İ İ “ b | n Tüzmetçi kız Düpas da ayni ila- ""l: ve Pradiyenin son gelişinde ©mer bir genç kadın bulundu- K Ve etmiştir, Tarife göre Pradiye Sner, orta boylu zayıfça bir a- ç_'hminde göze çarpan karak- Şey varsa o da iri ve parlak ,, “triydi. Kadının arkasında bir No bulunuyordu. Halinden, a- " k-")ı mMmensup bir aşifte olduğu AÇA anlaşılryordu. & Vi eçkâli de jandarmalara, po- K İudud muhafızlarma - bildirildi Y deri bütün çamaşırcılara mü- , * Lö Blonun cesedine sarılan 4, Parkalarının kime alt olduğunu h. ” istedi. Din üzerindeki M, B. markası- KANyacağı ümid olunuyordu. Fa- ah bu ümitler, gayretler boşa çık ' fazla çamaşırcıdan hiçbiri İ tanryamadı. Örin mazisi araştınldı. Birçok İt yaşadığı. çok para sarfettiği * Son zamanlarda parasız kal- Töre, zengince bir şey bulup ka- YYa karar verdiği ve bunun i- Neşrettiği ihtimali düşünüldü. hakkmda tahkikat yapıldı hiçbirinin eskâli. matmazel Dö Hismetci kızın sövlediklerine U Önlar, Uzunca bovlu, sikca Polis müfettişi Burken Tz KAHRAMAN Halk ve matbuat heyecan içinde ve alman şivesile konuşan birinden bah- setmişlerdi. Lö Blonun küçük ilânına al- dığı mektuptaki yazı ve kelimelerin ni- hayetindeki (R) ler gotik tarzındaydı. Artık mesele alevlenmişti. Halk ve matbuat heyecana düşmüştü. Çok olu - yordu: Navaçin, Lötetya, Turo ve Roze- linin katli hâdiseleri, şoför Kufi ve Mar- kofun öldürü!mesi, Etualde atılan bom- ba, generâl Millerin kaçırılması... Ta- hammül edilecek şeyler değildi. İnsan, hayatından emin mi. değil mi? Bir gün evinde öldürülmiyeceği, bir beze sarılıp tenha bir yere bırakılmıyacağı ne ma- lümdu? Mademki katiller hbulunamryor. caniler serbest, kollarımı âlln'arzık geze- biliyorlardı! O halde her şey mümkündü Herkesin korkmakta hakkı vardı. Halk, bu düşüncelerle polisi âciz, liya- katsiz görüyordu. Katillerin yakalanma- masını zabıtanın ataletine, içe ehemmi- yet vermemesine hamlediyordu. Elkârı umumiye, bunların bir an ev- vel bulunmasını istiyordu. Polisler, seferber olmuşlardı. Gece ve gündüz durmadan, dinlenmeden çalışı- yorlardı. Bir — ipucu ele geçiremiyorlar, halkı teskin edemiyorlardı . Sanki bu kâfi değilmiş gibi 29 İkinci- teşrinde, Sen Kluda, ev, dükkân vesaire kiralamakla meşgul bir acentanın müdü- rü Reymon Leobr da katlolundu. Bu da, ensesine sıkılan bir kurşunla öldü- rülmüştü. Bu haber şayi olunca halkım korkusu büsbütün arttı. Herkes: “Hayatımızdan emin değiliz. Mademki polislerin katille- ti bulmrya, yakalamıya iktidarı yok. Ma HABER — 7 " p edebilmek kabiliyetinde değiller, şu hal- l de değiştirmeli bunları. Yerlerine baş- kalarını almalı. Yetişir! Yetişir artık!,, Diye söylenmeye başladı. Bu son katil hâdisesini de kısaca anlatalım: Mösyö Leobra birisi müracaat edi- yor, Mon plezir köşkünü kiralamak iste- diğini söylüyor. Köşkün anahtarı, Lö- peletier isminde bir başka acentede. Le- obr, acenteler arasında âdet olduğu veç- hile anahtarı alryor, kiracı ile beraber köşkü görmeye gidiyorlar, Leobr'un anahtarı geri -getirmediğini ve aradan iki gün geçtiği halde meydana çıkmadığını gören Löpeletie keyfiyeti po lise haber veriyor. * Zabıta köşkte araştırma yapıyor, ve altındaki mahzende Loobrun cesedini bu luyor. Bir de kart vizit cle geçiriyor. Kar- tin üzerinde B. Şot yazılı... Tahkikat neticesinde katilin iki kişi tarafından görüldüğü anlaşılıyor: Sivre acentesi memurlarından /imia ile, Leobr demki halkı, halkım hayatımı mühafara | — Canmi Vaydman'ın babast ve annesi KIZ — Hayır! Mektubu onun eline ve- rap verilmesine veya höcrenin değiş- otomobili ile geldiği zaman istasyon ö- nündeki noktada bekliyen polis memuru Polis memuru, Leobc'un kendisine se- lâm verdiğini ve Alman veya Amerikan olduğunu iyice bilemediği birisini karşı- lamaya geldiğini söylediğini hatıriryor. Bu yeni cinayetin tahkikatına Sen ve havalisi komiserlerinin en muktedirle - “rinden Primborna memur ediliyör. Komiser, derhal faaliyete geçiyor ve az bir müddet zarfında pek mühim ne- ticeler elde ediyor. Komiser Primbornun tahkikatı Primborn şemlâk acentesi zavallı Le- obr'un kâtibi madam Vogleizenin malü- matına müracaat ediyor. Madam: — Ben o gün izinliydim. Kiracıyı gör- medim. Fakat, ertesi sabah mösyö Le- obr bana şu sözleri söyledi; “İyi bir iş yapabileceğimi zannediyorum. Tanıdı - Etm adam değil. Fakat kartını bıraktı.., İşte,o kart da budur.. ; Diyor ve koamisere bir kart uzatıyor: “Arlar Şot, Park emperiyal Cad. No 6 Nis.., h Şot... Nis... Komiser, kartı parmakla- rının arasında çeviriyor, yavaşça: Şot diye munldanıyor. Ve düşünüyor, bu kart herhalde katilin kendi kartı değil.. Katiller, hüviyetlerini ispat edecek böy- le şeyler birakmazlar, İş, ne yapıp yapıp bu kartın sahibini bulmakta, Tahkikat başlıyor. Nis zabıtası, Şot- n bir tüccar mümessili olduğunu ve Is- trazburgda bulunduğunu haber veriyor. Istrazburg santralına bir telefon: KAHRAMAN Kİ2z miktarımı saklamak üÜrere evine Parisliler hayatlarından hiç de memnun değil ! birisi varmış. Hemen bul zabilası kendisiyle konu: Şot. bulunuyor. Derhal trene atlı: Parise geliyor."Az sonra Versay — sorgu hâkiminin karşısında... — Son zamanlarda kart verdiğiniz a« damların isimlerini söyler misiniz? Sot; ticaretle, komisyanculukla meş « gul olanların şuna, buna birçok kart vers diklerini, bunları tayin etmenin güç ol- duğunu söylüyor. Hâkim ve komiser ısrar ediyorlar: — Gayret ediniz, şöyle bir düşününüz, belki birkaçı hatırınıza gelir. Bir iki i« sim olsun söyliyemez misiniz?... Mösyö Şot, düşünüyor, zabıtaya yar« dım etmek istediği halinden anlaşılryor. Bir, iki, üç, beş isim veriyor. Bu arada Pariste Sen Sebastiyen caddesinde, 57 numarâlı İdeal otelinde oturan yeğeni Friç Framere'i söylüyor: — Arrusu üzerine birkaç kart verdi- Kimi iyice hatırlıyorum. Diyor. Komiser, Friborn kendi kendi- ne: — Beş isim var. İlk evvel Fromerden başfıyalım, Bakalım, ne çıkacak?... Diye söyleniyor. Doğru İdeal oteline gidiyor, otel sahibi, 22 ikincitesrinden- beri kiracısını görmediğini söylüyor. — Otele, 1937 senesi Birincikânım ayında geldi. O vakittenberi bana haber vermeden, dışarıda kaldığını görmedim. Ya gitmezden evvel bizzat söyler, yahut ta bir kart postalla bildirirdi. Bir hafta- dan ziyade oluyor, kendisini görmedim. Çamaşırları, elbiseleri, çantaları, oda« sında, nasıl bıraktı ise övle duruyor.. (Devamı var) Versay i2s gitti. ."hı müstehzi bir tavırla sordu: ıı,,* Bu evin ismi nedir, bilir. misi- ıı_:hhıune bakılırsa, bir iblis evi de- O Raskas da bir kahkaha atarak: &;M alâ, rahip, dedi. Bunu kar- h Ç* haber vereceğim. Bu ev kardina- Üttir ve adı Rişliyesdir. & Raskas, küçük sevgili Raskas. N.'ı Ne güzel bir isim! Gözlerim ne- &i di? Aman ne fevkalâde bir bi- haşmet!.. Ne azamet!... Sonra, Yay y Bakın sakın bundan bahsetme- V h:k" ben de, sizin bir. evlenme- tt'ğinizi söylerim! hse :,'de | | S fa Raskas ürperdi. İki casus (8 Şölerine bakarak anlaştılar: Bu Bulhtu, devam etti: Yaya gireceğiz! | _znuıı da bağırdız. | Mîn yarabbim! Şimdi anladım! N | ! N::kı._ âmirane bir tavırla kapıyı bir ipenm tarassut yeri açıldı ve k'_hdmm çehresi göründü. Bu- he, Raskas derhal, mağrur & İle; N k;"dinıl tarafından geliyoruz| N y Kotinyan da tekrarladı: h k.::"“lnıl tarafından geliyoruz! NK belki, onları kardinalin ya- ş Rötmüştü. Onları derhal tanıdı. &; İki casus içeriye girdi ve “.— kapandi. Raskas içeriye gi- DA : Ç' bayan Annais dö Lespat | Beğç Pektup vart Kadın da şöyle dedi: N:hl mektubu ! x— » Korinyana muzatferane bir . Kadının bu sözleri bir Annaiz 91 _."hı. radaydı! dinın mektubu isteyişine _Ğ;;:ln:ıt geçirmiş olduğu evin ö- ı l receğiz! Dedi ve derhal ilâve etti: — Mösyö dö Sen Priyak buradan çıktı. değil mi? Kardinalin emrettiği veçhile, genç kızla görüşmesini yaptı mt? — Heyhat! İstediği gibi görüşeme- di, mösyö Razkas! — Siz beni tanryor musunuz? — Sizi kim tanrmar? Baron cenâp larına gelince, bugün de, dün de ondan evvelki günler de, genç kızla iki kelime bile konuşmadı. Baron dö Sen Pri- yakdan daha fazla muvaffak olabilece- ğinizi rannediyor musunuz? Ona haber vereyim. Şimdilik buyurun İçeriye... Râtkaş seviniyordu. Korinyan ise düşünüyor, yeni bir intikam plânı ku- ruyordu. Kadm, kalın bir demir kapı- yı açmış, Korinyan bu kapıyı derhal görmüştü. İçeriye girdiler burası al- çak ve küçük bir salondu ve pencereleri de, evin diğer pencereleri gibi kalm, demir çubuklarla kaplıydı. Raskas gü- rur ve sevinçten kabma — sığmiryordu. Hiç bir ecaşus, bu kadar nazik bir işi, böyle muvaffakıyetle idare edemezdi. Rahibe doğru yaklaşarak: — Ne dersin rahip? — Bu hali Pâarise gidip, kardinale baber vermekten başka yapılacak bir iş yok. Ben de işte bunu yapacağım! Bu gözlerle beraber, Korinyan bir hamlede kapıdan fırladı. Ve - kapıyı şiddetle kapayıp sürmeyi çektikten son Ta bir kahkaha attı ve bağırdı: — Ne dersin, Raskas? Elinde iki şişe şarap ve öte beriyle gelen kadın bir çığlık kopardı. Korin- yan, Raskasın kapıyı şidetle vurup ba- ğırmasına katiyen aldırmadan tehdit- kâr bir tavırla kadına doğru eğildi ve şöyle dedi: — Siz, alçak ve hain Raskası tanıdı- nız... Ya beni, beni de tanrdınız mı? —Hayır... Yani... Evet, tanryorum. Siz muhterem rahip Korinyan mısınız? mesine ihtiyacım yok, fakat derhal ser- best bırakılmam Vüzımdır. ve paraya ihtiyacım vardır. Peder Jozef, keskin gözlerini Ras- kasın gözlerine dikti. . Raskas dâ: — Monseyör, dedi. Benim yanıma Korkuyan” da katarzınız, onun, bana tarafkirlik etmesine tabil imkân yok. eğer yalan şöylemişsem ve eğer muvaf- fak olmazsam beni tekrar bu höcreye kapatabilirsiniz... Peder Jozef, sadece: — Gelin, dedi. Korinyan hayretinden dona kalmış- tı. — Bu cüce ne yaman bir adam! Diye düşündü ve büyük bir sürat- le, Raskasın arkasından dışarıya fırla- dı. Peder Jozefin odasında, küçük bir görüşme yapıldı ve bu görüşme niha- yetinde, iki vasus manastırın kapısın- dan çıktılar, İlk işleri, en yakm bir kabaraya girmek oldu ve, orada, yedik leri ve içtikleri öteberinin mikdariyle, kabara sahibini hayretler içinde bırak- tılar. Korinyan mırıldandı: — Cidgen, aklımıza güzel bir dü- yünce geldi. Mükemmel bir düşünce! Raskas da şöyle diyordu: — Aziz meslektaşım, size — itimat edebilir miyim? — * — Ölünceye kadar beraberiz, kü- çük Raskastığım. Biliyorsunuz ki size karşı dâima, büyük bir hürmet göster- dim. Kabaradan çıktıktan sonra, Raskas meslektaşını bir elbiseci dükkânına ve daha sonra da silâh satan bir dükkâna sürükledi. Adeta şef kesilen Raskasın tavsiyesi, daha doğrusu emri üzerine, Korinyan, içini çekerek, rahip manto- sunu çıkardı. Birkaç dakika içinde, Iâik bir adam haline geldi. Bunun Üzerine, Raskas, peder Jo- zeften kopardığı bir sünü altmm bir Raskas gayet tedbirli bir adumdı. Ko- rinyan da onunla beraber gitti ve rahip kıyafetinden kurtulmuş — olduğu için, karşılaştığı bütün kızlara, takılmak im- kânını buldu. Raskas, evine girerken, lar duydu: — Al.. diye bağırdı. Birinci Ko- rinyan ölmemiş!... Doğrusu ne dört canlı mahlükmuş! Hakikat şuydu ki, zavallı köpeğin havlayışlarını duymuş olan iyi kalpli bir kadın, Raskasım sefil odasına gir- meğe muvaffak olmuştu ve her gün o- raya gelerek, köpeğe yemek veriyor- du. Raskas bağırdı: — Buraya gel, Korinyan! Köpek, üç ayağı üzerinde koşaralı geldi ve yegâne kulağını dikmeğe çalış: tı. homurtu. Rahip hayretle bağırdı: — Bu mu, kendisine benim ismimi takdırmak tesaretini gösteren köpek? Şu halde...: Ve Korinyan köpeğe bir tekme sa- vurdu. Köpek, topallığına rağmen, diş leriyle mukabele etmeğe çalıştı, sonra, masanın altına sığındı. İki Korinyanın ilk tesadüdleri işte bu küçük hâdiseyle vuku buldu... Bu aralık, Raskas şöyle dedi: — Şimdi her birimiz birer at teda- rik etmeliyiz. Her şeye hazır olmalı- yız. Binaenaleyh, sizin, katırınızı, be- nim de, sizin yüzünüzden, kavgada kay bettiğim atımı değiştirmem lâzımdır. Korinyan, belki hayatımnda ilk defa olarak bu ithama mukabtle etmedi ve şöyle dedi: — Peki, şimdi söylesenize, ne ya- pacağız? Aklımıza gelen, güzel düşün- cemizi bana izah etsenize... — Şu halde, siz Sen Lâzarda boşu boşuna vakit geçirdiniz, öyle mi? Korinyan gayet tabil bir tavırla Le- ©ap verdi: