B. EEEEELELEK m y ıf * # ( v ” * F SUZIAÇİ *0 UOPTOB ÇUPLOYLLTUI TTEJ PUSK TTTT İSİRLOİ UZMLAP NŞT NENtT u 1SEKOJ IYUNYVAL — Sidird : yasıyod OPUTLOEN) AöçdUALYAN TUAZ “WLUPORU *YJOL Y3 HO BZDYI AAA — ©20 PEZET OUE Sğeğ TOĞİ PU LAŞUNAI HOĞGLA SAT gernd Oz) gINU ZLEĞİP BAAOLI STT OT VAĞ T OP AOY VUZ DSNIKEZ — 332 — L aei d 03 1203 BV 199 v gü god iyüayed 49)3911))99)| Y99909)499Z 1 Büs — 340) :343n Zzeng — Na Ş :NYG e SOPAYİ — HAŞf : Kyayaz Diye (epıgayyeLle) — dosye idena yndo) - (Wap) potsopod — Pons :apans SoLşe N3 : HAYATIS Oğ iğemded yede dEro3 — Şuryoje :Buprooğu yadı — şUy — SÂDUd :80çad SmA1S « Buştğn : Sarımam yenyde *yonuayarua 3 (H2p) 38913 “puoage 29 09 *883) ye “ssaK u90)fi1J KDA ©g J8nwr İE — 208 O J0 — d0j I00 Hd38 YUDALU 1 '0 08 PUB Baç) 'ş18)9NNALONPUBU BıuĞnu0 Y 6x2)08 — 'Kog do JoJ SSuyU) dnos Ana 0) 39 Padioy I posn Om — 309 298 OJ SEM T PEj3 Moy NOK g89 3, wD | “ayp3doy Zuyddoys 3wos pıp 284 UaLL SAa O JusmM aye azojpog Spuspuj yediğ Li Pardayan tekrar, dudaklarında biraz bedbin bir tebessümle eğildi. Hanri devam etti: —— Fakat söyleyin bakayım, — galiba, in babası olduğunuzu bilmiyor. ı — Filhakika bunu bilmiyor, sir. Ve | ha bir müddet bilmiyecektir. | — Niçin? — Bit düşüncem var, sir. ğ Pekâlâ, pekâlâ Size — küçük aile ovu;""" sormuüyorum.. Demek, sizin i_üym"::r. ha?.. Ve beni — öldürmek öyle miz tanıdığını * söylüyorsunuz, ; Hiç olmazsa bir kaçınt tanıyor, sir. e çölm alnında bir endişe dalgalandı. Yavaşça, bir nevi tereddütle sordu: - bu & size. Veyahud da oğlunuza.. Tita — bana da — tanıtmanızı tdersem?, Parda; j yan doğruldu ve kat'i bir tavır- h Cevap verdi: B.:.ıfll benden canımı — istiyebilir.. Ve v kendisi için tehlikeye koyabilirim, n':""'dlyorum ki bunu isbat ettim.. Tdümeü Hanri esefle: ü:,::““ herşey istenebilir. Fakat Bi : Fakat oğlunuz. .. Belki o söyler! kral Zannetmiyorum!.. Maamafih H edebilir. h_::“’ırdıyuun dudaklarındaki te- İtint Bördü ve anladı. Gene esefle Sekti ve; .'; :l'ylı babanın, böyle oğlu — olur, m_“!k bundan bahsetmiyelim! “"' hı:: Cevap vermedi. Fakat hali, &n et etmenin gayet makul ola- 'n::'lı gösteriyordu. a Wıı mın olduğu gibi, kralın e ' göre bir düşüncesi — vardı. lna ae - “usunredağ oN — taşg GOZLTLONI 'araıny ao 24013 Suryeum J0 Iped V— AVULM pustız InoK 0p TEUM — ©£ YÜRM NoK Op SanOYİ Jo HOS TEUM —3 Ssnunyo yanf Tapang :Çesiyç Mümyo 2 9UT aa IOTUYAA SPLaAPULON EZEg Brürunye uepeozISImIZ oKavryıdur PY 9 TÖSLERI N9 YENNNNU YPEAZSULIŞ 9 puazısusU : dWzEpEtU *OWT HOA pinom saçed Kusu moyj — $ *u06 100 40j Sor) PUU SAD0S “SPOTKİLANPWEH — *(pens) 2095 DUJ PUOARI M BUAA SULa #Y5 JEy) püs poLumu Sem 90s yeyı OU PT yoys € döy Rupıp porrei aMM *Kupiloy pusıdusi 03 YPvg OU0D aNÇ Ayao sey put Pprojar Sur “AFI U90 S OYE “SrvaK Kuvtu 10z 3o u908 YÜPEY | usruty “porrej pue' gozrurün! pey pus twu00Y TüdLÜYBANYIY pur “ouylu y0 pusyay ppo ÂAlaa e Talu f youn; gevd HyEey uü youny “mampağo diam ua 1uaTsuda *OMA) *T00YOs ©3 puer3uzi 03 Koğ 380pga 39 İut #yı 0) dn PARDAYANIN OÇI U Yalmtiz, Pardayan, kralım bu düşüncesi- ni endişeli halinden — keşfetmişti. Ve kralım baklayı ağzından — çıkarmasını sükühetle bekledi, Kral kısa bir tevakkuftan sonra de- vam etti: — Oğlunuzun belki beni görmeğe ih- tiyacı olacaktır... Bu gizli — fesatlar,.. Hiç belli olmaz ki!, Pardayan kaçamakla: — Filhakika, belki — Nezdime kabul — edilmeniz için, sizin veya onun Pardayan ismini söylek meniz kâfidir. Günün ve gecenin her- hangi saatinde olursa olsun. Ne demek istediğimi anladınız mı Pardayan? — Gayet iyi anladım, sir, Yani demek istiyorsunuz ki, geç kalmak tehlikesine maruz kalmaktansa, böyle... — kazaları evvelden haber vermek daha hayırlı o- lur. Hanri memnuniyetle : — Evet, dedi. Bunu demek istiyor. dum. Ve şimdi, söz aramızda dostum, elinizi viedanınıza koyarak — söyleyin, son kanlı hâdiseler ve inflâk esnasında, oğlunuzun Monmartr manastırı başra- hibesiin topraklarında ne işi vardı? Pardayan yüzünde belirmek üzere o- lan tebessümü bertaraf etti ve en tabii ve saf bir tavırla cevap verdi: — Manastıra hileyle kapatılmış olan ve orada zorla hapsedilen — sevgil'sini kurtarmağa gidiyordu, — Bertiy dö Sojiden bahsetmek istiyor sunuz, değil mi? — Ta kendisi, sir. — Ve onun, Monmattr manastırında zorla esir edildiğini — söylüyorsunuz? Buna kim cesaret etti?.. Ve Niçin? Pardayan çok ciddi bir tavırla cevap verdi: İNGİLİZCE “Ayak, fiilinden üzerinde” edatı getirili yor. Bir şeyi giymek manasına da DERSLERİ tübe edin” iz) tecrlbe edersiniz istemek you did want: yu did uont #“siz yaptımız istemek,, İstediniz. tocrübe etmek İNGİLİZCE tu wont Burada, bir fiilin sonuna getirilen bir edatla manası- hususileştirilmesine yeni bir misal görüyoruz: (Ayakkabıları) giyin tecrübe edin. try them on: fray dem an “teerübe edin onları üscerinde” 'To want: 'Totry: fu tnay kabıları tecrübe edin” derken n DERSLERİ şüc,) Türkçeye çevirin “fakat ben olurdum sevmek bazı avakkabı boyası için ıkkabılar.,, I went into öne of the biğ London stores! to-day and Hayır, teşekkür ederim; but I should like some polish for the shoes... (bat ay şud Tayk söm poliş for de Fakat ayakkabı boyası isterim, enjoyed myself very muclh. I'd never been to one #“hayır, teşekkür PARPAYANIN OGLU —— gene de, itham ettiğiniz aynı — adama medyunum,. Siz ayni zamanda — onun bildiği birçok şeyleri — bilmiyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki, benim — katlim için gizliden gizliye uğraşılıyor ve bugln akim kalan suikast, belki yarın başka bir şekilde tekrar edilecektir. Siz — cidden jandarma kumandanına lâyık — olmaya- cak derecede birçok şeylerden haberdar değilsiniz. Öyle ki, sizin vazifenizi bu gence vermenin daha hayırlı olacağını ünüyorum. Çünkü o, vazifeniz icabı ©'arak bilmeniz icap eden fakat bilme- diğiniz bütün şeylerden haberdardır. Tordatanla Jan yekdiğerine ' -* Kralın bu itham dolayısile kızmadığını pekâlâ anlıyorlardı. Kurnaz Hanri; hâ- diseden istifade ederek, fena muhafaza edildiğinden dolayı memnuniyetsizliğini göstermek istiyordu. Növiye gelince, o, mahvolduğunu zan netti. İşinden atıldığını, bütün serveti- nin elinden alındığını ve hattâ hapisha- neye atıldığını görür gibi oldu. Ümit- sizliğin verdiği bir kuvvetle kendisini sonuna kadar müdafaa emek — azmile doğruldu ve: — Bu adamın, kralın atların: zaptet- miş olduğunu — biliyordum, Fakat ayni zamanda biliyorum ki, bu o- nun tarafından düşünülmüş şeytani bir kurnazlıktır. Hainane maksadının öğre- nildiğini anladı ve bu kurnazca çarey- le işin içinden sryrılmayı düşündü. Be- nim bilmediğim, geçmişteki ve gelecek- teki suikastlara gelince, onları tertip e- den gene odur.,, Sir beni tevkif ettiri- niz, Eğer vazifemde bir hata işledim- se, beni mahkemeye sevkediniz. Hatala- rımı başımla ödemeğe hazırım. Fakat yalvarırım size, bu adamın muhakemesi görülsün.. O raman serdettiğim itham- “put on: put an — ibi, burada da “on: an — Üzü, fi gi eerübe etmek” işinin bir şeyin “üzerinde" yopıldığını göslermiye yarıyor. hissetmek, kendini ... hissetmek emek, açılmak hav du dey fil glüse (deri). tu fil “namıl yapıyor onlar kendini hisaetmek?,, (Ayakkabılar) nasıl? they will strotch: dey wil streç “onlar açılacvaklar,,. (ayakkabı) açılır. Bu dersimizde şöyle iki kelime görüyoruz: how do they fell: to stretch: tw sireç « patent: pat'ent - * edatı * 'To feel: ve mef'ulünden sonra “on: am —« Tinde koymak yukarı" dendi; the Ü€e and I *about wandering to another, looking at were very nice, and scorea of different another — from umhrellsa? been some hundreds of sales. morning — just have and saleswomen3 al the from öne department? the asasistants$ from one to I thought couldn't help admiring the palience with whiclh they served their customersü, There must I spent meni I wenat varlous ihingas on the countere?, to glovesi0, from faney goodsil to İacel3 — and I went up in liftsi2 and down in İifts. partments. 329 ların birer hakikat olduğu anlaşılacak- tır. Dördüncü Hanri her şeyden şüphe & den bir insan değildi. Bilâkis kolaylıkla itimat ederdi, Fakat o anda, henüz koör« kunun tesirinden — kurtulmamıştı. Ve ayni #amanda Janım, Pardayan tarafın- dan teyid edilen sözlerinin tesiri altın- daydı. Jandarma kumandanımın, azimkâr ve kendinden emin bir tavırla söylediği söz ler, zihnini karmakarışık etti. Hareket- siz duran Jana şüpheli bir nazar atfet- ti ve düşündü: — Fakat yarabbim, bu çehrede'mert- lik ve asaletten başka bir şey yok!.. Ves yahut da ben bir şey anlamıyorum! Pardayan, kralın bu — düşüncelerini manalı gözlerinden okudu ve Növinin kurnazca ve ustalıklı — manevrasının, oğlunun hemen tevkiline sebebiyet ve- receğini anladı. Derhal müdahale etmek lâzımdı, Kralm, düşüncesine, — mühim zamanlarda aldığı sert bir tavırla cevap verdi: — Hakkınız var, sir, bu genç, kendi- sinç isnat edilmek istenen katil değil- dir. İnanmak isterim ki, hüsnü — niyet sahibi olan mösyö dö Növi/; yanılıyor, Bunu kat'iyetle iddia ediyorum.. ve kral asla yalan söylemediğimi pekâlâ bilir. Dördüncü Hanri kurnaz — gözlerini Pardayanın mavi gözlerine dikti ve ya- vaşça: — Hiç bir zaman yalan söylemediği- nizi biliyorum, döstüm.. Fakat — yanılak bilirsiniz. Pardayan ayni emin ve çok ciddi bir tarvırla: — Bu işte yanılmıyorum! dedi. Hanri hiçbir şey söylemeden — biran daha ona baktı, sonra jandarma kutan- Bunun aslı “patent leather: pat'ent lod'er — imtiyazlı Bunun gibi "sudde: suxed” de fransızca: “peau de su- &de: po dö süed: İsveç derisi,, kelimelerinden almmıştır. deri” dir. Fakat kısaca patent denir, When I was göoling through the book department,