O, 2 a ve RR ER Ra Ra. m a ye izl yal ütürlü cemi- Sre kiüplere Vacımız var et Emin Yalman An aç ladığı bir enebi muhabir Yordu. Arthur Merton is ir, adancı meslekdaş, Orta SİYeyi, ç. TOK Senelerini geçirmiş. Tür Rt aç kliliktan çıkmış bir memle Miş 7. BÖMüğünü haber veriyor iskeleden (itibaren hamal 9 bin kişinin bindiği Ka Pay unda bir Babil şamatası a api sükünu içinde herkes b Yanmdakile konuşuyor, ya ta pi okuyorguş. e ton, Türkiyede bir nevi i klup İkurulması için hükü *mAs etmek istiyormuş, Ro en teşkilât dünyanın varmış âma, Türkiye hmet Emin Yalman şöy li Ma de leke k ii A m 3, 4 alertonun bana anlattığına gö klüpleri siyasetle ve dinle Yan içtimat teşekküllerdir. İlini ek bir şehir ve memleket İyi Eerek milletlerarası hayatta GİS peş, anlaşma, karşılıklı hüsnü çi lakip ÇiPlerİni yaymaktır. Bunun hai Melen Yol, bir şehirdeki muh ih y, “lerden her birinden idealist Kİ ayaş Aeasil zlarak ve bunlara traş mA messup birkaç faal aza akt, ak haftada bir toplantı yap $ Yegez tar ekseriyetle beraber “di yy, Yemek şeklini alır. Herkes int Verir. *... tipinde kluplere bizde mü Mi, bilmiyorum, Herhal ig ki melidir, Lâkin şurası mu- gö İki, Stimaf hayatımızda bir can ilk, 735 Var. Bazr kasabalarımız e Pak bu canlılığı kısmen temin Ap yeğ 3 Yalnız halkevlerine bi- np giye klağı uyandırır, halikat- .. e irmekle eş bir şeydir. Ha- tig eşhelidir. Her veçhesine gö ra çi meyiller, - heveslere, is ki, dl törlüklere göre faydalı çen, ey Aratmalıdır. Beynelmilel Mya YEİ milli olanlarını kurmağa ln Ayk ele al ta BAZ» bir üye adak az rin deye, “ilkin tetkiy, Konya garetesi olan » 3 İkinciteşrin nüsha içtimai hayatı nasl Petikimiz G Bini a ape dülkânlarında - yör Tüa ayak Üstü aparatil $ < iti Senel evterde eğlenme, li ki, bu, bir çok yerler ai, Ma; ge dur. Gene Ahmet Emin 5 Möyl, Snlerde, bir münevverimi hi, < vila, ül Yet ettiğini söylüyordu: w 1 lama se gidenler, yapacak İ dıklarından dolayı kumar yorlarmış Hoş onun da et yok ya: Kendi tecrü- Anadolu seyahatim- ue Ça kü Tik Mile oyalıyacak, yükseltecek, *rden kurtaracak £ teşkilâ- kulak mesabesindedir. İş- ik şeylerden biri de bu- bi, çetele, halkın kendi teşeb- türlü cemiyet, klup kur ealenmesidir.. Bu tarzda'bir (Vâ-NO0) Ya Metaksas imi, Pr İimin ikinci senesi bae amını anlatıyor Hay Pek 1,4») — Atinn ağansr bildiriyor: akya 1 Meta o sakmas, Patrasta söylediği bir VE Şoför intizamerzliğiyle l sokaklarında niki görünüş Lâlelideki yepyeni binaların yapıldığ: birçok yollar hep böyle topraktır. İşte size Zeynebkâmil ve Ahmet Şuayip Istanbul konuşuyor ! Lâlelide herkes hayattan memnun ! Fakat yan sokaklara biraz taş döşense bu, bir memnuniyet olacak eksiksiz Havanın, Ağustos ayını hatırlatacak kadar ısındığı bir gün, foto Âliyi yanı. ma alarak Lâleli semtini gözmeğ: git- tim, Sirkeciden evvelâ Aksaray tramva yına binmiştik. Fakat arkadaşım yolda beni caydırdı: — Fatih tramvayma binelim d. £ "1. zadebaşında iner ve eski yangım;.. - lerinden geçerek Lâleliye öyle gideriz, diye israr ediyordu. Tramvayı değiştirmek evvelâ zah. metli göründüğü için, dostumun sözle. rine pek yanaşmadım. Fakat biraz dü- şününce onun haklı olduğunu anlamak ta gecikmedim.. Beyazıtta bindiğimiz tramvaydan inip bir Edirne kapı arabasına atladık ve Şehzaklebaşınmı bir ucu Vefaya, bir ucu Lileliye ve biruew da Saraçhane başma uzanan dörtyol ağzında aşağı in. dik.. Ve tabii hemen Lâleliye giden sokağa saparak ilerledik. Yürüdük, yürüdük.. Başka bir üç yol ağzından geçerek tekrar yürüdük ve nihayet Lâleli tramvayı caddesine Gi- kan Fethibey caddesine çıktık, Geçtiği- miz yollarda etrafımıza bakıyor, bakı. yor, şaşıyorduk. Daha bir kaç sene evvel harap bir yangın Yeri olan bu yerlerde yepyeni bir mahalle, hattâ bir şehir yükselmiş- ti. Henüz yan sokaklara sapmamış, yal- nız parke taş döşeli cadüelerlden ges « miştik. Bu caddeler y ibariyle çok bakımsızdı. Fakat tertemizdi. Yahut ta iki tarafına dizilmiş yeni binaların yüze gülen manzarası insana her tarafı terte- miz gösteriyördu. Arkadaşıma dedim kiş # — Buralarda tek bir dert bulacağı - mızı sanmıyorum. Bak, her taraf güzel temiz evlerle, geniş caddelerle kaplı. On beş dakikadır yürüyoruz ne bir dert gördük, ne de kimse bize dert yandı... Ali bu sözlerime yalnız sinsi sinsi gül dü., Beş on adım daha başka bir şey ko- nuşmadan yürüdük. Birdenbire Ali ko - lumdan çekti: — Bâk, ba senin dertsiz mahallenin haline, diye kahkahalarla gülmiye bir taraftan da fotoğraf makinesinin ayarını yapazak, soldaki iki sokağın resmini al. mak için hazırlandı. Sam ki; a Yeierinin tanzim ve tönsiki ne. ai, bütün Elenler kendilerini a İlay yin İlk edebilirler. Du sebeb. Va, İse, anistanm büriçteki gerefi de katre * Bunu anlamak için yaban. “ap Aktay pır, Fağetelerini okumak kâfidir. hı laa ya budan acar yeni eğimin ikin. atay Programmdan bahset; ve MZ Za bildirminter. k OY ia mik mevcut olmıyan siyasi Kyç, Sarma Zoe haricinde ademi merke. Sk Ayaan bir dahili idare teğ. RAMİ Pertng MERE) ln m başlanmış tanzim ve : Bençiy, onlar vücuda © getirmek ve | verilecek terbiye © aöstemini ) yi 3 Lâleli sokakları temizdir, fakat buraya çönçüler ancak haftada bir uğrar. | Jar. Herkes kendi evinin önünü süpütdüğü için bu temizlik devam eder | Lâlel Ben de bu sokaklara doğru yürü. düm. Önümde toprak, hem de en ufak bir yağmurda hiç şüphesiz vicrk vicik çamur olacak derecede yumuşak toprak tan İki yol uzanıyordu. Köşe başlarında! Zeynep Kâmil ve Ahmet Şuayip isimleri okunan bu s0 - kaklardan ikincisinin birincisinden de beter bir hali vardı, Yolun tam ortasında, sokağın başın. dan, caddeye kadar şimdi kupkuru du. ran küçük bir sel yatağı uzanıyordu. İki sokakta da, baştan başa yepyeni evler, apartımanlar dizilenişti, Bir kere yola,, bir kere de binlerce lira sarfiyle yapılan bu apartrmanlara baka- rak, zavallı mal sahiplerinin kimbilir, belediyeden ne kadar şikâyetçi oldukla. rn düşünüyordum. Tam bu sırada, A. Dinin sesi tekrar yükseldi; — Yalnız burası değil bütün yan s0 kaklar ayni vaziyette! diye söyleniyor- du. Hemen geri dönüp dostumu takip ettim. Bu gefer caddenin sağındaki bir sokağa saptik. Burdda gördüğümüz manzara da değişik olmadı. Fethibey caddesi üzerindeki daha bir gok sokaklara baktık. Hep ayni şeyi, hep toprak gördük.. Yalnız her şeye rağmen bütün gezdi. ğimiz yerler tertemizdi. Bunun kerame. Eni Yazan : Haberci Tinin hallerinden pek memnun iki ihHiyarı Haberciyle, . konuşuyorla ç Lu 5 tin de kapısının “önünü. ve... solcağını süpüren bir kaldını gördükten sonra an- Jadık. Kadın : — Evet, diyordu. Buraya çöpçü uğ- rar amma, ancak hafta da bir defa. Eh, ne yapalım, kendi elimiz sağ olsun. Pa. çaları sıvadık mr, her yeri süpüreviri- yoruz! O süpürmesine devam ederken, biz de dolaşmamıza devam ettik, Dar bir s0. kaktan, tekrar Fethibey caddesine çık. mak üzere iken küçük bir kızın, koşa, koşa yanımızdan geç i ve birar öte mizdeki bir kahvenin önüne giderek, 0- rada oturan ihtiyar bir adamla heyecan. k heyecanlı bir şeyler konuştuğunu gö- since, ben de kahveye doğru yürüdüm. Palabıyıklı iki ihtiyar, yaya kaldırım: - nm üzerine koydukları iskemlelere o. turmuşları cigara tellenditiyorlardı. Çocuk, ne konuştuysa, konuşmuş ve koşarak cadddien aşağı doğru gitmiş- ti. İkisini de selâmladıktan sonra, kendi. mi tanıttım ve — Ne dertleriniz varsa bana anlatın, değim.: Evvelâ biribirlerinin yüzüne baktı - lar, Sonra biraz daha genç olanı! Yanındaki titrek arkaklaşını göster- di: 2 ş — Ona sor, dedi. Titrek adam, palabıyıklarnım alin da saklı ağzın: kulaklarına kadar aça « rak güldü: — Yok, bir şey evlât, diye söylendi. Hiç bir derdimiz yok, bizim bak, s6 - kaklarımızm kaldırımsızlığından filân biraz şikâyetçiyiz. Ammar gene de m tanbulun en iyi, en rahat mahallesi her halde bizim Lâlelidir. Garetene de böy. İece yaz.. Tekrar çigarasmı içmeğe başladı. Ve bundan sonra sorduğum bütün suallere yalnız başını sallıyarak cevap verdi. Artık konuşmak istemediği anlaşılı - yordu. Orada daha fazla durmadım ve Lâle. inin başka taraflarını gezmek üzere palabıyıklı iki ihtiyrn yanından ayrıl. dum. HABERCİ YARINA: LALELİ —2 3 — EŞ ERGENSTRİK 122 sene evvel bugün a, Küfürbaz bir ' bostancı kap- tan paşa oldu İkinci Mahmut devrinin kaptan pa- şaları arasında Deli namiyle şökret ka- zanan Abdullah paşa bu mevkie hase- kilikten yükselmişti. Kerdisi (haritai kaptanı derya) müellifinin dediği gibi Çengelköyünde oturan bir “pespaye ve bivayenin,, oğluydu. Deli Abdullahın mirahırığa Kadar yüleselmesi Yunan ibtilâlinin arfesine tesadüf eder. O zamanlar, yeniçeri kalyoncularının öteye beriye tecavüz ve zorbalıklariyle İstanbul sokakları- nı eşkiya yatağı haline getirdikleri fe- na günlerdi. Meselâ birkaç yeniçeri uşağı, tersa- ne kürtleri arasında bir kavga çıkarı- yor, İki taraf bıçağa, tüfeğe ve hatta topa müracaat ediyor, sokaklarda bari- katlar yapılıyor, arbede küçük bir sa- vaş halini alryor, ne yeniçeri ağasının ne kaptan paşanın ve ne de sadr:âzamın tavassutuna iki taraf da kulak asmıyor du. O zamanlar, Galatada, Kasımpaşa da, Hasköyde, kalyoncular ve esnaflar otururdu. Buralarda inzrbat ve asayişi temin etmekle mükellef olan © kaptan paşaların bahriye işlerindeki iktidarla. rna değil, bu gibi serserileri, külhân- beylerini, sarhoşları idare etmek hüsu- sundaki kudret ve müuvaffakıyetlerine e hemmiyet veriliyor, o kaptan paşakğa getirileceklerin seçiminde bu noktalar üzerinde fazlaca duruluyordu. Kaptanderya Hasan paşa o mevkie kasaplıktan gelmişti. Bahriye işlerin den katiyen haberi yoktu. Bir yobazdı. Zorbaları, sarhoşları idare etmek, ağız- Tarınm payını vermek, onların bulun duğu mmtakalarda inzrbatı temin eyle- mek iktidarını haiz değildi. Hasköy ve Galata kavgaları sırasında hiç bir ha- reket ve faaliyet göstermedi. Bunun üzerine, ikinci Mahmut ser- ? $-# serilerin, zorbaların gözünü yıldıracak, sözünü geçirecek, kuvvetli bir kaptan paşa bulmak lâzm geldiğini anladı. Ve çok geçmeden buldu: Eski bostanerbaşr ve yeni Miriahır Deli Abdulah paşa!.. Abdullah paşa heybetli, cesur, hatta padişahm karşısında ağzına ve aklına geleni söylemekten, sövmekten, küfret- mekten çekinmiyen bir adamdr. Onun bu halleri ikinci - Mahmudun boşuna gidiyor, sertliğini, bostancıbaşı iken insibat işlerinde hayli işler gördü- Bünü bildiği için, kaptan paşalıkta da, zorbaların, serserilerin hakkından ge leceğini tahmin ediyordu. İşte onu bu sebeplerden dolayi kap- tanpaşakğa getirmişti. . Yoksa; Deli Abdullahın, bu mevkie yükselmesi için, ne bir meziyeti, ne de bir iktidarı var- dr. Abdulah bostarıybaşı iken, ikinci Mahmut ne zaman ona rastlasa, kendi- sini lâfa tutuyor; sözü, bilhassa onun küfretmesini mucip olacak bir vadiye sevkediyor, Abdulah küfrettikçe kah- kahalarla gülüyordu. İkinci Mahmut, kayığa bindiği za- man, kürekçilerin en ufak bir kusurla- rı karşısında, Deli Abdulahın kaba bir tarzda sövüp saydığına dikkat eder, fa- kat ona bir şey söylemezdi. Gene Abdullahm kalaylı bir küfür savurduğu bir gün, aldırmamazlık et- medi, Sert bir sesle dedi ki: — Dikkat ediyorum, ne zaman ka- yığa binsem, Beşiktaştan o Tophaneye kadar bin kereden fazla küfrediyor, bun dan kendini alamıyorsun ! Bostancı Deli Abdullah, alışmadığı bu sert hitap karşısında bozuldu, utan- gaç ve mütereddit, özü: diledi; — Şevketlüm! kürekçiler o kadar ahmak herifler ki, insanı çileden çıkarı yorlar... Mademki sözlerim canımızı si« kıyor, bir daha katiyen yapmam... İkinci Mahmut güldü? — Birdaha yapmıyscak mesm?.. Hiç zannetmem. Sen küfretmeden du- Tamazsın... Küfretmezsen sana bir de bahşiş var. Padişahla bostancı iddiaya girişti- İer. Gelecek cuma bostancıbaşı Beşik- taştan Tophaneye gidip gelinceye kadar külretmemeğe tahammül ederse, dol- gun bir bahşiş alacaktı. Cuma oldu. Padişah kayığa bindi. Devamı 6 merda H. Rüştü TIRPAN