Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
üakln ablam Hadiye'ye ailttir. Yazan: Naciye İzzet Kanser kurbanı: a ğğ 'hî Bfnim güzel annem! Üzeri eâ nın sararmış ve eski tuşlar durdu_ eki — parmakları birdenbire dığıB'.rkaÇ saniyedenberi anlıyama- Sanki T rahatsızlık hissediyor'du._.. sindel ONa teneffüs ettiği hava içeri- Mi Efa?kü birisi de teneffüs ediyor- İam! gibi geliyordu.. Yahut da an- rîginr-:ıaz bir duygu ile arkasında bi- ı_';. Mevcudiyetini hissediyordu. ltıt buıç bir _güı'ültü işitmemişti. Fe_ı- ârek ha rağmen âdeta mihaniki bir E__ftıe arkasmma döndü. VarîüYük salonda hakikaten birisi nkaet;ni zun bir gölge camlı kapıya | N şti. Yağa îcla bir sıçrayışta fırlıyarak a- d*!anaalkh' Sendeliyerek piyanoya Şi İN Korku ve ıstıraptan büyü. Sözleriyle yabancıya bakıyordu. loş ancurları kapalı geniş salonun İn l Arı içerisinde Lem'iyi güçlük- deki 'Ya_bıln_ıişti. Fakat onun yüzün- Maks Tin çizgilerin farkına bile var bi z dldzm kalbinin patlıyacakmış gi- Dikm '—'île çarptığını hissediyordu. ha €nin babasının bu ani gelişiyle ZI istirapla sıkışıyordu. yeqnl: karma karışık hisleri ve he- e "”u'lda bir kelime bile söyle- ör dmm“kt_?du olamadı: Başı dönü- “ÇUruî:iz:eri kararmıştı. Sanki « UMdan aşağı yuvarlanıyor- ):ııîlîıdl: bit şeyler oldu. Bu yuvar- Lel'n'i an onu çekipekurtaran gene du, hin biraz boğuk çıkan sesi ol- Beni mazur görünüz Neclâ Züm "i ıAmtzm gelerek sizi korkut- îıîı%ğ kona gelmezden önce bütün $ » “yeam kim eJ'î göremedim... Artık yalıda Unmadığını zannetme- İ l:::un bul h.u. lamıştım Güzel pi i . piyano sesi : burş_ya kadar cezbetti. ltîenç kadım l.dkeımkvııtıı'ıamalır. — ÖYA, aynı yerde duruyordu. kaİĞ' ölelâde bir misafirmiş gibi şap ! bile elinde tutuyordu. nıetkâ" te_'_'bihli ve sakin şivesi, hür- Meli, 4; Sözleri Neclâyı müsterih et- k ğ"k“ hiç etmedi. Hi çap “Adar şiddetle korktuğu bu â. tu.gehâtğ_n Neclâ âdetâ ıerseî-ı olmı.îş "luş ga sokulacak bir delik arayor- 5101 Dir davın'a Söylendi; etrafına bakına- E— Ben.... Ben İqkra €nç adam " söyledi. — N- . bi h'_lmmp için çekiliyorsunuz Neclâ hız___Bu'“"B. z kendi evinizdesi- Taar gmüuekîî'd;rhdl ve yumuşak sesle akat Necla asla konuşmamıştı, A gene bu sözleri güçlük- le a ile ğıa]ıyîbiliycğrdu. Büyük bir korku disin; akları titri H g ni triyor, Lem'inin ken- Mağ oâîdğ_' D_f%fflenîn yanında bul- ?ünı%r&:“'dusunü bir türlü kavrı- çekileyim. en yumuşak sesile Men ğıîğâ': nezaketli şivesine — rağ- %mym_ ni kovmak için geldiğini iyle :ıkOVaInnan bir hayvan göz- kın,mal:: bş!t_ryoxdu, Lem'i acaba Miydi> Ç:rdısı dehşeti keşfetmiş- Sinı bi !aı-î Muhtemel!.. Zira şapka ket Yap fa koyam_k hiç bir hare- L&Ğ gibi bir hal!'nuktudır olamıyarak kaç € gelen karısıma doğru îl: dür &:' y attı. Birkaç metre öte i * Neclâya bakmağa baş- - Gri Eır hüzü';'ık_t_ek_i_ göz bebekleri derin &cede 'sıtlı İîîtâîîk nihayetsiz de- raği da di“'â'—'frih'olunuz Necdâ ha- dak;i Fahiş iç bir hususta sizin bu tinızı bozmak için gel end tekrar ediyorum. di bir 4 1 evinizdesiniz. Sizden İ:ıgî:u'“ııüe $ey istiyorum.. Daha Yol| Yük bir lütuf: Bu akşam Yınız, Geceyi sizin ça Gene 1 aa tçnerTücü mç tınız altımda geçirmemme müsaade ediniz. Çocuğumu kucaklamak için çok uzak yollardan geldim. Onu gör mekliğime ve birkaç saat yanında kalmaklığıma müsaade ediniz... Bu ricası o kadar hakirane, - fa- kat o derecede hararetli ve canlı bir rica idi ki Neclânm kalbine kadar te- sir etti. Gözleri yaşlarla doldu. Ne bir kelime söylemeğe ve ne de bir hareket yapmağa muktedir. olamı- yordu. Göz yaşlarını tutmağa — mu- vaffak oladamdığı için sıkılarak mah cubane başını önüne eğdi. o zaman Lem'inin aç gözleri hasretini çektiği çehre üzerine dikildi. Erkek süzülmüş, zayıflamış çeh- reyi, altın yaldızlı iri gözleri çerçeve. liyen mor daireyi gördü. Dudakların yanlarındaki çizgileri, şeffaf tendeki inceliği farketti. Bütün bunlar u- zun süren bedbaht yaşayışın izleri nişaneleriydi. Boğazı acı bir nedametle sıkıştı. “O kadar canlı, o kadar müte- bessim mini mini Neclâsı, ne kadar istirap çekmişti ki bu hale gelmişti?.. Bütün varlığı isyan etti. Daima sevdiği ve haksız olarak itham ettiği bu kadının kendisi için ne kadar mu kaddes ne derecelerde kıymetli bir vücut olduğunu daha şimdiye kadar asla anlamamıştı. AF dilemek için çılğınca bir ar zu duydu. Buna rağmen gene sükü netini muhafaza etmeğe uğraştı. Va ziye dönmezden evvel daha yapıla- cak şeyler vardı. Biribirinden ayrı olarak yaşadıkları iki seneyi düşün- mek icap ediyordu. Fakat Neclâ kar- şısında onu görmekle heyecandan ee yakecuk DIT Natc genimişü, ise yere düşecekti. O zaman genç kadını müsterih etmek için en ihti- yatlı hareketle onu tutarak koltuğa kadar götürdü: — Rica ederim Neclâ hanım müsterih olunuz. Benden korka- c_aR hiç bir şey yok. Size yemin ede- rim, Genç kadın bitkin bir halde ken- dini koltuğa bırakrverdi... Lem'i bir dakika tereddüt ettikten sonra kü- çücük eli alarak kendi elleri arasında tuttu: Yavaşça eğilerek parmakları- nım ucunu öptü, Bu sırada tarasadan bir - çağırış işitildi. Çocuğunun sesini işiten an- ne kendisine gelmeğe gayret etti. Tarasaya doğru yavaşça dönerek mırıldandı: — Oğlunuz! Fakat bu sırada küçük Dikmen ayakları çıplak, meşin sandallar elde, saçlar karmakarışık içeri girmişti. — Güzel anneciğim.. Burada- mısm sen?,.. A,.... Babasını görmüştü. — Baba! Sandallarını elinden bırakarak ona doğru atıldı. — Baba! Baba!.. Geldin mi sen? Neclâ erkeğin eğildiğini, çocuğu kaldırarak kollarının arasında tuttu- ğunu hafif bir baş dönmesi arasında .gördü. Birkaç saniye buse gürültü- sünden başka bir şey işitilmedi.. Ba- bada hiç bir ihtiyat yoktu.. Küçükte hiç bir ihtiraz farkedilmiyordu. O zaman Neclâ nasıl olup da Lem'iyi oğluna karşı çok resmi ve soğuk ©- larak tavassur ettiğine hayret etti. (Devamı var) IYerede - HABER — Akşam postasr RADYODA YEMEK TARİFİ — Bu tarifin devamını gelecek cu. martesiye vereceğiz! ÜN 618 sene evvel hug&l_n_ Akdenizde Türk - Venedik devletleri arasında Harp başladı 1319 yılı 12 temmuz günü, 618 sene evvel bugün Türk ve Venedik donanmaları Akde nizde karşı karşıya geldiler Bu harbin sebebi şuydu. İstanköy — adası zaman zaman şövalyelerden Türklerin eline geçmekte idi. Papa bunun — önüne geçmek için adayı Rados — kumandanlarından Alber Döşvuzburga kaydihayat şartile verdi. Alber adayı alır almaz derhal 24 tekneden müteşekkil bir filo ile denize çıktı. Sakızda devam eden harbe imdat olarak gitti. Yolda Benedetonun de 14 gemisi ile birle şerek kuvvetini büsbütün arttırdı. Türk donanmast 58 gemilden mürekkepti. 2600 askeri hamil bulunuyordu. —Donanma, Ayaslogdan denize çıkarak Sakız boğazına doğru gelmekteydi. —& *& İki tarafın tutuşması biran içinde kızışmış tı ve çok korkunç bir harp başladı.. Venedik donanması, Türk donanmasmı mağlüp etmek değil, tamamile mahvetmek maksadı ile ha reket ediyordu. Alber Döşvuzburg bu muvaf #alrkvAtten mühta alda adeçeği :ow-fle “berabar kendisine kalacak serveti de düşünüyordu. Onun için malyetine büyük rütbeler, ve refah vaadediyordu . — Mağlüp edeceğimiz Türklerin her şeyi | bizim olacak.. diyordu. Muharebe bütün gün sürdü ve gece karan lığı ile beraber nihayet buldu. Alber filosu, bu çarpışmalarda birçok noktalardan Üstün olduğu için galip gelmişti, Türk filosundan yalnız 400 askerle altı gemi kurtulabilmişti. 1500 asker zayi olmuştu. * * * Tarih sayfaları herhangi bir sebeble mağ lüp olan Türkün bunun intikamımı alamadı ğını kaydetmez. Bu acı mağlübiyetten dönen Türkler: — Denizler görecek.. dediler. Aradan bir sene geçmişti. Menteşe hüküm darı Şecaeddin Orhan bin Mesut bey kuvvetli bir Türk filosu ile Radosa gelerek asker çı kardı Bu hareket büyük bir cesaretti. Çünkü Radostaki kuvvetler çok Üstündü. Onlarla mücadele etmek maddeten İmkânsızdı. Fa kat düşman, karaya yanaşarak asker çıka 'rıldığınt görünce şaşırmıştı. Buna cesaret eden, herhalde bir şeye güve niyordu. Yoksa buraya sokulmak akıl kârı değildi. Orhan Bey maiyetine şu emri verdi: — Karşı gelenlere karşt duracağız, Kaleyi zaptedemezsek esir almak lâzım.. Levendler şiddetle kaleye hücum ettiler. Fakat kuman dan, burada gösterilecek cesaretin faydasız olduğunu görüyordu: — Kaleden vazgeçiyoruz.. Esir lâzım;, dedi. Şimdi her levend bir şövalye arıyordu. Bir ik saat sonra levendler birçok esirlerle bera ber geliyorlardı. n *& * Orhan bey alman esirleri şiddetli bir sor guya çekti. Radosun vaziyetini, dişman kuv vetini, donanmasını, öğrendi. Bir şgene daha hazırlandıktan sonra tekrar denize — çıktı. Tonton amca j plâjda Vehbi, telefonda bağırıyacrdu: — Şimdi sana geleceğim. Sakin bir ses cevab verdi: — Gel! Delikanlı, öfkeyle, âleti kapattı: “— Olur iş değil.,, Asabiyetle odasında olaştı: “— Şaşılacak şey...,, Bir aynanın önünde durdu. Kendini süzdü. < d “— Akıllara hayret verecek şey..,, Sonra, yine dalgım dalgm kendine bakarak devam etti: “— Nihal beni aldatıyor. İmzasız mektuptaki ifşaat doğru olacak. Mes- ut rakibim Sadi bey de elli yaşımnı geç. miş. Muhakkak ki üstelik biz ahmak ona para veriyor. Herif vaktiyle ho. ca mıymış, neymiş. Şimdi muharrirlik ediyor. Velhasıl bri sıfır. İşte bizim küçük hanrmım jigolosu bu!... Ben yir- mi sekiz yaşındayım. Çok param var. Ona hediye üstüne hediye yağdırıyo. rum, Bol para veriyorum. Güzelim de. Bu tercih neden sanki”.,, Manasız bulduğu bu muammayı bir türlü halledemiyordu. Ve kendi kendi. ne söyleniyordu: — Olur iş değil, olur iş değil, Bir an evvel işi iyiden iyiye tahkik için telâşla merdivenlerden aşağı in. di. Otomobiline atlıyarak sadakatsiz sevgilisine doğru koştu. Vehbi, tam modermm bir erkekti. Sporcu, geniş omuzlu... Zengin bir ai- lenin çocuğuydu. Ailesinden aldığı paradan maada kendi de kazanıyordu. Aşağı yukarı ayda eline, yedi sekiz yüz lira para geçiyordu. Hiç hassas değildi. Baş prensipi ka. dmlarla hayatta çıngar çıkarmamak, günlerini hoşça geçirmek için bir met. resi olmak; onunla beraber çıkıp gez- mek, eğlenmek... Oyuncak telâkki ettiği bu kadma bol bol para verirdi. Zira o herşeyin lüksünü severdi. Zarif giyinmiş kadın. larr yanında gezdirmekten zevkli bir şey mi vardı? Nihal, babasımın daktilosuydu. O. nun halini, etvarını beğenmiş, genç kadımı kendine metres etmişti. Kızın gördüğü iyiliklere mukabil teş?kkürü bu mıydı? Bu vak'a, Vehbinin fevka. lâde kibrine dokunuyordu. Nihali, rengi uçmuş, fakat azimli bir halde buldu, Genç kadm, lâfa başlıya- rak: — İmzasız mektuptan evvel sana hakikati kendimin haber vermediğim. den çok teessüf ediyorum. Ben yakın. da Sadi beyle evleniyorum, Bu seferden sonra Akdeniz çok şeyler gördü. En kuvvetli düşman filoları: — Türk donanması.. diye titremeğe başla dılar. Orhan bey bu seferinde dönerek arkasında direkleri kırık düşman gemilerini — yedeğe almış ilerliyordu. Düşman donanması kumandanı şu haberi gönderdi: — BSize vergi verelim, buna mukabil harp etmiyelim. , Niyazi AHMET 1937 aşkı | Vehbi, müstehzi bir edayla: — Vay! Evleniyor musun? Tebrik ederim. Fakat aylardanberi niçin o zatı muhteremle beni aldattığını söy- liyebilir misin? Bu izahatı istemek hakkımdır zannederim. Genç kadın, yavaş sesle: — Ne diyeyim? Onu çok seviyorum. İşte, bu kadar. Delikanlı, asabiyetle: — Niçin beni çok sevmemişsin ba. kalrm ?... Yirmi sekiz yaşmdayım. Çok param var. Sana her istediğini veriyo. rum. Haydi, izah et bakalım. * Nihal, kaşlarını kaldırarak: — Anlatması güç. Sen iyi bir arka. daşsın ama, ne bileyim, tafsilâta giri- şirsem seni kırarım belki. Bunu da is. temiyorum. — Söyle, söyle... Bu kadar nezakete ihtiyaç yok. İnsan bir insanı aldatırsa niçin aldattığımı izah etmeye de cesa. — Dediklerimi kabul etmiyeceksin ki, Hattâ kavrıyamıyacaksın bile, Fa- kat mademki istiyorsun, dinle, Meselâ senin çok paran var, Sarfediyorsun, döküyorsun. Bir metres senin için, ha. yatm tafsilâtmdan bir lüks. Parayı a. vuç dolusu sacıyorsun, Lâkin hafif, ehemmiyetsiz. ufak, muhabbeti ifade eden incelikleri arama sende! — Bu benim “janrım,, değil ki. De. mek hem parayı getirmeli, hem de dal- kavukluk etmeli... — Dalkavukluk?. Değil, fakat ister. dim ki, bir gün beni düşündüğünü, bir gün benim hoşuma gidecek bir şey yapmak istediğini göreyim. Fakat bu. nu görmek asla nasib olmadı. Halbu- ki Sadi öyle mi ya., Onun parası yok. Senin gibi zengin değil, Değil. ama, her an benimle meşgul. Beni memnun edecek her şeyi her dakika düşünüyor. Gözlerimin içine bakıyor. O, hakiki bir âşık... — Ben neyim? — Sen... İyi bir arkadaşsın. Genç, neşeli, egoist. Bana dost muamelesi ya parsın, hiçbir zaman insanm ruhunu okşıyarak tatlı bir söz ağzımdan çık. mamıştır. Mazide, hattâ halihazırda başından geçen aşk maceralarını an. latırsın, Asla aklından geçirmezsin ki, acaba kıskanır miıyım? Sence, kıs. kançlık, incelik, modası geçmiş şey- ler. Siz gençlerin lügatçesi bütün ka. dmları isyan ettirir. Ama bunu düşün. mezsiniz. ÂAranızda, biribirinizle ko - nuştunuz mu, bizlerden bahsederken yok “tavuk” “yok piliç” tabirlerini kullanmaktan çekinmezsiniz. “Filânm pilici ilik, ötekinin tavuğu anaç...,, Sizinle yaşıyan kadın nekadar sa. kin, temkinli, ağır olsa dahi, yine bu sıfatlardan kurtulamaz. Ne kendiniz sevdiğiniz kadma hürmet edebilir, ne de arkadaşlarmıza ettirmesini bilirsi. | niz. Halbuki Sadi öyle mi ya? O, be. nim vakarımı tazeledi. Mazisinden hiç bahsetmez, hali hazırda da yalnız ba- na tapar. Vehbi, asabiyetten deli olmuştu Ka. dınla alay etmek istiyerek: — Âşık Garibin moruklamış... — LÂâf!, Elli yaşındaki erkeklerin mahvolduğunu sizin yaştakiler iddia eder. Fakat farzet ki, öyle olsun. Bir. leşen iki kişinin arasındaki en esaslı mesele yarım saat, biribirinin kolları arasında kalmak miıdır? Öyle sonra gelir ki o. Bu sizin yanlış düşünceniz. Aşkta kadın başka şey arar. Nice ar. kadaşlarım vardır ki, genç dostları olduğu halde, herbiri hassas, aklı % şında, yaşı geçmiş bir erkek arar... — Vehbi kapıya doğru ilerledi. — Avukatlığın bitti mi? Merak et. — me, Bu mübarek zatla rekabet edecek | değilim. Zaten baksana, ne kadar ku. surlarım varmış. — Yok canım.. Sen gencsin, bütün genç arkadaşların gibisin. Lâkin ben (Devamıt 11 incide) Nakleden: Hatice Süreyya