- ISBl!ıINCZKAXLfN—ISM Polisler, maktül Fromer'in amcasını buldutar, bu adam Karer için: O Frankfurtu heyecana düşüren bir serseridir ! — Nasıl bir delikanlı bu?. I%Tubıyıh sakin bir delikanlı. Her- fenalık yapabilecek bir adam de- Ü Bümem, benim kanaatim böyle.. 3) &sele gittikçe meraklı bir safhaya gi- u:_h. Fromerin kayboluşu ile Leobr- katll arasında herlalde bir münase- * _C'lâcı_ tı. Bulunan karlın ayni onda & e. Sonrâ tarihler de biribirini tu- Yördü. Bi farihler polis komiserinin beynin- Mönüyordu: 28 ikinciteşrim, Sen Klü Wetinin keşfi... 22 ikinelteşrin. Fro- :ı'm kayboluşu... Bir tesadüf mü aca- & t"_k—î'. Fromer ne olmuştu? Nereye a ? Polla, kaybetanları bulmak iİ- Birçok vasıtalara müracaat ediyordd: X Allol Pansiyonlar servisi mi? Al- Şmmwun Friç Fromete ait bir fişi- İubrrıı istedi mi, oturduğu, ©- yezi sövlemek, peçingbilecek ka- "!ıı n!dıı!unu I»oıt etmek ve ta- [ Klişi sokağına giden polisler Hügo Veberi bulamadılar. “Adresini bırakma- dan çıkıp gitti,, cevabımı aldılar. Bere- ket versin, bu yer değiştiriş, mahalle ko- miserliğince malümdae, Yeni adtesi bili- niyordu: Veron sokağı, numara 18... Komiser Prinborn hemen bu yeni adrese koçtu. Hügo Veber de bir A man mültecisiydi. Küçük bir ötelde mö- bilyalı bir oda tutüyordu. Polis memu- ru kendini görünce sordu!: — PFrometi tanıyot musunuz? Nm. de öoturüyor biliyor müsunüz?... Kendi: nerede? Sön defa ne zaman gördünü: Hügö Veber, fransızcayı serbestçe koös Suşamıyor. fakât Mefamını güzelce ân- katabiliyordu. Fromsin kendi yeğeni öl- duğunu, kendisinin de merak — ettiğini söylüyorda. — Her pazartesi günü yemeğini bura- da yemek âdetiydi. Geçen pazartesi gel- medi, Oturduğu otele giltim. Kayboldu- Bunu haber verdiler. Bir polis mülettti- şine söyledim. Aradılar, henüs bir neti- ce çıkmadı. — Bulunmasını kolaylaştıracak başka bir malümat veremez misiniz? Pariste kimlerle düşüp kalkıyor, kimlerle görü- şüyordu? Bunlar arasında şüphe ettiği- miz bir kintse yok maydı? İyi bir düşüzrlü- nüz... — Evet, evet... Hatırıma geldi. Yeğe- tüm, bör gün Pariste bir vatandaşma te- sadüf etüiğini ve kendisini evvelce Soer- breide, hapisteyken tanıdığını söyledi. Yeğenim, Hitler politikasına muhalif fi- kirler beslediği için bir müddet hapis yatnaıştı. Pariste gördüğü âdamı o sırada tanımıştı. Bunun Ses Klü civarında, or- mana yakm bir yerde otuıduğun.ı. i$ - Yeğenimin bu sözleri beni de endişeye düşürmüştü. Bahsettiği adamı az ve çok tanıyordum. Bir zamanlar, Prankfurt halkımı heyecana düşürmüştü. Tehlikeli bir serseriydi. Yeğenime bu adamla te- mas etmemesini kendisini gidip görme- mesini tavsiye ettim, Bana söz verdi. Fa- kat sözünü tutmardır, O adamla düşüp kalkıyozdu. Eğer başına bir (elâket gel diyse mutlaka ondan gelmistir. Komiser Prinbormu bir düşünce almış- tr. Fikrinden bin türlü şeyler geçiyordu. İyi bir iz üzerinde mi yürüyordu? Fro- merin başma hakikaten bir felâket gel miş miydi? Karer cidden tehlikeli bir a« dam meydı? Dikkat nazarımı çeken nok- talardan biri de şuydu: “Sen Klu civa- rında, ormana yakın bir yerde - oturdu- Bu.... LA Blon'a, encesine sıkilan — bir kurşunla öldürülen bu zavallı delikan - İrya aft etornobilin kapısında buluman çı- nar yaprakları, ötomobilin bir ormandan geçliğine delâlet etmiyor mıydı? Sonra, emtlâk acentesi Leobr dâ önun gibi, ense- sine yediği bir kurşunla öğmemiş mMmiy- Ğ2 Bu ikt katil hâdisesinde bir münasa. bet var miydı? Buna hüküm veremiyor. du. Yalız, hir an evvel Kareri bulmak istiyordu. Herhalde muammaam anahtarını Ka- rerin efinde bulacağını ümid ediyordu. Prinbom, takkikatmın neticesini po- lis âmiri Sikot ile sorgu hâkimi Beriye andattı. Tahkikatına, istediği şekilde de- vamı için tam bir salâhiyet verdiler. Kareri bulmak Tâzimgeliyordu. Fakat, nasıl bulunacaktı? Eldeki malümat sade şuydu: Sen Klüda, ormana yakın bir köşk.. Sen Kluda, ormana yakm birçok köşkler vardı. Karer bunların hangisinde otürüyordu Bunt öğrenebilmek için iki çare vardı: Emlâk acenteleri, garajlar... Acenteler.. Çünkü buralarda kirala- nan köşkler ımunıışe(le bunlar tarafın: dâri kiraya ver b Cuarajlar... Zira, Veber, yeğeninin bah- settiği vatandaşım bir de otornobi Yunu söylemişti. Halbuki, ne Ser Kluda, ne Rugival- de, ne de Vokersonda Kareri tarityatı bir acente veya gürâj vârdı. Prinborn ümidini kaybetmedi. Tahkis katını Sen Klu civarmma kadar sürdü. Orada, civar köşklerde anların ço- Zunu tatıyan bir bildi dr. — Karcr?.. Bü ismi işitt yor... Fakat nerede?... Durunuz biraz Hah işte, hatırıma geldi: Vulzi köşkü... Pipof Löbrün caddesi Prinborn, bunu öğrenmez git- Ü. Vukdideki köşkü uzaktan tetkik etti. Bu; etrafr büyücek bir bahçe ile çevrili mnidiminicik bir köşktü. Yalnız bir katı vardı. Bahçade garaja bender bir bina görülmüyordu. Polis kömiseri kendi kendine: — Tuhaf şey, dedi. Garaj yok. Halbu- ki bu adamım otomobili de varmış... Köşkün sahibi mudam Bro Piüriste, Bertolo sokağımda 5 numarada oturu -« yordu. Sen Kludaki köşkünün hazirın- da, Karer adlı hirisi tarafından kiralan- dığmı söyledi. — Büu zatın bir otomobili yok muy- da?.. Zanmnederim... Belki yandaki Nor- madi köşkünün garajını kiralamıştır. Sorra, şunu söyliyeyim ki, ben, kendi - nı pek seyrek görüyorum. Sor dev:ı 20 | teşrinde para sahibi öluyor, ikinciteşrinde, köşkün kirasını getirdiği gün gördüm. Polis komiseri, hayretini saklıyamadı: — N& dedinüz? 29 ikinciteşrin mi — Evet, 29 ikinciteşrin.. Kirayı 15 ilk teşrinde vermek mecburiyetindeydi. Mös yö Karer mektupia biraz müsaade ver- memni ridal etti, beri de kâbal ettim. 29 ikirciteşrin.. Komiser Frinbom artık sabırsızlanıyördü. Kârer 29 ikinci- kirasırız veriyordu. Leobr da 27 ikinciteşrinde öl dürülmüştü... Karerin Köçk kirasını, Le« obrı öldürmek suretiyle ele geçirdiği pa- rakarla vermiş olması ihtimal dahilin- de değil miydi?., (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI JODARB Evİ: Posla kotast : İsteobol 14 Telgraf adresi: Istanbul HARER Yağı tŞlOri teletonuş 23872 idare. Nan ; : 24870 ABONE ŞARTLARI Türkige Benebi Senelik — LA00 Kr. Sahibi ve Neşriyat'Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı ger (VAKIT) Mattaası 137 KAHRAMAN KIZ KAHRAMAN KIL 129 ——— —. ———————————-— ——— — — Hoş bir nutuk söyledin, kalfar Bünün Üzerine, Trankavel Molilsr: — Kont, dedi, siz neden hiçbir zamdaâ Yemin etmiyorsunuz? — Çünkü, bu kiçbir zaman aklıma Ktlmiyor. Fakat bu, Montaryolun di bunu düşünmemesine Bir vesile teşkil #tmez. Vertür müdakdle etti: — Üstelik yemin etmek insanr su- Kitır ve bu, çok kiymetli Bir şeydir. Çiakü susamadan içmek hayli güç bir Ştir, — Kont, siz bu aptahn, mükâöleme- Tihize karışmasına müsaade ediyor Tusunuz? Ront 48 Molüs, ciddi bir tavırla ce- VYüp verdi: — Bazan, cidden garip düyşünzeleri- Tiz var, Trantavel. Eğer size söyliye- Sek gizli şeylerim olsaydı, seninle Be- ’î-b—ı bir yere kaparırdım. Pakat. ma- İm ki, Verdilrür. mükâlememizde hazış bullurmasına müssade ediyoruz, “Tini tutmağa onu neden mecbur ede- lm> Verdür muzaffer bir tavırla: — Evet, dedi, neden?” Sormura ya- İN bir yerde hâdiseden sonuz, Kont * Mapları.. Olüş sözünü kesti: “ Sus, Verdür? * devam etti: — Ezasen, Verdür ben'm pek de Bı Gm değil. Sen Ptriyakla tanıştığım !" gün, bu sadık Verdür basar iltihak &, bana bağlandı ve oir duhit yanım- N ayrılmadı.. T""kıvıl hayranlıkla hığıvdı — Nç garip bir asilza y,,my" gtmiyor ve yehı , dalma sade giyiniyorsunuz. k-r_:’)'lt görüsmiyorsunuz.. Âh A Bir unvanım olsaydı '_* Wzin isefniz var. döstum. Unva- Etlince, eğer Bunda bir istifade gö- . kendi unvanımı size drra- kırım. Bununla daha iyi kılıç kullana- cak mısınız? Bu önünüzdeki nefis ye- mekleri daha büyük bir iştaha ile mi yiyeceksiniz? Üstelik, siz belki de, 1230 da, sekzinci Lüiye meydan oku- yan: Karkasonu muhasara eden meş- hut Trankavel, yani Vikont dö Bezye- rin ahfadındansınız. 'Trankavel titrek bir sesle devam ettiz İ — Eğer bir unvanım olsaydı, o, beni gefil bir cesus zannetmezdi, eğer un- yanım olsaydı, bana randevu verip, sonra tehlikeli Bir casus olarak beni yakalatmak istemer, yani benden şüp- he etmezdi ve bem de şimdi bu kadar feci bir ıztırap içinde kıvranmazdım! Sari bir hastalıktan kaçıyormaş gibi. benden kaçmazdı! Onun nerede oldu- ğunu öğrenirdim! Ve eğer o, bir tehli- keye maruz kalkaydı, onum için can ver mek hakkırı karanmış olurdum!. Büu osnada kapı şiddetle açıldr. ve Üstü başr toz içinde olan bir mahlük bir “hamlede Montaryolum ayakları yanma dalarak orada doğruldu. Bu, Raskastı! Ve şöyle bağırdı: — İmdat! Mösyöler! İmdat, Mös- yö Tramkavel! Matmazel âĞ Lespar, Sen Priyakan elindedir ve iki saat son- ra, Kardinalın eline geçecektir!. Bu sözlerin yapmış olduğu tesit mütişti. Montaryol Bir sıçrayışta aya- £ ve masayı devirdi, Tranka- gibi. sapsarı kesildi ve göz- leri dehşet içinde açıldı. Yalnız Mofüs sakin kaldı ve kılıcını taktı. Aynı sani- y inde, Trankavel ve Montaryol Raskası tanıdılar. Dücllo üstadi? — Kardinalın casusu! Diye bağırdı, kalfa dx mmithiş yum- nıp,.;n.ı kaldırarak ayar Czrecede müt- hiş sesle ilâve etti: — Bu bir tüzaktır? Molüs, Montoryolun kolunu yakala- yarak, sakin sesile: — Hayır, bu adamı doğru söylüyor! Razkas bağırdı: — Evet, madam. Ta kendisi. Iyi ki tanrdınar, yoksa kalanızdan emin ola- mazdım. Çünkü kardinal, , kal Raşkasın suç ortağı alduğundzu zan- nedebilirdi. Kadın dehşet içinde sordu * — Pekli ne oldu? — Şu oldu ki, bu adam, veni Ttran- kavel adında birislaliz adamı olan bu Raskas, bizim genç esiremizi kaçırmak için buraya geldi. Ben, onunla Beraber mişim gibi hareket ettim ve kemlisini tuzağa düşürdüm. Şimdilik hoşça ka- lın. Üç saat sonra, kard'mal burada ola- caletır. Titremeğe başlıyan kadın bağırdı: — Bir kelime, bir tek kelime! Korinyan sözünü keati: — Bic tek kelime! İşte: Şu karşıda- ki gamı ağacma iyi bakm, Eğer Annais dö Lespacı ve bilhasaa, şu Ruskası ka- çırırseniz, bu akşam, şu çamı ayacının en güzel meyvesi haline göleceksiniz. İşte bu kadar!.. Haşça katın! Korinyan dişarıya firtladi. Raskas cehennemi bir gürükü — koparıyordu. Kadınm kapıya yaklaştı. sürmenin sağ- lam kapandığına kanaat getirdi ve Üs- telile amahtarı bir defa daha çevirdi. —Asılacak mışım! diye muarıldandı. Hadi camım, kardinal pelt alâ bilir ki, ölmeden evvel, konuşacak vakit bu- lurumu.. Söyliyeceğim sözler ise bir hayli goktur... Korinyanm uzun bacakları, kendi- sini çabucak, lokantaya kadar gö dü. Orada, atıma atladı ve tüyük hir süratle Paris yolunit tuttu. Ürken yol- cuların. küfür ve lânetlerine — aldirma- dan, dar sokaklardan dörtnala geçti, Sen nehsi üzerindeki köprüyü aıtı ve nikayet, Gran - Kardimal ot de durdu; atı yere yıkaldı, zavallı kay- van çatlamıştı. Bu cesnada, otelin avlu- sunda bir süvari atından iniyordu. Ko- rinyan onu gördü ve sevinçla ona doğ- Tu altılazak bağırndı:. — Baron tenaplari, işte sadık ve hür | | | | | j | İ metkâr hizmetkârırüz geldi, görüyorsu nuz ya.... Sen Priyak hayretler içinde mırıl- datnıdı: — Korinyan! Ben seni ölmüş bili- yordum. — Ölm baron cenapları! Bere- ket ki öl. ve size karşı gene o ka- dar sadıkım sizin için, kırk altına aldığım atı bile çatlı .mm Sen Priyak - cel Hayfi şişkin bir ke siyerek bir hareketle keseyi koydu ve şöyle dedi? — Şimdi söyle — bakayan, senin ve dostun Raskasm hareketi neydi?.. Koriayan sözünü kesti: — Baron cenapları, ben ton geliyorum! Sen Priyakın çehresi, bir ölünün çehresi kadar sarardı ve Sen Ptiyak, bir an, darağacını görür gibi oldu. Fikat ayni zamanda amansız bir mü cadeleye hazırlanıyormuş gibi, bütün k ve kuvvetini topladı.Ko anım yakasıhdan yapıştı ve, onu, on Bi7 köşesine sürükledi! — ÖOrada ne şin vardi? Seni oraya kim gönderdi? Söyle, yoksa mahvolur sun! Korinyan mırıldandı: — Mahwolacağım! Atım gibi ben de mahvolacağım! Altmış altına al- dığım at gibi! Sizin hizmetiniz uğrun mahvolar at gibi! Para kesesi tekrar meydana çıktı. n iki elini göbeğinde kavuştur Sen Priyak, sert tekrar — cebine Rişliyes. — Baron cenapları, dedi, Sent Avuay sokağındaki hâdiselerde vasiyet'm ne idi, bunu anlatacağım.. — Al şutu sefil, al, yolisa karnını deşerim! Korinyan kesey! alarak: S'ze hizmette bulunmak için, bur m, dedi. İşte mösyü, hep , sizden intikam ah