“Ideal v filmimi bekliyorum !,, eenç yıldız, çevird iği filmlerin hiç birini beğenmiyor .Yğıı Parlryan sinema yıldızlarınm kç, Blilerinden biri Edvige Fewil - lbn'_ Bir Fransız gazetecisi önün. 8I mülâkatı şöyle anlatıyor: k bir otelde, son derece lüks bi bir sâlon. Bir kışgünü. Hava O, ç Fafır bir loşluk var. birden. he kamnaş Edvige R.ılı Salona girdi. Sarı ile kırmı- | lı—jndıkı' saçları güneşi andırıyor, D Biyü Te bir ziya ti * tamamiyle yapışan şık kar İ N’h ife robu güzel endamını Bgös- * Mağrur adıı üy r ad yürüyor. v b 5 Ber e ha. SSlen biraz kısık, fakat tatlı, b Gözler, yakımdan — bakınca t Dudaklardan tel ü İ 'wk'mğiı__ bessüm — hiç n Lî“_l:ne de Malucca'dan sonra K film çevirdiniz mi?... | N!ı:—“r: Fakat, üç film için birer İ , imzaladım. Bunlardan birin ikinci kânunun sonu ç Sardonun pi- Almma bir film! Toska... 1. Bir komedi, —üçüncüsü d& bir Xa S,ıuz?.'-'.“ıdc dramları mı tercih e G 'ıx;l'“k. “Köornediyi severim. KİI Hemadan evvel, zannedersem Sıy 'İ’r:mbwîc biraz staj gördü: S K :şh). M &t Takat söylediğiniz gibi az k'“cı 4': Sok... Konservatuvardan bi- % '*ce diploma akdıktan — sonra * e hSeze girdim. Bir — buçuk 4 li & ilk filmi mi çevirdim.. Bu R ,ı_'ıu Sonra birçok kâtlı teklifler a-'ıı 'l»'ı._.n kaldım. Hem - t yatroya, 'q%;“*lju Yetişmek kabil değildi. :î'u!e ',h!sı:ııemnyı tercih ettim. Bar I_:i Üdüm İradivarius filmlerinde baş . Y“Tn.ı,,; Bununla beraber — sahne ğı,%ı "_'ık!—s_medim. Bakmız, - bir bç dot Tolivuddan yapılan teklif ü Ça Bunlar? kabul edince ik t ç Avele 1 * n mzalamak Mukâ. %' u’idıvu_._ ük Jâzım, Mukâ. S Miüdet Paristen uzak — kal. y n :;4 & î“':e alâkamı büsbütün kez- Haşarı ” Ben, sinemanın temin Bitha ada y 'w:':f*m ti enfaatin ehemmiyetine, hı,“ yımm:ı—.lı—r-uıe kazandığım mu- Setleti Tağmen kendi mi bir ti. " felâkki ederim.. . Nab Verenii Enin, urzu etmediğim bir Tİ de Bilâ 7 sene, Bu ka- | Yeni Pransız yıldızlarından Bdvige Fenillere mevzua geçmesinden korkarak — sual. lerimin arkasını bırakmıyordum: — Oynadığınız filmlerdeü €n zi- yade beğendiğiniz hangisidir?.. — Eğer tuhaflığıma hamletmiye- ceğinize emin olsam, gelecek film! der dim. Zira, şimdiye kadar yalnız film parçalarını sevdim. — Meselâ Mişter Flox'un bazı şahnelerini, sonra Bar. earolle'in sonunu, Fakat, ideal-filmi mi hâlâ bekliyorum.. . — Birlikte rol aldığmız arkadaşla. rınızdan sizl! en ziyade mütehassis . den hangisidir?... — Hiç şüphesiz Eric von Strohem.. Bu cidden yüksek bir şahaiyettir.. : — Sön Bir sua! daha... Stüdyodan uzak bulunduğunuz zamanlar nasıl ve neyle vakit geciriyorsunuz?... Şen bir kahkaha salıverdikten son ra göyle diyor: — Denize girip yüzüyorum Attan gok Ürkerim, bir araba bile idare ede- mem. Fkseriya kitap ökürum, gezt- rim, seyahat ederim. İşta bu kadar... Fakat, rica ederim, geliniz şu balkon- daki güzel manzarayı görünüz. Ve ba. na, şu güzel hinaların ne olduğunu söy leyiniz, , Şuh bir eda ile ipek perdeyi kaldır. dı. Karşıda köngre sütünu, belediye dairesi, sarayın bahçeleri görünüyor | du, Bunları birer birer söyledim, Ve | kendisinden müsaade alarak ayrıldım. t y'b; hafta 'Teksat fedaileri ismiyle heyecanlı bir film gösteriyor “ck Oakie, Jean Par ker filmde baş rolleri almışlardır. 12 gardiyan 400 Frankocu esiri muhafaza ediyor ! Garnizon kumandanı, ihtilâl başlamadan önce bir Çavuşken, cephede bir küurşun atmadan mülâzim olmuş! İspanyada bulunan bir fransız ga zetecisi, cumhuriyetçi kuvvetler ta rafından esir alınan Franko askerle rinin garizonunu gezmiş ve görüşle rini aşağıdaki yazısında lesbit et miştir, San Miğel üsera karargâhının ka pıstnda dutani genç bir mülâzım, elim deki kartı aldı, dikkatle tetkik etti, ve sert bir tavırla; — İtalyan esirlerle görüşmenize ve fotograflarını almanıza müdaade olun muş. Pek âlâ... Fakat, çabuk — olunu: Zita bütada' gazetecileri “ve foto, Çılârı pek o kadar sevmezter, Zabitin emri izerine bir çavuş önü me düştü. Arkasından hızlı adımlarla yürümeğe başladım. Biraz sonra karar gühın bahçesinde bulunuyordum. Esir lerin hemen hepsi İtalyan piyade nefe rinin taşıdıkları elbiseyi giymişlerli. Armomnik ve kitara çalarak, şarkı söyliyen arkadaşlarının etrafına toplan mışlardı. Çavuş yanlarına yaklaştığımız za man onlara beni gösterdi — Fransız gazeteci.., Sizinle görüş meğe gelmiş... Fotograf makinesini kutudan çıkar mak istedim. Gurupdan birisi ayrıldı, süratle kaçtı, belâya saklandı. Bütün e sirler gülmeğe başladılar. Kitara ça lan: — Piyetroyu gördümüz, dedi. Nas:l kaçtr ?Fotografının alınd:ğını hiç iste mez, Milisler tarafından alınan ilk es$ir odurt.. Kitaracının ismi Santü Belkoçini dir, Fransıztayı Gronoblda bir papas mektebinde öğrenmiş. Fakat, papaslık tan ziyade serbest hayata, maceraya heves etmiş, siyah gömlekliler arasına karışmış. 'Yanıma geldi, ve gülerek: — Görüyorsunuz ya, dedi. Pek o kadar fena muamele görmüyoruz. Şef lerim!zin: “Kızıllara yakalanmamağa dikkat edi Yoksa haliniz haraptır. Hemen kurşuna dizilirsiniz...” dedikle rini düşündükçe... Karagâh kumandanı millüzım yanı mrza yaklaştı, esirleri göstererk : — Buraya biraz daha evvel gelmiş olsaydınız çok hayret edecektiniz. Zira 400 esifi muhafaza için ancak 12 gar diyanım vardı, Bu esirlerle beraber eli mize düşen kumandan çok tuhaf bir adamdı. Sabahları erkenden - kalkıyor, hepsini topluyor, talim ettiriyordu, Bü tün gün “hazır ol, ileri marş, rahat dur selâm dur!” diye kumanda veriyordu. Tabii silâhları yoktu. Ağaçların dalla rından birer silâh yapmışlardı. Cidden görülecek bir halleri vardı. Nihayet kendisine: — Yeter artık, dedik. Burası talim yeri değil, herkesi rahat bırakın... — Yeter ertık, dedik. Burası talim ki... Hepsi birer birer geldiler, teşek kür ettiler... Esirler hayatlarından mem- inundurlar fakat şikâyetleri de yok değli :!: Kendilerine hiç şarap verilmiyor ve bilar- doyvyu Süpürge sopalarile oynuyorlar Mülâzrm bu sözleri s#öyledikten son ra uzaklaştı. Kitaracı, kitaresinin telleri e- Dinleyiniz, dedi, ÇGarnizon ku mandanı için bir şarkı yaptım. Çok ho şyunura gidecek... - “Bir çavuştu önce ihtilâl başlamadan, “Hah! Hah! Hah! Hah! Hah! Hah! “Mülâzım oldu sonra hiç kurşun at madan “Hah! Haht Hah! Hah! Haht! Hah! Bu şarkı, bir plâkm iki tarafını dol duracak kâdar uzun ve gülünçtü. Kısa ca hikâyesini Bu genç mülâzım, askeri kıyamın başlanğıcında 28 inci piyade alayında çavuştu. Miralay, alay efradını kışlanın avlusuna topladı, bağrı: "“Kahrolsun — cumhuriyet, Pranko!..” Ve aakerlerin de ayni sörzü tekrar etmeleri kumandasını verdi. Fakat, o anda genç çavuş sıradan çıktı, ileriye atıldı: “Yaşasın cumhuriyet!..” diye bağırdı. Ve roveiveriyle miralayın bey nini patlattı. İşte bu hizmete mukabil mülâzım oldu.. Kitaracı, şarkısını biti nlatayım : yaşasın dikten son rat — Biz faşist esirleriz. Fakat, böyle bir adamın karargâh kumandanı olma siyle iftihar ederiz!.. Süpürce sapı ile bilârdo oynanır mı ? Esirlerden Luiji fransızca biliyor: — Bizim havaya silâh attığımızı teslim olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu yalandır. Yaramada aslanlar gibi dö Uduetta da biraz wüştük. Üç gün ağzımıza bir lokma koy madığımız halde silâhı elden bırakma dık, Kızıllar, bizi yakalaymca öldürme diler. Harp sahasının gerisine götürdü ler, güzelce karnımızı doyurdular. Son ra buraya gönderdiler. Yemeklerimiz fena değil. Fakat, içtiğimiz yalnız su.. Düşlününüz bir kere, İspany bın en güzel yerine gelip de gu içmek ne fena şeyl. — Şarap yok mu?? — Vari,. Fakat, para ile satın al mak lâzım. Burada, karnımızı lâyikiyle doyuruyorlar ama metelik vermiyorlar Memleketimizden de para getirtmek imkâar yok, Şu halde şarabı nasıl ala biliriz? Felâketin büyüğü bir posta pu lu bile tedarik edemememizdir. Dünya da, bakkalr olmiyan bir esir karargâhı varsa © da burasıdır. İ Evet; bakkal yok. Fakat oyun salo nu var beni salona götürdüler. Oyun | aletleri bir tavla ile eski bir bilârdodan ibaret, Ne bilârdo!.-Çuhası- yırtık bilya ları bozuk, İstakalarına gelince: Sü pürge sopalarından (farkı yoka. Unutuyardum: Bir kaç deste de is kambil küğıdı var. Bunlara küâğıd de mek için yüz şahid ister. Simsiyah, yağ k ve yırtık... Esitlerin Üzerinden çık mış. Mektuplarını, hüviyet varakalart hı, fotograflarını jade ettikleri gibi bun ları da vermişler. Karaçiyo taburunda gönüllü Salva ti büzdanı gösterdi, ve : — İspanyollar bir şeyimizi almadı Hattâ Musolininin resmini bile.« Fakat, bu resmi kovuşlarımızın duvat larına asmamamızı tavsiye ettiler. Divanıharp huzurunda Oyun salonun'in pençeresinden ba kıyordum, beş esirin İspanyol askerle ri arasında götürüldüğünü gördüm; ar tik milis kelimesi kullarılmayor; But lar yeni yakalanmışlardı. Divant harbe götürülüyordu. Merakla sordum: — Niçin bir kabahatleri mi var? Kitaracı Santü cevap verdi: — Hayır! Adet böyle. Karargâha her yeni gelen esir mutlaka divanıharp huzuruna çıkarılır. Muhakeme olunur. — Harp esirleri muhakeme olunur mu? — Fakat biz, ismen harp esiriyiz. Doğrusuna bakarsanız biz yeminine 1 hanet eden âsi askerlerin oürüm ortak larından başka bir şey değiliz. Kanun, bütümn devletlerin kabul ettiği kanun, İspanya hükümetinec, - hepimizi bilâmu hakeme kurşuna dizmek hakkını veri yor. Dedi. Ve ilâve etti: — Kanunt bakrımdan böyle, Fakat, buradaki divanı harbin böyle bir karar hiç görülmemiştir. Yapılan yalnız bir merasimden ibarettir. Biraz sonra, muhakeme salonuna girdim. Dördü zabit, üçü sivil olmak W zere yedi aza vardı. Esirler ayakta duruyorlardı. Zabıt kâtibi vazifesini gören çavuş, ittiham nameyi okudu? “İtalyan tabaasımdan — Françesko, Rogoni, Alberto, Piyetronun İspanya hükümetinin müsaadesini almadan hu dudları dahiline girdikleri, İspanya cumhuriyeti hükümetine karşı isyan €& (Devama 14 üncüde) *darry Grey lar.