0 EYLUL — 1987 “TErtuğr feri i rım asırlık bir Mıyor, “Japon denizinin | az parça parça ha- b 9 birine eklemeğe ve o ha- ağa ve yaşatmağa çalr Kulan hareket ŞE 1$, gittikçe heyecanlanan a iz lisanla faciayı an- e as di. 5 temmuzda İstan- Pi Mig ik, Ertuğrul, gelin gibi Ky ley gün köprüler açıldı, bü- Mt Na e İstanbuldan ayrıldık, İN? in Ve zabit tam 1090 kişi miz ağaçtan yaj rlmışta. Üç İki bu tenin vazifen ne idi? yi ey İFİNci bölük emini idim. NO “arİsİ Tekirdağıı Ali beydi. Na > Dir de zamanın bahriye Madı miralay Osman bey ay i "inağa oğlu,, diye anılan * Set Erkiş, elli sone ev- Na bütün teferruatını he- X Rİ aş tey 18. Adeta bir macera ro- A diş Mame okur gibi mün- 8 anlatıyor. va mi Çanakkale boğazın. * Sakıza uğramışlar, Sü- N Nü etmişler, Portsnid'de bir v ME. fakat İsmailiyede ku- Ula İki vapur Ertuğrulu ve rn çıkarmış, bu yüzden , havuzda kalmışlar, erizini geçmişler, Ciddeye NE ç Ür, ve Âdem baha Havva anamızın meszrı hü, Tet ettik ' Babilmendep 8 bi “hür aldık. Buradan son in Irtma İle karşılaştık. ee gündüzlü denizler yet Bombaya vardık İMİZİ ziyaret ettiler” UF ü, MÜ ka, gözlerini sürdü- Hal Yardık. Burası Mda.. Ademin yattığı Pt "ba Yarda oran Singapura git- ukap A Osmanlı sehbenderi ri siyay arından gemi müret İyor e verildiğini anlattık *ylü) Pura Bonra keş İptidasında var- bastırdı, Kip ge Ahmet Erhiş, kendisini gm eden Bartın Halkevi he- yetilr, en sn vesimlerinden biri ve kasıdan sonra kendi- sne verilen nişan ve madalyalarla o beraatleri, çirmek üzere tam altı ay limanda yat- mağa mecbur olduk. Mart ortalarında buradan kalktık. “Yolda kilavuz değiş- tire değiştire Saygona vardık. Gemi Japonyada Ahmet Erkiş, birçok Japon ve Çin isimli limanlar, şehirler saydıktan son ra devam ediyor: — Japonyanın Yezu limanına var- dık. Geminin direğine Japon bayrağı- nı çektik. Yüz bir pare top attık. Ja- pon tabiyeleri de karşılık top attılar, Bu selâmlaşma o gin akşama kadar sürdü. Limanda Rusun, İngilizin, baş- ka devletlsrin gemileri de vardı, Onlar la da selâmlaştık. Bunları 21 pare top la selâmlıyorduk. Bunları 21 pare top Hyorsak o geminin bayrağını çekiyor- duk. O gemiler de bizim bayrağımızı çekiyorlardı. Japon bahriyelileri ge miyi ziyaret ettiler, bizimkiler de on- lara ziyarete gittiler. Sonra bizleri de posta posta koyverdiler. İstanbuldan Japon imparatoruns büyük hediyeler götürüyorduk. Hedi- yeler 800 sandık kadar tutuyordu. Bu hediyeleri mavnalara yüliyerek kara- ya çıkardık. Salgın hastalık Ben o vakit 25 yaşında idim, Japon yada epey gezdim tozdum. Birkaç de- fa da Tokyoya gittim. Bu ziyaretten iki şeyi bir türlü unutamadım, Biri Japonların misafirseverliği. Bize çok hürmet ettiler. Dükkânlardan alığ ve riş ederdik; para bile almazlardr. Biri de insan arabaları. Bu arabaları ir- sanlar çekiyordu; o vakte kadar bunu görmemiştim! Fakat nedense bir gün gemiye bir kıran girdi. Günde tiç beş kişi ölüyor- du. Bizi gemiden çıkardılar, çadırlara yatırdılar, gemiyi halatlarma verm. caya kadar ilâçladılar.. Bir ay işinde | yüzlerce kişi öldü. Hastalık devami ediyordu. Bu yüzden dönmeğe karar | verdik. Bize “hava bozuk batarsınız,, dediler, “Ne olursa olsun çıkalım!,, de- dik, 1306 senesinin 4 eylülünde yola çıktık, Facla başlıyor 'Tam dördüncü günü. Kıçımızdan müthiş bir fırtma yemeğe başladık. Denizin ortasında yapayalnızdık. Ka- ra falan görünmüyordu. Fırtma azdık ca azıyor, gemiyi çöp gibi oynatıyor. du, Fırtına yanımıza döndü. Deniz kudurmuş vaziyette idi. Biz dayanıp gidiyorduk. AEKBER — Akem postari ul faciasından | Ka hasıl kurtuldum ? ,, Bartınlı ihtiyar Ahmet leyecanlı macerasını anlatıyor Ahmet Er&iş çok heyecanlanmıştı. Derin derin göğüs geçiriyor, ci dan bir nefes daha çekiyor, sakalını karıştırarak faclan kunç sahnelerini hatırlamağa yordu. — Saat beş sularında büyük bir dal- ga yedik. Dağ gibi bir dalga bir daha bir daha.. Gemide bir kaynaşma Ve bir karışıklık oldu, Biraz sonra gemi su almağa başla- mıştı. Askerler geminin armasına tır. manıyorlardı. Direkler üzerine tırma- nan askerlerle beraber çatır çatır yr kılıyordu. Artık hepimiz birer birer| suya dökülmeğe başlamıştık. Tam bu ana baba gününde korkunç bir ses duyuldu. Ertuğrul kayalık bir yere oturmuştu. Nasıl kurtuldum ? Nasıl kurtalduğumu mu soruyorsun | Onu ne sen &T ne ben söyliyeyim. Dev rilen bir direkle beraber ben de denize dökülmüştüm. Bira sonra yanımdaki- lerin yardımile denizde çırpma çirpi- na bir enkaz yığınının üstüne çıkabil dim, Gözümü bir suniye kadar ya aç- tım ya açmadım, Dağ gibi bir dalga daha yedim. Denizin dibini gene böy- ladim. Tam boğulmak üzere idim. Na- sil oldu bilmiyorum kendimi bir kaya üzerinde buldum.. Artık kurtulmuştum! Fakat nere de? Bu azgın derya ortasında kurtul- manm imkân! var mıydı? Yanımda bir iki arkadaş vardı, Birbirimize sa- rıldık. Gözlerimizden sevinç yaşları akıyordu. Yanı başımızda bir fener gö rünüyordu. Baktık orada bizim arkas daşlar var.. Biz de oraya gidelim de- dik. Ölümle pençeleşe pençeleşe güç belâ oraya vardık. Hor tarafımız yara bere içinde idi. Kolu ayağı kırılan kafası patlayan ararmısın. Fener adasında y iş ki- şi toplanmıştık. Hepimiz çırçıplaktık. Bu adada aç, çıplak, Susuz dört gün kaldık. Sönmiyen ümit ! Ümidimiz hiç sönmemişti, Ölüm de- recesine gelmiştik. Fakat içimizden bir ses “kurtulacaksınız!,, diyordu. Bir gün bir gemi gördük. Gemi yanaş- tı. Bayrağı Almandı. O dakikaya ka- dar yarı ölü bir vaziyette olduğumuz halde birdenbire canlandık, Deli gibi hareketler yapmağa basladık. Ahmet Erkişin gözleri sevinele par- lıyor, ve o kurtuluş anmın heyecanını yaşıyordu. Bazan sesi kısılarak, bazan gürleşerek, bazan nefesi tıkanarak anlatıyor anlatıyordu. Söylediğine göre gemi kazaya uğra- yanları #İmiş, hastahanesi bulunan bir limana götürmüş, hastahanede 70 gün tedavi edilmişler, sonra iki Jâpor zırhlısı hepsini alarak İstanbula bırak miş, Bu Japon gemilerini İzzettin ve Talia vapurları Port Sald'de karşıla” mişlar ve İstanbula kadar getirmişler. Bu seyahat de dört ay dört gün sür. müş. Kurtulanlara İstanbulda madal- yalar verilmiş., Elini boynuna attı kabarık bir cüz- dan çıkardı, Bu cüzdan bin bir hatı. ranın kaynaştığı yerdi. İçinden iki Ja-| pon parası aldı, Cüzdanın bir gözün- den madalyanm beraatmı, Ve terhis tezkeresini çıkardı, — Başka hatıran yok mu? dedim.. — Canımı zor kurtardım. Bu para- lar da nası! kaldı bilmiyorum! dedi, İhtiyarı epey heyecanlandırmış, yor müştum, — Babs, çoluk çocuk var mı? de. dim, İki evli imis, hayatta sekiz kızı, iki oğlu varmıs. Çocuklarının da üçer be.| ger çocuğu hatta, torunu varmıs, Aile sinin yekünu kırka elliye varıyormus, giz, eyi Hükümetimiz E ul farissi ge hitlerinin hatıralarını ebedileştirmek için faclanın vuku bulduğu yere en yakın mahalde Oşima adasında aske- en kop çalışı-| Yİ bir âbide de diktirdi. planla beş dakika boğuşan adam Bu müthiş mücadelede bir çok yaralar almakla beraber mucize kabilinden sağ kurtuldu Hintli rekkerin Hindistan mihracelerinin kaplan avı bu zalim ve vahşi hayvanların pengelerine kurban gittiklerini pek az kişi bilir. Kaplanlar tarafından hücuma uğra « yıp parçalanan insanların resimlerini almak son derece müşkülâtlı bir iştir. Hattâ şimdiye kadar böyle resimlerin ender nadirattan addolunacak katlar azlığı muhakkaktır. Bu itibarla bu sayfada gördüğünüz resimlerin büyük kıymeti olduğü gibi Yelki de senelerce bir daha tekerrür etmiyeceği İçin çok şayanr dikkat ol- maları iktiza eder. Bu resimler Bhopal mihracesinin son kaplan avında bir sinema operatörü tarafından çek'İmiş. tir. O gün sabahleyin ava çıkan mihra - | ce ve arkadaşları iki üç saat bekledikleri halde, oramana girerek teneke ve davul # çalmık suretiyle kaplanları ürkütür çıplak araizye sevkeden adamlardan kiç bir haber alamamışlardı. Bu adamlar neden sonra iki kilomet. relik bir mesafe dahilinde beş altı kap lanı sıkıştırmışlar ve mibraceye de haber göndererek prenslerin bu mahal, le sür'atle yetişmelerini bildirmişlerdi. Mihrace ve arkadaşları fillerin üze rinde olduklar: halde kaplanların bulun dunkları yere gitmişler ve yanlarına da bir fotoğrafçı almışlardı. Rehberler, kaplanların bir kilometre önlerinde yatmakta olduklarını söyNi, yor ve Üzerlerine gitmenin tam vakti olduğunu iddia ediyorlardı. Mihrace ise bu /ikre uyup harekete geçmek üzere iken elindeki tüfeğin fişklerini evvelâ bekledikleri yezde unuttuğunu farket - ti. Kaplanların pusudan kalkmıyacaklı. rını tahmin ederek adamlardan birine, fişekleri almak üzere bekleme mahallin deki çadıra gitmesini emretti, Bu adam, yaya olarak henüz yirmi metre mesafe katetmemişti ki mihrace, ve arkadaşlar: acı acı feryadını duyarak * gittiği tarafa başlarını çe ler. Fillerin Uzerinde bulunanlar için biç te tehlike addetmedikleri bir manzara karşısında bulunuyorlardı . Bu âbidenin açılış töreni 3 haziran 947 de yapıldı. Bu açılış töreninde Japon büyük elçi- liğimiz hatıra kart postalı, hatıra ma- dalyası ile bir de tarihçe vücuda ge tirdi, Parti genel sekreterliği, bu hatı- raları vermek ilzere bütün parti teşki- lâtına tamimler yaparak faciadan kur- tulanlardan sağ olanı sordu. Partimi- zin Bartın İlçeyönkurulu bu facianm canlı tarihini hafızasında saklayan Ahmet Erkişi bulmakta gecikmedi. Tesadüf, kazadan kurtulan ikinci bahtiyarı da Bartında bulunduruyor. Bu yurddaş da Barlının İlyas geç'di köyünden Agva'i oğlu Ali adında yet- miş beşlik bir ihtiyardır.: Onunla da konuştum. Bazı küçük tenskuzlara rağmen Ahmet Erkişin hatıralarını teyid ediyor. Bu ihtiyar yurddaşın okuyup yazması olmadığından bati- raları muntazam bir akış takip etmi- yor. Ahmet Erkişe vaziyeti anlattığım zaman, yarım asırlık macerasının yeni hatıralarına kavuşaçağı için sonsuz bir sevine icinde idi. ** kanlanla müzadelesi Si VE Kaplan, çalılıklar arasmdan fırlayıp zavallıya saldırmıştı Çalıların arasından meşhur çevikli, öiyle fırlıyan bir kaplan zavallı adamın üzerine hücum etmiş ve pençelemeğe başlamıştı. Vaziyet o kadar vahim idi ki avcular kaplana bir kurşun isabet et. tiremedikleri takdirde adam muhakkak surette ölüme mahkümdu. Bu esnada soğukkanlılığını kaybet » miyen fotoğrafçı ise makinesini düzelt, miş ve resim almağa başlamış Mihrace olanca kuvvetile adamına mücadele etmesini emrediyor, çünkü ancak kaplanla adamın biribirinden ay. rılacakları kısa bir anda ateş ctmenin münasip olacağını hesap ediyordu Adam, hakikaten harikulâde denecek bir cesaretle mücadele ediyordu. Kol . lariyle, elleriyle, ayaklariyle olanca hı. ziyle kudurmuş hayvanın savletlerine mâni olmuya savaşıyor, yere düşer düş. mez hemen kalkıyor ve kaplanın ken . dini dişlemesine mâni oluyordu. Başını ve bilhassa gövdesini kaplanın dişleme, sinden kurtarıyor ve aldığı yaralardan akan kanlara rağmen bir an dahi olsa cesaretini kaybetmiyordu . Kaplanla adamın mücadelesi esnasın. da hayvana ateş edebilecek anlar gel. diysede kaplanın yüzü avcılara dönük olduğu için mibrace ve arkadaşları bu nada cesaret edemiyotlardı. Çünkü H ndaki bir itikada göre yüzü in. kaplana ateş edilemez; edil diği takdirde ateş edenin âkibeti fena olur Zavallı Hindli vahşi hayvarla beş da. kika savaştıktan sonra yorgunluktan bayılarak yere serilmişti ve gariptir ki hayatını da bu bayılma hâdisesine med . yundur. Çünkü kaplan yiyeceği eti evi. rip çevirip iyice koklamadıktan sonra kâat'iyyen ağzına koymaz. Tam bu mu. esasında idi ki avcılar kaplanı bir kaç yerinden çapraz ateşe aldılar ve isahetli endakt neticesi de hayvan cansız olarak yere serildi. Hintli aldığı yaraların tesiriyle bir kaç saat ayılamamış ve otomobille gö. türüldüğü hastanede ancak ilk müda » vattan sonra gözlerini açmış ve kendine gelebilmişti. Mihrace ve arkadaşları bu feci hâdi. av seye rağmen akşama kadar ava devam et mişler ve iki kaplar daha vurarak keyif. il bir av yapmışlardır.