.İrüs. Mi Rirmiz kıl abalida en ufak - bir “m!ı 1Ş Bezmeyince hiddeti büs - Ftk Arttı. Tası bir kenara fırlata- %Lknm:ıeı savurarak ona doğru Lidyalr delikanlılardan birinin :'"M bir yumruk vurdu; Sor ü kaltağa... Abasını niçin Skümmiyor? %Kşîm abalı kız Milttodan başkası a hhç_?enkmh' Sirüsün sualini Fo- Pirdi üyle tekrarlayınca kılını kı- an cevab verdi: Enüs ancak mabette soyunur. Bözler tercüme edilince İranlı ” N Yüzü bir parça yumuşadı: '—mmı.. O sensin demek, F Bu- Ve h':l Bir mabed farzedebilirsiniz. ifdenbire kabaran bir merak Sekip liâle iki elini uzattı.. —Abayı teyi Almak istedi. Lâkin Milto bu se- e kâr bir sesle haykırdı ““Bana elini uzatarı pisman olur. a:'f Na değen eli kurutacağım, Foça- %Wlne hakaret edeni kahre - ee S Bu Sesfnde öyle hâkim bir k var ıî,î—'lîrh ne söylediğini dığı lp llerini cekti ve Lidyalı delikem. Bözleri tercüme edince: Güzek.. Güzel,.. - diye mirildan- M'u Venlise. Onun saçlarını okşa- d İstiyorum. Bu sarı gaç demetleri- %DT“ olmadan ellerimi nasıl değ- , MTİm? Dudaklarının duruşunda, % larımın penbeliğinde hoşuma gi- bit ha) var, acaba ellerim kuru- Nim küçük Asya kızlarını döğmek H, N büyük zevkimdir. Beni kah. z 'en kendisine nasıl hakaret ede- & _ğ"?’İ bana söyler mi? ı,ulmf genç bir adamdı. İrkmın bütün Hüypç e sahipti. Kara gözlerinden eg Nİ bilen bir erkeğin bütün va- ıJ,_u:ıüIüyordu. Bu sözler kendisine lşL k "e ödilirken Milto'nun yeşil göz- Gi kh Prensin dar beline, küh geniş k.::h"nı dalryor, içinde bu erkeğe )w_“r Sıcaklık duyduğunu belli edi. B Cevabı pek kısa-oldu: Siz, Pen ancak bütün hayafınca be - W’:?lı benim olacak bir erkeği ı.üı_ im. Kocam olursa, babamın lo—. Sadık olduğu derecede sadık bir | ai Be f de kendisine anamın baba- liğini bildiğim sadakatin bir Bi, Bösteririm, $ 4, Südece bir: a Ve AA Ldedi.. ş.%'hbınue etarafındakileri dişili )q'l bir köpek sürüsü gibi yanmdan ı,__:lumo'yu elinden tutup bir kö- “h“hı 1 kaplan postlarının üstüne " Bir tasa şarap doldurup bir T kendisi içti, artanmı kıza u « İ — Aspasiya Ç tediği gibi kalsm. Yalnız soru- ! ıl. N Kollarımı beline dolamıya im- | Me OK mudur? Güzel kadmları, çok | Kirüs genç bir adamdı; irkmın bütün cazi besine sabipli, Karagözlerinden — sevmesini , Bilön bir erkeğin bütün valtleri aüyülüyordu. | zattı, Milto beyaz dişleri iİle tası ısıra- ' rak bu şarabı ancak Foça kızlarının becerebildikleri bir çabuklukla yuvar. ladı. Sonra sırtındaki kıl abayı çekip atarak yüzükuyun yere uzandı. Sürtü- | ne sürtüne prense yaklaştı. Bu sırada dışarıda zayıf bir ay 1 ile gümüş- lenen bahçeden hırçin kahkahalar ve kırılan ince gül dallarmın - çıtırdıları geldi. ve zevkli bir köşekapmaca, oynamak- taydılar, Ertesi sabah Küçük Asyada doğan güneş, bir gün evvel her türlü insan elinden, lezzet arıyan ayyaş bir hovarda olarak bıraklığı Sirüsü ha- yatmı sevdiği kadına hasretmiş uslu, akılir bir insan olarak buldu. VI Sirüs Foçalı kıza verdiği sözü tut- tü. Büyük bir düğün yaptı ve onunla evlendi. Bu düğünün dedikodusu haf- talarca, Küçük Asyayı, adaları, Hel- lası ve Mısıri oyaladı. Beş bin çift ö- küz kızartılmıştı. Sirüsün idaresi al- tmdaki şehirlerin her biri bir kral ha- zinesi değerinde hediyeler gönderme- ye mecbüur edilmişti. Sirüsün ordugâh kurduğu yerde on kere yüz bin adam tam iki hafta misafir edilmiş, - içiril- miş, yedirilmiş ve eğlendirilmişti. Lidyanın, Kıbrısın en güzel şar' TI ile sarhoş olan davetlilere Küçük “Foça'nın Venüs'üne hakaret edeni kahrederim !,, Milto'nun ne söylediğini anlamadığı halde elini çekti: sorunuz Şu venüse, dedi, onun saçlarını okşamak istiyorum | Asyanın bütün şehirlerinden devgşi- rilmiş genç kızlar, taze kadınlar hiz- met etmişlerdi. Ordu ve halk kendi âleminde eğlene dursun, Sirlis kıymet | verdiği davetlilere bambaşka, yepyeni | ve tadı unutulmaz ikramlarda bulün- muştu. Sarayın gül bahçesinde, derinlikle- ri ikl adam boyunda büyük mermer havuzlar vardı. Bunların sularını a- kıtmış, içlerini iyice yıkatmış ve ka- ranfilli şarapla — doldurmuştu. " Milto ile gelen Foça kızlarını mehtapta bü havuzlara attırmış ve bunlar karanfil- li şarab içinde yüzerek, gümüş kapla- rı itip yüzdürerek en lezzetli meyva- lart dağıtmışlardı. Ay ışığmda hirs- ları bir başka kıvıldımla yakân bu pe- riler diyarında davetliler azdıkça ka- ranfilli şaraplara saldırmışlardı. Yağ- Ir göbekli Tran tüccarları, dev olsseli Satraplar bir hipopotam sürüsü gibi havuzları sömürünce sıra yeşil gözlü kızlara gemişti. O 2sman, herbiri ye- gil gözlü bir Foça kızı istiyen beş yüz davetlisine yüz kızı taksim edemiyece- Kini anlıyan Üs işi kısa koamişti. Tranlı tüccarlarla Satraplardan dört nü havuz kenarlarında çömeltip boyunlarına birer satır indirtiyermiş- ti. Bu sefer kararfilli şaraplardan bo- şalan havuzlar, dumanı boram boöram tüten sitak kanla dölmüştu. * * Fakat bu neşe ancak iki hafta de- vem etmişti. Sonra o kadar çök insa- nın durmadan pisledikleri şehirde bü- yük bir salgın çıkmıştı. İnsanlar dur- dukları yerde yıkılıp &lmeye başla- mışlardı. Veba mı, taun mu, bu hasta- hk nedir, bir türlü anlaşılamamıştı. Sirüs ölenlere hiç ehemmiyet ver- memişti, Miltoyu, yesil gözlü Foça kızlarını ve Lidyalı iç oğlanlarmı ya- nma alıp Küçük Asyanım şarkındaki şohirlarden birine çekilmişti. Maamafih Asuryadaki ordunun ba- Şinda bulunan ağabeysi ile İrandaki ihtiyar babası bunlara kızmış değillerdi. Onlar Sirüsün Hellaslılaşmasından korkuyorlardı. Satrapların ve tüccar- lârm kestirilmesi İrana ve Asuryaya Basit bir cinayet gibi üksettirilmemişti. Sirüsün yanında bubusma ve ağabey- sİne casusluk eden birçok adamlar vardı. Bunlar İkinci Dayaya ve Aur- yadaki Prena Ardeşire el altından şu haberi salmışlardı: “Sirüz Satrapları öldürdü. Çünkü bunların idareleri altında bulunan ge- hirlere Yunanlı valiler tayin etmek istiyor. Sirlis İranlı tüccarları öldür- dü. Zira Küçük Asyanın ticaretini Po- çalılara, Lidyalılara ve — Atinalılara kaptırmak istiyor.n Devamı var Konuşmaları. Şehir tiyatrosunun seyircileri kimlerdir? Muhsin Ertuğrula ithaf: Yazarn: Hüseyin Rüştü Tupan Ramazan eğlenceleri arasında, hayli yıllardanberi, tiyatroyu baş safa geçir - miş bulunuyoruz. Eğlenmek isteyenle . rin çoğunu — bir sahne karşısnıda bu - luyoruz. Bu umum? temayülü teşvik et . mek, sizin, benim ve ötekinin değil, he- pimizin varifesidir. Filhakika, bugünkü şartlar içinde “Tiyatro, nun tarifini yapmak, yapmak değil bulmak hiç te kolay bir şey değil.. Çünkü bir tarafta Şehir Tiyatrosu, öte tarafta meşhur komiklerin daireleri, şu. rada, burada anonim, yahut yulnız Ra- marzanda doğup, ölen teşekküller var... Bunların birinden ötekine geçmek için mübalâğasız, elli yıllık bir mesafe al. maklığımız lâzımdır. 'Tiyatro adı altında toplanmak iste- yen bu teşekküller arasında kendi hesa . bırna müşterek bir vasıf bulamıyorum.. Her sınıf için az çok bir elbise, bir kundurâ, bir gömlek olduğu gibi, içf'ı- mal seviyeleri, ayr: ayrı İnsanlar için de münevver tabakanın tiyatro olmak üzere kabul ettiği ve bu adı Jâyık gör - düğü bir eğlence yerimiz var; Şehir Tiyatrosu! Bu itibarla, tiyatrodan bahsederken, Şehir Tityatrosunun üstünde duraca - gım. Faydalı ve cazip hususiyetleri o. luşuna rağmen, tiyatro, herkesi, her faniyi eğlendiremez. Nice Insan tanırım ki — bunlar içinde edebiyatla alâkadar olanlar da vardır. — Aşağı yukarı, ti - yatro hakkında banâ' şuhları söylemiş. lerdir: — Bir eğlence olarak, tiyatro işimize gelmiyor.. Çünkü orada eğlenmek için dikkat etmek, kafayı, dimağı yorup dü- şünmek İâzım.. Son perde inerken ka. fa şişmiş, kocaman bir yorgunluk küre- si haline gelmiş bulunuyor. Maksat ha. yatın feci taraflarınr, gülünç noktaları- nr görmekse, evler ve sokaklar kâfi de. ğil mi? Bunlar ne güne duruyor? Bir locadan, bir koltuktan beşeriyetin man- zarası daha mr açık görünür? Sahne ne kadar geğiş ve ne kadar aydınlık olsa hayatı, hayat kadar gösteremez. Hiç şüphesiz, bu adamlar, yüreğin . de dürgünlük istiyen, yahut kalbindeki heyeccanı kâfi gören fanilerdir. Belki de bunlar sahnelerin bizim ruhumuzu bise anlatmak, duyurmak iddiasını gü- dünç bulurlar, Ve gene belki de is- tiskal ederler. Filhakika hayat, tiyatronun — bize vaadettiklerini, etrafımızda canlandır - maktan Âciz değildir, Fakcat onları gör- mek için muhakkak tesadüfün adesesi Tâzemdır. İtiraf etmek lâzımdır ki, her oyunda az çok igöreceğimiz ve gör - düğümüz — şunlardır: —meşru olmıyan bir aşk, bir kaç ihtiras, bir kaç entrika, üç beş cinayet, bir iki tarih sahnesi, gönül faciası ve nihayet bir hayli hissi geflet.. » Tiyatro edebiyatından bunları çıka- rırsak, sahne yıkılır ve ortada hiç bir ?uı;;,“h bana vardiği e S a Dü a .mh nasihati hatırlıyarak bir Yapmamağa çalışıyor, onların şakaları- #akalarla karşılryordum. Bu ttrada kirli l gemicilerin bardaklarındaki — İçkinin .” #ampanya olduğunu, — hem de.en iyi, İt etnsinden bulünduğunu büyük hayret- Turştım ! a Tda Day Basıl bir yere düşmüştüm Allahım? Bu- aat S, serseri gemiciler, parmaklarına kadar K n. Yüzükler takıyor, paslı demir kaplarla ."Y."I ©n güzel, en pahalı şampanyasını İçi- Sündüki' gürültü, kaptan Bilak'ıa: Uraya bir İkl ışık getirin! Wldie, Mesi üzerine birdenbire kesiliverdi. Ge- Nı.; Masanm başına önlerindeki kaba ve ge- .“q.._;lhuı yağ kandillerinden üç tane getir- şq,'_ #rtih Hall da tam hasis, kurnaz bir Ya- 'İa s::ıb—vr hareketlerle mallarını ortaya köy yış kdı: 'în r_""kt-r Rilak, gu minyatör büyük Napolyo- Smuldir. onu kendisi bir vakit İmparatoriçe Ve hediye etmişti. Şu on sekiz ayar eltm zincir de eyvelce Don Carlosda idi, Şu elimdeki de büyük, yiğit İnlkiliz amlrali Nelsonun hüküme- te son raporunu yardığı kalemdir. Ah bunlar İ- çin ne kadar parâ döktüğümü bilseniz!.. Kaptan Bilak öfke ile: — Allah senin de, paranın da - belâsin! ver- sin, Uzat şunları bana.. Minyatürü, zinciri ve kalemi eline — alarak büyük bir anlayışla gözden geçirdikten sonra: — Maymun gibi mırıldan,p beni kızdırma.. Söyle bakayım bunlara ne fstiyorsun? — Minyatüötü Sir Villiam Roos yapmıştır. İ- ki bin Hiradan aşağı vereomem.. Kaptan Bilak tekrar onun sözünü kesti: — Fazla söz istemem — demedim mi? “Dört gözlü,, sen de düyuyor musun şu çıfıttaki Ççene- lertf.. Kaptan Bilakm “dört gözlü,, diye çağırdığı adam, köşede uyuklayor gibi görünen çok tzun boylu zayıf, Tükin iri kemikli gemlel İdi. Kaptan sonra! — Siplinters, dedi, Yahudiye şu minyatür 1- çin iki bin lira ver, ötekiler için de bin lira ye- Yazan: Ali Rıza Ğey!l. S ter.! Siplintera on üç yaşmda kadar kuzgunt bir. zenci çocuğu idi. Elinde yelken bezinden bir tor- ba olarak ortaya geldi ve beyaz kurt postunun ü- zerine üç bin liralık para saydı. Bu paraların İ- çinde Avrüpa ve Amerika — memleketlerinden hemen bir çoğunun paraları vürfdr. Martin Hall, canı ve imanr paradan ibaret bir hasis — Yahudi halinde yere oturmuş olarak paraları bir daha sayd; ve hepsini sikr sıkı gözden geçirdi. Sonra birdenbire başını kaptan Bilaka kal- dırarak sa şözleri söyledi: — Mister Bilak! Yarın Plymouth HWmanına benim-için bir şey getireceklar: Bu, kraliçe E- ' Deramı var şey kalmaz. Fakat, böyle düşünmek: — Selâmünaleyküm Köz Kadı! Demek doğru değildir. Her sanatın bedil lersetini, zevkini tatmak, ince nüktelerini kavramak için biraz muva . zaâ kabul etmek lâzımdır. Tiyatro birim heyecan ihtiyacımızı okşar, fakat, oyu- nu uydurma gözüyle değil, doğru kliye seyretmek şartiyle.. Bir zamanlar, memleketimizde tiyatro için: — Bir edebi mekteptir! Derlerdi. Bu söze inananların aldan - mış olduklarını söylemeğe bilmem lü. zum var mi. Edebiyatı, tiyatroda öğren- miş kim vardır? Ediplik nihayet bir is- tidat işidir. Kaideleri de mektepte ve edebiyat kitaplarından öğrenilir.. Son perdenin daima adaletin, namuz. perverliğin hakkını tanryarak bir fazi- Jet mükâfatı gibi kapandığı bit devirde de, tiyatro için: —" Ahlikın tehzibine haldimdir!.,, Derlerdi. Bu telâkki ve noktai nazar bugün kli- milen değişmiş, ve ortadan kalkmıştır. Filhakika güzel bir piyes seyredip Çt « karken vicdanımırzdaki “iyilik,, cermâa « yesinin biraz artmış olduğunu anlarız e Fakat bu, sahnede gördüğümüz vak'a- nm ahlâki bir üstünlüğü, nihal bir ga. lebeye ulaştırmasının sonuçu değil, gü- zellik ile iyilik arasındaki alâkanın ese- ridir, ViddahımiZın ahlâk? tezeliği, gü. zel bir şiir okuduktan, tatlı bir musiki eseri dinledikten ve hattâ enfes bir ta- blat levhası seyrettikten sonra da artar, İyi bir piyes te bu suretle, yani doğrum dan doğruya, mevzutin mantığiyle de- gil,, ancak dolayısiyle ahlâkı yükseltir, tddiacıların tabiriyle “tehzibi ahlâka ha- dim, ,olur. 'Bu itibarla, ahlâki tiyatro, ahlâki hey. kel, ahlâkt tablo gibi abes bir şeydir, Piyesin güzel olması ahlâk için kâfidir. Bence, bütün nefis sanatlar - gibi ti- yatrodan bedit heyecanlar beklemeli « yiz. Bu fikir, açıkça değilse de, göylece kabul edilmiştir. Şehir Tiyatrosunu iki sınıf seyirci besler: — 1 — Kalblerindeki heyecana piyes. ten alacakları heyecan hissesini Hâve ederek heyecanlarımı arttırmak isteyen- Tet 2 — Kalblerindeki durgunluktan sıkı- lan ve heyecan vesilesi arayanlar. Hassas ve taze kalbler için heyecan bir ihtiyaçtır. Bilhassa gençlerde —ve kadınlarda bu ihtiyaç çok kere mübrem bir nisbet alır. Bunu anlamak isterse . niz, tavsiye ederim, dikkat ediniz, ti - yatrolardaki seyirdilerin çoğunu genç - lerle kadınlar teşkil eder. Bu heyecanı tiyatroların iyi veya fe. na verdikleri de olur, Bu ihtimallere karşı netice hayli değişir. Bazı aileler kızlarının ve oğullarının tiyatroya git- melerini, merak sarmalarını doğru bul- mazlar, tehlikeli görürler. Fena tiyatro, dar, kötü piyesler karşısında bu endi « şeyi haklı bulmak lâzım gelir, Bu cihet- le Şehir Tiyatrosunu bir hayır mücase. sei sayabiliriz, çünkü orada her yol gü- zelliğe doğru gidiyor, san'at yolunda da güzellik, iyiliğin kardeşidir, Şehir tiyarosunun büugün tamamiyle hedefine ulaştığını tâdia etmek mübalâ. ğalı bir gayret ve tarafgirlik olur. Bu . nunla beraber, onun — ulaştığı terakki mertebesi cidden takdire şayandır. İlk atılan adımların yavaşlığından şikâyet. te de haklı değiliz. Çünkü tiyatro san'a- ti gu unsurların çalışma iştirakiyle yük selir? Muharrirler, sana'tkârlar, sahne, dekor ve hattf seyireiler.. Bunlar elele ileriye doğru yürümeli ki, tiyatro kemal noktasma doğru yol alabilsin! Hüseyin Rüştü TIRPAN sana't karşısında RRR