a 26 ŞUBAT — 1938 aŞ Elrıncı doktor ik pencerelerin mavi perdeleri a- — Soluk bir ışık dökülüyor. Du- .._:t köşesn'deki kütüpanenin Ö- N E'niş ceviz masası başımda, su- tokluğun pıhtı pıiti kan — oturt- q.". T gerdanlı bir insan var, Bıcırtılarla önitlne arkaya oyna- W Sltuğunun üzerinde, iri adam bir —.ı%dı_ Ağrımmdan prosunu bıraktı, Ür Tehberini buldu, rastgele Genlş, ceviz masanın — kırista ”&İudlmm süzdü; yakalığını dü- < Telefona sarıldı . —M:!nnoo.. Allooo.. k ? Bu ses, tıbi olmiyan — bir 'M tokluğun pıhtı pihtı kan bt Ğu adamun sesi bu değll. Bu ç 'tlüslı ümitsiz, inliyen bir ses.. < Mlooo., Alioo.. YN < Neresi? a. qî“il bir soluktan sonra) Ah e- '—_ Pardon.. Yüz bin kere iye mütehassısı Cevdet Ya- !.:nl muâyenehanesini arıyorduk N » ı.;:î:h doktorların ümit kest'ği k* kurtarmak için bir de ondan ı.'—'ııılul ta efendim.. Pardon; tfendim.. kx,“hıl! Dahiliye mütehassısı Cev- &y *!ly beyin muayenehanes! değil — Yanlış efendim, yanlış.. Ağır has- tamıza yetiştirmek için Cevdet Yakup beyi ararken sİzin numaranızı çevirmi- * giz.. Pardon efendim, pardon., <— Allooo., Aliooo,, — Dahiliye mütehassıs; Cevdet Ya kup beye deyiniz ki, hastanız bugün ayağa kalkmıştır.. Ölümlerden burtar- dığınız hasta da sonsuz minnetlerini... — Canim, doktor Cevd:t Yakup Be- yin muayenehanesi değil m! oramı? — Yanlış oldu, efendim, yanlış... Kapatınız lütlen.. . Belki, yörmi telelon.., Katmer — ger- danlı adam deli mi? Sinirli mi? Omuzlarırı kaldırarak fikır Tilçe gü- lüyor ve kurnaz bir iş adamı tavriyle, yumuk elletini uğuşturuyorr.. O, ne de- M, ne e'nirlidir: O, dahiliye mütehassısı doktor Cevdet Yakup Beyin tâ kendi- sidi... * İkinci doktor Şık opartımanın birinci katı.. 1 nu- mararım kapısı; Bestlin be Tetanbul tip Şakditelerinden meran Dr. İsmsil Tuğrul Muayenehanenin bekleme — odası, Kömple, bir tek boş yer kalmadı.. Pencerenin dibinde oturan sarr be- nizli, ölü gözlü adam sancıdan kıvranı- yor.. Kalorifefrün yanında bacak bacak üzer'ne atan kırantanın sabrı taştı; Da- kikada bir yeleğinin cebinden saatini ; pufurdanıyor... rler döken, 3832 KAHRAMAN KIZ * | yaşlı kadına, on iki yaşındaki kızı wo- kuluyor. — Anne, sık dişini,, Sıkk dişini biraz, Dototun yanına (lk biz gireceğiz.. İkide Dizde zil çalınıyor. Kapı arala- niyar,. Yeni bir yabancı hasta, kalaba- lık salona ümitsiz bir göz atıyor. Be- yaz gömlekli, tombul, sülslü bir genç kız, artık her yeni geleni: — Buğün hasta çok! Diye çeviriyor., Ve, onlar, bu hasta- sı çok doktorun siyah kaplı deftferinde gün, ssat almadan gitmiyorlar, Buruşuk - yüzlü bir hasta, kendinde, süslü genç kırdan, doktoru sörmük ce- saretini buldu : — Muayeneye ne zaman başlanıyor, - Beyaz gömlekli, tombul kız, fıltırdı- yort — Şimdi efendim... Doktor biraz meşgul de., Tahlil yapıyor da.. Ne yazık! Istırap içinde kıvranan bu soluk yüzlü, Öölü gözlü hastaların hiç biri de bümiyor ki; kıza “tahlil yapı- yor!,, dedirten mütehassıs İsmall Tuğ- rul, şu anda, geniş maroken lmlnıiıgıdı tatlı tatlı kestirmektedir. Zeki bir Tasandır 0: Hastalarını te ker teker savup, bekleme odasını yeni gelenlere boş göstermezi. . Üçüncü doktor Karagümrük, Edirnekapı, Silivrikapı, Koçamustafapaşa, —Aksaray, Fatih!. İstanbulun en hatıra gelmiyen kenar semtleri, saçlarına kır düşen iyi yürekli döktoru tanıyordu; Cağaloğlunun en tasız bir kayısında, mütçvazi bir evin iki odasını tutmuştu.. Biri, iki eskj kol- tukla - bekli odasıydı. Ötekinde has- Onun mahalle aralarında aylıkla Yut ulmuş propagandacı kadınları yoktu... talarını muüayene ve tediwi ediyordu. Bekleme odası günün her saatinde boştu amma, muayene odasının hasta- tız kaldığı olmuyordu. O, muayenehanesini kalabalık gö- rünsün diye hastalarını saatlerce bek- KAHRAMAN letmiyordu, Diğer mütehassıslar — gibi mahalle aralarında beşer lira aylıkla tu- tulmuş propagandacı kadınları yoktu, Dışarlıklı hastayı muayenchanesine ge- tirmesi için otelcilerle ortaklık to etmi- (Lütien sayfayı çeviriniz) KIZ 349 Za â' #islâcele hazırlanmız oli Gerledeki ; Yük odaların birisine girdi, An d'Ot- 8 gözleri hUmma ve gözyağşlarından Aövi, 'ı: Gastonu görünce, hafif bir tuç AÇ nidası kopararak ona doğru kop- _* Matmazel dö Monpansyen n Nan- #elbedildiğini biliyor musunuz? ) “> Heybhat! Madam, geldiğini — bili- qlw yapılacak şey.. Şüphesiz ©- evlenmeniz istenecek. . S Evet, molam, . ge ':lldııınek Tâzırader, anlıyor mü- S Vaadetmek.. Evet, madam, 5.: Her ne pahasına olursa olsun, on ı.n:n" kazanmak — lâzımdır.. Ne is- BAç ** Vaadedin. Düğün merasimi Yapılacaktır. Fakat bütün vası- harçketi geciktirin ve on beş .,_:uımıı. İşin üst tarafını ben Üze- içenin yüzüne baktı, son- tlerini indirerek gtöyle dedi; kaş * Büm merasimi Par ste değil, fa- gım MPzxla, bu şatoda yapılacaktır, ma- ı:;"*se bir an dehşet içinde kaldı. a bağırdı: G y Dtmek, bu boş bir tehdit değil- m:'“hn biraz evvel söylediği sözler & hıî"'" Sırf bu düğün merasimin- % bulunmam için beni buraya Nü şler! | Y Ş"rı. madlam.. Haa ga YaPmlım? Öyle olsunl. B'raz ll“q. _"_ acele ederiz, işte bukadar.. 5_,“. “Uku bulması lâzimgelen hâdise Meraşı, Oür. Eras olan nokta, bu düğün wığml:ün olduğu kadar ge- _ı—ı » Eğer düğün Pariste hi yop'ör on beş gün kâfi gelirdi, çün- Ak pap GA bir hayli vakit kezanacak: Rün y A bu yeni gartlar içinde, yirmi lüzım , , —— —— —— Madam, bu öüğün morasimi aega- ri iki gün içinde yapılacaktır, hattâ belki de yarın.. An d'Otriş inler gibi bağırdı: — Yarınt. Gaston da tekrarladı; — Yanrın!| An d'Otriş cesur bir kâdındı.. — Fa- kat bu dofa, içine dehşet girdiğin' his- setti. Buna rağmen, bütün ihtiras rü- yalarının sonu ve belki de sukutunun başlangıcı olan bu izdivacın, Gaston ta- rafından kabul edildiğinden şüphelen. mekten çok uzaktı. Büyük bir arap içinde mırıldandı: — Ne yapmalı? Ne yapmalı?.. Baş- ka çare yok! İşi uzatmaktansa açıkça reddedin, Şüphesiz sizi tevkif edecekler. *Fakat bunun ne eheminiyeti var?.. Ma- edem ki her şey hwledilecetkir. Hattâ sizin tevkifiniz, halkın isyanını büsbü. tün tahrik eder. Evet, en doğrustu bu- dur; h ç münakaşasız, bu teklif redde- Gaston başını önüne eğerek! — Madarm, dedi, ben bunu kabul ot- tim.. — Şüpbesiz, çünkü böyle görünmek Tâzımdı. Gatsoön ayni tavırla sözlreini temam- ladış — Madam, öyle görünmedim, Haki- katen ve cidedi olarak kabul ettim, Yo rin veya kardinalin münasip göreceği gün mumazel dö Monpansyeyle evle- neceğim, — Evleneceksiniz, , — Evet, madam, evleneceğ'm, çün- kü söz verdim. Başka bir zamanda, bu söz An d'Ot- rişi şüphesiz kahkahalarla güldürür- dü, — Fakat bu delfa vaziyet ayni değile di. Çıülgen bir hode gelen kraliçe, evvelâ Gastonun şaka ettiği zehabına kapıldı. PFakat onun, mütcmadiyen verdiği söz den bahsettiğ'ni görünce bağırdı: — Verdiğiniz söz mü? Ya dostları düğünü bizzat takdis etmek şerefine nail olacağım. Gaston, dişleri birbirlerine çarpmak ta olduğu halde cevap verdi: — Hasıtım! Kralın hiddeti zail oldu. Şüphelerini eanlandıracak son bir mukavemetten korkuyordu. Elini Gastöna uzattı, o da 'eğilerek bu eli öptü. Ön üçüncü Ldi, içinde hiddetin son 'bıkjyılul titriyen neşeli bir sesle göy- le dedi; — Biliyorsun ki, veziyetten şikâyet etmeğe hiç de hakkın yok? Sana otuz beş bin altınlık gelir, nomütenahi gü- zel topraklar, malikâitcler ve Domb prensiliğini getiriyor! Rişliyö devam etti: — Hem de ne prenslik! Bundan baş ka on bin altın getiren Blüa kontluğu, Kral da mübolügal; bir hayrzanlıkla ilâve ettit — Böylelikle gelir kırk beş bin altı- na yükselmiş oluyor. Gaston, kulakların: iyice kabartıryor, bütün bu servet gözlerini kamaştırı- yormuş gibi, kirpiklerini oynatıyordu. Rişliyö devam etti; — Bundan” başka Şartr dukalığı da var.. Ön Üçüncü Lüi hayranlıkla atıldı: — Cidden barikulâdesiniz, kardinal! Rişliyö de çülümsiyerek; — Sir, dedi, kralın kardeşi en büyük servetlere kavuşmalıdır. - Öyle ser- vetler ki, Avrupada hiçbir tacı kıskan- masın ! - Bunun için, bu gelirlere, yeni asil evlilerin masraflarını — karşılamak üzere, İspanyadan alacağımız yetmiş beş bin altını da ilâve etmeli. Gaston kekeledi: — Azizim, kecdinal; « Bundan başka, konturat imzala « var imzalanmaz resmen unvanımı ala - cağınız, Orlean dukalığı. Bu dukalığın geliri de on bin altındır. Kralın öyrıca Bize temin edeceği gelirler de başka., —e eee Kral gülümsiyerek — Bana bak Gaston, dedi, sen adeta ktal olacaksın! Gastön, bürmetle eğilerek cevap verdi: — Sir, sizi temin ederim ki, size kar- gı ebedi bir şükran besliyeceğim, On üçüncü Lüi bir nevi hüzünle: — Senden şükran değil, fakat kar- deşge bir muhabbet bekliyorum. Dedi ve endişe ediyormuş gibi bir hal takmarak, ilâve etti: — Fakat bütün bu paraları nereden bulacağız?, Kardinal da şu cevabı verdi: — Fransa zengindir, Sir ve Bujualar para vermekten çekinmezler, Prensin evvelâ, kelleşinin uçmasın- dan korkarak dehşet içinde kaldığı, sonra da en beklenilmedik - servetlere nall olduğu bu garip görüşme işte böy- lece bitti, Gaston kralın yanımdan — ayrılınca, kardinal ona yetişti ve koluna girerek onu tebrike başladı. Böylece tebrik e- derken, onu ayni zamcada şatonun av- lusuna götürdü. Burada, görüşme, alçak sesle devam etti. Bu sahnenin bir çok şahitleri, Gaston'un sapsarı kesildiğini ve kafas'yle red cevabı verdiğini söylü- yorlar; sonra bu red cevapları gitgide hafifledi. Eğer bu gsırada, şahitlerden birisi onlara yaklaşsıydı çu mükâleme- yi duyabilecektit — İyi düşünün! Ba kelleyi ancak iti- raf uçurabilir. Ben krak iyi tanıtım... Eğer mülcrim itiraf etmezse, kral onu affeder. Halbuki bu kelle size lüzrmdır! Memleketin selâmeti, kralın hayatı ve sizin emniyetiniz için lâzımdır! * Titremcğe beşlıyan Gaston sordu! — Benim emniyetim mi? — Şüphesiz. .Eğer onun yaşamasını temin ederseniz, bir gün sizi ihbar e- decek ve o zaman., , Gaston, acınacak bir iç çekişiyle: — Mözsyö 16 kardinal, mademki me«