7 SUBAT —. 1938 (Baştarajı dünkü sayimızda) * #imdi bu kadının bütün sihrini m. Yüzünün ayni zamanda kuv- Ve müphem manasının sırrını... Bi “Mdi daha cesaretliyim. ; İstemiyor... İstemiyor, sevmiyor, viş © bana, arkadaşımın hoşuma giden Eu;nxll kendisini esrardan menet- "Öhı' Ona getirmediğini, bununla be n, Yazgeçemiyeceğini anlattı. Son- korkunç bir teklifte bulundu. Ona “ar bulacaktım. Bunu söylerken be- İ bi ler Bibi hırsla konuşuyor, bütün a- dğı Ve sıcaklığıyla Üzerime yasla- "muu. Ayağa kalktım. O da kalktı. h“_h ne maksatla gelmiştim? Ba- k... Birden kapı çalmdı. Rahat bir tün bütlün tesiri altıma almak İs- Israrla gözleri - liğimden isti Si _e &tmek için her geye başvuracağı- ihaas ediyordu. Bu sabit bakışm bü- Visünden kurtulmak mdaki ipe doğrü bi BU hazeketimle boylu 1 üş öldum. Birdenbire bana sa- %bıdemm eridiğini adetf gözle - Bgörüyordum. Sedire düştük. o Faolur, dedi, ne olur, bir kere... Zaman n pencerenin adım attım. limle kapının ipine yetiştim, b Beni, hararetile, manzarasile u. Cebime bir para brraktı. | Titüm, hicaptan vo Arzıdan ayni za- %» atıldığım minimini; fakat ba- Müthiş suretle tehlikeli gelen ma- tahayyülile, muhakkak mot- leri Olmuştu. Merdivenden ayak ses- Ütydum. Kısa birkaç kelimeyle ne :""'uı lâzım geldiğini anlattı Halbu- :"himkzm Yağa kalktı. Arkadı Oda, 300 htan, karanlıktı. Bir müddet onun bakamadım. Hasta sandığım doş um, büyük bir neşeyle kadına anlama- dığım bir düden bir geyler söyledi. Son- ra, ben, gelişimin sebebini, yavaş yavaş anlattım. Veda ettim. Dostum arkam- dan: — Yarın da çıkmayacağım, gel!. Diyordu. Evden adeta kaçar gibi fırladım. Yağ mür devam ediyordu. Çabucak Karakö- ye indiğim zaman saate baktım: Sekiz buçuk. Erkendi. Şakaklarım zonklu- yordu. O zaman farkettim ki içimde beni kemiren bir kurd vardı: Gitmeli.. Ekrar bulmalı... O kadın ne kadar da çekici idi... Yine yere bakryordum. Önümde bir çift gri pantalaon gördüm, başımı halilçe doğrulttum: Polis., Sanki maksadımı okuyan bır bakışla yüzüme bakıyordu. Başımı eğdim ve sü- ratle yürüdüm. Köprüye gelince, Haliç tarafındaki ilk merdivende durdum. Ne- ler düşünmiyordum neler. Gözümün önünde sarı, aslan yelesi gibi saçları, büyük veetli ağzile, bulanık gözlerile ba- na bakan o kadımın hayali yanında bir çift kelepçe ve adliye. Mahkeme.. Yağmur, sertleşen derimden kayıyor ve ben duruyordum. Birdenbire neye karar verdiğimi pek bilmeksizin, ken- dimi aşağıda buldum... İnsiyaki bir ha reketle yürüdüm. Hislerim muhake - memi yenmiş miydi? Bilmiyorum. Yalnız, köprü altındaki bu pis ve du- manlı kahvenin camlı kapısına, tok- maâğa uzattığım elimin rengi beni kor- kuttu. Bu el bir ölü eliydi. Kahveye girdim. Burast uzunca bir oda gibi idi, Topu topu üç masa sığmış- tı. köşede iki adam, kıliksız iki adam çay içiyordu. Ben de çay istedim ve kahveci önüme kirli ve renki kırmı Zahir Güvemli ya çalar suyu bırakırken sordum: — E&skici nerede? — Yama mr pençe mi?. — Pençe ,dedim, geçen gün bırak- mıştım. Kahvecl ocağma gitti. Büyük bir cehtle stikünumu toplamağa çalıştım. Arkam dışarıya, yüzüm kahve ocağı. na dönüktü. Böyle oturmamın İki se- bobi vardı. Biri dışardan - her taraf camılıydı - görülmemek diğeri içeride bulunanlardan, gölgede kalacağı için yüzümü kısmen saklayabilmek.. Kapı açıldı. Eskici sanarak başımı kaldırdım ve o anda kanım damarla- rımda dondu. Ellerimin buz kesildiği- ni hissettim. Bu dumanlı ve karanlık küçük yere giren, genç bir polisti. Yarabbi, mahvolduğumu sandım. Çektiğim heyecana hâkim olmak güçtü, polis tam karşıma oturdu. Ve lâkayit bir sesle kahve istodi. Karku. larımı, tahminlerimi anlatmağa lüzum görmiyorum. niyeler nsırlar kadar uzadı ve niçin hâlâ tevkif olunmadı- ğımar hayrotle karşıladım. Bu sırada zorlanan kapı tekrar açı- larak biri girdi. Kıyafetinden tanı. dim, Bu, eskiciydi. Kahve ocağına, git ti.. Kahveci beni gösterdi. O anda yü- reğime inmediğine şaşarım. Eekici tamamen lâkayit ve pervasız yanıma geldi ve polisle aramda duracak ge- kilde önüme geçti. Elimle, mecalaiz, cebime konan pa. rayı aradım. Beş liralıktı: — Bu fiyata pazarlık etmiştik! de- dim. Sesim, cehdime rağmen hafifçe titredi. Fakici: — Beyaz mı idi?. Diye sordu. — Evet! dedim. — Getireyim!, Dedi ve gitti. Cohennem dakikala- rı başladı. Biraz sonra yine geldi. Ay. nı vaziyet. Kesik muhavere: — ÂAn onların — topukların biraz igi var daha.. Bü esnada kolları hiç krmıldama. dığı halde sol elile bir kâğıt topağını bana verdi. Aldım ve elimi yumruk yaptım. Eskici gitti. Hem bu sefer ebediyen, Polis, sakin bir tavırla kahvesini içi- yordu. Yerimi değiştirdim. Yumruk yaptığım avncumu başıma dayayarak dışarısını seyre başladım. Zaman, yürüyemiyordu. Sabırsız. lığım, korkumu yendiği anda kalk. tım. Kahveciye parasmı bırakarak bu pis, dumanlı yerden çıktım. Lâkin sakin görünmeye çalışarak köprüye t ndrm. llearelı <i bti ci | Yağmur yağıyor ve ben küçük pa- keti hâlâ avucumda tutuyordum. Her hangi bir tehlike karşısında kolayca denize atabilecektim. Bir aralık başı- mı geriye döndürünce kahvedeki po. lisin ben! takip etmekte olduğunu gör | düm. Adımlarımı büsbütün yavaşlat- tim. Maksıdım onu önüme almaktı. Nitekim polis önüme geçince bir dük- kâna girdim. Biraz sonra oradan çıkmca, bu ba. Bit hileden büyük bir memnuniyet du- yarak etrafımda beni tehdit edebile. cek herhangi bir tehlike kalmadığını gördüm, azabım bitmişti. Artık, biran (Tütfen fayı çevirini: KAHRAMAN KIZ KAHRAMAN KIZ MDektup yazarak onlardan b.risine ver- iğerlerine de bazı talimat verdi ve Sasuslar gittiler, Biraz sonra, karargâh- ta herkes uyuyordu ç imalın, casuslardan birisine ver- :*ii mektup şu satırları ihtiva ediyor- laz “— Size bu mektubu verecek adama tama bir itimat gösterebilirsiniz. Bu a- #izinle benim nanıma konuşacak- tir. Size söyliyeceği şeylerin hepsi, be- Rim sözlerimdir.,, Bu mektubun altında, aralarında bir hat bulunan iki “R” haffi vardı. İyi Yvanlar üzerine binmiş olan casuslar, SÜr'atle Şeverni şatosuna doğru gittiler. î“ğhn Saat Uokuzuna di casuslar. __lıı ikisi tekrar karargâha döndüler: “överni halıkında icap eden bütün ma- TMatı almışlardı : t Vandomla kardeşi oradaydılar... Mös- 5 dÖ 1ö Valet de onların yanındaydı. :-"-_Eer taraftan, etraflarında, elli kadar Silzade de vzedi. Bunlar iki proje ara- Sinda tereddüt ediyorlardı. İlk proje, tanyayı ayaklandırarak, dahili harp Sikarmaktı. İkincisi ise, Lâ Roşele sığı- TUp, protestanlarla birleşmek ve İngil- e dcış jnıdıı beklemekti. İçte Rişliyö- #etirilmiş haberler... 'UB“ haberler doğruydu. Şeverni şato- .dı_ldı Sezar dö Vandom, dinliyor, not - 'Yor, tasdik ediyor ve vaatlarda bulu- UyYordu. Kardeşi Burbona gelince, a #yni dikkatle dinliyor, fakat çok az konuşuyor ve daha fazla Güşü- 'Ordu. O, suikast, dücllo, kat'i ve seri liyet adamıydı. Fakat harp o: hüyr ma güler yüz göstermi - ;:*:“— î_ue tam bu sırüla bir hademe İn z:e Biterek, Vandom şehrinden ge- T adamın kendisine mühim bazı Teyler söylemek istediğini bildiriyordu. Tbon bu adamr tenha ve küçük bir 'Ra aldırdı ve bir an #onra ona - ilti- &dersi toğuk bir tavırla sordu: Balo; x | 1 — Bana ne söylemek istiyorsunuz?. Adamn da gayet sakin bir tavırla cevap verdi; Monsenyör, ben kardinal dö Riş- liyönün casuslarından biriyim; beni öl- dürtebilirsiniz. monsenyör; fakat ben ölürsem size söyliyeceğim şayanı dikkat şeyleci öğrenemiyeceksiniz. . Antuan dâ Burbon tereddüt etti ve yahut ta tereddüt ediyor gibi bir tavır takındı. Sonra, birdenbire sordu: — Kardinal tarafından mı giliyorsu- nuz?. Bunun üzerine casuş cebirden mek - tabu çıkardı ve bir dizini yere dayaya- rak bu mektubu ona uzattı. Burbon da mektubu süra'tle okudu. Çehresi sapsa- rıydı. ,Biz an,kendisine kadar gelen mı- rıltılara kulak kabartlı: Suikastçiler, kardinalia ölümü hakkında, hararetli münakaşalarda bulunuyorlardı! Ve on- larım şeflerinden olan kendisi ise, şüp- hesiz başka bir ses duyuyordu. Bu ses onun içindeydi.. Antuan dö Burbon sert bir tavırla: — Söyleyin, dedi. Bana ne söylemek istiyorsunuz ?.. — Şunu söylemek istiyorum, mon- senyör: Kralla kafilesi, Lâ Madlen kö- yünde karargâh kurmuştur. Kardinal bu akşam yanında ancak dört muhafız pulunduğu halde, Vandom yolunun ya- rısına kadar gelecektir. Size gnu temin etmek için emir aldım ki, eğer'geliree. niz, şahsınıza karşı hiç bir - teşebblste bulunulmuyacaktır.. Kardinal - sizinle barışmak, istiyor, Monsenyör. Ona ne tevap götürmrliyim? . — Demek kardinülin yanında dör muhafız bulunacaktır, öyle mi? . — Evet, monsenyör. . — Pekâlâ, gu halde ona deyin ki, o- raya geleceğim. Yalnız geleceğim.. Burbon, cesur bir adamdı. Hayatını tetlikeye atmak onun için en tabil bir şeydi Bunun için sözründe durdu ve akşam üzeri atına binerek, kabul etmiş Düşes muztarip bir düşünceyle mı- tıldandı: — Şeverni şatosu.. , « — Evet medam, Şeverni şatosu.. Bu şato, şu anda muhasara edilmiştir.. Tıp- kı içinde bulunduğumuz köşkün sarıldı. Ü gibi.. Düyşes etrafına dehşet dolu bir nazar atfetti, sonra mırıldandı: — Pekâlâ, mösyö, teslim oluyorum!. Raskas tabancasını, beline yerleştir- di ve zaferinden mütevellit çılgın bir sevinçle düşündü: — Ah Kozinyan bu saniyede — beni görsen kıskançlıktan kuklurursun.. — Bu işte suçlu bulunan diğer asil- zadelerin en olduklarını bana söyler misiniz? , — Niçin söylemiyeyim, madam.. Üç gündenberi Parisin heş tarafında araş- tırmalar yapılıyor bir çok valilere, bil. hassa Turen ve Anju valilerine iki yüz- den fazla tevkif müzekkeresi gönderil- miştir. Diğer taraftan bir ordu da Nant üzerine yürümeğe hazırlanıyor. Düşesin dehşeti son haddini bulmuş- tu. Esasen şunu da söylemek lâzımdır ki, Raskasın yoldayken öğrendiği bu son haberler tomamiyle hakikate uygun- du. Düşes tekra: sordu: — Tascih edebilir. misiniz? mösyö dö Butvil ne oldu?. — Bastiy "tapishanesindedir, madam! — Ya Mösyö dö Bövon? « , — Ölmüştür, madam!.. Düşesin çehresi mosmor kesilmişti.. Dudaklarında bir isim titriyordu. Fa- kat bunu telâffuz etmek cesaretini gös- teremiyordu! Raskas onu gözden kaçır- mıyordu. Bu anda cidden dâhiyane bir hassasiyet görterdi ve lâkayd bir tavır- la göyle dedi; — Şimdiye kadar bir tek suçlu bulu- namadı. , Mari dö Şevröz heyecan içinde tit- riyerek sordu Meselâ n — Kimdir bu?. — Kont dö Şale., Düşes başını önüne eğdi; iki yokıcı göz yaşı damlası, sevinç ve ümitsizlik damlası hümmalı yanaklarından tebah- hür etti ve düşes yavaşça mırı'danldı: — Size mütöşekkirim, Mösyön Raskasa teşekkür ediliyordu!. Ras- kas her zamankinden daha mağrur bir edayla,ayak uçlarında doğruldu, bu de- £a belki Ge hakkaı vardı. Düşes suallerine devam etti; — Benim bulunduğum bu yeri nasıl keşfettiniz? , — Doğrusu gayet basit bir şekilde, madam. Adamlarımı, bu köyün muhtelif evlerine yerleştirmiştim. Bunlardan bi- risi de iyi kalbli bir adamcağızın evinde bulunuyordu. Ahi., İsmini unuttum., Tamam, .Tibo haba,, — Bu sadık hizmnetkâra bir feralık gelmedi ya? Mösyö, eğer sizde bir kalb varsa.. — Moerak etmeyin, madam!.. Esasen Tiboya el sürülmemes. içini bana emir vermeniz kâfidir.. Düşes tekrar etti: — Teşekkür oderim, mösyö.. Reakas mütemadiyen şaheserler ya- ratıyordu.. İzahatını bitirdi ve düşesi tamamiyle ikna etti. Fakat düşcs, evin etrafının sarılmamış olduğundan nasıl şüphe edebilisdi? Raskasın yalnız ol- duğunu nasıl aklıma getirebilirdi? . Küçük casus sözlerini şu suretle ta- mamladı: — Madam, size karşı elimden geldiği kadar namuskâr hareket ettiğimi giz de takdir edersiniz ,Size karşı hizmetimi, adamlarımı civarda gizlemeğe kadar vardırdım. Sizin gibi asil bir şahsi- yetin böyle adi adamlar kargısında e- sir mevkiinde kalmasına vicdanım, razı olmaxdı. .Şimdi ben de sizden Tica ediyo. rum, makdlam , Size karşı hürmetkir dav ranmakta devam edebilmem için bana vardım edin ve kaçmak teşebbüsünde