hBrı şaka Ya |ra Finim 1 üden dışarıya bakıyorum. Yağ- hemkhı'tma devam ediyor.. İstanbu- sokaklarında, gırtlaklarına famura batmış yürüyenleri görür . Birdenbire aklıma tufan MNuh hazretlennı düşünüyorum, kar, fırtma... Karr çıkarmız a- * Geriye kalan yağmur -- firti Ni Ki daha tabii bir tedai oölabilir ]:üğühla da kalmıyor. Kafamm'" için- Mu_ Eskiden işittiğim ve daima yağ- Tlş Nlümltulu günlerde hatırladığım Pa ha ait bir hikâye kıvılcımlanı- wan&mısım yapmıştır. Gemiye hay- birer birer yerleştirmiştir. Çok % Ur. Kendisine büyük yardımları Hu Uğu için fili emirber olarak ayır- İ Her şey olup bitmiş, her şey ha- Art 5. her hayvan gemiye yerleşmiş- k İk Nuh için yapacak şey, kendi- Yırdığı yerde, şöyle sirt üstü uza- dayofgunluk çıkarmaktır. —ılr böyle hareket etmiştir. Uzan- hlr Tam dalacağı sırada yukarki kat- $ . fakırtıdır başlamış. Bakmış ola- bi değil, seslenmiş: t Pir q:ğmilar o kadar biribirini kovala- 'Nq Sesini emirberine işittirememiş, H,% Sesiyle haykırmak mecburiyetinde L,»"'îaı ek hayvan görünmüş. Kulakla- İm% lamış. Hortumunu selâm vaziye- $ina götürerek küçücük gözlerin! < Şevirmiş. İnce sesiyle de: xl&ı Mriniz! demiş. 'şda hazretleri, hâlâ kesilmiyen, arada );mğ tekerrür edeğelern takırtıyı kimin Il İNT öğrenmesini söylemiş, M“L Çikmış, neden sonra dönüp - gel- pıda görününce Nuh sormuş: M yapıyormuş bu takırtıyı? K Kfl'kay'ık kulunuz efndimiz hazret- Üü — Ne yapıyor ki böyle takırtılar bir & Sesilmiyor? — * %h SMinduralarını çıkarıyormuş elendi- | uç ÖZretleri! hu düşünürken, - zahir Babrâli cad- ı a Ceridesi geldi. h & Urlu bir gün, Nuh ve Kırkayak n"%l İnden sonra insanin aklına Ta, p, Mesi ilk bakışla gariptir ama, pek * Ve mantıksız değildir. 'l3 terideyi Nuhun gemisine benzet- h pmuıl"' sak dahi, içerde birtakım an- %Tua;a takırtılar yapanımn kırkayak ola- & “"duîgımom ç : i ğ arını çıkaranlar, bunları bir W G çıkarsalar da biz de rahat bir & waşmmı dintesek, raVanı ayırmaya 'nleri döven adam ; Mahküm oldu %î:ı&îkı akşam İzzet isminde bir kö- 'laya kukia seyretmek üzere bir gazi- 'îıı,g Tmiş, orada, karısı Mukadderin Olarak oraya geldiğini görmüş ve & hiddetlenerek kendisine: “Eve gel, ç“—tşınıctır aîlda' kalkmak istememiş, arala - di Münakaşası. başlamıştır. O es- azîflOda bulunanlardan- Fatihte 0- 'l ıi% ahreddinle karısı Şükriye bu ka- Tn aralarını bulmak istemişler - H'îı 326t bu müdahaleye kızarak Fah - &kâ döğl'miş. Şükriyeye küfretmiştir. %W:ü Üzerine İzzet yakalanmış, dün 'Üü.n Wm ceza mahkemesi tarafından üç gün hapse, döğmekten de ağir para cezasına mahküm edil- 1 de dü; işündüğümden olacak.- aklıma | “alışkanlığından İstanbul konuşuvo Denizaptal mahallesinde Müthiş bir bataklık içinda yaşayan binlerce vatandaşı Belediye derhal harekete geçerek bugünkü feci vaziyetten kurtarmalıdır Yazan: HABERCİ İstanbul şehrinde bataklık içnide ya. şayan koca bir semt varmış. Şehremininde 'dolaşırken, bunu bana çok acı bir lisanla anlatmışlar. Fakat ben inanmamıştım. Ne de olsa medeni sayılabilecek bir şehirde, Anadolunuün en hicra köşele- rinde bile bir misline rastlanamıyacak derecede berbat yerler görebileceğime nasıl inanabilirdim!., Şu İstanbulun dört bucağını, en ak- la gelmez yerlerini aylardanberi dola . şiyorum, Açıkta akan lâğımlar, çamur- lu, bozuk sokaklar, hava almaz evler ve hunlara benzer daha bir çok şey gör- düm, Fakat Denizaptal mahallesinin bir | eşine daha, hiç amma hiç rastlamamış. tım , Yukarıki resimlere bir kere bakımız, bu resimlerin İstanbul içinde alıntdığı - na şaşacaksınız. Sonra unutmayınız ki, ben ve fotografçı arkadaşım, bu mahal- leyi yedi sekiz gün evvel, yani havala. rın hafatlarca bir yâz mevsiminde İmiş gibi devam ettiği günlerde gezdim. E- peydir yağmur yağmadığı halde, o gün Denizaptal mahallesinde gördüğümüz manzaralara ancak Almanyanın meşhür Mazari bataklıklarımda rast gelinebilir- di. 'Tramv.ıy yolundna, Cami sokağı de. nen çok çamurlu, fakat yalan yanlış bir Arnavut kaldırımı döşenmiş olduğu için soriradatı gördüklerimize nazaran daha iyi bir halde bulunan bir yola sapmış- tık. Bu yol bizi, Denizaptal mahallesi- nin geniş, meydanlığına çıkardı. Meytdanlık diyorum, bunu ancak ağız söylüyorum. Yoksa çıktığımız yer geniş bir bataklıktan baş. ka bir şey değildi. İrili utaklı bir çok çocuk, köşede bu- cakta bir az kürü kalmış veya henüz kurumuş — tepeciklerde toplanmışlar, sözde oyun Ooynamakla meşguldüler. Meydaniın her tarafında içerilere doğru muhtelif sokaklar uzanıyordu. Bu so- koklar da, ortadaki iğrenç bataklığın devamından başka bir şey değildi. Çocuklardan bir kısmının yanına s0. kulup: — Buraları naszıl şey böyle? diye sör- dum. "Garip garip yüzüme baktılar.. — Şimdi gene çokiyi amca, siz yağ- murlu bir zamanda gelmeliydiniz de, asıl ö zaman görürdünüz. — Peki evlerinize nasıl gidip gelir. siniz, İşte Denizaptal mahallesinden başka bir manzara, ileride görülen sivri duvar, yazıda bahsedilen çeşmedir, — O zaman sokağa çıkmayız ki, yal- nız mektebe gidenler çıkarlar, onların da iki ayakkabıları vardır. Mektepte de- giştirirler. — Ne vakit kurur bu çamurlar? — Hiç bir zaman!.!. : — Nasıl olur canım.. Bu sefer ğgrupun içinde en büyük, yaşlı görünen bir çocuk, elini uzatıp ba. taklık. ortasındaki suları gösterdi, — Bakınız, dedi, Bu sular yeşillik bağlamıştır. Tıpkı bir dere gibi.. Yaz, kış kurumaz bizim mahallenin çamüiru. A ğustos veya Temmuzda bir kismı ku- Tur gibi olursa da, şu su terazisi yanın. daki çamurlar, her zaman ayni vaziyet- tedir. Bahsedilen su terazisi nerede — diye bakındım. Ve nihayet meydanın bir Daş L #ezenin koş kallfası... Boy fşiirde) Lügaltnâmeli Zâhir TUÜRK DiliNbü GM MÜZ"TAMEL. KELİMAT VE TABIRATI HAVI k HAZRALIYAM | Z.8 a — Boyact.. köşesmde sıvalan dokülmü; uzunca bir kule gözüme çarptı.. (Çamurlara bataçıka oraya doğru yürüdüm. Dört tarafından sızan sular, etraftaki bataklığa yayılan bu yer, söz. İde bir su terazisi idi. Altında da bir çeşme vardı. Çeşmeden su dolduran genç bir kadınm söylediğine göre bu Halkalı suyu imiş, Fakat çeşme ve üzerindeki tertibat boözuk olduğundan, sular hep sızarmış.. — Burada Terkos yok mu? diye sor- dum. Bu sualime, o civardaki evlerden bi. rinden çıkan, mütekait tavırlı cevap verdi: — Yok oğlum. Bu civarda her yere çeşmeler yaptılar, bize Terkos - getiril- medi. Susuzluktan kırılmıyacağımızı bilşem, bir-gün şu çeşmeyi de kökün . den yok edeceğim.. Çünkü burası tam bit sivrisinek yuvasıdır. Şimdi bu mev- simde bile evlerimizin pencerelerini açamıyrouz. Yazım ne çektifimizi ârtık siz düşünün, Yalnız bu çeşme değil, ta- bit bütün bu bataklık ta sivrisinek ya. pıyor. Fakat işin başı çeşmenin üzerin- deki şu duvardır. Belediye, buradaki ' zavallı insanlarla ne vakit meşgul ola- — taktır, Bilmiyorum?. Çeşmenin yanından ayrıldıktan son. ra başta başa müthiş bir bataklık olan zavallı mahallenin bir çok sokaklarında dolaştım, Halktan bir çoklariyle konuştum. Hepsi de belediyeden acı acı şikâyet e- diyor: — Böyle bir yerde oturan bizlerden üstelik bir de yol parası alınıyor, diyor- lardı. Ben burada, zavallı Denizaptal ma . hallesi içim, fazla bir şey yazacak deği- lim. Fakat bütün bir mahalle halkının dileğine tercüman olarak, belediye Trei- sinin nazarı dikkatini celbederim. Bir gün mutlak gidip buranın halini görsünler. O zaman eminim ki, İstan. bulda, hattâ bütün memlekette bir eşi- ne>daha tesadüf edilmiyecek bir vazi- yette olan bu mahalleyi, bugünkü kor. kunç halinden kurtarmak için, belediye mekanizmasının derlkal harekete geç - mesi için, derhal emir verdirecek ve bu | işle bizzat meşgul olmak ihtiyacını du- yacaktır. HABERCİI Her tarafı tam bir bataklık olan De, nizaptal mahallesindeki zavallı çocuk- lar ve bu mahalleden bir sokak O bir zat | İarih diyor ki: Gülünç buyruklar SMANLI tarihini — inceliyecek bir okuyucu, — muhakkak bir çok gülünç vakalar, garip hâdiseler le karşılaşır. Bilhasta, padişahların verdikleri garip emirler, hükümler insanı gülmekten katıltacak kadar tuhaf ve gülünçtür, Bu emğ:ıor, en ziyade, — padişah buyruklarının itirazsız kabul edildi- ği devirlerde werilm.iştlr. Tamamile Ma.ıınıatih, gülünçlüğü, tuhaflığile beraber, bu emirler, bu hükümler içtimal nizamı baştan başa bozmuş, vatandaş hakkını hiçe indirmiş, hat- tâ tanımamış, yüzlerce ve yüzlerce yılların düşünen insanlığa telkin et- tiği esasları, güzel şeyleri, altüst et- miş,iyi hisleri körletmiştir. Üçünm Muradın, 993 de İstanbul kadısma, Rumelideki kadılara, “Der gâhı muallâ çavuş arından Çingene tayfasına subaşı olan Bâli çavuşa,, gönderdiği hüküm, gülünç emirlerin şaheserlerindendir. Üçüncü Murat bu Hükümünde Çin- genelerin, besledikleri at ve kısrak- lara binerek yollara inip soyguncu- lük yaptıkları için; bundan sonra &- ta binmelerini, kısrak beselemeleri- ni yasak ediyordu. ç Tuhaf bir.idari tedbir değil mi? Padişah bu emri verirken akıl öğ retmeyi de unutmadı, böyle bir ihti yaç karşısında kalacak çingenelerin araba ve eşeğe binmelerini tavsiye etti, Ya “Emri şerlate riayet,, etmiyen ler görülürse ne olacaktı?,. Üçüncü Murat, bu gülünç, komik emrine rağmen, bu noktada komik- liği unutmuş, pek insafsız — davran- mıştı, Çingene tayfasından biri ata biner, kısrak beslerse tatbik ettire ceği ceza şuydu: İdam! Birinci Abdülhamit de böyle gü- Tünç bir emir vermiştir. 11090 yılında idi. Şarabı — seven, eğlence düşkünü bazı — “süfehayı İs- tanbul,, uşaklarma kadınmnların giy- dikleri “sıkma ve şeritli ve yakası oymalı ve yenleri sırmalı kaftan ve ana göre entari diktirip giydiriyor lar,, karşılarında böyle hizmet etti- riyorlardı. Padisşah bunu duydu. Son derece canı sıkıldı. Hemen *'bu maknlet et- varı sefihane,.nin terkedilmesi hak- kımda bir emirname neşretti. Emir- namede otuz yıl evvel uşakların giy- dikleri elbise gibi “came,, giymecleri tavsiye ve kimde böyle elbise görü lürse haklarında ağır — muameleler yapılacağı ilân olundu. ' Emirnamede terziler hakkındaki ceza pek dehşetli idi. Uşaklara böyle elbise diken terziler derakap asıla- caktı. Böyle gülünç emirlere yalnız Türk tarihinde değil, İslâm tarihinde de rastlanır. Meselâ, Mısırda hüküm- darlık eden tarihin meşhur müste- (Lütfen sayfayı çeviriniz) Hüseyin Rüştü Tırpan Boyamak (göz) Boyu devrilesict... Bozdurmak (bara)