10 Eylül 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

My dN Jg[ı ;ıhı | lı; ! Nkîlşk ve macera KE 6’/,_. Ü. di w.ıı* M t omanı — —i Nakleden : (Vâ-Nü) k h;"b'le anlaşılmıyan şeylerdi ki. iuu klııyordu Lâkin kızın da izah u. Zavallıcık hissettiklerini Wıyette değildi. Kocasının " çıkışta olduğundan ziyade daha büyük bir hicap duyuyor- %eu ;:ı.'%uıtu Fakat o gün mevzu, da cereyan ediyordu. N;Y N, kendi h'slerinden bahset- ;[ kb::;ehayır! Kendi samimi hisle- 'tmek güçtü. Bij istiyordu. İşte bütün duy- Bün gerçi biraz ileri gıtmış. | '! hülâıası buydu. — Gidecekti bu çiftlikte meydana getir- m_"!" likların önüne geçmiş o- gğ:ı * Neden?.. Söylesenize... elıyım çm lma ya? hq. “"nıı yerim burası değil.. Bu- * Müsaade ediniz de, size, Bı] H *N evvel teşekkürlerimi bildire- “Iı Sti birçok maddi yardımlarda AĞ Bim, Nam,ı VYağa kalktı. %Wi? Bitmekten — bahsediyordu, :?!u, timd ıqermîn onu — terkedecekti. h:îh !n , şu dakikada, böyle bir Jisini nasıl büyük bir hüsra- “Ceğini düşündü. Bu gözler, Olan ve kendisine hazin ha- İyiliklerinizi asla unut- | & SN U gözler.... kız' d;'ğ"? Hislerini anlat bana... h ru St Cae gen lkıg yürüdü. kl *rmin ona ellerini uüuzattı * Yaklaşmasına mâni oldu. Ha ğ___nh” Rica ederim... Beni bıra- a z beni! Ben sizin haya- YA y Rn &ttim. Usulla eçkilip gi- yırlısı budur. | 0) NM khur Mu Nermin?... Nereye? Bin i hke ler var. Siz bir kadınsınız. Ş Pir Sürette, erkek kadını L ine doğru çekti. & ğ"nm _ *;:bheıe Sükün bulun.. Nedir €klik? Böyle şeyleri düşün ?N!. ay'P! Bu ev ne kadar be- l;!' Wİ derece sizindir... Burada Tiş, Büp Tizdesiniz, anlıyor musunuz? İZe aittir... Anlıyor muüusu- İnciğim! ç“k heyecanlıydı. Tepeden l.â*âu. titriyordu. Gözleri yaş- Bunun kendi de farkında ?oı—u Özlerinin kontrolünü kay- kk“dim $Ca erkeğin kolları arasın- '—Ğektı Uzaklaştı. N Sok. iyi kalplisiniz. Bunu bi- hı İzden de bana karşı böyle H,h &ğ ıub'klerdim zaten... Fakat sa- ['“ yo"“m Gitmek istiyorum. Nm%m"îden uzak bir yere git- 'İt de ediniz... Hem de fazla '—')'ıruz K%hhung“zumden uzağa bırakmak Un sebebini anlamadan.. Siz Öfiz Işsınız, beni de çıldırt- ı“hu:;hqhu:nuz İmkân ve ihtmali K Ntün Siz, benim karımsınız, z N)*“Lü“en galiba.. karınız. Bunun ne e€hem- V ay Sesle Bta kendi ışıtecck gibi, u- Söylemişti Fakat erkek ğ lütfen değil, tam mana- İ Tz Sizi Allahıti ve kül- aldım. Siz de benim İ n , %"Gi“r“"e de ilelebed burada kal- N ü r::]tl'lrmş değil mis'niz? Re beni - Üf'“'ıu;: i terkederek git ? önüne iğerek: v:'"îz Simdi fikrimi de- " : Ya: Eskiden, bu evi "'!ı ki '—î Üle doğru g'tmek İsti- ış._qu ahm'n edebilirdi? rw”f&%'&h eeîa“ Verme” Ü i üzüvordu. NSi bilhassa pek fehna M Sözler; erkek için, öyle bekle- | Gözleri bir an, kadın- 'Pencereden dışarıya çev | * rildi. Dışarıda fırtına vardı. Tipi, bü- tün bu vahşi tabiati süpürüyordu. Dedi ki: — O “öldü,, diye mi gitmek istiyor- sunuz? Şimdi, kıza bakmağa cesaret edemizş yordu. Sualini vazıhlaştırmağa, karde- şinin ismini telâffuz etmeğe de cesareti yoktu. Ayni mütereddit ve ürkek sesle: — Hayır!.... Her hakikati öğrendim diye! — Her hakikati mi? Sanki Rüştünün ayakları — dibinde bir uçurum açılmıştı ve kendisi içine yuvarlanmıştı. Ayakta sağlam durmak arzusuna rağmen bu yuvarlanışa mâni olamamıştı. Büyük bir irade kuvveti sarfediyordu. Fakat her zamanki ğuk kanlılığına sahip olamıyordu. — Nemin! - dedi - Beni geçen gün niçin öyle istintak ettiniz? O kadar çok sualler sordunuz ki hakikati sizden giz- lememenin daha doğru olacağını düşün- düm. — Söylemekte daha iyi ettiniz. Bil- memek beter olurdu. Zihnimde hakikat | te kendime de feci şeyler hasıl olurdu. — Peki şimdi?... Gitmek mi istiyor- sunuz? — Mutlaka... Z'ra bu çiftlikte boğu- luyorum.. Katiyen burada kalamam. — Pekâlâ... Fakat nereye gidecek- siniz? — Nereye olursa.. Ayaklarım beni nereye götürürse... Burada kazandığım yüz elli lira kadar bir para var, Onları sarfetmedim, duüruyor.. Harcayıncaya kadar elbette muvafık bir iş bulurum. — Benim ismimi taşıdığını unutu- yorsunuz, Nermin, Kız, itiraz etti: —AÂ... eğer o ismi kirleteceğimi sa- nıyorsanız aldanıyorsunuz. Böyle bir ihtimali bile aklına getir- miş olması, kadıncağızın gözlerini yaşla idolduruyordu. Birdenbire, başını kaldırdı: — AÂrtık o ismi taşrmamda sizin için bir lüzum kalmamıştır zannederim, Şa- yet isterseniz onu size derhal iade et- meğe hazırım.. Fakat eğer istemezse- niz de, Bu, kabil olmazsa da... Belki, genç ölmek taliimdir. Böylelikle, bana verdiğiniz ismi kendiliğinden almış o- lursunuz... En iyisi de bu, değil mi? Erkek ona baktı, Son derece dehşet içindeydi. Bir şey söylemek için ağzını açtı. sonra, dudaklarımı ısırdir süstü, Bir an, düşündükten sonra, sinirli: — Pekâlâ... Mademki gitmeğe karar verdiniz, gidersiniz. Lâkin burada ka- zandığınızı söylediğiniz yüz küsuüz lira- dan bahsetmenize ihtiyaç yoktur. İster- seniz o parayı buradaki uşaklara bahşiş veriniz. Siz, buradan, çantalarınız eşya ile dolu cüzdanınız parayla şişkin ola- rak, tam benim karıma lâyık olarak gi- debilirsiniz. Neresini seçerseniz orada oturunuz. İzzet ve ikbal ile, şan ve şe- refle, refah ile, zenginlikle yaşayınız. Ben de, gelip sizin tutacağınız yahut a- lacağınız evde hiç bir noksanınız olma- sın idiye bakmağa, kontrol etmeğe gele- ceğim. Bu, benim vazifemdir. — Şey... — Evet, hizmetiniz hususunda... İk- bal kalfayı yanınıza vermek olurdu, Fa- kat o çok ihtiyardır. Belki bir kusur e- der, Size, kendi yaşınızda, hamarat, kıv- rak bir famdöşambr ile iyi bir aşçı ve bir şoför bulurum. O cihetleri merak et- meyin. Sonra, bankada bir hesap aça- rım.. Bütün ihtiyaçlarınızı görürsünüz.. Hah, tamam, buldum: Buradaki terzi kızı sizin maiyetinize veririm. Onldan hoşlanıyorsunuz. sinirli so- | | ERGERDRM Bir hristiyan Mensup olduğu ordudan müthiş bir intikam aldı Tür kumandanı, ölümü esir olmaktan üstün bulmuştu 1595 yılında Bükreşi zaptöden Türk ordu. su sonradan bozgunluklara uğramağa başla. mıştr. Bu mağlübiyetlerin acısını çıkarmak üzere İstanbuldan hareket eden Sinan paşa kuman dasındaki ordu, Alman, Macar, — Bohemya, İtalya, Belçika asilzade — kumandanlarının emrinde bulunan kuvvetli ordularla çarpış- mağa başladı. İki ordu Strazaberg Mmevkiinde biribirleri. ne hücuma geçtiler. Kanlı — ve dehşetli bir harp başladı. Bu muharebe, Türk ordusu i. | çin çok acı oldu. Ordunun en — kıymetli ku. maşlardan beş yüz çadır, otuz. — dokuz top, yirmi yedi sancaktan başka — binlerce insan mahvoldu. Oslrogon kalesi dört bir taraftan muhasara edilmişti. Kumandan — Kara Ali, Düşman kumandanlarına teslim olmaktansa kaleyi havaya uçurma taraftariydı- — 'Teşlim olmak şanımrza yakışmaz. Ken. dimizi düşmana öldürtmektense kendimizi kendimiz öldürürüz. Bunu da mtı yapamıya. cağız, diyordu. Avusturyalılar kuvvetliydi. Herne bahası. na olursa olsun kaleyi ele geçireceklerinden * &min bulunuyorlardı. Kalede açlık ve susuz. luk başlamıştı. Kara Ali kalenin en ön saf. larına giriyor, çarpışıyor ve — durmadan bu tehlikeli vaziyetten kurtulma yollarını arı. yordu. ; Cesur kumandan sözünü yerine — getirdi... Bir gün onu kale hendekleri — arasında ölü btuldular. Düşmana teslim olmamış ve düş. manın kendilerini teslim aldığını da görmek istememişti. Kaleye günde 1500, 1800 gülle atılmaktay. dı, .Düşman buna rağmen burayı fethedemi. yeceğini anlryordu, Çünkü Türk — askerleri, sonuna kadar mücadele edeceklerdi. Bu su. retle kale bir harabeye dönecekti. Bu cihet. leri de düşünen düşman, Türk ördusuna şu haberi gönderdi: — Kadınlarımız ve çocuklarınız ile istedi. ğiniz yere imparatorun gemileri içinde gide. bileceksiniz. Bu şartla kaleyi teslim ediniz. Bu hiçde kahramanlık duygularmı incitecek bir teklif değild. Beş yüz erkek — kadımları, çocukları ve yaralıları ile kaleden ayrıldılar. Düşman kaleye girdiği vakit hayret içinde kaldı. Şehrinhristiyan dinine ait hiç bir şey tahrip edilmemiş, herşey yerli yerinde kal. mişti. ; Bu harbin en enteresan tarafı, Vl;lgı.rdm zaptedilmesi ile Palli şehir ve kalesinin yakıl masıdır. Vişigrad Türk ordusunun elinde idi, Düş. manın kolay kolay zaptetmesine imkân yok. tu. Fakâat bir gün ani bir hücum ile — barut mahzenleri işgal edilmiş, burası — zaptedil. dikten sonra da kale sukut etmişti. Mahzen nasıl ve kimin tarafımndan zaptedi. lebiliyordu? Türk kumandanları bunu iş iş. ten geçtikten sonra anladılar. Eski Beylerbeyi Osman paşa orduya hiyanet ede. rek düşman tarafına geçmiş ve barut mah. zenlerini işgal ettirdikten sonra da dinini de. #iştirmişti. Bu haber Türk ordusuna yayıldığı vakit büyük bir heyecan hasıl oldu. Bir Türkün hiyanet etmesi hazmedilemiyordu. Mağlübi. yet acısı unutulmuş, eynanan oyun teessür ve hiddeti arttırmıştı.. Fakat bü da çok sürmedi. 1595 yılı 10 ey. fi günü 342 sene evvel bugün hristiyan di. nini terkederek Mehmet admı almış olan Gre güar Dayçen kalesine girmeğe Muvaffak ola, rak burayı yaktı, Bu suretle hristiyanlardan büyük bir intikam aldığı gibi Türk ordusu. nun da hiddeti biraz teskin edilmiş oldu. Niyazi Ahmet Budin | Tomntomn amca Kırmızı mayo Yazarı - — Kocacığım, bana bir mayo al! Ama kır MIZIi olsun! Fen memuru Mümtaz, karısının artık bir mani haline gelmiş olan bu arzusunu aylar. danberi yerine getiremiyordu. Aksarayın bir gokağında keşfedilmiş olan bu tatlı mahlü. kun başka hiçbir arzusu, hiçbir derdi yoktu. İlle bir ktrmızı mayo! Mümtaz Melâhatin ömründe — denize gir. mediğini biliyerdu. Faks' bir gün Floryaya gitmişlerdi. Orada limonata içip denizi sey. retmişlerdi. Akşama doğru kumların üstün. de, güneşin kızıl ışıkları ile büsbütün göz a. | Ircı bir parlaklık alan bir kırmızı mayo, bir kırmızı mayolu kadın belirmişti. — Mümtaz, gözleri dalarak bu kadına bakmış, sonra ka. rısıma dönünce bir hırsız gibi yakalanmıştı. Bu küçük vakanın üstünden — birkaç gün geçti geçmedi, Melâhat, bir sabah, daha ya. takta: — Kocacığım, bana bir kırmızı mayo al! dedi. Milmntaz hemen o gün Beyoğluna çıktı. Ka rısı ayrıca evsaf zikretmediği ve sadece (kır mızt bir mayo) istediği hâalde, o, beyaz ke, merli ve arkası bele kadar açık bir kırmızı mayoö âra”ı. Tabit buldu da. Fakat o kadar pahaliydı ki.. bir mayoya (12) lira vermek Mümtaz için imkânsızdı.. Akşam üzeri eve mahzun döndü, — karısı evvelâ onun ellerine, sonra yüzüne baktı. — BSevgilim, kırmızı mayo kalmamış, Fa kat bulacağırm. Yarın! Melâhat ses çıkarmadı. Hazır alınmamış iken kocasma başka şeyler söylemek, meselâ beyaz kemerli, a-kası bele kadar açık olsun, demek istiyordu. Fakat bir taftadanberi işte (kırmızı mayoydan başka hiçbir şey isteme. mişti, Bugün de söyliyemedi. Ertesi gün de mayo alınmadı. Aradan ay- lar geçti. Bir pazar günü limonata içmek ve denizi seyretmek için gene Floryaya gitti. ler. İklisi de korku ile plâjı seyrediyorlar ve kırmızt mayolu kadını ariyorlardı, « Akşama doğru aradıkları şey ortaya Çik- tı. Melâhat artık ona sakımmadan bakıyor. du: Yarabbi, bu kadınım ne güzel ensesi vardı. Siyah, parlak saçlarımın altından başlayarak beline kadar düz, lekesiz ve kadife gibi bir deri iniyordu. Melâhat kendisini iki ayna a. rasında çok seyretmişti. Fakat daha taptaze bir kız iken bile iki kürek kemiklerinin ara. sında ince çizgiler, küçük çı.ymrla.ı' görürdü. Halbuki bu kadın? — Kocacığım, benim kırmızı mayomu ne vakit alacaksın? — Â,. Bak unuttuk Melâhat, yarın inşal. lah, aklıma getir benim, Ama kırmızı mayo gene alınmadı. Mümtazı, Erzurum demiryolu hattına ta. yin ettiler. Kış bastırmadan yola çıkmak lâ. zımdı. Acele atele hazırlandılar, İki bavuülla bir gün, Galata rıhtımından kalkan kocaman bir vapura bindiler. Deniz güzeldi. Boğaziçi, baştan ayağa, turuncuya ve kızıla doğru gi- den renklerile, onları eğlendirdi. — Mümtaz düşünüyordu: Artık bahtiyardı. Erzurumda eskisinin iki misli para alacaktı. Güzel karısma ne isterse yapahbilecekti. Uzun dağ yollarını — neşe ile geçtiler, Ara sıra sık ormanlar içinde kurul. muüuş, yontulmamış tahtadan yapılmış, çam kokulu hanlarda geceliyorlardı. — Ağaçlarda binlerce küş varmış gibi, sabaha kadar or. man, durmadan ötüyordu. Sabahleyin haner onlara taze yumurta ile tereyağı veriyordu. Melâhat, kırmızı dudaklarının üstünde yu. murta sarısımın kırıntıları ile kocasını öpü, yör, sonra tekrar kamyona biniyorlardı. Gündüzün, lâstik patladıkça tamirin ne ka dar süreceğini şoförden — soruyorlar, elele kırlara, böğürtlenlerin arasma, sık çalılık. lara doğrü yürüyorlardı. Kamyondaki diğer yolcularla şöför ve muavini, birkaç dakika i. çin işlerini ve önlerindeki kahvaltı sepetleri. ni unutarak, onların arkasından zevkle bakı. yorlardı. Hepsinin içinde onlarlar beraber kır lara giden, yeşil çalıların arasında kahkaha. | larla koşuşan bir arzu beliriyordu. # Ak Y Erzurumda küçük, sıcak bir ev — tuttular. Çok geçmeden kış da bastırdı. Mümtaz her. gün şafakla beraber kapıya getirilen beyaz ve semerli bir ata biniyor ve yol boyuna gi. diyordu. Bazı akşamlar kar yolları kapıyor ve Melâhat o geceler yalnız yatryordu. Bu geceler öyle uzundu ki? Melâhat hep İstanbulu düşünüyordu. Ak. saraydaki evlerini, mâahalle kızlarını, Nafia Fen mektebini ve Floryayı düşünüyordu.Bir akşam, gene böyle yolların — kapandığı bir geceyi takip eden bir akşam, Mümtaz erkern J Hhan Taı us üstünü başınmı silkti. Karısını öpti. Melâhat dedi ki: — Kocacığım, bana bir mayo al! Mümtaz sevincinden bir çocuk gibi bağı. racaktı. Hemen yukarı çıktılar. Çayını içme. den eve döndü. Kapmın arkasında den masanın başıma öoturdu. — Beyoğlundaki Mağazaya bir mektup yazarak ensesi — bele kader açık, beyaz kemerli, kırmızı bir mayo ısmarladı. Ertesi günü 12 lirayla beraber bu mektubu postaya verdi. —. * * Mümtaz kapıdan girer girmez, paketi Melâhatin kucağına attı: — Mayo! Melâhat bir geyik gibi sıçradı, çığlıklarla merdivenlere koştu. Yatak odasının kapısı. nı içerden sürmeledi. Mümtâz bekliyordu. Beş dakika, ön dakika, yarım saat geçti. — Melâhat neredesin 7? — Geliyorum kocacığım. Bir dakika daha! Sürme çekildi. Melâhat geldi. Mümtaz şaş. kın gözlerle ona bakıyordu: Melâhat, kırmızı mayonun İçinde bir be. yaz heykel gibi gülüyordu. Soba gürül gürül yanıyordu. — Pencerenin dışında beyaz bir dünya vardı. Kar lâpa lâ. pa yağıyordu. Mümtaz Melâhati bir kuş gibi kucaklayıp havaya İzaldırdı. Melâhat, dizkapaklarının — üstünde köca. sının sıcak dudaklarımnı duydu. İlhan TARUS Kadın Nasıl ve neden Yaratıldı Her kadının ayrı tabiatta olmasının hikmeti ! Hind esatirine göre kadın şöyle ya. ratılmıştır: “Yaprağın hafifliğini, gazalin ba. kışlarını, güneşin ılık parlaklığını, si. sin nemliliğini, rüzgârın dönekliğini, tavşanın ürkekliğini, tavus kuşunun a-. zamet ve gururunu, kırlangıcın göğ - sündeki tüylerin yumuşaklığını alarak bunlara elmasın katılığını, balın tatlı. İrğını, kaplanın yırtıcılık ve zulmünü, ateşin sıcaklığını ve buzun soğuklu - ğunu katmıştır. Bunlara da saksağanın zevzekliği . ni, kumruların ötüşünü ilâve etmiş . tir, Sonra hepsini birden kaynatarak kadını dünyaya getirmiş ve bunu da er keklere hediye etmiştir. Kadınm tabi. atır, kendisini terkib eden eczadan bi. rinin az veya cok gelişine göre değiş. mektedir.,, Erkekler! Tapmdığınız kadın işte böyle bir halitadır! elindeki Amerikada Cihan iktısadi buhranından en zi. yade müteessir olan memleketin A. merika olduğuna şüphe yoktur. Fakat artiık orada da buhran gitgide azal . maktadır. Buna bir misal olmak üze . re “Today” mecmuasında okuduğumuz şu kinayeli haber insanrı bir hayli dü. şündürmektedir: “İktısadi buhranın a. zaldığına bir misal olmak üzere Nev. yorkun aşağı mahallelerinde bir ada. mı adamakıllı ıslatmak (döğdürmek) ücretinin 40 dolardan 60 dolara fırla. dığını haber vermekle mübahiyiz! Bu ücrete kol yahut bacak kırmak dahil değildir!,, Ne ömür memleket su Amerika, de. ğil mi? Nezl!e diyip geçmiyelim ! Büyük harb sonu 1918 yılmın ilkba harında çıkan Ve kara toprak ve buz diyarlarının insanla meskün her yeri. 'ni dolaşan İspanyol nezlesinden 6 ay zarfında kaç kişinin öldüğünü bileni. miz var mı acaba? Harb sonu İspanyol nezlesinden 20 milyondan fazla insan ölmüştür. Dört sene süren ve beşerin geçirdiği en bü. Yük badire olan umumi harpte 10 mil yondan fazla insan zayi olduğumı dü. şünetek olursak nezle deyip geçme - mekte nekadar haklı olduğumuz mey- dana çıkar, Evet, nezle deyip geçme. meli, hele şimdiki İspanyol dahili har. binin sonunda yine cihanda bir İspan. yol nezlesi salgımı türememesine can ve gönülden hep dua etmeliyiz!

Bu sayıdan diğer sayfalar: