eğe hasrederse l kâr etmiş o- ahud kalemini- erde bırakmayı- nwu;:!—:ğmız kolla ılıhae- * Sesaplı olarak koyu- nıuvı.fık yerden gelşin. * yerde — dursün, Na vasıtanız yer Ş la, €u az hareketle — Taevkide bulunsun. ü & Var: İşçini l ee ç ST? İşçinin maddl r“hr Byini temin ediniz ki, h: AAt ol A”!le.,i,, UN Ve iyi randman ver Ti Blki d:î';_““"iunu unutma & ŞÜ kendişi, < T olduğu halde her İstifade ettirin. I- Tarar deği Z. Çepi DU değil ttliyi Çekiçinizi üy Rüzej bir y' t Sti i » :: cı'.ı;:ıeıî'ıl:nkikı, bu sistemin u b n ha İstitade etın;h::n'. ae Wıq. mitbın:l Ki ee Na ğ u;:. l:çlyi teşvik için T. ” diye vaktiyle , Smuştuk. Bu, v- *ketimizde tatbik edi- W Ve ı*'ı.yî:""mıu R l:n tarzında musi- Wü'*k N netiçe E ._P'h_" tecrübeler. W ölan hçi Böre ise, Mağmum n %kı_"&?lkr. daha siyade, klâ- Müsbet tesi es | Hletak a üDİş. & ? “musiki N y ».“"İ"*""fı'-'“?ğf :.ım... ha- h Yerir, tedana ti er. < ı"ı;:“ € ;i"eî , Asker bândo e %"dım,_. ' S de, -müsikiyle 'u:% fabı rlkııör ahbabm anlatıyor- B ttkiden tlea .2 Simdi Soba yanar B Birkes alorif, 142»'“'* :_eıı-. Taeellaj ler yaptırdım. İn, İT Tüke idaresinde, bu b Tetkede Te ĞURU iddia edildi. ü e küri keş GŞ Zit İt Çıktığımızı her hapar Ğ - Bi İ Baat soğuk talaç D İğgil ;Lı?ıl :;'dılı.-_ i:dl’?f"u farkından İlgi b n "'#ııu i İste bütün bu za- Te ka S oluyorum. Ğ rk» B iıîiye iyi bakma G ti Etime n nihayet bi- v e oı,.,,.::_ df anlaşıldığın- 8a imkân var mı- (Va -Na) Sönekter, üN ö 'e Küzetasi Muhabiri Ürmiy bi "—;.urıeıl::leu!n düello KI çi w;:::. w Ronald Strunk, Çat * GNĞÜR İçin, Naa, İtin; Bi 'w.w::“lur. ün hayelyet Givanma kuşlar v aüğnamk d < d « Çakmakçılar Yokuşu işte Dböyle bir yendir... X İstanbul konuşuyor! Çakmakçılar yokuşunda ... Burada el arabalariyle nakliyat hem güç hem de tehlikeli bir şekil almıştır Yazan : Haberci Çakmakçılar yokuşu için “İstanbulun en dik, en dar. Fakat en kalabalık — yo- ndan birisi,, desem, hiç mübalâğa etmemiş olurum. İstanbullular arasın- da burayı tanımayan hemen hemen yok gibidir. Mahmutpaşanın tam alt tarafından, sizi Fincancılar caddesinin ucuna çıka- ran bu kestirme yoldan elbet bir kaç kere geçmişsinizdir . Sonra bu yokuşun de meşhur Valde hanından gelir. Hani şu franlıların eski zamanlarda Muharrem aylarındaki kanlı öyinlerinin yapıldığı meshur Valde banı... Medeni kanunla - rzımızla menedilen bu kanlı merasimleri ben pek hatırlamam amma, hikâyesini çok dinledim. Bana şöyle anlatmışlardı: “Muharrem ayınım önü oldü mü, bü Çakmakçılar yokuşu, daha sabah ka - ranlığında mahşer Allah dolardı. Bu: — Ya Hasan, ya Hüseyin!.. diye di- ye dövünerek Valde hanına gelen kafi- Teyi seyr için toplanmış bir kalabalık - tır. İşin a8i kanlı tarafı, zincirlerle vü- cutlarının her tarafından kan çıkıncı - ya kadar dövünmek faslı hanın içinde başlardı., , Gözlerimi faltaşı gibi açıp dinlediğim bu hikâye çok daha uzundu amma, şu dakikakla işin tafsilâtını hatırlamıyo - rTum, Yalnız o eski günlerin hatırası Cakmak gılardan her geçişte içimde garip bir his, daha doğrusu bir ürperme uyandı- Tırdı. İşte 6 günde gene ayni hislerle Çak - makeılar vokuşundan aşağı inerken. ya- tumda yürüyen arkadaşım foto Âliye düsündüklerimi söylüyordum. Arkadaşım sözlerimi gülerek karşı - ladı ve! — Adam sen de, dedi. brrak şimdi © eski hikâyeleri, bugüne bakalım, bu güne.. . Arkadaşımın acele ettiğini anladım. Ya vorulmuştu, yahut ta bir yere sörü vardı. Benden çabuk kurtulmak isti - yordu. Hemen işe başlamak Üzere, sağımızar solumuza dizilen büyük hazır elbiseci dükânlarından birine girdim.. Dalgın bakışlı orta yaşlı bir adam beni daha bir şöhreti Çuakmakçılar bir balkon kapıdan kârşiladı. Çok soğuk — tavır l vatdı. O kadar ki kendimi âdeta çekine çe- kine tanıttım. Evvelâ sessiz sessiz yüzüme baktı.. Sonra: — Böyle şeylere aklım ermez, bana sormayın bunları, diye söylendi.. Biraz israr etmek istedim : — Bırakın Allah aşkına, dedi.. Ben akşam ne yediğimi bile bilmiyorum.. Çar ve nâçar, buradan ters yüzü çık- tık., Etrafımızdaki dükkünlara baka, baka, açağılara doğru bir miktar daha yürüdük. Burada elbisecilerden başka, Şalcı- lar, kuşakçılar, hazır kasketçiler ve tül - bentçiler de vardı. Valde hanının kapı- sını geçmiştik. Yol, burada birdenbire darlaşıyordu, Arkadaşım kolumu dürt- tüt — Bak, dedi.. İki araba yan yana gelse, dünyada geçemez buradan.. Sanki onun sözlerini İsbat etmek 14- zımmış gibir tam bu sırada en dar yer de iki araba karşı karşıya gelmez mi? Öyle bizim bildiğimiz atlraraba değil.. İki el arabası.. Bu dik yokuşta yüklü olan arabaların birini kenara çekip öbürüne yol açmak çok güç ve zahmetli oldu. Çac Çakmakçılar vokuşunda el arabalarile nakliyat pek güç ve tehlikeli bir yokuşundan İnerken Valde hanının arkasında böyle garib görmüştük!, 7 — 8 kişi bu zor işle üğraşa dürsün, biz de orada rast geldiğimiz bir tanr - dıkla konuşmağa başladık. Kendisi bu- ki büyük mağazalardan birisinin sahibi, Avrupayı gezmiş, münevver bir gençti. K 'n'ı Bize şunları söyledi: — Sirt bamallığının kalkması, mede- niyetin zaruretlerinden biri idi amma, maalesef şehrimiz o kadar Kurunu vus tal ki, bu kararın tatbiki bir çok zarar- lara sebep ölüyor. Meselâ bu dik yokuşta, el arabala - riyel nakliyat cidden çok acınacak bir haldedir. Ufacık bir arabayı üç dört ki- şi yukarı doğru zor iterler. Fakat asıl mesele, arabaların yokuştan aşağı ine - ceği zamandır. Günde kaç kere yüre » ğim ağarma geliyor. bilmezsiniz.. Za « NUÜ 397 sene evvel bugün Venedik Hükümeti Babıâğli lle bir muahede akdetti 1540 yür 27 birineitejrle güsü, 907 sane evvel bugün, Türkiye ile Venedik arasında bir sulh muabedesi imzalandı. Çok enteresan olan bu sulh muahedesinin müzakereleri tam 36 ay devam etmişti. Akdenizde düşman tanımıyan ve her zora karşı durarak datmam muzaffer olan Barbarce birçok yerleri zaptetmiş ve aldığı — yerlere düşman ayağı bastırmamağa — başlamıştı. Kabraman 'Türk denizcisi son olarak Turgut Relsi Ketalonyaya göndererek yedi yüz esir toplatmıştı. Venedik hükümetinin Türkiye ile sulh ak. istemesinin sebebi, Kastel Novan yollar tarafından zaptedilmiş olmasıy, Venedik, lik önce, gizli olarak — Griti is. 4 ber murahbhası İstanbula gönderdi. Mu ahhas, terciman Yunus beyin — delâleti ile zam ile görüştü. A Mmüzakerelere başlamak üzere Piyetro Zevi. ,derdi. Piyetro vasi bir aalâhiyetle ge. u. Aldığı talimat üzere sulh mükave, Yesini unzalayabilecekti. Fakat bu elçiye İa. tanbula gelmek nasip olmadı. Saray Bosnada bastalanayak öldü. Bunun Üzerine Venedik cumhuriyeti Tan, mtarini mümda seksen yaşında bir ha olarak İstanbdula gönder. . İşte bu murahhas İstanbula geldiği vakit Nova tetirdat edil bulunuyordu. aeno Konta: muahedeyi — imza. £ sebeblerden bü. n anlaymamazlık burada da kendini nil; ürülen şartları Kabul etmek değilim.. diyerek Venediğe tik hükümeti, her neye mal olurma olsun Türklerle sülh akdetmek kara. renda idi. Çünkü Türk, Akdenizin — yegdhe bâkimiydi. Ona kargı durmak dalma bir fa. lâket beklemek demekti. Böyle düşünen hükümet, san olarak Tarici Badacti muruhbas tayin olti İşte bu murash hax tam üç ay müzakereden sonra anlaşma yapmağa muvaffak oldu. Bu anlaşmaya gö. 'ye Venedik bükümeti Argipel — adajarı ile Dalmaçya sahillerindeki Nadin ve Orana ka. lelerinden vazgeçiyordu. Argipel — Barbarosa Hayreddin tarafından zaptedilmişti. Büyük denizc'nin zaptettiği yerin inda edilemiyece. gini çok iyi bilen murahhas ba isteklere iti. raz etmenin manasız olduğunu biliyordu. Bunlardan başka Mora — yarrmadasındaki henüz Venedik elinde bulunan Napoll Diro. mani ile Malovazi kaleleri de teslim edile. cekti. Bu gşartlarr kabul eden Venecdik hükümeti harp tazminatı olarak da 300.000 düka al. fın verecek, yalnız Kıbrıs için her xene veri len vergiyi esklal gibi ödemiyeceklerdi. 'Tarihte, Türkün Akdeniz hâktmiyelini bu nun gibi anlatan daha birçok vesikalar var. dır. Yirminci asırda bütün dünyayı beyecana düşüren Akdeniz, dün kahraman Türk de, mizetlerinin elinde boş bir meydandı. Onlar. la boy ölçüşecek bir tek düşman bile bap kal dıramıyordu. Bu tarihten daha gerilerde Akdenizde do. laşan çok zayıf Türk gemllerile mücadele $çim bile Bütüm devletler birleşmek mecburi. yetinde kalıyorlardı. Bunun bir misalini de yarınki yazımızda okuyacaksınız. Niyazi Ahmet Fakat V valir hamallar yüklü arabalarına hâ « |"TJgr yapılryor. Meselâ çarşıkapıda benim kim olamıyor ve yokuşttan aşağı hemen hemen ber gün kaçırryorlar. Daha dün, bir zavallının bacağı sakatlandı.. Üç dört gün evvel de bir küçük yav- runün ölümüne ramak kaldı. Bereket bir tesadüf faclanın önünü aldı. Buralarda böyle araba Ve filân nak- liyat devam ettikçe yakında korkunç kaza haberleri duyacağınıza emin olu « nüz, Aücak bu yolda işliyecek arabalara fren koymak mecburiyeti yapılırsa belki kazaların önü biraz alınabilir. Sonra başka bir mesele daha var. Biz den satın alınan mallari yollamak için de vesait bulamıyoruz. Araba bulmak imkânsız.. Dükkânlarımız için birer el arabası yaptırsak, bunları muhafaza edecek yerimiz yok, sokakta bıraksak olmaz.. Eh, dükkânın içinde de kala « maz. Mecburen bü işten vaz geçmek icap ediyor. Tabii göndereceğimiz mal lar da arabacıların keyfine, günlerce bekliyor. Gencin anlatacakları bittikten sonra, iki kere tabelâ parası alıyor, diyordu. Üstelik almacak pırlyı tesbit gder)mı de cok hakarzlık- tabelâmdan iki kere büyük bir tabe - 1âdanr bepiden alman paradan daha az para istediğini öğrendim. Bu olur mu? Daha fazla söylemeden, kendisini acele actle dükkünından çağırmışlar - dı, Fotoğrafçı arkaldaşımla beraber, ben de aşağıya doğru yürüdüm. Artık yo - kuş bitmek üÜzere idi, Ali birdenbire durdu. Başını kaklırmış havada bir şey- Ter seyretmeğe başladı: — Ne oluyör, diye ben de hayretle dönüp baktım.. Gördüğüm manzara, si - zin de buradaki resimde göreceğiniz pek garip bir manzara oldu. Valde ha- zun bir harabeden hiç farksız olan ar - ka duvarları arasında tâ tepede hemen hemen yıkılmak üzere bulunan bir bal- ön vardı. Benim, değil üzerinde dolaş- mağa, civarına sokulmağa dahi cesaret edemiyeceğim, bu balkonda üstelik bir de adam dolaşıyordu. Dostumun resim almak işinin bitme- sinj zor bekleklim. Böyle bir manzara - nın uzaktan seyri dahi sinirlerimi boz- mağa küfi geliyor, yüreğimi hop hop attırıyordu. O kadar ki, şimdi bu satırları yazar - ken, garip balkonun resmine bakıyo - rum da, hâlâ heyecanlanıyorum. - HABERCİ