A—“k*r.—iı kııs güzeldir. Ama nasıl arlatayım lısln:ıbulı.l.ık’ Bibi, kuyıı Çiçeğinin yaprakları gi- "ur Buz burada, sizin bildiğiniz » Saçıklardan uzun bustonlar ha- ı—t #arkan ve kaldırmın üstüne i- t 1 bir ım.mrım mıblıyan buz, değil- brllh!' dan- | ta kruL:ıl &İt tarfındaki gösterir. tenekeleri kütükleşmez, ha. © SUYun Üst sathında Ka tepesindeki ince kâ * Bütlak bir tabaka Kit Surahiler çatlamaz ve sabah- *i Üplerinde küçük şekerleri benüz q *Miş hoşal Kkâseleri gibi, salla < Katır çıtır öter. manzarasından sadece ksildiği görülür adınların gapkalarına, "lh kadifesi dört köşe pencerelerde Sâten perdelere sinmiştir. bir da kışın, göce güzeldir. Ma- Lı buzlu camın altında, bir kış TI salonunda, imiş gibi, yürürsü- ı. ki tarafmızda siyah ağaçlar, al- l;q“'—l iri hayvanlara benziyoa bi- t !, Ballanır. Gözlerinizi yaşartan . Sİ rüzgüâr, esmiyen, uğuldamı - Âğ, 30 taraflan ne tarafa koştuğu L,, Yen bir sinsi rüzgâr, sizinle be- Yürür, Kulağınıza mütemadiyen — Esât Adil'e — di. Bu hikâye mevzuu olacak şey de- ğildir, bilirim. Fakat anlatılmaya değ- miyocok kadar da bayağı sayılamaz. Beni dinliyor musunuz? Vakit gece — yarısmı — geçiyor, (Kutlu) da yalnız kasanın Üstündeki lâmba yanıyor. Berber dükkânı, kü - çük tütüncü, eczane kapalı. İç Yenişe- hire giden yol, gecenin bağrımda, ölü bir yılan gibi uzarııyor. Posrostantlı mıtx!:ınnyi. vitrininde gündüzün sıra sıra viski gşişeleri parlıyan büyük bakkal dükkâninı geçiyorum. Dört yol ağzımda, kâaç senedir ayni noktada bekliyen ayni polis duruyor, Parka giriyorum. Abidenin ışıkları sönmüş, fakat havuzun içinde gökyü- zinlin buzlü camı yüzüyor. Mermer kanapelerden birinin üstüne ve boş as ma çardağının altıma oturuyorum. Bu- rası, bu saatte, öyle güzel ki, kimse- nin, hiç kimsenin bu güzelliği seçme- mesine, gelip benimle beraber oturma- masına, benimle konuşmamasına şaşt- yorum. Kafamı yakalarımım arasına indiriyorum. Arkamda bir kum çıtırtısı olüyor. Ancak üç adım öteden #6& veren bu herkese vefalı, herkes için iyi niyetli ses, bana bir siyah manto içinde bir boyaz kâdın getiriyor. — Neyiniz var kuzum? Her akşam buraya gelip oturuyorsunuz? Kaç ge- cedir sizi görüyorum. Bu havada”... Bu kadın, akşama kadar bir maki- menin başında, uzun parmaklarıyla ya zi yazan bir daktilodur. Gündüzleri o- nunla konuşmayı, birçok işler için ona bin tane sual sorup cevab beklemeyi, can sıkıcı bir itiyat haline getirmiş olan ben, şimdi onun karşısında tutu- layorum, konuşamıyorum, duruya - l ilhan Tarus Sesini çıkarmadan ,yanıma oturu - yor. Ona kargı alâkasız görünmekle ona birçok geyler söylemek arzusu, bu iki zıd arzu, içimde oynuyor, iki ya- na kayryor, kaynıyor. — Çok yoruluyorum, diyorum, uk- şamları burada bir saat oturmak, bü- tün yorgunluklarımı alıyor... Lâfrmın «lt tarafımı bulamıyorum ve aklım, birdenbire bir ip gibi uzana- rak odama, sobamm başma, yatağı « mm üstüne doğru uzaklaşıyor. — Ne iyi, diyor, ne iyil.. Ben dinle- nemiyorum, Çalışmak beni öldürüyor. Bazan üç günlük tatiller oluyor. Üç gün, üç gece yataktan çıkmıyorum, Mütemadiyen uyuyorum, Yine dinle- nemiyorum... — Kadmlar için hele sizin için zar diyorum, benziniz sart, Size acıyorum. — Ne iyi kalplisiniz, diyor, herkee... şu karşıki apartımanlarda, perdele - rin arkasında, sicak —odalarda, bütün kadınlar, işsiz güçsüz yaşıyorlar. Ak- şamlara kadar geriniyorlar. Yemek yiyorlar. Kocalarını kapmın arkasın- da, beyaz bir gecelikle karşılıyorlar... — Evlenmek ister miydiniz? — İstemez miyim? Bu hayat... — Sizi alan adamın bahtiyarlığını düşünüyorum... Yüzüme ilk defa olarak bakıyor: — Siz misiniz bu lâfr söyliyen? — Neden olmasın ? Demek ister gibi cesaretle gözleri- nin içine bakıyorum. — Ah, diyor. sıcak bir ev! İki oda- W, hattâ tek odalı bir ev! Pencerele- rimde küçük till perdeler. Kutu gibi bir mutfak, parlak iki tencere, Bir çift terlik... Küçük bir halı.... Ne bah- tiyar kadınlar var dünyada... Gözlerimi kapıyarak onu dinliyo - rum. Sesi gittikçe uzaklaşıyor, git - tikçe daha derinden geliyor. yor, onu bcklcmıılıylm Buum gün o- hu beklemeliyim. İçimde cam gibi bir şey kırılıyor. — Kocamı! kim olursa olsun, koca- rar beklemeliyim... Hepsi bir benim i- çin... Yalnız beni sevsin, dünyasında yalnız ben olayım. Güzel olmasm, hattâ çirkin bile olabilir. Ama benim kocam, benim erkeğim olsun!.. Siyah eldivenli parmakları İle göz- lerini siliyor. Birdenbire ona dönüyorum: — Hüsniye, diyorum.. — Ne var? Ne tuhaf çocuksun!.. — Hüsniye! Hüsniye... Hüsniye,.. Aradan bir dakika geçmeden ve ben dibine doğru kaydığım uçurumun İ- çinde gözlerimi açmadan, koluma sa- rılryor, Bir deri okdivenin ve bir ka- lın paltonun içinden kaburga kemik- lerime doğru bir sıcaklık yayılryor. Yola bakarak ayaklanıyor. O tara- fa bakıyorum: böğürtlenlerin ötesin- da uzun bir gölge, bir erkek gölgesi duruyor. Bize bakarak elini havaya p KAi fifçe sıçrıyor, elimi bularak yavaşça sıktryor': — Allaha 1smarladık! Diye mırıldanıyor, koşarak uzakla- şıiyor... Direğin gölgesinde ayağa kalkıyo- rum, Böğürtlenlerin öte tarafmdaki erkek, topuklarınm üstünde onun ba- şına doğru yükselmeye çalışan kadı- nı, kollarınım arasma alıyor ve Hüs « niye, bir paltonun, tıpkr benimki gi- bi bir paltonum içinde, kayboluyor... Kulaklarrmda gitgide uzaklaşan ke- sik kahkahalar, kuru topuk sesleri... Ve gökyüzünde, bir parçası hemen kopup düşecekmiş hissini veren, buz- lu bir cam. Eve doğru yürüyorum. Sokaklarda kimseler yok. Tektük pencerelerde a- lov gibi işıklar ve siyah çamlarda hı- Ankarada kış güzeldir işte... Hele kışm gece, Ankarada, tadıma doyül - mryan bir geydir. Bu, altında asfaltm küçücük delik- lerl görünen ince buzlu yol... Bu yeşil rum, Başka hicbir sey İst RAFTRAMRN KİZ *ğe karar verdi. Bu biskaç dak.ka, Tiki saat sünlü. Atına bindiği za- %"— Güneş batmak üzereydi. A Rlündan çıkmca, kalanma 'yeni” bir rıfıh" girdi: Düşesin Orlcan yolile gel * De malüm? Şotrdan ve Vando- kim te- tered. n geçmiyeceğini di? Şale buradaki yet, Etamp da aldığı malümatı arak Orlean yolunu — tutmağa rdi, Acll'lluı adeta ürpererek hareket iyen bir geyler mırılda- ik Eld'yc du. Gumg battı. Yıldızlar Yavaş semayi doldurmağa başla Va iyice kararmıştı. Şale gözle ı.“ :Jlmuın derinliklerine gömmüş, "'d "du, Kafasında bir tek düşünce ğ NC—'!dc acaba? O nerede? ge TDiTe karanlıktan bir ses yük çinden ;ıkı—ı bu ani ses onu rı%1, * kadar titretti. Bü ses kin ve ı“ Sesiyd ydi. Bu ses Ümitşizliğin nŞ“ © derhal durdu biran sonra € doğru gelen bir gölge gör- I Ğîlıze kaba bir seule göyle dedi; li)'». alfınızı rica ederim. Sııın K haş lMaktan korkuyordum, - bal- fire sağlam olazak — gitmek Geçin mösyö, yolunuza de- dej hset içinde düşündü; ses! * Keçiyordu. Şale de geçecek. içbir şey Böylememişti. Bir &ım Ve mesele kalmayacaktı.. .i'lın :’1 Binirleri iyice gergindi. SÜ ve konuştu!. Tam, göl we yanımdan geçtiği sırada, Şale bağır dı: — Pek nezaketsirsiniz, mösyö, doğ- TUSU,, Gecenin sükütu —ve zulmeti içinde korkunç bir sevinç nidası yüksekli. Bu bağıran gölgeydi ve bu gölge bir tek isim bağırdı: — Şalet . Hemen aynı zamanda Şale de kük- redi; — Lüvinyi! İkisi birden atların dizginlerini bıra karak kamalarını çektiler. Atlar yekdi- ğerine yaklaşmıştı. İki düşman yanya- naydı ve ancak gözlerinin vahşi bir ifadeyle — parladıklarını — görüyorlardı. İkisi de susuyorlardı. İkisi de dehşet içindeydiler. Sonra, ikisinin de kafa- sında aynı düşünce belirdi. Öldürmek., Bu vaziyet bir çeyrek saat kadar de- vam etti. Nihayet konuşmağa başladı lar. Söze Şale başladı : — Bizi ten ihbar ettin, değil mi? Söyle. İnkâr edemezsin. Kardinalden kaç para aldın? Söyle Lüvinyi, itiraf et ki sen de bir alçak bir hain ruhu var. Lüvinyi korkunç — bir sesle < verdir — Evet! Şale biran, bu bir tek kelimenin ih- - tiva ettiği dehşeti duydu. Bu parlak, bu şercili asilzade kendisine hakaret edil- mesine kızmak şöyle dursun, bunu iti- raf ediyordu. Şale dişlerini gıcırdatarak deyam etti; — Bunu hepimiz anlamıştık. Bilhas sa ben buna emindim. Şimdi artık sa- na karşı en ufak bir merhamet hissim kalamaz, Sen kalası ezilmesi lâzım ge- len bir yılansın. Seni arıyordum Lüvin yi.. Fakat madem ki, karşıma çıktın, seni öldüreceğim.. Lüvinyi aynı korkunç halile cevap verdi: — Ben ise, sizi arıyordum. di kaldırıyor. Hüsni: KKHRAMLAN çıkıp gidince, Rişliyö rarrıldandı ; — Şimdi, öyle zannediyorum ki, ra- hat rahat gidebilirim. M a « « . » Sen — Priyak'ın katletmek istediği 'Trarikavel, neredeyse kendi kendisini katledecekti. Bu düşünce ona, Kurto sokağındaki ikametgâhım — bahçesinde cereyan eden son sahne üzerine gelmiş- . Oradan ayrılınca, Trankavel filha- kika, kendi kendine şöyle demişti: O beni hayatından kovuyor. Hatta Mo- lüs bana, onun beni kovuş tarzının akle ta neraketsizlik dereçesine vardığını söylüyordu; Niçin? Çünkü onun dört Anjeli asilzadesini öldürdüm! Ne ya- palıra?.. Netice itibarile, onun bana karşı olan kinine mukavemet edemez- sem, hayattan vazgeçmek kadar kolay bir iş var mu? İşte, Trankavel böyle mırıldanarak Molüsün evine geldi ve kendisini mu- ammalı bir tavırla dinliyen bu dostuna her gşeyi anlattı. Sonra da her şeyin bittiğini, artık Annaisi bir daha görmi- yeceğini ve artık onu himaye edemiye ceği için kardinalın kenidisini pekâlâ öldürebileçeğini söyledi. Ve nihayet şöyle dedi: — Azizim Kont, sizin nasihatlarını- gı dinlemeğe karar verldim. Gidip baş- ka memleketlerde dolaşacağım. Yarın hareket ediyorum.. Molüs Trankavele cevap vermedi ve sadece ecskrim kalfasına dönerek; — Azizim Mottatyol, dedi, dütfen gidip Kurto sokağındaki evin önünde Molaşmak nezaketini gösterin ve mat- mazel dö Lesparın başına bir şey gelir- &c, derhal bizi bundan haberdar edin. Montaryol da kısaca cevap verdi: — Gidiyorum. Trankavel hayretler içinde kekele- Gi: —- Ne yapıyorsunuz, Koönt? — Bu asil genç ktzm — müdali- olduğu yerde hi KIZ' "281 ”. İ ı Yerini öldürdüğünüz halde, madem ki onun müdafaasını temin etmekten iç- tinap ediyorsunuz., 'Trankavel şaşırarak ; — Kont! Diye bağırdı ve Molüs devam etti: — Ve madem ki ben sizin dostunu- zum, sizin yapmanız icap eden şeyi ben yapıyorum. — Fakat madem ki o beni reddodi- yor! — Bu kâfi bir sebep keğil! — Fakat madem çi ben gidiyorum! — İşte cizin işinizi görmem için mükeminel bir sebep, — Kont, işte hakikat: Ben ftalyaya ne de İspanyaya gidiyorum.. Gideceğim Yera — Biliyorum, gideceğiniz yer başka bir dünyadır. Fakat sizin ölümünüz, Matmazel dö Lespara karşı olan vazi- femde ne gibi değişiklikler yapabilir? — Matmazel dö Lespara kargşı olan vazifemi?.. — Tabil değil mi, Trankavel? Siz benim dostum, benim kardeşimsiniz, Siz, Matmazel dö Lespari sizin İçlıcı. nıza ve kahramanlığınıza güvenmeğe alıştırdınız. Halbuki şimdi, size en faz- Ja ihtiyacı olduğu zir zamanda bundan vazgeçiyorsunuz. Binaenaleyh sizin ka- çındığınız bir şeyi benim idame ettir- yacm İğzım, Molüsün bu sözleri, istenilen tesiri derhal yaptı. Trankavelin sinirleri gev. şedi ve intihar kararı tehir edildi. Trankavel titrek bir sesle şöyle de- di: — Bütün bu şeyler hakkında ne dü- şündüğünüzü bilmiyorum, fakat şunu biliyorum ki, siz insanların en alicena- bısıniz, Molüs, onu kurtarın, beni kur- tarın, kendimi size terkediyorum. Molüsün, Annaiste beraber Tranka- vel tarafından öldürülmüş olan Hbör Anjelinin cenaze merasiminde nasıl