuyucum bundan başka daha bir- kaç misal anlatıyor ve uzun mektu - bunun sayfalarında acı acı dert yanı. yordu. Yukarda da söylediğim gibi, fazla misaller sayacak defğilim, Zaten han- | gimiz şöyle bir an düşünsek, bizzat başımızdan geçen yüzlerce, binlerce pazarlık misalini gözönüne getireme. yiz, Asıl mesele, pazarlığın önüne na- sıl gecilebileceğidir. Belki ilk nazarda, bu tok müşkül ve hattâ basşarılması hemen hemen iİm- kânsız bir iş gibi görünür. Halbuki ha- kikat hiç de böyle değildir. Pazarlıkla mücadele etmenin esas ve birinci şartı, Kristof Kolombun yu. murtası kadar basit ve kolaydır. Söy- le ki: i Bütün esnaf satılan her nevi mal - ların üzerine, kat'i satış fiatımı göste. rir levhalar asmaya, ve vitrinlerinde, dükkân içinde, tezgâhlarda teşhir edi- len mallarımı da ayni surette marka - lamağa mecbur edilmelidirler. Malm üzerinde gösterilmiş olan fi. attan aşağı mal sattığı tesbit edilen esnaf ise en şiddetli ve merhametsiz cezalara çarptırılmalı, hattâ birkaç kere ayni hali tekrar ederse hapisle dahi tecziyesine gidilmelidir. Böyle bir vaziyet karşısında hicçbir dükkâncı pazarlık edemiyecektir. Mal- larının üzerine de makul bir kâr hesa- biyle bulacağı fiatları asmaya kendi. liğinden mecbur olacaktır ve bunu tetkik yolunda devlet kontroluna da hiç lüzum yoktur. Çünkü, esnafın mallara fahiş fiat koymasına hemen hemen imkân ola. maz, Ayni malın bir dükkânda 50, di- | ğerinde GÜ kuruşğa satıldığını daha vitrinde görecek müşterilerin, pahalr satan dükkânınm semtine bile uğramı - yacağını, satıcılar pek âlâ anlıyacak. lardır. “ O zaman, böyle bir vaziyet, bütün esnafm ayni fiatla mal satmasma yol açacaktır ki bu da, ticaret hayatımız. da cidden büyük bir dönüm noktası o- lacaktır. Vaziyetin kontroluna gelince, dev let için yeniden en ufak bir külfet ve masraf altına girilmesine lüzum yok. tur. Ve bütün zabıta ve belediye me . murlarının, satılan malların üzerine fiat etiketleri koymamış esnafm ya ! kasma yapışması kadar basit ne O. labilir... Hayat ucuzlufuyla büyük bir müca. deleye giren, Celâl Bayar hükümeti . nin, büyük iktısadi programında şu kurunuvustaf pazarlık — hastalığının kaldırılması da herhalde geniş bir yer almağa lâyıktır. | HABERCİ iIstanbul radyosu 4 MART — 1938 CUMA 179 inkılâp dersi, Üniversiteden naklen, Recep Peker tarafından, 18,30 plâkla dans musikisi, 19 konferans, Çocuk terbiyesi, Ali Kâmi Akyüz tarafından, 19,30 Beyoğ- ha halkevi gösterit kolu tarafından bir tem sil, 19,55 Borsa haberleri, — 20, Muzalfer Güler ve arkadaşları tarafından Türk mtt- sikisi ve halk şarkıları, 20,30 hava rapa- ru, 20,35 Ömer Rıza tarafından — arapça söylev, 20,15 Vedin Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (saat ayarı), 21,15 Mustafa ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk barkıla- rı, 21,50 örkestra, 22,45 ajans — haberleri; 23 plâkla sololar, opera ve öperet parçaları 239,20 son haberler ve ertesi günün prog- ramı, 23,30 son. BÜKRE$Ş: 18, Sibisilano örkestrası, — 20,05 piyano koünseri, 20,35 operadan temsil nakli. BUDAPEŞTE: 18,30 sigan orkesirası, temsi! nakli, 23,35 nlük, BERLİN: 18 piyano konseri, 19, bando, 21 radyo örkestrası, 22 plâk, 23,30 serenatlar. — ROVA: 22 senfonik konser, 24,15 cazbant. PRAĞ: 20,30 operadan 24,05 ecazbant. 19,10 almanca neşriyat, — 20,30 konser, 23, plâk, VARŞSŞOVA; - 18,15 Cek müziği, 19,10 plâk, 22 zevkli müzik, 28 Varşova flarmonik oörkesirası.