, n t - SRUU , v : '——_. N HABER — Aksşam postast Eski Istanbulda kır safaları Sörünmez olan bir tip: Seyyar kahveci... Yazan: Hüseyin Rüştü Tupan Simdi Bunlara şifa | Ayesiz dültlere dü, bir birden N makat IZI W Hiren 'T St Yardı; » “Üuatlarda — öyn W A, v ae klaplarda. aa * de derak TAk Nlerde — Tastlamış. ü Külptan - 6 S N bi T bee « da k, tlıd n BicAktan b ni #LT U Kendi yana, nti Si " Sin Tn N Güddeyi yapılmış bir P Münebbihdir ime tut, göyle terahlaraın 'na ANLRYaz nevala kaydır Ve Y N b NYo yapanla 8e y ççenYO. yapanl oli M buraaı & ""ıı'ılvı.' bu harabem kökleri bir. tarat, Evvelo y *€ Memnu olan Söğildir. Fakat v4 tüma. dan göğse kadar “Blsae Güya ve tah ÜÇ beş yıl evvel, Beüç kızın na tepelerini, taraflarını lar Ban do — bilmem " W.H h Mlangı n SİYAYI seven zevk h Tda, Sarıyerin * Büyükderenin Fıs 4 kür kal Fj alumde leri vardı. Bölgelerin * *2 girin kıyıl: b bi ıyılarına İKt '”.'N“nkbxn Köyeler n Üşen. daşa kalmaf Tar, bulür, a. hasırları Küneşiniz armı yudum İhtizazlarta Y Hağgy ( Sülemir kizgazino. veğç Maşhur mest ürine — rastlamak * Bepetini a. #irtina hasırları Ü2 heval, ge KD vi O MARCA el yükler, İstanbulun — beğendiğimiz uzanırdık orasıydı, g koşar, postu e Orası o da, m tabiâtin ipekli bir seccacde gibi yumu. dürün Kahve de şak çayırları ön, — sandalyolere ne Aradenizin — enginlerine m bütün güzelliklerine do lüzüm vardır? Ta azın bütün şiirine döğru bür ve serazat şlartmızı uzatmak dürürken, bir kahve. entalerile, camekânlarile Ufku ruyetimi atmak istemediğimiz için dağlara çı. , tabistin güzelliklerini sayretmeyi daha tercih ederdik. İmtanbulun. şimdi bir hatıra olan çayılarında, âu kenarlarında, ek uruyormu, fincanla bir kahva içerek, talit tatlı keyf Çatmak mu latedirtiz ? gelere uzanmış geniş, — kallavi w kahveye kavuşmak 0 kadar Kah Diye seslenmek kâfi, da sak& değneğine asılı ufak kah, bir adam, haman — karşınma go, Şekarli mi, ande wit İstek Dami? diye sorduktan anara, güzümüzlün öcünde fincan. ları gicir göcir yıkar, istediğimiz — kahveyi Pişirir, fincanı etimize tutuşturur. Kahveyi içinceye kadar beklerdi. Buna mukabil aldı. | Er para ne kadandı, bilir mizin: — Beş parat. Hayret etme, “Beş para! Bü müte. vazi parayı kazanmak için, ateş yakar, kah evet ve geker kullanır, haltA üstelik bir de su | ikram edirdi. Filhakika, o zamanlar herşey #udan ucuzdu. Fakat beş para kaç püâra kâr birakır ? O derirlerde buzlara “seyyar kahveciler, derelerdi. Yaz günlerinde İstanbulun güzele kahvesiz mosire yerlerini dölüşır. kazanmaya seratlerini lar, bür lokma ekmek parasi savaşırlardı. Ru mütevekkil ve fakir insanların ikram. ları da çokbu. Muhtaçlara, ihtiyarlara ve ço. cuklara parasız kahve ve S verirler, kaza ile kırdan fincanların paraamı — kal'iyyen almuzlar, “helâ! olmun',, deyip, pradan gider lerdi. Ğ Beyyür kahvecilerin en — meşhuru ve en filozofu Hüseyin ağaydı. 35—40 yıl evvel ait miğ yaşmı geçmişti. Sultan Mahinut devrin. Gen itibaren üç padişahım cülüsünu görmüş | bir İnsandı. Srvmstopol savaşında bulünmüy, yaralanmıştı. Bu savaşta aldığı nişanı dal mâ takar, kahve pişirirken, muharebe hatı ralarını tatlr tatlı anlatırdı. Beyaz #akallı ve nur yüzlü, gözlerinde dalma — merhamat ve saffet ışıkları çağlayan bir insandı Hu. Beyin ağa.. Hüseyin ağanın kullandığı kahve fincan larmım da başka bir husuriyeti — vardı. 'Ta. baklarda şu gsözler yazılıydı: Afiyet olmun! Bir içen bir daha içer! Dönlüden şenlik eksik olmasın! — Can boğazdan gelir, iyi ye, iyi Içi — Kalb kırma! mmet et', — Fukaraya mer Hüseyin Rüştü TIRFAN I —-—// İZZMD3M$3MMÖM3$MT$3> SS LA Düşmanınızı seviniz! Küçük bir hiristiyan köyünün mey hanesine fena halde &: denan Pol, son günlerde ma tavs.yesi üzerine içmeme; mişti. Gilise papası onu görünce, — Aferin, dedi, Zaten hıristiyanlık, sizin sarhoş olmanıza asla cevuz Ver. mez. Bak görmüyor musun, ne iyi ya. piyorsun ? Aradan birkaç gün geçt Pol, kilisenin duvarındaki y kik ederken şunu gördü “Düşmanlarımızı seviriz., Po “Bira en Cümlesine tesi ihtiyar papasının e karar ver. | yük düşmanımızdır.,, düf etti. Bunun Üzerine olduğ rak tezgâha abandı, Ve yhaneciye: — Şu benim “en büyük düşmanım,, olan biradan bana soğuk bir bardak veriniz, dedi. rin muhabbet mi göstermek isterim Düşmanlarımua olan de. Htiyadın kuvveli ! Zavallı denize düşmüştü. Can hev. | Jiyle bağırdı — Aman bir cankurtaran simidi a. | tın, boğuluyorum. Yolcular arasından bir terzi hemen cebinden bir mezüre çıkararak sordu: — Baş üstüne! Belinizin ölçüsü ne- dir* .Ö: g— —— ş/ | " AŞ Çölde iki su — Vakit geç oynasak mt dersin? mek - için saklambaç Erkek — Felâket! Senin bavul kay, bolmuş! Kadın — Aman ne iyi! Bütün tuva: letimi yenilemiş oluruz, TZaze yumurla Müşteri — Bu yumurtalar çok taze midir? Bakkal: (çırağına hitaben) — Yay- rüm, bak, yumurtalar müşterilere sa. tılabilecek dereceyi bulmuş mu? Yani | soğumuşlar mı? SAA Kadtn — Eğer bu tedbirime rüâğmen geceleyin uykuda dolaşmak illetinden göne vazgeçmesse.., — Kızım daha evlenöcek yaşa gel. medi, Beklemeniz lâzım delikanlı — O halde kızımızla evlendikten son ra siz ölünce elde edeceğim — paraya mahsuben bana bir miktar verimiz ba. ri! Çocuğa yarım bilet Trenin üzerinde “ek&pres” yazması. na rağmen, tren, her istasyona uğrıya uğrıya gidiyordu. Hem uğramakla kalmıyor, istasyon arala. rında muhtelif arızalara uğrayıp dur, mıya mecbur oluyordu. Yarı yolda biletçi, yolculardan biri. ne yaklaşarak: — Sizin biletinize diyeceğim yok a. ma, dedi, bu çocuk yarım oilletle gide. mez, Yarım biletle gidemiyecek kadar büyüktür. Adam “lâhavle" çeker gibi başını iki yana sallayıp kendini zor tuttuktan Ssonra: — Kabahat bizde mi? dedi. Bu han- tal tren, ilk istasyondan kalktığı za- man çocuk filhakika yarım biletle se. yahat edecek kadar küçüktü, şimdi bü. yüdü! Dalgın profesör AÂlimlerin — unutkanlıklarına dair çok hikâyeler işitmişsinizdir; fakat sa nıriz ki, bunların en eğlencelilerinden iri akşam yemeğine davet edilmiş o. lan bir profesör hakındadır. BSafrada, profesörün yanma fevka, lâde güzel bir kız dü ü, Fakat, profesör, dalgınlığı kadar Maheup da olduğu için bu güzel komşusiyle ko- nuşmıya bir türlü başlıyamıyordu. Nihayet kız ona acıdı, ve: — Beni hatırlamtyor musunuz pro- fesör? dedi. İki sene evvel benimle ev. Jenmek istemiştiniz Profesör sordu — Ya? Peki, s'z teklifimi kabul edip benimle evlenmiş miydiniz? BAKIRKÖY HASTANESİNDE « Ateş etme! Poncerenin bütün oamlarım kıracaksın. — Ben deli miyim? Pencereye değil, Ü zi SEİĞ ddi DY l sana nişan alıyorum! istasyonlara | «naze merasim! Nezaket Sinemada, çok kısa boylu bir kadı- nn önüne oturmuş olan, çok uzun boylu bir adam, başını çevirerek sor « du: ! — Galiba hiç bir şey göremiyorsu « nuz? Kısa boylu kadın cevap verdi: — Evet! Maattecesi hiç bir şey gö- remiyorum. — Pekâlâ! Şu hakde, bana bakın, gü lünecek bir şey oldu mu ben size ha « ber veririm, siz de gülersinizl. Münakaşaya lüzum yok ! Coğrafya dersinde muallim talebe « den birine sordu: — Kürei arzın şekli nasıldır? — Yuvarlak bay muallim! — Yu yorsun?, varlak olduğunu nereden bili - — Pekâlâ canım, şu halde dört köşe- *ir! Bu kadarcık şey için münakaşa ©- decek değiliz ya! Plâjlarda acemi atlayıcılar böyle tertibat teklif olunur! Ters anlamış ! Memur müessese sahibine müracaat ettit — Direktörün ölümünden dolayı en samimi taziyelerimi size bildirmeme müsaade etmenizi dilerim. Onun mev- kiini almamı münasip görmez misitiz? Patron omuz silkti: niz. Fakat bu iş için ce- için — Siz bi idare eden müessese ile anlaşmanız lâzrmi. Nişanlıya mektup — Rica nişanlıma mektup yazıyorum. neden bu kadar ağır derim beni Trahatsız etme, — İyi âinma yazıyorsun?, — Çabuk ukuyamıyor da, ondan.,