18 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

18 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K'İ-ııı. Çinili — Metekzad Çinil ( ERKEK —- KIZ ) Üo ENİinaİ pf YT DY g YD f(Tercüme ve iktibas hakkı mahfurdur) — Numara 43 — n Köy yerinden oynıyor Ülkünün kardeşleri deni vuracaklarmış ! an ler içinde koşarak gelen köy hocası; « s n._'îıim_ diye cevap verdi. Yalnız bi X Neyez, bj Jizim köy kızları yabancılar yüz < aparlar, H.Ğ'h yok.. Ne de olsa gene gö- & Gözlerini de kapamıyorlar ya?, & .. N'..ll gözünü görmem kâfi.. O M bir fikir verir. fa neredeyse kebanetime hük- Bir kızın yalnız gözlerine llllıulligirıi anlayabilccek ka- oluşuma hayran olmuştu. :—"OMM evine pek yakın, h Ttasındaydı. Evde köyden ay- ).:“th üstündeydi. Yanj bi te- _——ı bir tepede ev ve ikisi orta- 6 Sayırlıkta da çeşme. di Ha ğini söyledi. h'kdu__ Muşambayi sırtıma geçirerek L,,% Baktım. Uzaktan omuzuna & Baker; bir serık üzerine yerleştirilmiş hı,w:sh bir kadın çeşmeye doğru M _—;Nıli Mustafaya: p Pu Ülkü, dedim.. *t ol. Çeltkala, 5“(, üm. Arkamdan gelen Musta- k ç*'_' benimle gelme, uzaktan sey- j 1 Çayıra doğru - ellerim ce- y N - Çeşme başında ondan başka w yoktu, Ağır ağır ve lâkayt © Nq:m.ye yaklaştım. birinci bakracını — dolduru- Ttiçaga , ? ÇeşMeNİN yanında dürünca Ö biy e veya ellerimi yıkayacağı- a Ülkü dolmak üzere bulu- Aacını çekti. Mustafa haklıydı. Bözlerinden başka bir Bi ine müni oluyordu. * Rözlerini de görmeyeyim diye :'- akaj Slduğu kadar kapamış ve ba- N Sepheye çevirerek kaçınmış- L î..'h:ı TU görmemezlikten geldim. Nh_“""'dfn Sü içtim. cebimden ' TMendilimle - ellerimi kuru- © 4 Yerl, Gene bflırı:mı musluğun altı- - O, bu işi yapıp ta :_'t dij Ada ben seri bir hareket .u:ı__.:: örtüsünü çektim. Şim- Hşkın bir Ülküsü karşımda başı Ön g* Relince ::İdc durüyordu. Kız k X İt Çığlık kopardı ve ba- Ybcagün aT Bu sırada ben bafit , : Simdi, x—,.._'“ te kardeşlerine benden )"N İstanbul Ve Betirdi, ÇOCcuüğu arzusunu _.—'hhü*' * dedim. )*— İ':Y söylemiyerek yanın- & hareketimi dostumuz W Gtünce seviaci e Kü ĞN bir h% BAt Ya geçti, ya geçmedi... ;:—_-:..':' ter İçinde koşurak eve "lb;:n Yaptın, evlât, - dedi.- ş—_ K"""W-- Seni vallâhi Vağ 'Beni gö Rleri bin yemin etti. le ve sabahleyin köyden N .'M Ö Gölün geç T Yermedim. Hattâ: de Sldürsünleri diye a- 5 ::""ıl * 'lı: da, gece uğrayıp N %m yınca dostumuz * Böletknile başladı. —nı.,. Yaparlar, çocuğum, tanrmazsın.. Seni ya- aç lliT ağır indim, Bir tesadüf ese- | | Aman kaç, evladım!,, Diyordu. | rım sabah erkenden Osman ağa Pendi- ğe indirsin! O gece daha bir kaç dost gelip ayni şeyi söyleyince, işin ciddiliğine aklım yatmıya başladı.. Ertesi sabah erken- den, Osman ağanın getirdiği iki bey- girin birine ben, birine de Osman ağa binerek yola çıktık. Osman ağa tedarikli hareket etmiş- ti. Yola düzülmezden önce bana bir tabanca uzatmış, kendisi de mavzerini almıştı. Pendiğe hâdisesiz ulaştık.. Osman a- Hanın tabancasını iade ederek İstanbu- la geldim. Birkaç gün sonra İstanbula dönen (...) beylerden öğrendiğime gö- re, beni aramışlar, bulamayınca da on- lar da kavga etmişler. 6 !6 İstanbuldan, hiç beklemediğim ve istemediğim bir zamanda uzaklaşmamı icap ettiren ve benim için biraz da yüz kızartıcı bir hâdiseden bahsetmek isti- yorum. Hatıralarımı anlatmıya başlar - ken okuyucularıma, her şeyi açıkça ya- zacağımı bildirmiştim. Bunu anlatmaz- sam vaadimi yerine getirmemiş olurum. Okuyucularım, bu satırları okurlarken belki benim için her şeyi yapabilecek kabiliyette bir yaratılış diyeceklerdir. Fakat kendilerinden kararlarında biraz insaflı olmalarını rica edeceğim. Bu yüz kızartıcı hâdiseyi anlatıyo- rum: Ber boş zamanlarımda daima Ösman- beyde, Tramvay caddesindeki Suna pastanesinde otururdum. Bir gün, pas- tanenin garson kuızlarından biri yanıma yaklaşarak: — Siri telefondan istiyorlar, dim, dedi. Koştum. Bana telefon eden Hicrandı. Aramızda bu kadar vaka' geçmiş olma- sına rağmen, beni görmek istediğini ve tstanbulda Bahçekapıda — mahallebici Hacı Recepte beklediğini! behemehal gitmemi istiyordu. — Peki geliyorum. elen. Ev ekonomisi ONŞ ; T AMMASA E GERAANAAN Dimyata pirince giderken .. Türkiye - Romanya arasında yeni bir ticaret — anlaşması yapıldı. Bu anlaşma mucibince, ihracat tacirleri miz Romanyaya 2 milyon kilo kadar pirinç ihraç edebileceklerdir. Zeytin, zeytinyağı, tazo ve tuzlu balıklarımız için Romanya öteden- beri en büyük müşterimizdir. Son yü- pılan anlaşmada, Romanyanın biz den pirinç alması da temin edilmiş- tir. Wakat bazı açık göz tacirler, Ra- manyaya pirinç — satılacağımı duyar duymaz, derhal fiyatları arttırmış- lardır. Türkiye - Romanya arasındaki ti- caret anlaşmasının henüz tatbik e- dilmesine başlanmamıştır. Daha bir kilo pirinç bile Romanyaya ihraç e- ilmemiştir. Röyle olduğu halde pi- yinç fiyatlarınım yükselişi bir şeye delÂtet eder: Thtikâra! Romanyaya pirinç satmaktan vaz- geçtik. Bark — iç piyasada pahalı pi- rinç yemiyelim, meşhur bir söz var- dır. Dimyata pürince giderken evde- ki bulgurdan olduk, bu pirinç ihti- kârı hâdisesi karşısında niçin susu- yoruz? Hükümet aylardanberi Ro- manya ile yaptığı ticaret müzakere- Terinde Türk — pirinçlerine mahreç bulmağa muvaffak oldu. Tacirleri- mizin bundan memnun olmaları lâ- zımgelirken, bazı açık — gözler, fır- sattan istifade ederek fiyatları art- tarıyorlar. İktisat vekâleti bu meseleyi ciddi bir surette tetkik etmeli, — spekülüâs- yona meydan veren muhtekirleri ce- zalandırmalıdır. BA, Istanbul kon uşuyor Istanbulun göbeğinde Misuri bataklıklarına n bir sokak . var Belediye “ Yol yapacağım ,, |diye rastgele imoloz yığıp yol- lların eski halini de bozmeamalı! Yazı odasmın kapısı açıldı, içeriye bomba hıziyla bir adam girdi. Bu 28 30 yaşlarında gösteren bir gençti. Üstüne başına baktım, sanki bir deçeye düşmüş gibi, tamamen çamura bulanmış, ayakları, pantalonu, paltosu- nun bir kısmı, çamurlardan görünmez olmuştu, Yarı belinden yukarısı biraz daha temizce kalmıştı amma, kolların- da, yüzünde, gözünde, hattâ şaçları âa- rasında bile çamür görünüyordu. Sıkılgan, fakat hiddetli bir tavırla: — Bir derdim var, dedi, kime söyli- yeceğim?, Arkadaşlar derhal beni gösterdiler, O da masamın yanına sokuldu.. Çok nazik bir tavırla: — Size, dedi, inanılmaz bir şey gös- termek istiyorum.. Ben şoförüm, Dün gece İstanbulun göbeğinde, kocaman bir sokakta otomobilimle çamura sap- Jandım. Sekiz saattir, arabamı kurtar- mak için yapmadığım kalmadı. Yorul- dum, harap oldum. Fakat vakit bulur bulmaz kalkıp size geldim. Aşağıda bir otomobil bekletiyorum, rica ederim, gelin de sizi götüreyim, ya- Tım saatte geri döneriz. Şu bataklığı bir görünüz.. Adamın o kadar acıklı bir hali, söz- lerinin öyle samimi bir vaziyeti - vardı ki, hiç düşünmeden, şapkamı, paltomu giyindim, fotoğrafçı arkadaşı da aratıp buldum. Sokağa fırladık. Aşağıda hakikaten bir otomobil bek- liyordu. İçine bindik ve Aksarayın yo- lunu tuttuk, Aksaraydan Cerrahpaşaya ve «Kocamustafapaşa yolu üzerinden Samatyaya saptık, Caddeden ayrılan otomobilimiz, bir- denbire toprak yollarda ilerlemeğe baş- lamıştı. Gözlerimiz bire bahsedilen ba- taklığı arayıp duruyordu. Fakat yollar toprak olmasına rağmen, hiç te öyle ba taklık vaziyetinde değildir. İşte bu şe- kilda dört beş sokak geçtikten sonza, önümüzde oturan şoför: — Geliyoruz, diye ihtar etti. Ve bir köşeyi daha döner dözmez otomobilimiz durdu. . Hemen aşağı indik. Burada gördüğü- müz manzara karşısında şaşa kal - dık. Aman Yarabbim, ne yoldu o.. Kuru- tulması için bu kadar mesai sarfedilen Cellât gölünün bataklıkları bile bunun yanında belki daha biçimli sayılabilir. di. Böyle bir yere şehrin ortasındaki bir sokakta değil, anak Misuri bataklık- larında rast gelinebilirdi. Sakın müba- lâğa ediyorum sanmayın, Eğer en ufak bir şüpheniz varsa, yukarıki resimlere birer kere bakımız. Bu size ne kadar . azire olacak Bu resim İstanbulun göbeğindeki bir sokakta alınmıştır. Artık bu #okağa belediyenin uğradığına geli de inanın..... tan temizledim amma, ben de - bittim. Makineyi yeni tamir ettirmiştim. Bütün masraflar da heba oldu. Her şeyi baş- tan bozüldu. Ne defransiyel, neşanziman, ne di- reksiyon kaldı. Bir aralık, «abah etken, erken, arabacılara rica ettim, otomobili bu bataklıktan çıkarmaları için 5 lira teklif ettim, kimse buraya sokulmağa cesaret eldlemedi. İşte vaziyeti siz de göz lerinizle görüyorsunuz, Bu sırada, civardaki bir mektep tatil olmuştu. Minimini bir sürü çocuk bu sokaktan geçtiler, Fakat kenardaki kal» dırımdan ayrılan bir kaç zavallı yav- rucuk çamur deryasına öyle saplandı lar ki, bunların âdeta boğulacakların- dan korktum. Bazılarınım şosonları lâş- tikleri ayakabıları çamurlara saplandı, kaldı. Vaziyet hem gülünç, hem de ağlana- cak kadar acı idi. Biz mütecesir bir vaziyette bütün bu vaziyetleri seytederken, civardaki evlerden bir kaç kadın çıktı. Yanımıza sokuldu: — Siz, dediler, galiba gazetecisiniz, aman Fica ederiz.. Şu bizim sokağın fecaatini yazınız., Bu kaçıncı otomobil- dir böyle. .Zavallı adam arabasını kur- K tarmak için sabaha kadar çırıpındı dür- Zavallı şoför Ziver bataklığa saplanan otomobilini burtarmağa çalışıyor haklı olduğumu isbat eder. Bir boydan, öbür boya kadar ayni va- ziyette devam eden bu bataklığın orta- sınida bir otomobil duruyordu. — Araba- nın ilerisindeki çamurların iki yana ay- rılmış olması ve tekerlek izleri, otomo- bilin battığı yerden uzaklaştırılması için büyük bir gayretle uğraşıldığını belli ediyordu. Biri buraya getiren za- vallı şolör Ziveri »— İşte benim arabam, diye anlatma- ga başladı. Dün gece Kumkapıdaki e- vimde yatıyordum. Birdenbire kapı ça- lındı, mahalle bekçisi gelmiş “bir hasta var, Samatyada doktora götürülecek- miş,, dendi. Ben de acıdım. yatağımdan kalktım, otomobili garajdan çıkardım, Fakat çıkarmaz olsaydım!.. Buraya ka- dar güzel güzet geldik.. Müşteri yolu tarif ediyordu. yeçtiğim yollar da şehir içinde olduğundan ben de rahat rahat sağa sola sapıyordum. Fakat birdenbire nasıl oldu bilmem, bir yoldan diğer yola sapmamızla bu çamurun içine gömülü- wermemiz bir oldu. Otomobil iki saniye içinde tâ çamur- luklarına kadar çamura gömllmüştü. Gece yarıtı başıma gelen bu felâketten kurtulmak için, sabaha kadar çamurlar içinde çırpındım, durdum.. Arabada tam iki gşişe benzin yaktım. Lâstiklerim ha- rap oldu. Tekerleklerin mütemadiyen patinaj yapması karşısında nihayet eli- me bir kürek aldım, otomobili saran et- raftaki çamurları mümkün olduğu ka- dar açtım. Nihayet 8—9 saatlik bir çır- pınmadar sonra, arabayı bu bataklık- du. Tabil bizlerin de gözüne uyku gir- metdi. Geçenlerde de bir yük arabası böyle ce çamurlara saplanmıştı. Arabacı ara- basmma yüklü olan un çuvallarını — ba- taklığın içine atarak, malını zor kurtar- dı buradan... — Peki amma, nasıl oldu da, bu yol bu hale geldi, diye sordum. Ona da şu garip cevabı verdiler: — Buraya sözde yol yapılacaktı.. Ci- varda ne kadar moloz varsa, getirip bi- zim yola yığdılar, ve gördüğünüz vazi- yet oldu. Bu sözleri dinletlikten sonra, yanım - daki fotoğrafçı arkadaş gayri ihtiyarf söylendi? — İşin bu kadarma pes denir!.. Bizi getiren otomobile bindik, geri dönmek üzere idik, bu sırada bu soka- ğın ismini sormak aklrıma gekli. Ve şunu öğrendim.. , “Mercanbalık sokağı,, « Buraya tam mânasiyle yakışan bir isimdi bu doğrusu.. Istanbul radyosu 17 ikincikânun pazartesi 18,30 çocuklara masal: Bayan Nine, 19 Kriftzen Asımın kızı Nihal, 19,80 Radyo fonik temsil: Eminönü — halkevi gösterit kolu tarafından, 19,55 Borsa haberleri, 20 Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk mu- gikisi ve halk şarkıları, 20,30 Hava raporu, 20,33 Ömer Ruza tarafından arapça söylev, 20,45 Belma ve arkadaşları — tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (ssat aya- rı), 21,15 radyo fonik temsil Stüdyo or- kestrası refakatile (Madame Buterfiy) 22, 18 ajans haberleri, 22,30 — plâkla sololar, öpers ve öperet parçaları, 22,50 Son haber ler ve ertesi günün programı, 23, son.

Bu sayıdan diğer sayfalar: