. daği mekte haklı mıyrz? Acaba ecnebi kıglcre ve dökümlere avuç dolusu para ' Bu memleket ecnebî heykeltıraşların - “Müstamere,;, si deği Dün bir hekeltraş ile öteden beriden konuşuyordum. Bir aralık sordum: — Atelyen nerede?. — Bildiğin yerde... . dedi. . — Kimbilir ne güzel şeyler hazırla. maktasın! - dedim, . Bir gün gelmek ve yeni eserlerini görmek isterim.. Acı acı güldü: — Eğer maksadın bu ise beyhude zahmet etmiş olursun. İki yıldanberi a. telyenin semtine uğradığımız yok.. — İşte bu tuhaf. Neye? Şaka ediyor. sun, tabil.. Büyük bir ciddiyetle israr etti : — Hayır; şaka etmiyorum. Hakikati söylüyorum. Niçin atelyeye gireyim? Neye eser hazırlayayım? Kimin için?.. Kendim için mi?, — Ne garip şeyler söylüyorsun! Memleketin her tarafında büstler, hey. keller dikiliyor;-âbideler yapılryor, bü. yük binalara kabartmalar konuyor. İki günde bir müsabakalar tertip edildiği. ni işidiyoruz. Jüriler teşekkül ediyor.. Sonra, sen kalkmışsın “kimin için eser yapayım? Kendim için mi?.,, diye söy. lenip duruyorsun? Bana kalırsa senin san'atın bugün memleketimizden daha iyi bir pazar bulamaz.. ; — Haaa.. Bak şimdi anlaşabiliriz. Eveeet haklısın., Heykeltraşlık için bu. gün bizim memleketten İyi pazar bul. mak mümkün değildir. Amma bu sözü. me iyi dikkat et. Pazar derken “öcono. mie politigue,, deki mânayı kastediyo. rum. Yani açık kapr... Anladın mı? E . ğer eser yabancı bir memleketin mahsu. lü olursa bu açık kapıdan içeriye girer, itibar görür, “şaheser,, olduğu söyle . nir-beğenilir ve herhangi -bir şehrin en şerefli meydanında yer bulabilir. Heykel ve âbide iglerigde san'atkârın cebindeki pasaport bir nevi “menşe şa. hadetnamesi,, halini aldr. Boyuna hey. kel ve âbide idhal etmekle meşgulüz, O senin müsabaka adını verdiğin şeyler âdeta “bizimkiler de aç kalma. sın,, gibilerden yapılryor. Çalışryorsun, kafa yoruyorsun, binnbir heyecan için. de günlerce çırpınıyorsun. Gönderdiğin maketin jüriden göreceği iltifatı bekli. yorsun, “ah eserim beğenilse de, bile, ğimin yonttuğu bir taşr da ben memle, ketimin bir köşesine dikebilsem,, diye hülya kuruyorsun. Ne oluyor, sonunda biliyor musur?, Yüzü kıpkırmızı kesilmişti... Gözleri. ni bana dikerek cevap bekler gibi bir an dürdu. Sonra onurundan vurulmuş bir san'atkâr azabiyle boğuk boğuk, âdeta inliyerek ilâve etti: — Eseriniz beğeniliyor.. Birinciliği kazandığınız ilân ediliyor. İkramiye alı. yorsunuz. Fakat eseriniz yaptırılmıyor. “Acaba neye vazgeçtiler? Besbelli büt. çelerinde tahsisat yok,, diye kendi ken. = teselli ediyorsunuz.,, Fakat bir de orsunuz ki günün birinde müsa. bakayı açan vilâyet bu işi “bir başka,, . sına “ihale,, edivermiş.. Hayretten dona kalryorsunuz.. Sadaka almış gibi olu. yorsunuz. Kendinizden utanıyorsunuz., Bu “bir başka,, sının hangi dâhi olabile, ceğini tahkike lüzum yoktur. Zira onun mutlaka ve arıcak bir yabancı san'atkâr. olabileceğini artık — öğrenmişsinizdir, Bizim memlekette heykeltraş dendi mi, akla biz gelmiyoruz. Bizim san'atı. mıza inanmryorlar mı, ne?.. Dostumdan ayrılımca düşündüm: “Bu her halde benimle ciddi konuş. tu. Ne bir yeis, azap içinde ol. / San'atkârlarımızı bedbin et. çe. vererzk diku:dwımız eserler Türk hey l:e.tragm: ho;_gâmıege bizi mezun kı. labüir mi? F şu Kıripel miydi, ney din Suaybumuna dikilen âbide ile o. nun ve Taksim meydanındaki garip kibrit kutusu ile de sinyor Kanonika ad h bir ftalyanım notunu vermiş bulun. mryor muyuz? Sarayburnundaki hey. kelit tefüît etmek ve bize bunu eser diye İdir ... Yazan : Nizamettin Nazif sunan adamı heykel ve âbide âlem'nden tardedebilmek için, Atatürkü yürürken ve durürken şöyle bir görmüş olmak, hattâ herhangi bir fotogralını göz at. mak kâfidir. Atatürk kadar endamı ve hareketleri mevzun, ahenkli, ölçülü ve estetik az erkek vardır. “İmmortel,, Atatürkü, tenasübünü tamamiyle ihmal ederek, ona kendisinin hatlarına tamamiyle ya. bancı bir vücut vererek, Âtatürkü zarif, kibar “race,, tab'ına hiç uymıyan ve hattâ kendisine tamamile yabancı olan bir tavırda gelecek nesillere takdim et. | mek, yalnız hataların, ihmallerin bü. yüğü — değildir; bu — ayni zamanda san'atkâr ruhu — taşımamanın, heykel. traş değil taş ustası bile olamama. nın, “Esthete,, bir ruhtan tamamiyle mahrum bulunmanın itiraz kabul et. mez bir delilidir de. Bu mu o büyük ve küdretli yabancı san'atkâr? Yoksa iki yanındaki susuz yalaklarla, sabık Almanya imparatoru Vilhelmin Sultan. ahmetteki çeşmesinden daha zevksiz bir rokoko çeşmeye benziyen Taksim âbidesinin hâlikr ve dâhi Kanıonika mı? Büyük bir muhayyilesizlikle tasarlanı . mış olan ve muazzam bir muvaffakı. yetsizlikle başarıldığı görülen heykel grupu ile insana eski çeyizlik konsol | saatlerini hatırlatan bu âbide bereket ki her asaletten mahrum ,tarihi ve monu. mental tek eserin bulunmadığı bir yer. dedir. Ya onu Sultanahmet meydanına veya Beyazıda dikivermiş olsaydık.. İstanbul şehrinde 'Türkün en azametli devrinin mümessili olmak gibi bir şere. fi haksız olarak taşıyan b ıri etrafm: rin ihtişamı â"rasmda kimin gîîfîîıîö Çar pardı?, Harbiye mektebi kapıundnkı Türk e. serine benzer bir eseri Kanonika ve Kıripel'den nasıl bekliyebiliriz?. Manevra günlerinde Trakya umum müfettişi muhterem general Dirik'in nazik ve lütufkâr daveti üzerine gittiği. miz Edirnede bir küçük parka konmuş Atatürk heykelini gören bütün gazete. ciler, bunun iki yabancıya yaptırılıp İstanbula dikilmiş iki eserden çok güzel olduğunda ittifak etmişlerdi. Gene manevra günlerinde, Velimeşe adlIı bir köyde, bir mermer kaide üze . rine oturtulmuş bir büstten ibaret bir âbide gördük ki, billâh Taksim âbide. sinden muhteşemdi; güezldi. Güzeldi ve buna bide adı — verilebilirdi. Belki görünüşünde bir köylü te. vazuu — ve bir köylü saffeti — var. dı. Fakat konuşuyordu. “Ben ıöyle bir devrin ifadesiyim.. Benim bu toprak üstüne dikildiğim gün Türk milleti, ta. rihinin şöyle bir merhalesindeydi.,, di. yebiliyordu. — İşte bir eserin yerli san'atkâr elin . den çıkışı ile yabancı san'atkâr elinden çıkışı arasındaki fark.. Biri dilsizdir diğeri dilli.. Biri konu. şur, diğeri konuşmaz.. Konuşamaz. Zira yaratan adam böy. le bir kudrete sahip geğildir ki esere, böyle bir küdret verebilsin. Yabancı san'atkârın sırf ticari bir hızla tahrik edilen muayyilesi bizim milli işimiz de bir fotoğraf plâkı gibi duygusuzdur. O ancak bizim verdiğimiz buudları ça. tarak eserini yapmış ve bizim verdiği. miz boyaları sürerek bu eseri mânalı ve ifadeli bir şekle soktuğunu sanmış. tır. Eserinin tekevvününe sebep olan hâ. diselerin tabiatiyle cahilidir. Böyle bir kafaya, böyle düygüsuz bir san'ata, böyle sarraf ve bakkal bir san'atkâra bir milletin zevki, şiiri, bedii iltizam sure. tile verilir mi?, * * * Türk heykeltıraşa hakkı olan gürü. ru iade edelim. Türk şehirleri zevksiz eserlerin meşheri ve Türkiys# ecnebi heykeltraş. ların müstameresi değildi:. Nizamettir NAZİF yıştzelik ea G'elışı guzel mektuplar Kedi diyıp de geçmeyiniz ! Yaza l'l — Kardeşim Mehmet Selim'e — İstanbulda ilk defa köpeklerin top- lanmasınma kalkışıldığı zaman, ona karşı koyan bir kalem sahibi çikmış mrı, çıkmamış mıydı, iyice- bilemiyo- rüum. Fakat iyice b'liyorum ki ayni a- kıbet pisipisilerin basşına gelince siz, pervasız bir şövalyenin kılıca sarılışı gibi kaleme sarıldınız. Sizi kedileri müdafaa eden yazılarmızda Hâmid'in “Hişber” ine benzettim: Fikret, bu muhatabın olan merd, "Üç yüz bin âdâya karşı bir ferd. Sense o gürülh İle beraber, Yalnız bana karşı hasmı ekber! diyorsunuz gibi — geldi bana. Siz yazdınız; kararı verenler de dedikleri. ni yaptılar. Ondan sonra size düşen Kadir, fakat iktidarı meslüb, Galib sayılır bu yolda mağlüb! demekti. Bilmem, bunu dediniz mi, de. mediniz mi? “Kurun” da kediler hakkında yazdı. ğinız bir yazıda bizim kanunlarımız. da, Avrupa kanunlarında bütün hay- vanları ve bu arada kedileri koruyan maddeleri, adliye ve hukuk ile olan es. ki ülfetinize yakışır bir belâgatle ele almıştımız. O yazıdan sonra, ne dersi. niz, bana da kedilerin enternasyonal durumunu ve yabancrı memleketlerde ne türlü hürmet ve itibar gördükle- rini incelemek merakı geldi: sayfalar çevirdim; satırlar gözden geçirdim. İngiliz G. Patrick Thompson'un “Hazine lâyihası” nı, Amerikalı M, Joseph'in “Kedi cemaati” adlı yazısını okudum. Topladığım malümat, sizin için de, benim için de, hattâ bütün tur. fanda nevindendir. Bu malümatı hu. Süsi bir mektupla size gönderebilir. | dim. Fakat buna gönlüm razı olmadı. Zavallı kedileri kalemiyle müdafaa et. miş biricik Türk gazetecisi olduğunuz için bu açık mektubu yazıyorum. Siz okuürken başkaları da okurlar ve yer. yüzünde “Kedi meselesi,, diye enter. nasyonal bir mesele bulunduğunu an. larlar, j * * & “Rufus” isminde kum renginde bü. yük bir kedi vardır ki, İngiliz hazine. sinde fareleri takib etmek için resmen memuürdur. Bu an'ane, Kral Sekizinci Hanri'nin maliye nazırı olan Kardinal Wosley zamanından kalmadır. Wosley daima kedi beslerdi. G. Patrick Thompson'un “Hazine lâyihası” na göre bugünkü günde ha. zine hizmetinde bulunan Rufus, “alt. mışıncı Rufus” tur. Bu kedi, her ne. kadar hazinenin içinde doğmamışsa da oraya iyidem iyiye alışmış ve yer. leşmiştir. Bu hazinede avcı bir kedinin rüya. sında gecirebileceği bütün şikârlar bu. lunur. Şurada burada farelerin tıkır. tısı, kemirişleri duyulmaktadır. Bu Rufus'un günde iki penni maaşı vardır. Bu para, mebusların tasdikma uğrar, Devlet hazinesinden para alan herkes için olduğu gibi bu kedinin ma. aşı için de bordrolar yapılır. Yalnız günde iki penni, Rüfus'un harpten evvelki ihtiyaçlarına kâfi Ee. lirdi. Harpten sonra hayat pahalılaş. mış, herkesin maaşma zamlar yapıl. mıştır. Bü sebeple, Rufus'un gündeli. Şine de 1930 senesinde parlâmento ka. rariyle bir penni daha ilâve edilmiş | bulunuyor. Rufus, yeryüzünde devlet hizmetin. de kullanılan ve resmen maas alan bir çok kedilerden bir tanesidir. İngiltere. de kışlalarda, rıhtım idarelerinde, ya. zıhanelerde, mağazalarda, müzelerde, fabrikalarda gedikli vardır. Birleşik Amerika Devletinin son bütçelerinde postahanelerde kullanıla. cak kedilerin tahsisatı kabul edilmiş. tir. Fransız millfi matbaasında da kâğrıt. Tarın kemirilmekten korunması için bir sürü kediler bulundurulur. 7 oplu İğne Viyanacîa da birçok “memur kedi. ler vardır; bu kediler, masrafı devlet tarafından ödenmek suretiyle tarla farelerin'n veba salgmı getirmelerine karşı kullanılır. Hindistanda sık sık kolera vukuatı çıkar. Statistikler, fazla kedi besliyen Hind köylerinde kolera vukuatının gö- rülmediğini kaydetmektedir. Memleketlerinde veba hastalığının kökünü kazımak için işe girişmiş olan Japonların aldıkları ilk - tedbirlerden birisi, Amerikadan bir gemi dolusu kedi ithal etmek olmuştur. “Hong Kong” da her evde bir kedi bulundurulması mecburidir. Daha bü. yük evlerdeyse üç, dört kedi bulundu. rulur.,, Azizim Selim, “Uyanış” da imzanı. ' zın yerine kara bir kedi resmi koydur. manız, “Kurun”" da sön zâmanlarda kedileri müdafaa için kuvvetli yazılar yazmanız, ve nihayet her gün yaka- nızda bir kedi rozeti taşımanız dola. yısiyle, belki, size bıyık altından gü- lenler olmuştur. Bütün bu muhalifler, bakalım, yukarki satırları okuduktan sonra karşmızda dize gelip: — Biz ettik, sen etme! diyecekler mi? Toplu İğne 9 Eylül bayramı Dün izmirde kutlulandı İzmir, 10 (Hususi) — Güzel İzmiri- mizin kurtuluşu. münasebetiyle dün, öğleden evvel şehitler âbidesinde ya. pılan. merasim ve-ordunun- şehre giri- şini müteakip kışlaya bayrak çekili - şinden sonra öğleden sonraki ihtifal alayma misafir heyetler, miızıkalar, zeybekler, spor teşkilâtı iştirak etti . ler. Alay, Basmahaneden kalkarak çarşıyı dolaştı. Atatürk heykeline git. ti. Muallim Asım İsmet bir nutuk söyledi. Gece denizde, karada fener a- layları ve halk eğlenceleri tertib edil. di, oturan kediler' Ilıtil âstan 'meznuı: Bir noterin - avukatı Adliyeye de suç payı çıkarmak istedi İhtilâs ve sahtekârlıktan maznun Bey oğlu birinci:noteri Salâhaddinin duruş. masına dün de devam edilmiştir. Dünkü —duruşmada evvelâ, müd. deiumumi iddianamesini okuyarak su. çu sabit görmüş ve Salahaddınm teczi. yesini istemiştir. Bundan sonra noter Salâhaddinin a. vukatı müdğafasına başlamış ve şu şa . yanı dikkat sözleri söylemiştir: — Müvekkilimin suçu, ihtilâs ve sahtekârlık çerçevesi dahilinde mütaleca edilemez. Olsa olsa, noterler kanumun hükmü mahsusu mucibince, 50 liradan 200 liraya kadar para cezasiyle ceza . landırrlabilir. Binaenaleyh, ihtilâs ve sahtekârlıktan beraetini isterim. Müvekkilim eğer bu suçu işlemişse, iddia makamile adliye müfettişi de bun dan mesuldür. Çünkü, noterliklerin her sene teftişi icap eder. - Bu teftiş yapıldıysa, suç neden o za. man meydana çıkarılmadı? Suç meyda. na çıkmığğuıı göre, demek ki, teftiş .yıpılmmıgt:r Dediğim gibi, müvekki. “limin SuçÇü sahtekârlık ve ihtilâs değil. dir, bemüm isterim.,, Müddeiunıu adliye müfettişlerinin yaptıkları teftiş. ler neticesinde meydana çıkarıldığı ce, vabitir vermiştir. âıfllhıthu hakkında ka rar verilmesi iiçü muhakeme başka gü. ne birakılmıştır « “bu mütaleaya, ihtilâsın| — İMDİYE kadar $ aldım, ne de bü Türlü çiçeklerin adlarmı pdl hangi aylarda açtığını G d" ellüf blf medim. Fakat büyük, “mı“k bahçenin tarhları arasındâ yüz 8- iki ı&e dolaşanlara değilse de bİ” hllerin? £ şınlık topraklarında göl 'beş ağala çiçek, sebze yetiştirip ÜS wg-m hizmet edenlere baktıkça şağlık Onların biribirine tohum, ul'“ik' vermesini, bilmem ı:ıeı't*!Ğ*’Jl ge * iste' leri katalogda görüp dikleri lâle, ortanca m% setmelerini elbette duym“' L Ö-dü güzdü ve'nb'sallin M0beP ” K Bizlerin kitab sözü ederket ister istemez karışan Ukalâh larda eser yoktur... sinde görülmemiş bir ciç Ü k dikleri için ogunduklerı, bun lerinden başka kimsenin y& n dere ğinı söyledikleri zaman bile 80 ce hoşuma giden bir tabühkler dır. Apârtıman hayatı kücük p. evlerle beraber o meraklıları yavaş ortadan kaldıracaF- konları, pencere içlerini süsl .B caktan, soğuktan bin bir itina *” runan saksılar da var. Ünı“n: ki, onların da guzellıgl B'Y" B saksılar, evlerin içine sığın bahçeleri - ne kadar güzel 01 sun - açık havada, meVS"nıe ğ na göre bezenip çıplakıa bahçelerin yerini tutmuyor- ğ yanında onlar, ancak zih gu, hayat ve ölüm Şal"darm mıyan, bunun için de bizi na edemiyen hayal'ler gibi $ Tabiatten ziyade insan eserlerini sevdiğim, zihnin dine kurduğu âlemleri seyf? hoşlandığım için benım de Ki kendi lerini, limonlukları, gün peşinde oradan oraya sıları bâ.hğeîerş Ha cih etmem lâzım gelll'dı manki hissim de odur. bif gA” sabahı bilmem nereden içime ıf çe hasreti, toprakla U qu“W çöktü. Hiç şüphesiz ki © & degı ce duymakla kalacak, Y“ Üğ yalen tatmin edeceğim- M yaştan sonra itiy:;.dla.l'ml si kabil mi? Bundan sonra ağl v'”' İ budama makasını kulla öğrenirim?... | Fakat insan oglumln g lfî” bir muammadır. Ondaı w hiç beklenilmedik arzuları ler beliriverir. Hiç bir mm 3“* edilmiyecek arzular, hiç P a.!' miyecekleri için yar MM şiddetlerini gizliden gızlly edecek muhahbetler... bl)“] di yok mu? Asıl tadll olal ) değil mi? Nat 1')?: eğil mi N/ k8 e Baba ve kard şeçıl Açlık grev' ı yapan * gti bu işten vazn Kuruçeşmede babasıl! öldürdükten sonra cinnet â ',“ IM diğinden müşahede altınâ ; ’9 o gnüdenberi de açlık gre”! ver t“'d# dı. Zeki, dün sun'i ve ceP pılınca nihayet gı-wil'l'âe bir bardak süt ıçmıgtıl' il sil Iki otııııınl:hır WJ Şoför Hayrinin numaralı otobüs dün Cİ ken yedi ya;mdı Mü'" dırılmıştır. h ,,W ' Şoför Hikseyinin 241 mobili de Yenipostane Yakoya çarparak YM Azssomption, 10 (AzA-) tarafında örfi idare ilâm ©7 —