Mütareke 19 yıldır devam biz sulh istiyoruz! Yazan : Vinston Çörçil On dokuz yil oluyar, dünyanın en yanılmaz bir sgüdet dalgası Bgeçiyi Hoş görülmesi. imkânsız cihetlerden | sonra derin bir kurtuluş duygüsü he- pimize huzur ve | ni bir takrm silâhlar talim etmekte o- Fakat mütareke Bulh demek değil. l dir. Kamus onu göyle tarif oeder “Harbin muvakkat surette dürmasi, bir nevi mola...” ve sulh, halâ beklen- mektedir, hiçbir vakit aktedilememiş- tir. Göçen on dokuz yıldanberi müta- reke halinde yaşamaktayız. Barış, hı- ristiyanlığın uzlaşması, medeniyetin tekrar doğması buğün her vakitkin- den uzaktır. Mütareke devrinin ilk yıllarında ga- libler nefes alırken bir takm küçük devletlerin türlü türlü dilekleriyle sulh havasını bozduklarından ve tah- mini kabilken galiblerin unutup mağ- lublarm hatırladıkları bir başka dev- renin gelip çattığından ve İngiltere- nin, bu esnada, manevi ve maddi harb kazançlarını birer birer elinden çıkar. dığından bahsettiklerinden sonra, Bay Cbhurcill yazısına şöyle devam etmek- tedir: Mağlübiyetin hastalığı bolşeviklik oldu. Fakat Bolşeviklik, Foch'un dikkate lâyık mütaleası veçhile “za- ferin hududlarını aşmağa hiç bir va- fak olamamış” tı. Zaferin başka idi: sulh yapmak ka- biliyetsizliği. Cedlerimizin, Napolyon muharebele rinden sonra bir gayesi vardı. Onlar Bonapartı Sent - Helen adasına ölü- münü beklemeğe göndermişlerdi. Av- rupayı mukaddes ittifak - veya bazı- larmu ylemiş olduğu üzere şoytani ittifak * halinde teşkilâtlandırmışlar ve otuz seneden fazla bir zaman sul- hun nimetlerinden — istifade etmişler- dir. Uzun zaman en nafiz devlet vazi- yetini muhafaza etmiş Olan Fransa, Waterloo muhar&besinden sönra, Av- rupa için bir tehlike teşkil edebilecek bir hale katl'iyyeh gelememiştir. Sulha hiçbir. zaman kavuşamamış, yalnız vakit vakit yenilenen ve faizi gittikçe artan bir murabahacı sonedi- ne benzeyen bir mütareke devresine erişebilmiş olduğumuzu — yazacaktım. Ancak bu da yanlış bir iddia olmıya- cak mıydı? Bugün mütarekeden isti. fade ediyor muüyuz? Avrupanın - veya | Asyanm « vaziyetine kim — “harbin muvakkat gekilde” durması” vasfını verebilir? bugün içinde bulunduğu- muz hal - büyük orduların ve büyük donanmaların iştirak etmemekte ol- dukleri-harb halidir. Kısa veya uzun mola birkaç senedenberi nihayet bul- muştur. Bugünkü hal büyük milletle- re ait topların patlamamakta ve mil- yonlarca insanım vurulup ölmemekte bulunduğu harptir; harta ve kâğrt ilzerinde bir harb, böyle olmakla bera- ber gene hârbdir... Öyle bir vaziyette bulunuyoruz ki eski gruplar - tıpkı 1918 yılmm on — birinci ayının on birinci gününün on birinci saatin de olduğu gibi-biribirinin — karşı- sındadır. İtalya, — 1915 de yap- mış olduğu gibi taraf değiştirmiştir, fakat o zamandanberi Avusturya - | Macatistan imparatorluğu iki tara- | fa ait parçalar halinde inkisama uğ- ramıştır. Japanya cephe değiştirmiş- tir. Fakat diğer taraftan, Rusyanın juzak şarktaki kudreti 914 tekile kı- yas odilemiyecek kadar çoğalmıştır. Beri tarafta, artık Rusyanın ve Yu- nanistanm düşmanı olmüyan Türkiye, Mustafa Kemalin idaresinde, “müfte. fik ve müşarik devletler” adiyle anı- lan devletlerle barışmıştır. -Amerika birldşik devletleri ise, gün geğmiyor ki, müstakbel harpten uzak kalacakla- rmı beyanletmemiş olsun. Hemen y man geç pan eeki garp cephesinin bir başın- mi seneye yakm bir za- | iperler düzelmiştir. Sa- | dan Öte başma kadar işlemektedir. Fakat büyük devletlerle -taraftarları Dış Siyasa ediyor; biribirinin bulunmakta “Silâh altında” dedim; hiçbir zâ - man silâblanmamış oldukları kadar... rşısında ve silâh altında Gece gündüz demirhaneler homurdan- | makta, çekiçler çelik döğmekte, şeyta- lan askeri kıt'aların silâhlarını biraz ı daha arttırmaktadır. Devletlerin ta - kib ettikleri politika iflâs politikası- dır. Hiristiyanlık bir efsanedir... Geç- miş çağların iğrenç çehreli harb ilâh- ları sinsi sinsi etrafta dolaşmaktadır. Şu halde, 300 milyon Avrupalımın istediği nedir? Onlar sulh ve refah ls- tiyorlar. Rahat yaşamak arzusunda.- dırlar. Taşımak mecburiyetinde kal- dıkları faydasız yüklerden bir kısımı- nı atmak istiyorlar; istedikleri yan yana ve bir arkadaşlık havası içinde ve biribirine mütekabil ve müşterek hizmetlerde bulunarak yaşamaktır. Mütarekenin harbe inkılâb etmemesi için hepsinin en büyük ölçüde büyük cehdi, en büyük cehdi göstermesi da- ha doğru değil midir? Milletler neden bu cehdi göstermeli- ler? Onların iradesi idarecileri ve hü- kümetleri doğru yola sevkedecek ka- dar kuvvetlidir. Bundan başka ilim de onların emrindedir: Daha kolay, zah- metlerinin mukabilini daha iyi mükâ- fatlandıracak bir hayat, daha gıdalı bir beslenme rejimi, daha ziyade zevk, daha çok eğlenceyi onlara temin edecek olan ilim... Her şey emrimizde- dir, Cidaf, umum? bir azim zamanımı- zı hürriyetin, kanunun, adaletin ve sulhün hâkim olduğu bir çağ - haline getirebilir. v« Henüz zamanıyken on emre, hı- ristiyan ahlâkmmiyiliğine kvdet edak lim. İnsanlarım hep beraber İstifade edebllecekleri servet kaynaklarını ele alalım, Mütecaviz milliyetperverliği de, marazi ideolojileri de tel'in edelim. Mütarekeyi artık sulha kalbedelim. Vinstom Çörçil Doğru Degil mi ? Ekmekler ve temizlik Ekmek mesclesinin iki üç günde ir, gazete sütunlarında münakaşa- sına artık kanıksamış bulunuyoruz. Belediyenin beş gün süren sıkı bir kontrolu, bu müzmin hastalığın ön- lendiğini zannettirecek kadar emni- Yet veriyor. Fakat sonra iş yine ala- dildiğine yürüyüp gidiyor. Halledilmesi icab eden mesele ek- Ne yazık ki, bugün hâlâ fırından çıkan ekmeğin dışımı pislik hücu- mundan — kurtaramadık. İçi ise bir başka âlemdir. Ekmek işinde bu iki âfetten birimi, liğerine tercih etmek mümkün d& Jildir. Bunun ikisinin birden yok ol- mast, kahredilmesi lüzımdır. Ekmeğin hamurunu, içinde çöp par- yalarının paçavra kırıntılarile el ele Jerip, sinek ölüleri etrafında danse- ten bir un mahlütx — ile değil, temiz mmla yapmak, Yapmıyanları mecbhur TEmek ve fırından çıkan ekmedin Ü zerine ancak ve ancak onu - âfiyetle viyecek adamın elinden başkasının 'Hnı' deödirmemek için imkân hasır. amak lâzımdır. Bazı fırınların, çıkardıkları ek- nekler altında etiketi bile mevcut leğildir. Ekmeği gönül rahâtlığı — ile viye- silmek için daha ne kadar bekliye- seğis, Bari bunu Bilelim! » HABER | ——— ——— ——— Boğulan sulh! Hasta — Fransız karikalürü — ruhlu mektep çocukları Yazan: Dün gece İstanbulun kenar bir ma> hallesinde çok acıklı bir aile fabiasili karşılaştım. Vaktile insanlığını gördü- ğüm ve halen mütekait bulunan ceki bir âmirimin ziyaretine gitmiştim. Bir aralık civar evlerin birinden on beş yaşlarında erkek bir mektep çocuğunu' muayeneye getirdiler, Alâkadar muhitin iladesine göre bu babâtız çocuk bir ay evvel bütün dere- Jerini alâka ile takip ettiği halde bugün lerde. temizliğine e N binbir mihnet ide yetiştiren anası« | na karşı bile çok lâkayıt bulunmakta; imiş. Bir gün bir öğretmenin sınıfta yaptırdığı tahriri vazifeyi kâğıdın ya- rısına kadar döğru yarmışken alt yarı- gınr manası olmayan bir takım re ler ve işaretlerle-doldurarak lade edin- te yaramazlığına ve - terbi: i hükmedilmiş ve buna benzer bazı te- kerrürler Üzerine genç öğretmen bu ta- lebenin &ınıfa sokulmamasını — ısrarla mektep müdüründen rica etmiştir. Genç Ve tecrübesiz öğretmene mazaran gök daha görgülü ve fıtraten psikolog olan mektep direktörü talebesinin — bı umulmayan ve izah edilemiyen gay tabi hallerin bir hastalık olması ihti- maline binaen muztarıp anasından mü- tehassıs bir hekim raporu istemiş Çocuk, solukluğu ve zayıflığı şöy dursan, ilk bakışta herhangi bir müte- hassısın okuyabileceği bazı ruhi bozuk- luklar gösteriyordu. Samimi ve hakiki bir neşenin ifadesi olmayan garip bir gülüş; yüz adaleleri- ni zaman zaman buruşturan gayri ira- di hareketleri ve yalnız kendi iç âlemi- ne mütevdcih olan dalgın ve müphbem bakışlarr vardı. Zaman zaman — işaret Parmağını emiyor; elindeki defterin AYT sayfasını defalarca karıştırıp du- ruyordu. İhtiyar mahalle hekimi ağlebi ihtimal bir “erken bunama,, teşhisi koymuştu; benim vazifem bu doğru teşhisi ancak teyit ve takviye etmek- ten ibaret kaldı. Hayvani hayatı çabuk söndürmekten ziyade faal ve pratik ze- kâya musallat olarak tahsilden ebediyen alıkoyan bu vahim ruhi hastalığın son zamanlarda üm!t verici bazı modemn te- davileri bulunduğu cihetle, bu öksüz çebuğu Gülhane asabiye ve akliye gu- İ besine gönderdim. Gene bu — günlerde rastladı- | ğimresmi bir mektep hekiminin naklet- | tiği bir vaka da şayanı dikkattir. Ön birinci sınıfta bir tek dersten dönen ve | liseye müsabaka ile girip bugüne kadar hocaları tarafından sevilmiş olan maz- but diğer bir talebe geçenlerde bir ders ortasında birdenbire bütün talebe ile hocanın duyabil:eği kadar yüksek bir sesle “Ben bu dersi yapamayacağım!,, | | diye söylenmiş ve şimdi de bir takım Tuhi Araz gösterdiği cihetle müşahede' altına alınmıştır. Bu talebenin bu zıy—.' vi ihtiyari feryadı koparırken takip edi- Dr. Rasim Adasal flen ders, sınıfta kalmasını mucip olan , ders değildi * “En Kaba ana hatlârile ve çok basit | birer hikâye gibi zikrettiğim ve alâka- dar her hekimin meslek hâyatıtda her “gün rastlayabileteği bu faclalardan, *vicdanlı bütün vatandaşların yürekleri- ni ıstırapla sızlatan içtimat bir netice çıkarmamak kabil midir? Bu her - iki ruh hastasır, dünya üstündeki hakkr aşağı yukarı öd sertleşim'ş Ve yıptanmış olan yağlı' iri- sanlar kafilesinden olsaydı bu derece mütcessir ve telâşlı olmayacağımız ta- il idi. Ne yazık ki bu her iki Türk ço« fakir ve yorgun ananın İstik- ballerine ümit bağlamış oldukları pek genç iki talebedir. Eminim ki İstanbulun binlerce ta- lebesi tarasında klâsik ruhi test'erle, nalı Freud'un psika- naliz — tahteşsuur “ umuzda ço- cukluğumuzdan beri zaman zaman ve muhtelif vesilelerle baskı altında kalarak zahiren unutulmuş gibi görünen biroçk ginst meylân ve arzuları şuurun sathma çıkarmak suretiyle hasta rullar için kur tarıtı bir tedavi gü ruh? tahlil usul leriyle derin ve esaslı araştırmalar ya- pils vahim ruhi haştalıklara müs- tait ve tutkun olan birçok çocuk- daha bulacağımız müuhakkaktır. Aşikâre ruht hastalıklar kadrosuna girebilen ve teşhis edildikleri takdirde akıl müesseselerine gönderilen bu — vâ- kalar haricinde “dejenere psikopat — aile anketleri, 'ene,, aha vardır. Dikkatsiz, fira- ri, haylaz, zalim ruhlu, gayri tabil cinsi münasebetlere düşkün etiketleriyle da- ima azarladığımız ve cezalandırdığımız çocuklram da adedi az değildir. İstan- bulun sayısız kahvelerinde günün her saatinde cigaraların: tellendirerek tavla zarlarını atan veya sinemaların ön sıra- larında gangster filmlerindeki — kabra- matılıkları “hayat örneği,, idealiyle sey- reden bu işsiz ve gamsiz çezuklara çok rastlamaktayız. Bir dostumun mahal- lesini haraca keserek kedileri kuyulara atan, kuyruklarını ateşte yakan, büyük anasının yegâne basma entarisini ma- Devamı 12 incide Dr. A.R. ADASAL KA ARWE US san .2 PAZARTESİ İRİNCİTEŞRİN — 1908, Hüeri: 1386 — Ramazan 18 Güneşin batışı n 1646 Vakit Sabab Öğle İkindi /.kgam Yutsı Imsali 5,20-12,00 1481 1646 1622 8/ —— , Ihtiras şehrli Bablil ... Öyle bir şehir ki evlerinin damlarım yapıları asma bahçelerinde billür kadeli” ' lerle şaraplar içilirdi. Asmaların, çiçel” lerin kokulu gölgelerinde, «lyah güf saçları, pembe topuklarını okşıyan yari çıplak|Babil kızları, olgun ve Holgull vücutlu 'Babil kadınları berrak sesle aşk şarkıları okurlar, şehrin mavi VÜ Tüyalı ufuklarını neş'eden, kahkahadifi ve nağmedenibir hâle sarar ve kucak » Plardı. Gözleri burada büyülenir, ihtiraslaf alevlenirdi. İhtiyarlar, gençler, şarap destileri karşısında coşarlar, hora teper” ler, efsanelerden bahsederlerdi. Yunan farihçisi Hereddot Babile gi€ « miş, bütün bunları görmüştür, uıuugı! ve azameti, mimarisini, inşa tarzını İlM* celemiş ve yarmıştır. Babilin surları, Heredota göre, & zerlerinden arabir koşturulacak — kadaf kalındı. Şehir âbideler ve muhteşem -.' raylarla süslüydü. Fakat istilâ savaşlari Babili harap etmiş, âbideler, saraylafı yıkılmıştı. Komşu mületlerin ühtiraslı 'Babile göz dikmeleri yüzünden memlör ketin serveti, sömürülmüş, gaspedi! pti. Babilin inkırariyle, oraya 5 bir çok ana'neler ve kanunlar ortadafi kalktı Bunların içinde hakikaten enta « resan olanları veridı « Evlenme kanunu! Bu kanun, zengin, fakir Her kadınt bir koca bulmayı temin ediyordu. Bu * nun için, het yıl evlenecek çağda olafi ve çirkinliklerine kızlar, güz . l ana götürü 6 ssma ayrılır, Bir m güzel kızı, en fazla para verene vi di. Sonra az güzel olana sıra g onu öteki güzeller takip ed2:, bunlar dâ dolgünca paralarla isteyenlerle evlendir, rilirdi. Bu şekilde toplanan para har ” canmazdı. Çirkin kızlara koca bulmıyik ayrılırdı. Güzel kâzlâarın satışr bittikten sonr sırır çirkinlere gelirdi. Bunların ber ble rine çirkinliklerinin derecesine gört güzel kızların satış paralarından bif miktar ayrılır, az çirkin olana az, çok girkin olana büyülk bir servet teşikil © decek derecede paralar tahsis olunur * du., Ve bu suretle Babillle, kocasız Çİf” kin kız kalmamış, bu sayede hem zengifl olmuşlar, hem de birer yuva kurmuyf muvaffak olmuşlardır. Para sahibi olmak, paraya kavuşmak hırsiyle çirkin kadın alan erkekler, İf tedikleri zaman karılarından ayrılmaf hakkını muhafaza cderlerdi. Fakat bir şartla: Kadmın parasıtlf tamamen geri vererek.. Tamahkârlar buna yanaşmak istemt” gikleri; paranın cazibesiyle büyülendilk | n, çirkin kadınların çoğu ömüf * lerinin sonuna kadar mes'ut yaşamı$ “ lardır. Para hırsiyle çirkin kadın almak 1? kadar kolaysa, güzel bir kadına gabif olmak ta o nisbette güçtü. Neş'eli, gtf delişmen, güzel kadınları almak - içif” bir çok zenginler bütün servetlerini f da ederlerli. Çünkü en güzel kadını A” mak isteyenler, mezat sırasında dur * madan fiyat arttırırlardı. Ve böyk"d' nin sayıları o kadar çoktu kil.. Sevdikleri kadınların fazla para Mi kabilinde cllen gittiğini görerek irikisi” ra uğrayan, ömürlerini keder, yeiâ '; acı içinde geçirenlerin sayısı da HAY kabarıktı. Kadınlarda ayni acıya maruzdülü” Çünkü onlar da mezatta satılmak ,ll' zünden sevidiklerini varamazlar, veşet gililerinin para yetiştirememeleri YÜ" zünden İstemedikleri, sevmedikleri *f keklerin malı olurlardı. Babilin güsdl kadınlarını harac meff satmak, rekabet hissini kamçıladığı #” ide, çirkin kadın satmak çok eğli olurdu. Büyük bir servet sahibi olf isteyenler, müsabakaya giren çiriin İ7 Udinların en çirkinini beklerlerli, B' yalan erkek, servetini ve karısınt y Çarâbasına yükler, halkın alkıştakiı $7 İkaları, ve kahkahaları arsında evine ) 'ımikdü. y Hüseyin Rüştü TIRPAN