Görüşler: Te SAa nt tHamit Nacl Kaptanın asıl üymeti neydi ? DENİZCİLİĞİMİZİN, bilhassa son yirmi beş yılı içinde canlı, deleci ve sempatik bir çehre ol:ım Hâ(ümız Hamid Naci kaptanm ölü- 'â:înce dikkatle durmak Lâzımdır. konuşu ka- i edilebilmişti; fakat ö- » güzel Heybelinin çamlarından her süzülüşü kadar âdi bir süretinde kabul edilemez. Yaci kaptanın ölümü, büyük işler yapmış, büyük kültür hare- İ uyandırmış, büyük meziyetlerin ni vermiş büyük insanların ö St gibi, bizi, çok devamlı ve hakiki Mateme bulamış olan bir ölümdür. "lrud Nacinin önümü memlekete sa- t“u bir denizcinin ölümü olarak, İemiz halıralı bir emeklinin ölümü Bir baba adamm ölümü olarak, Büdirildi. Şc'l!h"—ız bunun böyle bildirilişinde hiç 'nin en ulak bir kasdı olmadı. Ünun büyük meziyetinden behsedilmemesi halde bu meziyetin bazıları tara h bilinmeyişinden, bazıları tarafından birdenbire hatırlanamayışındandır. biz kıymetlerin haklarını tanıyan “Meziyetlerini asla unutmıyan insanla- t .8“ in- ; Hamid Naci kaptanın ölümiyle ):!—.nm:m lâzımgelen asıl hüviyeti, ha | | hüyiyeti “ticaret denizciliğimize kar dlan büyük bağı dır. k Naci hayatmı Türk ticaret de- t::ıilmn ihyasına — vakletmiş bir a- Fakat çürük çarık teknelerin sa- '*îluımsma vasıta olarak veya çürük “'k tekneler kullanıp Türk gemicileri- Canları pahaşına para kazanacak urarak değil. *l'l. den ayrılışı, Bi SA L ll | Bu şehrin derileri Satıcılardan ahlâk ve insaf, resmi müesseselerimizden dikkat istiyoruz Hayat pahalılığına y son vermek güç müdür ? HAVHR Dünyanın bizden başka hiç bir mede- ni memleketinde tapon mal satılma- sına mMmüsaade edilmez; ve hiç.:.bir yabancı memleket çarşısında mallar iyi ve kötü diye kısımlara ayrılmaz STANBULDA her şey âateş pa- hasma satılıyor. Bu dehşetli halılık karşısında bir an evvel hare- kete geçmek, ceplie almak artık farzol- muştur. Ekmek pahalı, Yemek pahalı, içki pahalı. Giyecek pahalı, Ev kiraları pahalı. Eğlenmek pahalı. Okumak — pahalı, eokunacak kitap pakalı, ÖöF bu pahalı- Irktan! Bu pahalılık İstanbuldaki aile baba- sına hayatı pek pembe renkli gösterme- 8e gerek. Bir çok şehirlerimizde ve kasabala- rımızda muhtelif eşyanın İstanbuldan sevkedildiğine bakılırsa — memleketin muhtelif mıntakalarında bu cins eşya- nın bir kat daha pahalr olduğunu kabul etmek icap ediyor. Acaba bu pahalılık neden? Eşyanın maliyet fiyatları mı yüksek? Lvm d Naci denizlerin ezeli aşinası 0- | Yoksa devlet dehşetli vergi mi alıyor?, Türkün denizden ayrılmamasına ça $ Hayır, ne o, ne bu... Başka memle- Ş olan büyük deniz propagandacısı | ketlerde zlman vergiler ve gümrükler | Hamid Naci Türk denizciliğinin şeref- * firalarını tes'id ettiren, Türk deniz- İle Ba e mağrur olmak hakkını aa çalışmış olan adamdı. unut- H ıhıı l'“mın olan münevverdi. İsnld Naci, Türk ticaret drnizciliği- gündüze katarak — çalışmış, iş bir teşkilâtçı ve bir hocaydı. hWn elimizdeki ticaret denizciliği % hattâ uzak selerler süvarilerinden şi üstir, yahut denizlere bu kadar 181ı- | daz Ihmıd Naci ticaret denizciliği- tensiki uğrundaki faaliyetine bugün â"“ı olsaydı, bunda hiçbir fevkalâ. | “ll'ı.azdı. Zira memleketin her ;z— 'k Ve ilerleme hızı içinde bir denizci- de bugüne uyar bir canlılık göster- İ yafcak tabil telâkki edilebilirdi. Fa. &,_Hlm d Naci ticaret denizciliğimizin k"!'mrlkn'ı kaybettiği bir günde, %hmanlanm külhanbeyi gözü ile günlerde, ticaret gemilerimizde ik etmenin birçoklarınca sarhöş- &;r—lkeşl k, kavgacılık ve tütün ka- N*'î yapmakla bir telâkki edildiği &n Ortaya çıkmış ve en dehşetli €n hafif bir surette aksettiremiyen "q"'“hiııe istihzaları, bozguncu tema: Si Kömeıh verek inandığı işin propa- lâ girişmiştir. hq"l denizciliğimizin unutulmak ;' ud“lu bir daha dirilemiyecek sa. bir devirde gelmiş bir mübeşşir- 'bq: İnandığı hakikatin Türk kıyılar (Aç, Bir din hatini almak üzere bulun- | l&ürkm o!dü ;h%d rVıcmın meziyetleri bir günlük lesinin dar çerçevesi içinde rlaklığı ile izah edilemiyecek $oktur. (*tqım"lâıı yazan, burada onun ma- )k göze vurabildiği kana- d'ğllh. Bu satırlar, muharririne “m'ı gönderebilmiş olmarnım tattırmaktadır. Ensari BÜLENT İN L | | yanında tizimkilerden şikâyet etmek insafsızlık olur, Maliyet fiyatlarına ge- lince, gerek dahilde yapılan eşyanın bürosla ve dedelerinin deniz- | gerek ithal edilen eşyanın ucuza mal- edildikleri muhakkaktır, Ithal ettiğimiz eşyanın bir çoğu, ya- il Naci denizlerin servet kaynağı pıldığı memlekette, perakende halinde anu memleket - gençliğine yıllarca | bile sudan ucuza satılmaktadır, Topten- €t fiyatları ise tabli bir kaç kat daha aşağıdır. Belki silâklanma illeti yü â başıbozukluktan kurtarmak | Gen bazt maddelerde ufak tefek bir fi- yat fark: oimuştur. Amma mutlaka bu fark ta hetaba katılack gibi değiklir. Dahilde yapılan eşyanm pahalıya içindeki muço'lardan, lostromo- | maledildiğini ise kirmse iddia edemez. Fabrikalar iptidaft maddeleri mi pa- ş“hl ya Hamit Naci tarafından yetiş- | halıya aldıklarını iddia edebilirler; yoksa işçilerine yüksek yevmiyeler ver- T onun devamlı irşadiyle olmuştur. | diklerini mi ?. ©O halde ortadaki pahalılık mutlaka tetkik edilmesi icap eden bir mesele- diz, ki böyledir ve tetkik edilince pö- rülezektir ki bize hak vermek doğru Tübesinde bugün göze vuran can- | olur, Zaten bunun yalnız bizim tarafı- mızdan keşfodilmiş bir hâdise olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira her İstanbullu sabah, akçam bu pahalılık- tan yaka silkmektedir, İşin felâketli tarafı aldığımız her şe- yin gayet çürük, bozuk ve fena neviden oluşudur. Ekmek fenadır; kapalı şişe- lerdeki şu fenadır, Laz; rakılar fenadır, kumaşlar fenadır, çoraplar fenadır. Çok ağır kiralarla oturduğumuz evler — fe- nadır, bakkaldaki peynir, yumurta, me- zecideki pastırma, tereyağı, sucuk, 2h- çıdak! et yemeği, sebze, pilâv, tatlı fel- nadır. Velhasıl İstanbuldaki “Havayici za- turiye,, nin arasında dolaşmak için, a- yaklarımıza, tanzifat amelelerinin kışın kullandızları kaoçok çizmelerden birer çift çekmek lâzım. Ne İstanbul bu derece berbat eşyaya pazar olabilir, ne biz İstanbulluler böyle berbat eşya kullanacak müşterile- riz. Bizi böyle maiları almağa mecbur etmek pek haksız bir ceza olur. Pazarlarımızda bir çok eşyanın iyi einslerini bulmak kabil olmadığını iddia edecek değiliz. Lâkin berbat malları al- mak için ateş pahasına göğüs geren İs- tanbullunun ellerini bunlar bir kat da- ha yakmaktadır. Dünyaam birden başka hiç bir me- deni memleketinde “Tapon,, mal satıl- masına müsaade edilmez, Geçen yıl Ur- ta Avrupanın büyük şehirlerinden bi- rinde bir arkadaşımızın saati bozulmuş- tu. Bu saatin kapakları altındı ve arkadaşımız İstanbulda satın almıştı. Bulunduğu büyük şehirde ayni marka saatleri satan bir dükkâna girdi, tamir ettirdi, Bu esnada dükkândaki saatler- den biri hoşuna gitmişti, sordu: — Buü kaça?, Dükkâncı cevaben bir fiyat söyledi. Bu fiyat kendi saatinin fiyatından yüz- de yetmiş beş noksandı. O zaman arka- daşımızla dükkâncı arasında şu muha- vere cereyan etti: rir mis'niz? . — Hayır.. — Niçın? Benim saatim bundan iyi- dir. — İyi olduğunu nasıl kestiriyorsu- nuz?. — Bir kere kapakları altındandır. Halbuki sizin saatinizin kapakları de- mirden.. — Ya içi hakkında ne buyuruyorsu- nuz?, — İçi de tabil sizin saatinizin ayni Sardoş (karısına) — Kapının önüne neden parmaklık yaplırdın, beni içeri - mamak için mi? v — ayreaşma Klbal' dllencı İhtiyar kadın, köşe başında dilenen bir kadına acıyarak on kuürüş vermişti. Dilenci bir hayli dua ettikten — &onra dert yandı; — Âh ahi Ben d'lenecek kadın m: idim? Kocam sağ olsaydı beni böyle dilendirir mi idi? — Kocanız re yapardı? — Burada, benim yerimde dilenir- di! Arşimed Kıraat dersinde Azşimede çıyı okuyordu ? “Arş'mend hamamda birden hay- kırdı: Buldum! Buldum! Muallim sordu; — Bulduğu şey'ne idi? Talcbe derahl cevap verdi; — Kaybettiği sabun! dair par olacaktır.. — Asla.. Yanılıyorsunuz, Sizin saa- tiniz ihracat malıdır ve şehrimizde an- cak altınının bir kımyeti olabilir. Size bir fikiç vermek için şunu söylemeli- yim.. Saatinizde filân nevi yaydan an- cak 3 tane vardır. Halbuki Sanayi U- mum Müdürlüğü bizim memleketimiz- de satacağımız saatleri bu nevi yaydan asgarı 7 tane koymamıza nillsaade eder, Bu nevi saatleri memleketimlzde sat- mak yasaktır. Fabrikamız bunları ancak ihraç edebilir, Gene bunun gibi evvelki yıl İsviçre- ye gitmiş bir arkadaşımızın orada bi- zim paramızla çiftini 40 kuruşa satın aldığı yarım düzüne ipekli çorab; hölâ yıpratamadığını söyleyebiliriz. Ve bun lara gelinciye kadar daha neler, nelcer... B ta'rş Hülâsa; Düncyanın hiç bir medeni memleke- tinde çarşılardaki mallar “iyi,, ve “kö- tü,, diye kısımlara ayrılmaz, Her me- deni memleket çarşısında ancak; a “Daha iyi,, « *“Çok iyi,, .. Mallar bulunabilir. Ve bunların en pahalısı bizde satılarılramm yanında su- dan ucuzdur. * Memleketimizde hayatın bu pahalı- lığına nihayet vermek güç bir iş değil- dir. Satıcılardan ahlâk ve insaf; resmi müesseselerimizden ise dikkat arryoruz. HABER — İki güne kadar otomobilimi 1amır edebilir misiniz? | Tarih diyor ki: Tistibdat devrinde kadın İIstibdat devrinin kötülükleri, mü- nasebetsizlikleri; hafiyelerin reza- letleri, ahlâksızlıkları, şirretlikleri o kadar çoktur ki, söylemekle, anlat- makla, saymakla ve yazmakla ne bl- ter, ne tükenir! O günler neo uğursuz, ne kanlı ve siyah günlerdi! Her köşe başında bir hafiye dikilirdi. Bvler kontrol altın- da idi. Karakteri yüksek, dürüst ah- lâklı vatandaşlar datma göz altında bulundurulur, takip edilirdi. Büyük, küçük mekteplerde husu- sİ hafiyeler “lcrayı faaliyet,, (!)» ederlerdi, Jurnalcılık edecek kadar küçülmüş ve bayağı ruhlu kimseler de vardı. Zaman zaman, hafiyelerin gözcü. Yüğü insanlardan eşyaya geçer, ka- vun ve karpuzun içerisi bile aranır- dı! Şeyhislâm Uryant sadenin kayı- nı Baha beyin eski sadrıâszam Said paşaya yolladığı kavunlardan şüphe- lenen bhafiyeler, kavunları taşıyan arabayı paşanın Nişantaşındaki ko- nağının kapısı önünde yakalamışlar ve kavunları birer birer kesmek su- retile muayene etmişlerdir. Hafiyeler, muallim Naci devrinin tanınmış şatrlerinden Yaşmahçı za- de hafidi Andelibin, “murzır bir evrak saklamıştır,, diye ağzının içini ara: maya kadar varmışlardır. İstipdat devrinde, kadınlara karşı da tecavüzkârane hareketlerde bulu- nulur, kadınlar sokak ortalarında, köjrü başlarında hakareto vo tect- yüze uğrarlardı. O devirlerde kadına hiç saygı gös- terilmez, kocalarile beraber arabaya binmelerine müsaade edilemezdi. Böyle bir hal vukuunda araba durdu rulur, sorgu başlar, erkek karakola götürülür, yanındakinin karısı ol- duğunu anlatıncaya kadar, adumca- ğızın emdiği süt burnundan gelirdi. Çok defa, softalar, Zuhaf askerle- ri, peçesli açık, çarşaflarının kolları" kısa diye, kadınların çarşaflarını pa- ralamışlar, makasla kesmişlerdir. Hükümet, bu rezaletlere güz yum- muş, çarşaf parçalayan, kadınların saçlarını yolan adamlara ceza bile vermemiş, hatta onları teşvik ede- cek mahiyette bir vaziyet alarak, tu- haf tuhaf beyannameler noşretmiş- tir. 29 ikinelkânun 1904 de neşredi. len şu (ilâin resmi) o devrin kadın hakkındaki telâkkisini göstermesi itibarile hakikaten enteresandır: Bu resmi ilânı, devrin tamtıraklı Hsanından, bugünün Türkçesine çe- virerek naklediyorum: “Kadmmların örtülü gezmek katde- sino riâyet etmelerinin islâümiyetin (Lütjen sayfayı çeviriniz),