ğı e!"îkâblbr'lıısılıı:ıı"! ea hakkında bir yazı yazma. v:ğjmeu_h Şehir Meclisin- ÜREZ T » Doğrusu ya, bir çok Simları _ılh_ değerli hizmet ve yar- K Y“lîü!dügu balde bunun da ütden &şilay gibi -adınm büyüklü- bir aü â göze görünen hermen hiç dw_yoh. Kurumun ismi üstünde * :mhmı:hydıh iş başarsın da x"*ki Kİ takımırsa takınsın, kâfi... kadınların esaretten kurta - hi temine çalışmak, proğram- kendiy, da iken ve bugün bu hak Picak e(V!Tildikîen sonra artık ya. h"'köklhımu' gibi, sessiz, sa- Visuğlepi * Oturmaktan ise o serbesti- küh'lluiwe Uğratarak sokaklara dö. '“""—ıh Hİ toplamak, köşede bucakta, .""!t. uşları cemiyet hayatına Rünkg (, Ç Sürelerini temin gibi - bu. k Yolları tine de lâyık olan daha esas- Öyle #vurmak lâzım gelirdi. Ti ':e_:ıç erkekler tanıyorum ki bir hynlırı, diğer bir kısmı- da lâarı iılhııiyle tam evlenme, .%rm“ A karışma çağlarını, bütün he * Tüğmen, heder edip gidiyor- © Kehi İim p HEn pek çok genç kızlar bi. 'd"iytyi Muza güvenerek açıkça Saktan yi * İçinde yuvarlandıkları ha. Töraş gç Ulmak için her ne şekilde h. î—':n bir aile hayatı kurmıya, ttres hayı î.,: '“înedirıı::_"u bile yaşamıya tü “İd.uf: ikisi de ayni emel ve ar- Yitlamapı, * balde biribirlerini tanı. 'l“hn &i , bulamamaktan dolayı ha- Ne *“Nnem azabı içinde geçiyor. kkı ttT bi Avrupanın bazı mem- ayia, tinde “Olduğu gibi genç bayan ve Sti Abınbxrina aramadan bulabile. Vaç / *vlenme panayırı da yok kil çide taşıdığı “kadınlık,, srfatı __'Yurdım bu içtimal yarasına Azı *BT acaba neden dokunmuyor?. NŞ ıı..y,lp Mt gördü? Yoksa münasız Tediy © Hayır ikisi de değil; düşüne- iğ b eı:"'dl Bir misal var: Sultanah- h'd; *Yitsever bir zat, nakti yardım. Yt lünmak şartiyle böyle bir işle Oi $ _mb'li meşgüklür ve mevsuk aç Grendiğime göre bir hayli de f" elde etmiş bulunuyor, v "'"*in yaptığı iş böyle bir neti- Yüt ha *Yaba vaziyeti itibariyle hu- t dceti haiz olan “Kadınları Esir . “neği, kimbilir daha ne geniş Eözel neticeler elde etmezdi? Öy- f'keıin itimadını kazanmış e ht mürekkep böyle bir hey- Üa ç, At olanlar daha cesaretle ve :;_“Yeuc koşacaklardı; bilhassa h.,_%i:hrin, karşılarına çıkacakları 3öT d kendilerinden olduklarını gö Tipey 3 Serbest hareket edebilecek . Şi 'ı_huuı,_ uı'tdir ki bir kadının herhangi "f Olsun ve ne kadar hulüsu 'dı.“ ibi olürsa olsun bir erkek kar- 'f'!u__ GHP te “ben evlenmek istiyo - “îç"îx_ Yebilmesi biraz değil, epeyce H K ::: , Kadınları Esirgeme Derneği. :*'nî)'ql Üzerinde değil, onun yurda, yj ıı:— dâha faydalı olabilmesi mese- Sak Yüla kaşa etmek ve onu bu fay- Yü “okmak daha doğru bir hareket B Hüseyin RİFAT A"k!ll'nnın yeni m"“'*ğ.r ceza relsi TAriş ge' (Husust) — Müddelumu . MRören bu defa terflan An- *za mahkemesi reisliğine ta- Nı:;:ıh . Vilâyette bulunduğu :iış,i’ eç “Hüddetçe kendisini çok sev. 'l"ı 'z:" ÂArif Güngören yeni vazife- Biptir Mak Üzere Ânkaraya hareket Kai i Yaz günleri plâjile meşhur Salacak kışın tam bir balıkçı köyüdür Buranın sahilini kokuya boğan lâağımları kapamak, iskeleyi ıslah etmek lâzımdır Yazan : Haberci Salacak deyince, hepimizin aklına, yazın sıcak günlkerinde serinlemek için taşındığımız bir plâj gelir.. Ben ve be- nim gibi çokları hâlâ Salacağa ancak ve ancak plâj mevsimi, yalnız denize gir- mek için gitmişizdir. Bu yolculuklar ise vapur iskelesinden plaja, plajdan vapur skelesine kadar yürümüş, ve Salacak, hayalimizde bir plâj ve bu bir karış yol. dan ibaret kalmıştır. Halbuki Salacak kocaman bit semttir Boğaziçinin bir çok köylerinden daha kalabalık bir yerdir. Yazın sıcak günlerinde şehrin dört tarafından plâja akm eden binlerce in- san, soğuklar başlayıp ta clini ayağını kesti mi, burada bambaşka bir hayat başlar. Yazın tam bir şehir hayatı süren Sala cak, hemen köyleşir, sakin bir kış k sabası, bir balıkçı yeri olur. Sarayburnunun güzel manzarası kar- şısında yerleşen busemti bana, Anadolu takımırın ktymetli oyuncularinden olan Üsküdarir bir arkadaşım gezdirdi. Kaymakamlık binasının önünden ay- rıldıktan sonra, bir. müddet caddede yürüdük, sonra, birdenbire dar biçimsiz sokaklara saptık. Hayatımda ilk defa girdiğim bu bozuk yollarda bana reh berlik eden arkadaşım bir taraftan anla tıyordu: — Mazlesef Salacağın yolları böyle bozuktur. Maamafih herkes şehirle te- masiınt denizden yaptığı için, bu yollar- da eriyet çekmekten oldukça kurtulu . yoruz, sayılabilir. Bu sırada yolumuzun üzerine çıka” bir çeşmeyi ve bozuk musluğundan dur- madan akan suyunü göstererek sor - dum: — Sizin semtte su pek bol galiba! Böyle mütemadiyen boşa akıp gidiyor da, hiç aldırış eden yok! ' — Evet boldur. Buralarda su sıkın tısı çekildiği hemen hemon vaki değil- dir diyebilirim. ) Bu sözler, bana bir damla su için, gö- Tülmemiş sıkıntılar çeken, İstanbulun birçok semtlerini hatırlattı. Şehrimizin göbeğinde aylarta çamaşır yıkayamıya? cak, hattâ sabahları yüzlerini çalkala. yacak su bulamıyan binlerce İstanbul- luyu düşündüm ve acı acr güldüm. Çeşmeden aşağı uzanan yokuştan bi. raz daha inince, kendimizi birdenbire Salacak iskelesinin önünd » bulduk. Âr- kadaşım burada beni durdurdu : — Şimdi, dedi, sana semtin en entere- san adamımnı bulacağım. Onunla ko. nuştuğun zaman, burası için istediğin malümatı alabilirsin. Vesesini biraz daha alçaltarak şu iza- hatı verdi: — Bay Ömerin kılığına, kıyafetine, haline bakrıp, basit bir balıkçı sanmha sa- kın, Kendisi Tıkbiyede okumuş, sonra bütün dünyayı, bilhassa şarkı, Arabis. tanı, Hind'stanı bir çok yerleri gezmiş, çok malümatlı, o derecede iyi kalbli ba- ba bir adamdır. İskele istikametinde yürüdük, yolun sonundaki harap camie bitişik kahveden içeri girdi. Arkadaşımı beklerken etrafımı seyre- diyordum. İlerde denizin hafif dalga - lariyle sallanan iskelenin kenarına bağ- lanmış bir yığın balıkçı kayığı, daha geride, sahilde kurumak için açılmış ba- lık ağları görünüyordu. Sağımda küçük bir rüsumat kulübesi, solumda ise sıra dükkânlar vardı. Kah. veye bitiş'ik bakkal dükkânının kapısına konmuş bir maltızin üzerinde taze ba- Hk kızartılıyor, buradan etrafa keskin Bir koku yayılıyordu. Vükit bulsaydim etrafımda belki da- ha başka şeyler de görecektim, Fakat, arkadaşım, yanında iri yarı S0 yaşların. da bir adam olduğu halde kahveden çık- mıştı. Beni de çağırdılar. Hep beraber sahile kurumak için asılan balık ağları- nın bulunduğu tıhtıma gittik. Kahve . den getirilen iskemlelere oturunca, Bay Ömerle hemen konuşmağa başladım. Bu zat, tam müânasiyle arkadaşım bana anlattığı tipte bir insandı. Hoş sohbet, malümatir, fakat çok mütavazı ve gös- terişsiz bir hali vardı. Gayet açık cüm- lelerle konuşuyor ve şunları anlatıyor . du: t Sa'acak iskelesinden çıkınca Yasgele- coğiniz bu yangın duvarı, bir gün bü- yük bir kasa, çıkarabilir Ton Ton amca evden erken çıkacak — Evvelâ iskeleden başlıyalım. Bu- rası her sene fırtınalarda biz iki defa yıkılan pir salaş yığındır. Halbuki yaz günlerinde her gün yüzlerce yabancı plâja gelmek için bu iskeleden çıkarlar, Şuraya hem sağlam, hem de azıcık göz- terişli bir şey yapılsa sanki günah mı girilir. Sonra, cçnebilerin karşılaştığı fena manzara, yalnız bu iskeleden ibaret ol. sa gene ne ise, şu metrük camliin berbat- lığı, plâj yolu üzerindeki harap duvar - ların hali hepsi hepsi yakışıksız şeyler.. Arkadaşım burada, Bay Özmneri ikaz ettiz — Şu lâğımları da anlat Haberciye, dedi. Muhatabım bu sefer yerinden kalktı. Biz de'kendisini taklitettik. Rıhtımın Kkegarına doğru * yürüdü. -Elai” sahile doğru uazatarak: — İşte, dedi, buralardan lüğımlar a. kıyor. Bu pislik membaları bir türlü 1s- Vh olamadı. Hattâ geçenlerde, vali ge- Hp buraları gezmişti. Kendisi de bizzat bu çirkeflerden birinse baktı. Bunun ü. üzerine, büyük lâğımın ağzını şöyle ya- lancıktan biraz kapadılar, amma, esas- hx hiç bir şey yapılmadığından, vaziyet gene eskisi gibi kaldı. Plâjın civarında bile denize Lüğim akıyor da, gene de bir şey yapılamıyor. Lodos havalarda bu- ranın nasıl koktuğunu bilemezsiniz . — Böyle söylüyorsunuz. amma, bu Yâğımları nasıl kaldırsınlar, nereye akıt- sınlar, diye sordum. O ayni soğuk kanlılıkla cevap verdi: — Nereye mi, gene denize, gene bu sahile. Fakat künklerle sahilden 15 — 20 metre uzağa götürmek şartiyle.. Burada birdenbire sustu, bir müddet dalgın dalgın denize baktı. Sonra: _.]jtundın. başka mühim bir derdi- mizde semtimizdeki çürük duvarlardır. Burada yıkılmaya ve kaza çıkarmağa müheyya o kâdar bol duvar vardır. ki, size hangisini göstereceğimi bilmiyo . rum. Fakat geliniz de 1âalettayin bir ka çını görünüz.. Hep beraber yürüdük, Evvelâ kambu- Tu çıkmış; bir duvarı seyrettik, daha son ra, rüsumat kulübesinin yanındaki ge- niş arsaya çıktık. Burada, civarına sokulmağa dahi cesaret edemiyeceğim, yetmiş yerinden çatlak, harap bir yagın duvarı vardı. Ben uzakta kaldım am . ma, bizim arkadaşla, Bay Ömer duva- ra sokuldular. Ve bana; zavallı mahal- le çocuklarından kimbilir kaçını altında berakacak olan bu duyarın bir gün pa. las pandıras yıkılacağını yana yakıla an hatılar. HABERCİ Jstanbul konuşuyor Balacağın, lâğımları açıkta akan ve yıkılmak üzere bulunan harap duvar- Tarla kaplı sahillerinden bir. görünüş, Diğer vesimde de - Salacağın salaş is- kelesi görülmektedir Hayata dair Üai « .. Yine şiir AY Ziya Osman Saba'nın: “Şiir ölüyor mu,, sualine verdiği covabin hatırıma getirdiği düşünce- leri dün bitirmemiştim. O genç şa- ir, Fransa, İngiltere, Almanya gibi memleketlerde şiirin, belki de hiç dirilmemek üzere öldüğüne bakın niçin kanaat getirmiş; “... bu kana- atim bir tek scbebe dayaniıyor: bu memleketlerde medenziyotin terak- kisiyle beraber Dış hayat'ın İç ha- yat'ı öldürmüş olması,, diyor. Demek ki bay Z. O. Saba, ancak “İç hayat,in kuyvetli olduğu devir- lerden büyük şairler bekliyor. Bit- tabi kendisinden bu “İç hayat,, tabi- rine ne mana verdiğini sorabiliriz. Ferdin ta içinde birtakım meseleler duyup bunların covabırnr araması de mekse, hiç şüphe yok ki devrimiz, Iç hayat,, a en çok müsalt olan devir- lerden biridir. Sağ, sol kavgaları, fascisma, kommunisma gibi cereyan lar bütün Insanlığı alâkadar eden tragedlalar, meseleler doğuruyor. Zamanımız bir “non - conformisme,, deyri yani müesses itikatların red- dedildiği, yerine başkalarının - ku- rulmak istendiği bir devirdir. Ferd- ler mütemadiyen düşünmeğe, muh- telif taraflardan birine iltihaka da- vet olunuyor. Ştir de düşünüüğünü söyliyocektir. O da artık muayyen gerçeveler içinde muayyen mevzular la, öteden beri kabul edilmiş şiir thema'larr İle eser veremiyor. Şiiri- nin maddesini (hem ruh, hem şekil) kendisi yaratmağa mecbur oluyor. *İç hayat,, â, İyriskme'e bundan daha elverişli şartlar tasavvur olunabilir mi? Bay Z. O, Saha böyle bir “iç ha- yat,ın “dış hayat,, demek olduğu- nu söyliyebilir. Hakkı da — vardır; çünkü devrimiz, ortaya attığı mese- lelerle — herkesi demiyeceğim, çün- kü insanların çoğu ölüdür — gerçek- ten yaşıyon, gerçekten — canlı, yani içinde yaşadığı devrin meselelerini, Ihtiyaçlarımı sozen insanı, kabuğu- na büzülmeyip bütün insanlarla alâ- kadar olmağa davet ediyor. “İç ha- yat,, ama içimizde sırf şahsımiıza mahsus, bizim ferdimizi aşmıyacak hayallerle uğraşmağa — hakkımız yok, İçimizde öfkeleri ve muhabbet- leri ile İmanımızı — bir demir gibi — dövmeğe mecburuz. “Dış bayat., İle birleşen bir “iç hayat,,... Bunun için- dir ki o iki tabirin bugün pek mana- sr yoktur. * İşaret edeceğim bir nokta — daha yar: bay Z. O. Saba: “Medehiyetin terakkisiyle...,, diyor. Medeniyetin ilerlemesi “iç hayatı,, değil, belki eski, makineden evvelki “Iç hayat,,T öldürmüştür. Bugğünkü şalrin vazife- si eskiyi hasretle aramak değil, ye- niyi kurmağa çalışmaktır. Şiir ne- dir? sanat nedir? Bizi kavrıyan his- Jere; heyecanlara ilelebed şehadet edecek değişmez şekiller bulmak de Kil mi- o halde ©, hiç bir zaman ve hiç bir diyarda — ölemez; gçünkü İnsan oğlunun dalma ifadesi- ni arıyan hisleri, heyecanları bulu- nacaktır. Yalnız şu var bazı in- sanlar yeni karşısında heyecan duy- mak kabiliyetinden — mahrumdur: şilri söylenmiş heyecan kaynakları kuruyunca şiirin de öldüğüne hük- mederler. Nurullah ATAÇ ZAYİ — 50708 numaralı iş bankası cüzdanım için kullandığım mührümü zayi ettim. Yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yokturr, — Fatma (10186)