Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Görüşler: HHamit Nadci Kaptanın asıl kıymeti neydi ? DENİZCİLİĞİMİZİN, bilhassa son yirmi beş yılı içinde carilı, TMücadeleci ve sempatik bir çehre olarak tördüğümüz Hamid Naci kaptanın ölü- Mü üzerinde dikkatle durmak lâzımdır. |— Onun, yıllarca evvel denizden ayrılışı, d martımın bir kayaya konuşu ka- dâr tabil telâkki edilebilmişti; fakat ö- | lll:frıü güzel Heybelinin çamlarından her fabah çiylerin süzülüşü kadar âdi bir labiat hâdisesi suretinde kabul edilemez; Hamid Naci kaptanın ölümü, 'büyük Milt işler yapmış, büyük kültür hare- ketleri uyandırmış, büyük meziyetlerin hümunesini vermiş büyük insanların ö- lümü gibi, bizi, çok devamlı ve hakiki bir mateme bulamış olan bir ölümdür. Hamid Nacinin önümü memilekete sa- dece; | Eski bir denizcinin ölümü olarak, | Temiz hatıralı bir emeklinin ölümü Bir baba adamın ölümü olarak, Bildirildi, Şüphesiz bunun böyle bildirilişinde hiç kimsenin en ufak bir kasdı olmadı. Onun Ssıl büyük meziyetinden behsedilmemesi her halde bu meziyetin bazıları tarafın- dan bilinmeyişinden, bazıları tarafından (da birdenbire hatırlanamayışındandır, Yoksa biz kıymetlerin haklarını tanıryan Ve meziyetlerini asla unutmıyan insanla- Tız, Bizce; Hamid Naci kaptanın ölümiyle hatırlanması lâzımgelen asıl hüviyeti, ha kiki hüviyeti “ticaret denizciliğimize kar 381 olan büyük bazğlılığı” dır. Hamid Naci hayatmı Türk ticaret de- Hizciliğinin ihyasına vakfetmiş bir a- damdı. Fakat çürük çarık teknelerin sa- İmalımmasına vasıta olarak veya çürük farık tekneler kullanıp Türk gemicileri- n canları pahbasına para kazanacak Ürketler kurarak değil, Hamid Naci denizlerin ezeli aşinası o- laıı 'Türkün denizden ayrılmamasına ça- ıdlîîuş olan büyük deniz propagandacısı -Hamid Naci Türk denizciliğinin şeref- İi hatıralarımı tes'id ettiren, Türk deniz- Üsine Barbarosla ve dedelerinin deniz- Üliğiyle mağrur olmak' hakkmı unut: turmamağa çalışmış olan adamdı. Hamid Naci denizlerin servet kaynağı (Olduğunu memleket gençliğine yıllarca “aykırmış olan müneyyerdi. Hamid Naci, Türk ticaret denizciliği- hi, düştüğü başıbozukluktan kurtarmak Çin geceyi gündüze katarak çalışmış, qi'îîiıımifa bir teşkilâtçı ve bir hocaydı. Bügğün elimizdeki ticaret denizciliği katlmsı.ı içindeki muço'lardan, lostromo- ıiı'dzm hattâ uzak seferler süvarilerinden bîrÇogu ya Hamit Naci tarafından yetiş- titl'rmş,tıı-, yahut denizlere bu kadar 181« "sları onun devamlı irşadiyle olmuştur, Eger Hamid Naci ticaret denizciliği- "İn tensiki uğrundaki faaliyetine bugün bi31amış olsaydı, bunda hiçbir fevkalâ- ik olmazdı. Zira memleketin her ça- lıîfl'la.şubesinc!ıe bugün göze vuran can- _lk ve ilerleme hızı içinde bir denizci- de bugüne uyar bir canlılık göster- desi ancak tabif telâkki edilebilirdi. Fa. ğtt Hamid Naci ticaret denizciliğimizin ün kıymetlerini kaybettiği bir günde, ş:î'!t kaptanlarma külhanbeyi gözü ile ildığı günlerde, ticaret gemilerimizde lqk—ühk etmenin birçoklarınca sarhoş- » esrarkeşlik, kavgacılık ve tütün ka- Çılığı yapmakla bir telâkki edildiği İîim ortaya çıkmış ve en dehşetli ş:îh en hafif bir surette aksettiremiyen mu'mıhitte istihzaları, bozguncu tema- erı göğüsliyerek inandığı ışm propa- sma girişmiştir. 'ticaret denizciliğimizin unutulmak l olduğu, bir daha dirilemiyecek sa- ü Yi bir devirtle zelmiş bir mübeşşir- %fe inandığı hakikatin Türk kıyıla- %ğînîir din halini almak üzere bulun- görürken öldü. Ha.mid Nacinin meziyetleri bir günlük F *te Makalesinin dar çerçevesi içinde | ( Ü, Rca parlaklığı ile izah edilemiyecek | ] Re“de çoktur. | U satırları vazan, burada onun ma- m' t<'iü'ıarmyle göze vurabildiği kana- h'“îk değildir. Bu satırlar, muharririne ş% bir savgı gönderebilmiş olmanın tini tattırmaktadır. Ensari BÜLENT Bu şehrin derileri Satıcılardan ahlâk ve insaf, resmi müesseselerimizden dikkat istiyoruz Hayat pahalılığına son vermek güç müdür ? HAVIH% Dünyanın bizden başka hiç bir mede- ni memleketinde tapon mal satılma- sına müsaade edilmez; ve hiç bir yabancı memleket çarşısınNda mallar iyi ve kötü diye kısımlara ayrılmaz l STANBULDA her şey ateş pa- hasma satılıyor. Bu dehşetli pahalılık karşısında bir an evvel hare- kete geçmek, cephe almak artık farzol- müuştür. Ekmek pahalı, Yemek pahalı. İiçki pahalı, Giyecek pahalı. Ev kiraları pabalı, Eğlenmek pühalk, Okumak — pahalı, okunacak kitap pahalı, Ööf bu pahalı- lıktan! Bu pahalrlık İstanbuldaki aile baba- sına hayatı pek pembe renkli gösterme- se gerek, Bir çok şehirlerimizde ve kasabala- rımızda muhtelif eşyanım İstanbuldan sevkeklildiğine bakılırsa — memleketin muhtelif mıntakalarında bu cins eşya- nın bir kat daha pahalr olduğunu kabul etmek icap ediyor, Acaba bu pahalılık neden? Eşyanın maliyet fiyatları mı yüksek? Yoksa devlet dehşetli vergi mi alryor?. Hayır, ne o, ne bu,.. Başka memle- ketlerde alımnan vergiler ve gümrükler yanında Lizimkilerden - şikâyet etmek insafsızlık olur. Maliyet fiyatlarına ge- lince, gerek dahilde yapılan eşyanın gerek ithal edilen eşyanın ucuza mal- edildikleri muhakkaktır. İthal ettiğimiz eşyanın bir çoğu, ya- pıldığı memlekette, perakende halinde bile sudan ucuza satılmaktadır. Toptan- cı fiyatları ise tabit bir kaç kat daha aşağıdır. Belki silâklanma illeti yüzün- den bazı maddelerde ufak tefek bir fi- yat farkr olmuştur. Amma mutlaka bu fark ta hesaba katılack gibi değillir. Dahilde yapılan eşyanın pahalrya maledildiğini ise kimse iddia edemez, Fabrikalar iptidat maddeleri mi pa- halrya aldıklarını iddia — edebilirler; yoksa işçilerine yüksek yevmiyeler ver- diklerini mi ?. O halde ortadaki pahalılık mutlaka tetkik edilmesi icap eden bir mesele- dir, ki böyledir ve tetkik edilince gö- rülezektir ki bize hak vermek doğrü olur. Zaten bunun yalnız bizim tarafı- mızdan keşfedilmiş bir hâdise olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira her İstanbullu sabah, akşam bu pahalılık- tan yaka silkmektedir. İşin felâketli tarafı aldığımız her şe- yin gayet çürük, bozuk ve fena neviden oluşudur. Ekmek. fenadır; kapalı şişe- lerdeki su fenadır, bazı rakılar fenadır, kumaşlar fenadır, çoraplar fenadır. Çok ağır kiralarla oturdluğumuz evler fe- nadır, bakkaldaki peynir, yumurta, me- zecideki pastırma, tereyağı, sucuk, ah« çıdaki et yemeği, sebze, pilâv; tatlı fef- nadır. Velhasıl İstanbuldaki “Havayici za- ruriye,, nin arasında dolaşmak için, a- yaklarımıza, tanzifat amelelerinin kışın kullandıkları kaoçok çizmelerden birer çift çekmek lâzım, | Ne İstanbul bu derece berbat eşyaya pazar olabilir, ne biz İstanbullüler böyle berbat eşya kullanacak müşterile- riz, Bizi böyle malları almağa mecbur etmek pek haksız bir ceza olur. Pazarlarımızda bir çok eşyanın iyi cinslerini bulmak kabil olmadığını iddia edecek değiliz, Lâkin berbat malları al- mak için ateş pahasına göğüs geren İs- tanbullunun ellerini bunlar bir kat da- ha yakmaktadır. Dünyasın bizden başka - hlç bir me- masına müsaade edilmez. Geçen yıl Ur- ta Avrupanın büyük şehirlerinden bi- rinde bir arkadaşımızın saati bozulmuş- tu. Bu saatin- kapakları altındı ve arkadaşımız İstanbulda satın almıştı. Bulunduğu büyük şehirde ayni marka saatleri satan bir dükkâna girdi, tamir ettirdi. Bu esnada dükkândaki saatler- den biri lıoşuna gitmişti, sordu; — Bü kaça?, Dükkâncı cevaben bir fiyat söyledi, Bu fiyat kendi saatinin fiyatından yüz- de yetmiş beş noksandı. Ö zaman arka- daşımızla dükkâncı arasında şu muha- vere cereyan etti: rir misiniz? , — Hayır.. — Niçın? Benim saatim bundan iyi- dir. — İyi olduğunu nasıl kestiriyorsu- nuz?. — Bir kere kapakları altındandır. Halbuki sizin saatinizin kapakları de- mirden.. — Ya içi hakkında ne buyuruyorsü- nuzr. — İçi de tabii sizin saatinizin ayni dent memleketinde “Tapon;; mal satıl- - olacaktır.. — Asla.. Yanılıyorsunuz, Sizin saa- tiniz ihracat malıdır ve şehrimizde an- cak altınının bir kımyeti olabilir. Size bir fikir vermek için şüunu söylemeli- yim.. Saatinizde filân nevi yaydan an- cak 3 tane vardır. Halbuki Sanayi U- —mum Müdürlüğü bizim memleketimiz- asgarı 7 tane koymamıza “müsaade eder. Bu nevi saatleri memleketimizde sat- mak yasaktır. Fabrikamız bunları ancak ihraç edebilir. Gene bunun gibi evvelki yıl İsviçre- ye gitmiş bir arkadaşımızın orada bi- zim paramızla çiftini 40 kuruşa satın aldığı yarım düzüne ipekli çorabı hölâ yıpratamadığını söyleyebiliriz. Ve bun lara gelinciye kadar daha neler, neler... » * 4 Dünyanın hiç bir medeni memleke- tinde çarşılardaki mallar “iyi,, ve “kö- tü,, diye kısımlara ayrılmaz. Her me- deni memleket çarşısında ancak; “ıyin .“ “Daha iyi, « “Cok iyi,, v Mallar bülunabilir. Ve bunların €n pahalısı bizde satılarılram yanında su- dan ucuzdur. Memleketimizde hayatın bu pahalı- lığına nihayet vermek güç bir iş değil- dir. Satıcılardan ahlâk ve insaf; resmi müesseselerimizden ise dikkat arıyoruz, HABER de satacagımız saatleri bu nevi yaydan_ AA 5:, soş (karısına) — Kapının önüne neden parmaklık yaptırdın, beni içeri al- mamak için mi? Kibar dileneci İhtiyar kadın, köşe başında dilenen bir kadına acıyarak on kuruş vermişti. Dilenci bir hayli dua ettikten sonra dert yandı; — Âh ahi Ben dilenecek kadın mr idim? Kocam sağ olsaydı beni böyle dilendirir mi idi? — Kocanız 2 yapardı? — Burada, benim yerimde dilenir- di! Arşimed Kıraat dersinde Â:simede dair par- çayı okuyordu: “Arş'mend hamamda - birden hay kırdı: Buldum! Buldum! Muallim sordu: — Bulduğu şey ne idi? Talebe âerahl cevap verdi; — Kaybettiği sabun! — İki güne kadâar otomobilimi tumır edebilir misiniz? Tarih diyor bi: T İstibdat devrinde kadın İstibdat devrinin kötülükleri, mü- nasebetsizlikleri; hafiyelerin reza- letleri, ahlâAksızirkları, şirretlikleri ö kadar çoktur ki, söylemekle;anlats makla, saymakla ve yazmakla ne bi- ter, ne tükenir! O günler ne uğursuz, ne kanlı ve Biyah günlerdi! Her köşe başında bir hafiye dikilirdi. Evler kontrol altın- da idi. Karakteri yüksek, dürüst ah- lâklı vatandaşlar daima göz altında bulundurulur, takip edilirdi. Büyük, küçük mekteplerde husu- sİ hafiyeler “icrayı faaliyet,, (!)« ederlerdi. Jurnalcılık edecek kadar küçülmüş ve bayağı ruhlu kimseler de vardı. Zaman zaman, hafiyelerin görciı_ lüğü insanlardan eşyayâ geçer, ka- vun ve karpuzun İçerisi bile aranır- dı! Şeyhislâm Uryani zadenin kayı- nı Baha beyin eski sadrıâğzam Said paşaya yolladığı kavunlardan şüphe- lenen bafiyeler, kavunları taşıyan arabayı paşanın Nişantaşındaki ko- nağının kapısı önünde yakalamışlar ve kavunları birer birer kesmek su- retile muayene etmişlerdir. Hafiyeler, muallim Naci devrinin tanınmış şairlerinden Yaşmahçı za- de hafidi Andelibin, “muzır bir evrak saklamıştır,, diye ağzının İçini ara- maya kadar varmışlardır. İstipdat devrinde, kadınlara karşı da tecavüzkârane hareketlerde bulu- nulur, kadınlar sokak ortalarında, köjrü başlarında hakarete ve teca- vüze uğrarlardı. O devirlerde kadına hiç saygı gös- terilmez, kocalarile beraber arabaya binmelerine müsaade edilemezdi. Böyle bir hal vukuunda araba durdu rulür, sorgu başlar, erkek karakola götürülür, yanındakinin karısı ol- duğunu anlatıncaya kadar, adamca- ğızın emdiği süt burnundan gelirdi, Çok defa, softalar, Zuhaf askerle- ri, pecesi açık, çarşaflarının kolları kısa diye, kadınların çarşaflarını pa- ralamışlar, makasla kesmişlerdir. Hükümet, bu rezaletlere göz yum- muş, çarşaf parçalayan, kadınların saçlarını yolan adamlara ceza bile vermemiş, hatta onları teşvik ede- cek mahiyette bir vaziyet alarak, tu- haf tuhaf beyannameler neşretmiş- tir. 29 ikincikânun 1904 de neşredi- len şu (İlân resmi) o devrin kadın hakkındaki telâkkisini göstermesi itibarile hakikaten enteresandır: Bu resmi ilânı, devrin tamtıraklı lisanından, bugünün 'Türkçeslna çe- virerek naklediyorum: “Kadmların örtülü gezmek kalde- Şİne riayet etmelerinin islâmiyetin (Lütfen sayfayı çeviriniz), Hüseyin Rüstü Tırnan